..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm mutsuzluklar yokluktan deðil, çokluktan gelir. -Tolstoy
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Unutulamayan Dönemler > Salih Zeki Çavdaroðlu




14 Mayýs 2020
Atatürk'ün 1934 Yýlý Tbmm Açýþ Konuþmasý ile Osmanlý Musýkîsi Adeta "" Vebâlý" Ýþlemi Görmeye Baþlýyor  
Salih Zeki Çavdaroðlu
Cumhuriyet Ýnkýlâplarýnda Osmanlý Mûsýkisi...


:GIC:
Tarih 1 Kasým 1934’ dür, Atatürk TBMM’ nin yeni döneminin açýþ konuþmasýný yapmaktadýr. Konu “MÛSIKΔ bahsine geldiðinde, konunun vahâmetini þu cümlelerle anlatmaktadýr :

“…Güzel sanatlarýn hepsinde ulus gençliðinin ne türlü ilerletilmesini istediðinizi bilirim. Bu yapýlmaktadýr. Ancak burada en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk Musýkîsidir. Bir ulusun yeni deðiþikliðine ölçü, musýkîde deðiþikliði alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bu gün dinletilmeye yeltenilen musiki yüz aðartacak deðerde olmaktan uzaktýr. Bunu açýkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duygularý, düþünceleri anlatan, yüksek deyiþleri, söyleyiþleri toplamak,onlarý bir gün önce genel son musiki kurallarýna göre iþlemek gerekir. Ancak bu yüzeyde Türk Ulusal Musýkîsi yükselebilir, evrensel Musýkîde yerini alabilir.(Hakimiyet-i Milliye,2 Kasým 1934)”

Mustafa Kemâl’in bu nutkunda en dikkati çeken husus,o gün söylediði : “…Bu gün dinletilmeye yeltenilen musiki yüz aðartacak deðerde olmaktan uzaktýr…”cümlesi ile; altý sene öncesinde 1928 Sarayburnu Konseri sonrasýnda deðindiði : “artýk bu basit musiki,Türk’ün çok münkeþif (geliþmiþ) ruh ve hissini tatmine kâfi gelmez…” cümlesi bir arada
deðerlendirildiðinde, ifade ettiði hükmün artýk bu “basit mûsýkî” için gereðinin yapýlma vakti geldiðinin habercisiydi.

Atatürk’ün “basit musýki” olarak nitelediði Türk Musýkisi’nin açýlýmý da oldukça ilginçtir. Neyzen-müzikolog Kudsi Erguner’ in söylediðine göre:
“…Atatürk’ün bir sözü var. Bunu ben kendim uydurmuyorum. Türk Ordusu’ nun yayýmladýðý ‘Atatürk’ün Düþünceleri’ diye bir kitap var. Bunu o kitapta bulacaksýnýz. Diyor ki : ’Türk’ün bir tek müziði vardýr,o da köyde çobanlarýn kavalýdýr.’ ” 1

Eðer 13. yüzyýldan itibaren muhteþem bir beste birikimini bu milletin müziði olarak kabul etmemek gibi bir tercihimiz varsa, tabii ki, Çobanýn kavalýndan baþka da bir müziðimiz olmayacaktýr.

Türkiye’ de batý müziðinin yerleþmesi için en büyük gayreti gösterenlerden , bu düþüncenin mimarlarýndan ve ateþli savunucularýndan biri olan Ahmet Adnan Saygun, Atatürk’ ün Sarayburnu konserinden sonraki nutkunu deðerlendirir ve savunurken :

“…Burada biz, o gün o gazinoda çalýnmýþ ve söylenmiþ musýkîlerin sanat deðeri üzerinde duracak deðiliz. Zaten, anlaþýldýðýna göre, Mýsýr’ lý þarkýcýnýn söylediði þarký ve gazel, ötekilerin çaldýklarý basit bir dans havasýdýr. Burada söz konusu olan, sanat deðeri deðil, musýkînin ruhlar üzerindeki etkisidir…” 2 þeklinde bir yorumda bulunduðunu öðreniyoruz.

Bu yorumun da yorumunu yaparsak, A.Adnan Saygun’ un olaya belli bir objektif çerçeveden deðil, tamamen ideolojik bir ufuktan baktýðýný görürürüz. Mûsýkînin ruhlara yaptýðý tesirlerin farklý insanlar bazýnda tam tersine dönüþeceðini, maalesef ne Saygun, ne de onun paralelindeki Cumhuriyet aydýnlarý bir türlü kabullenememektedirler idi. O kadar ki toplum gerçeði, bunun tam tersini gösterse de bildiklerinden bir türlü þaþmamaktadýr. Bu ruh halinin analizi ve açýklamasý da herhalde toplum bilimciler veya ruh bilimcilere kalmaktadýr. Kaldý ki ayný Saygun ve diðer Türk Kompozitörleri (!) ileriki yýllarda bir türlü üretemedikleri “Millî Mûsýkî” repertuarlarýný, Osmanlý’ nýn, ITRÎ’ den; DEDE’ ye olan bestekârlarýnýn eserlerini aynen alýp, “ÇEÞÝTLEME” adýný verdikleri bir acayip armonize ile seslendirip, “müþterisiz meta ” olsa da, Türkiye radyolarýnda uzun yýllar zoraki dinletilecektir.


KRALDAN FAZLA KRALCILAR ERTESÝ GÜN HEMEN GEREÐÝNÝ YAPIYOR


Nitekim , Atatürk’ ün bir gün önce TBMM’ nde yaptýðý konuþma bu konuda en etkili icra makamý olan Dahiliye Vekâleti (Ýçiþleri Bakanlýðý) ile o makamda oturan Bakan Þükrü Kaya’ yý hemen harekete geçirecektir. Dahiliye Vekili bu iþareti devrin Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör’ den almýþtýr

Tabiiki Ýttihatçýlýk’ tan gelen bir alýþkanlýkla ve “söyletmen vurun!” tarzýndaki bir genelge ile: “…Ankara ve Ýstanbul Valileri’ ne radyo programlarýnda alaturka musýkinin yasaklandýðý, sadece Batý müziðinin çalýnabileceði…” emir buyuruluyordu. 3

Bu yasak 6 Eylül 1936’ ya kadar yani 1 sene, 6 ay 4 gün sürecekti.
Atatürk’ ün, Meclis’ i açýþ konuþmasýndaki nutkunda geçen, ’Bugün dinletmeye yeltenilen musýki yüz aðartýcý deðerde olmaktan uzaktýr ’ cümlesi, toplumun hâfýzasýndan silinmesine karar verilen mûsýkîmize yapýlacak operasyonun omurgasýný teþkil ediyordu.

Ancak çok gariptir, bu yasak kararý bir süre önce “millî mûsýkî” nin oluþturulmasýna iliþkin yurda davet edilen Batýlý müzik adamlarýndan birisi olan, Avusturyalý Max Reinhard’ýn yazdýðý raporda, özellikle böyle bir uygulamanýn karþý etkilerini açýk açýk belirtmesine ve Atatürk’ ün de raporun üzerine el yazýsý ile düþtüðü “Bu raporu esas tutalým!” talimatýna raðmen alýnmasýdýr.

Etem Ruhi Üngör’ ün Musiki Mecmuasý’nýn Kasým/1963’ teki 189. sayýsýnda yazdýðý bir makalede aktardýðý rapora göre, Reinhard þunlarý söylüyordu :
“Türk halký, dünyanýn en eski kültür milletlerinden biridir. Milletin özel bir musiki zevki vardýr. Bu zevk zamanla aþýnýr, Arap ve Bizans musýkîlerinin uyuþturucu havasýyla gerilemiþ olabilir…

…Kemâl Paþa bir emirle radyolardaki eski musiki saatlerini azaltabilir, hatta tamamen kaldýrabilir. Onun yerine batý musýkisi koyabilir. Her kasaba meydanýnda Batý musýkisi konserleri dinletilebilir. Fakat bu müsbet bir iþ olmaz. Halk gizli bir mukavemetle kapalý perdeli odasýnda, yakýn þark radyolarýný dinler. Bu direkt deðiþikliði de antipati ile karþýlanýr ve bir gün hiç ummadýðýnýz bir anda aksülamel baþlar, böylece radyolardan Batý müziðinin kaldýrýlmasýný isteyenlerin fikri galip gelebilir…”

Bazýlarýnca, Reinhard’ýn öngörüleri bir kehanet olarak karþýlansa da, ”görünen köy kýlavuz istemez” di. Radyolardan Türk müziði yasaklanýp, batý müziði konulursa, Türk halký tabii ki ister istemez kendi müziðine en yakýn müzik olan Arap Müziðini dinleyecekti.
Yalnýz gerçek olan þuydu ki; Reinhard’ýn yapýlmamasýný önerdiði hususlar, aksine devlet yöneticilerinin aklýna böyle bir karar almayý getirmiþ olamaz mýydý?

Bu iþaretten güç ve þevk alan bürokrasi de, her zamanki gibi yangýna körükle gitmeyi becerdi. Meselâ Cumhuriyet gazetesi’ nde çýkan 25 Aralýk 1934 tarihli haberde olduðu gibi :

“…Yasaða iliþkin karar o kadar ciddiye alýnmýþtýr ki, o günlerde basýna Ýstanbul Belediye Meclisi üyelerini çalgýlý yerlerde de Türk Musýkîsi’ nin kaldýrýlmasý gerektiðine iliþkin bir teklif vereceði …” bildiriliyordu. 4
Hatta, bu yaþanacak durumlarýn öncesinde, daha 6 Mayýs 1933’ de YEÞÝL HÝLÂL CEMÝYETÝ’nin (Bu günkü Yeþilay) Yönetim Kurulu “alaturka musýkînin, toplumu içki içmeye özendirdiði” gerekçesiyle tamamen yasaklanmasýný bile istemiþlerdi. Bu talepleri aslýnda Gazi M.Kemal Paþa’ ya karþý affedilmez bir gaftý; ancak umursanmayacaktý.

Ayný tarihli gazetenin, ayný sütununda verilen haberin devamýnda, bundan sonra radyolarda, Türk Musýkîsi icrâsýna imkân tanýnmamasý için o kadar makûl (!) gerekçeler üretiliyordu ki, Türk mizah antolojisinde yer almamalarý mümkün deðildi; iþte o haberin devamýna iliþkin yorum:

“…Türk Müziði’ nin yasaklanmasýna gerekçe olarak bir de teknik sebepler gösterilmektedir ki, buna göre, her biri 3 dakikadan oluþan alaturka þarkýlarýn günde iki saat yayýnlanabilmesi için radyoya ayda 600 eser gerekmektedir. Oysa bestekârlar bu sürede dahi bu kadar eser üretememektedir…” 5
Yani resmen bir istiskâl, yani “aþaðýlama” vardý ortada. Osmanlý Mûsýki bestecilerinden istihza ile konçertolar, rapsodiler, oratoryolar bestelemeleri isteniyordu.

Cumhuriyet Gazetesi her devirde olduðu gibi o devirde de “jakoben” düþüncenin ve sanatta devletçi felsefenin hamiliðini ve öncülüðüne soyunarak üstüne düþeni yapýyordu:

“…28 Aralýk 1934 tarihinde Cumhuriyet gazetesi, musiki inkýlabý kapsamýnda millî musýkîye eser kazandýrmak amacýyla bir yarýþma açmýþtýr. Yarýþmaya katýlacak eserlerin ‘çok yüksek ve klâsik çeþide kaçan kýymette eserlerden ziyade, Türk ruhunu, halk duygularýna en uygun musiki örneðini, Boðaziçi’ nin cennete açýlmýþ yeþil bir balkon gibi sýrtlarýnda ölen bir akþamý, kan ve kemikle yaptýðýmýz bir Çanakkale’ yi, Dumlupýnar’ ý , nazlý Ýzmir’ in hicrânýný, bir efenin daðlara dirsek vuran serâzatlýðýný, bir öküzün ince ve sessiz tasasýný anlatan bir eser olmasýný saðlamak ve orda insanlýk ve hayatla beraber kendimizi,Türk ruhunu bulmak’olduðu belirtiliyordu…” 6

Mûsýkîde baþlatýlan bu inkýlap, öteden beri böyle bir deðiþimi isteyenlerin coþkularý yanýnda, deðiþim sürecine kadar geleneksel çerçevede faaliyette bulunan mûsýkîþinas ve bestekârlardan bazýlarýný da saflarýna katar. Yâni klâsik bir deyimle ifade etmeye çalýþýrsak;”kimin eþeðine binerlerse onun türküsünü söyleyenler”de önemli ölçüde yer tutarlar. Ýþte bunlardan örnekler ;

“…tipik ve abartýlý bir örnek, yine bir þarký bestekârý olan Mildan Niyazi (Ayomak) Bey’in ‘Silah baþýna, ülkümüz tahakkuk ediyor’ baþlýklý yazýsýndan(1934, Nota ve Musiki Mecmuasý),‘ Alaturka’ dan ziyade (alatekke) ve (alasaltanat musiki) olan bu musiki ile meþgul olan veya dinlemesini sevenlerin hemen hepsinin yüzlerinde teessür ve endiþe izleri seziliyor; bunu hoþgörüyoruz. Biraz hâfýzamýzý karýþtýralým. Harflerimizi deðiþtirirken de bu teessür ve endiþenin aynýný çekmiþtik. Hatta, þapkayý giyerken bile kýsmen içimize bir durgunluk çökmüþtü. Þimdi bir fesli görsek gülmemizi zaptedemiyoruz. Gençler eski yazýlarýn kývrým mývrým büküntüleriyle, kuyruklarýyla alay ediyorlar. Okuyucularýmý kat’ iyetle temin ederim ki, sene deðil birkaç ay evvel yeni musiki ile meþgul olan ve onu benimsemeðe çalýþan bir kimse, bir daha eski musýkîyi aðzýna bile almaz’...” 7

O Mildan Niyazi Ayomak ki; (1888-1947), Türk Mûsýkîsi repertuvarýnda 50’ ye yakýn bestesi bulunan bir bestekâr olmasýna raðmen, devrin gerektirdiði duruma göre, bildiði ve inandýðý deðerlerden bir anda çark etmiþ, hatta Osmanlý Mûsýkîsi’ nin makam isimlerini deðiþtirme giriþimlerinde bulunacak kadar da pervasýzlaþmýþtýr. Tabii bunda baþarýlý olamamýþ ve yukardaki satýrlarý da bir temenniden ibaret kalmýþtýr. Türk toplumunun kaliteli geleneksel musýkisine raðbeti eksilmiþse de, yoz da olsa o sistem içinde yapýlan popüler þarkýlarý dinlemiþ ve yeni mûsýkîyi deðil aðzýna almak; dinlemekten bile rahatsýzlýk duymuþtur. Hatta geleneksel mûsýkîyi kasdederek,” Bu musýkiyi midesi bulanmadan dinleyen varmý?” diyecek kadar da hýnç ve hýþým doluydu.

“…Kýymetli bir bestekâr olan Kemal Emin Bara, Türk müziðine aðýr hakaretlerde bulunmuþ, hatta küfredecek kadar ileri gitmiþ. Musýkî Muallimesi Refet Süreyya Haným’ a makaleler yazdýrtarak hakaretlerin derecesini arttýrmýþtý. Refet Süreyya Haným: ‘Türk müziði mutfak paçavrasýdýr. Bunu baþýna saranlara býrakýnýz helâl olsun. Baþý aðrýmadan Türk musýkîsi dinleyenlerin kafasý bal kabaðýndan yapýlmýþtýr.
Ömründeki bütün iftiharlarý Dârü’l Elhân’ da kazanmýþ ve yýllarca Müdürlüðünü yapmýþ deðerli br bestekâr olan Musa Süreyya Bey, Türk Müziði için akla hayale gelmeyen deyimlerle ve çok aðýr bir üslûpla hücum ediyordu…”8

Osmanlý Mûsýkîsi’ ne acýmasýzca yapýlan bütün bu hücumlar, mâkul bir gerekçeden yoksun olduklarý için, onun hakkýnda yapýlan eleþtiriler de tam bir sokak aðzýna dönüþecekti. Mesela Musa Süreyyâ’nýn hanýmý Refet Süreyya, Necip Yakup Aþkýn, Aka Gündüz gibilerin aðýzlarýndan dökülenler de aslýnda bir çaresizliðin itirafýndan baþka bir þey deðildi.
“…Yeni bir musýki siyasetinin yürürlüðe konulduðu 1920’ li, 1930’ lu yýllarda devletin Osmanlý musýkisi konusunda tam olarak neyi hedef aldýðý açýk seçik bir dille ilân edilmedi. Gerçi, eski musýkininin geniþ anlamýyla yasaklanmasýndan yana olanlar da vardý o dönemin yetkilileri ile radikal musýki adamlarý arasýnda. Ama eski musýkinin ne yapýlmasý, nereye konulmasý gerektiði konusunda devlet katýnda tam bir görüþ birliði yoktu. Uygulamaya bakýlýrsa, þu oldu o dönemde: Devlet Batý musýkisinin yayýlmasý için Osmanlý musýkisinin faaliyet alanýný sýnýrlandýrdý; halka seslenen radyo dýþýnda, resmî kurumlara kabul etmedi; bu musýkiyi itibarsýzlaþtýrmaya, Batý musýkisi karþýsýnda ikinci sýnýf bir musýkî olarak kabul ettirmeye çalýþtý. Tabii, bu durum Osmanlý musýkisinin merkezdeki yerini muhafaza ettiðini gösteriyordu. Halkýn geniþ bir kesimi bu musýkinin icracýlarýnca verilen konserlere ilgi duyuyordu. Eðlence sektöründe tek geçerli musýki bu musýkiydi…” 9

Devrin Güzel Sanatlar Kurul üyesi Ýsmail Hakký Baltacýoðlu, ayný yýl yazdýðý bir makalede: ”…Alaturka musiki irtica musýkîsidir, ona müdahale etmek lâzýmdý…” 10 derken, bu gün bile bir takým fikirlerin bastýrýlmasýnda kullanýlan en kolay bir argümandan medet umuyordu.
Atatürk’ün saðlýðýnda , ona “Tanrý” lýk sýfatý verecek kadar sapýk þiirler yazan Aka Gündüz’ ün bile Türk Musýkîsi konusunda elbette söyleyecekleri vardýr. O da :
“Hele incesaz kýsmý büsbütün yürekler acýsý, evlere þenlik bir þeydir. Zurnanýn en çatlaðýndan, darbukanýn en patlaðýna kadar; sesin enciyaklýsýndan, gazelin en öksürüklüsüne, týksýrýklýsýna kadar ne ararsan var…”
Tiyatrocu Güllü Agop’un oðlu, Necip Yakup Aþkýn isimli Batý müziði kemancýsý ise kendi seviyesini iyiden iyiye ortaya koyan þu sözleri sarfedebiliyordu:
“..Alaturka musýki iptilasý ile afyonkeþ olmak arasýnda pek fark yoktur..”
Ayrýca, Atatürk’ ün ölümünden sonra tekrar, geleneksel mûsýkîye dönüp, büyük hizmetler verecek olan Tanburî Cemil Bey’ in en büyük eserim dediði oðlu Mesut Cemil Bey ise, anlaþýlmaz bir þekilde “batýcý” larýn yanýnda yer alýr.
Yýllar sonra bir yazýsýnda, Türkiye’ nin Mevlevî Mûsýkisinde uzman bir isim olan bir gazeteci yazar, bir vesile ile bu konuyu þöyle yorumlar:
“…Bizi en çok yakan ‘Türk Musýkîsi’ nin acýklý durumuydu. O yýllarda herkes ‘ona çatýyor’, her akýllý geçinen, ‘Türk Musýkîsi’ ne inanýlmaz hakaretler yaðdýrýyordu…

Saldýrýlarýn kaynaðý, ‘Batý Müziði’ meraklarýydý. O garip kiþiler ‘Batý Müziði’ merakýný adeta Türk Müziði’ ne saldýrmakla bir tutarlardý….
Yýllar birbiri ardýndan geçer, bu ilgi çekici hastalýðýnsonu gelmezdi...
Biz, ‘yeryüzünde kendi müziðini kanunla yasaklamýþ tek milletin çocuklarý’ olarak müziðimizi kurtaracaðýz diye çýrpýnýr dururduk…” 11

Bu yasaklamanýn Türkiye’ye neye mal olduðunu dosan küsur sene sonrasýnýn müzik vitrinine baktýðýmýzda; bütün vehameti ile görüyoruz ve doðru yapýlmadýðýný insaf sahibi olan her aydýn da, er vesile ile söyleyip yazýyor. Ýþte bunlardan biri:

“….Bir müziði bir baþkasýyla ikame etmeye çalýþmanýn, birisini kaldýrýp yerine ötekini koyalým demenin bir mantýðý yoktur. Bu söylendiði gibi bir toplumu ‘ilerletmenin’yolu olamaz. ’Müzik devrimi’ile toplumsal dönüþüm yaþanamaz. Çok sesli müzikle tek seslisi, Batý müziðiyle Osmanlý müziði birbirini dýþlaya karþýtlar deðildir…” 12

Geleneksel müzik yayýný radyolarda yasaklandýktan sonra, Devlet’ in çeþitli birimleri üzerine düþeni bayaðý acýmasýz bir þekilde yaptýlar. Bu amaçla:
“…Halka çok sesli müziði sevdirmek için, gerek radyo yayýnlarýnda, gerekse öteki kamusal alanlarda (deniz hatlarý gemilerinde çalýnan müzikten, Cumhuriyet Balolarýna kadar) çok sesli Batý müziðinin nisbeten hafif örnekleri çalýnmaya baþlanýr…” 13

Peki tüm bunlar olduðunda Türk Müziði sevdâlýlarý ne yapýyorlardý,bu ihtiyaçlarýný nasýl gideriyorlardý? Elbette kendi imkânlarý oranýnda kahve ve meyhane gibi alternatif bir mekân arayýþlarý olacaktý. Bunun yanýnda:
“…Bütün resmî kurumlardan kovulan eski musiki sadece meyhanelerde deðil, evlere sýðýnmýþtý. Ýbnülemin, Hakký Süha Gezgin, Ekrem Karadeniz ve Çerçöp Sami Bey gibi büyük kültür ve müzik adamlarýnýn evleri, eski musýkinin sýðýnýp yaþama savaþý verdiði mekânlardý. Meselâ Hakký Süha Gezgin’ in Þair Nedim Sokaðý’ ndaki ünlü evinde, haftanýn bir günü devrin tanýnmýþ musýkîþinaslarý toplanýp icrâ-yý âhenk ederlerdi. Yýllarca süren bu musiki toplantýlarý bir çok büyük musýkîþinas için mektep vazifesi görmüþtür…” 14

Atatürk’ ün TBMM’ ndeki o konuþmasý bütün bu etkilerinin dýþýnda, en önemli çalkantýyý Maarif Vekâleti’nde yapar, Maarif Vekili Abidin Özmen bu direktifin gereðinin yapýlmasý amacýyla, I.Müzik Kongresi adý altýnda baþlattýðý seferberlikte :

“…Kongre’ye katýlanlardan Cemal Reþit Bey, bu toplantýyý þöyle anlatýyor:
‘…A.Özmen sekiz müzisyen olarak bizleri (Cevat Memduh Altar, Halil Bedii Yönetken, Hasan Ferit Alnar, Necil Kâzým Akses, Ulvi Cemal Erkin, N.Þevket Taþkýran, Cezmi Erinç ve ben) Ankara’ da kongreye toplamýþtý. Toplantý açýlýp nazikâne nutuklarýn teatisinden sonra, Maarif Vekili sevimli þivesiyle bizlere:
-Ey, hadi bakalým,musiki inkýlâbý yapacakmýþýz, bunu nasýl yapacaðýz?
Demesi üzerine kongrede bir þaþkýnlýk havasý esmeye baþladý. Toplantý dört saat kadar devam etti. Arada sýrada, Maarif Vekili’ ni telefona çaðýrýyorlardý. Son telefondan sonra A.Özmen heyecanla bizlere:

-Paþa Çankaya’ dan bir kaçtýr telefon ettiriyor. Musýkî inkýlâbý ne yoldadýr diye soruyor.
Dedi. Biz büsbütün þaþkýna döndük. Ne gibi bir karar alýnacaðýný bir türlü kestiremiyorduk. Nihayet hatýrlamadýðým birisi, -memlekette tek sesli þarký söylemenin yasak edilmesi gerektiðini teklif etti.- Bunun üzerine zannediyorum ben, kalktým ve dedim ki;
-Bir çoban faraza, davarlarýný otlatýrken þarký söylemek ihtiyacýný hissederse, ille köye gidip ikinci bir çobaný bulup, gel birader sen de þu ikinci sesi uydur da söylemi desin?... Bu çalýþmalar sonunda, 1935’ de ‘ Ar Genel Direktörlüðü’ kurulur. Musýkî devrimi bu Müdürlükçe yürütülmeye baþlanýr…” 15

Bu aný, o devrin Millî Eðitim Bakaný ile kongre üyelerinin zorakî “musýkî inkýlâbý”na nasýl soyundurulduklarýný bütün yalýnlýðýyla anlatýyor. Neyin ne olduðunun bilinmediði, asýrlarýn birikim ve alýþkanlýklarýnýn bir günde, hatta birkaç saatte, nasýl çözeceklerini ciddi ciddi tartýþtýklarýný görüyoruz. Böyle bir zihniyetin býrakýn devrimi, en ufak bir deðiþimde bile bulunamayacaklarý muhakkaktý. Ancak tabii ki bu düþünce tarzý, kadim mûsýkîmizin yerine, bir müzik ikame edemediyse de, tamiri imkânsýz hasarlar verir.
Bu yasaklama kararý o günden bu yana çok tartýþýlmýþ, farklý yorumlar yapýlmýþ, yasak kararýný destekleyenler olmuþ, karþý çýkanlar olmuþ, Atatürk’ ün bu konuda yanlýþ bilgilendirilip, yanlýþ yönlendirildiðini söyleyenler olmuþ, hatta radyodaki yasaktan 1,5 sene sonra haberdar olduðuna kadar gerçeklerle baðdaþmasý imkâný olmayan yorumlara bile rastlanmýþtýr. Geçmiþte yazýlanlara baktýðýmýzda :

“…Bu yolda Prof. Filiz Ali þu yorumu yapmaktadýr: ’Gazi’ nin sözleri son derece açýktýr. Müziðimizde çaðdaþ bir yapýlmasý gereðini bu büyük insan ilk olarak dile getirmektedir. Alýnan karar ise yasaklamaktan öteye gitmeyen, her hangi bir atýlýma cesaret edemeyenlerin alacaðý türden bir karardýr. Nitekim, kýsa zamanda hatâ anlaþýlmýþ ve karar geri alýnmýþtýr…

…Prof.Oransay’ ýn ‘Vasfi Rýzâ’ nýn yakýþýksýz bir sav’ý olarak nitelediði bu sözleri söyleyip, ondan Isfahan Yürük Semâîyi dinleyen Gazi Hazretlerinin, Türk Musýkîsi’ nin radyolarda yasaklandýðý o zaman diliminde bir gece, Dolmabahçe Sarayý’nda, ’Paþam , alaturka þarkýlardan, türkülerden bizi mahrum etmesinler, zevkimize duygularýmýza müdahale edildiðinde inciniyoruz’, diyen Yunus Nâdi Bey’ e, ’Ben de hoþlanýyorum, fakat inkýlâp yapan bir nesil, mahrumiyet ve fedakârlýklara katlanmak mecburiyetindedir. Ancak millî türkülerimize kýymet verilmelidir. Karþýlýðý, bu yasaklamanýn pek de öyle ihtiyarý dýþýnda olmadýðýný düþündürecek türden bir cevaptýr…” 16
Yani, yeni devleti kuran ve ülkede 15 yýl tartýþmasýz tek söz sahibi olan bir liderin “onayý” olmadan, çok önemli bir konuda yasak kararý almak mümkün müdür ? Diyelim ki; yasak kararý, onun gýyabýnda alýndý; peki Atatürk, býrakýn bir Devlet Baþkaný olarak aldýðý istihbaratlarý, bir vatandaþ olarak hiç radyo dinlemez, gazete okumaz mýydý? Yani böyle bir tez, ciddiye alýnacak bir düþünce deðildir.

Çok ilginçtir, Türkiye Cumhuriyeti’ nin Cumhurbaþkaný, radyolarda yayýn yasaðý koydurttuðu Osmanlý Mûsýkîsi’ ni, özel hayatý içinde yine tek seçeneði müzik olarak dinlemeye devam ediyordu :
“…Atatürk’ün istese hemen kaldýrtabileceði bu yasak kararýný kendisinin de hükümete mal ettiði, 1933-1951 yýllarý arasýnda Cumhurbaþknlýðý Özel Kalemi’ nde görev yapan Haldun Derin’ in anýlarýndan anlaþýlýyor.
Gazi, Zafer ve Adatepe muhriplerinin eþliðinde Ege Vapuruyla Ýzmir’ e doðru yol alýyordu. Gerisini Haldun Derin anlatýyor:
-Bir zamandýr Ýçiþleri Bakanlýðý’nýn buyruðuna uyularak Alaturka musiki yayýný yapýlmýyordu. Atatük Gemi Süvari’ sine dönerek;
-Her ne kadar hükümet yasak ettiyse de, Kaptan Bey’ in iznini alýr, gramofonda birkaç plâk dinleriz, dedi. Sait Kaptan izin verdi. Dinliyoruz. Vakit ilerliyor. Hep bir aðýzdan-VARDAR OVASI-söylemeye baþladýk…” 17
Bu yasaklama kararýnýn mûsýkîmizdeki vahim sonuçlarý çok deðil, yaklaþýk 30 yýl sonra oluþacak “kakafonik” naðmelerle, somut bir þekilde görülecektir. Mutlaka bundan en büyük yarayý geleneksel musýkimiz alacaktýr; ancak onun yerine ikamesi düþünülen müzik içinde en büyük handikap bu yasak olacaktýr ki :

“…Türkiye’ de Batý Müziði ideolojik bir tercih meselesi haline getirilmemiþ olsaydý, belki Azerbeycan’ da olduðu gibi, Türk Musýkîsi’ nin imkânlarýndan da yararlanýlarak bu topraklara kök salacak, dolayýsýyla konser salonlarý Batý Müziði’ ni dinlemeleri gerektiðine inandýrýlanlar deðil, gerçekten severek dinleyenlerce doldurulacaktý…” 18

Netice itibariyle, Cumhuriyet’ in, kuruluþuyla baþlayan ve özellikle Ýslâmiyet ve Osmanlý’ nýn gelenek ve kültürüne karþý adeta açtýðý savaþ, toplumun kahir ekseriyeti tarafýndan þiddetle reddedilmiþ olsa bile, ilk 30 yýlýnýn sonunda bir nebze yumuþasa da, siyasi ve sosyal kurucularýn varislerince neredeyse 1970’ li yýllarýn sonuna kadar inat ve ýsrarla sürdürülmüþse de, o tarihte karþýlarýna çýkan kitleler ile, polemiklerini, 2000’ li yýllara kadar en azýndan ideolojik zeminde buyurgan tavýrlarýný hep korumuþlardýr.
Bu gün, son 18 senelik bir devlet iktidarýnca; ideolojik tabu haline gelmiþ bu ezberler, tek tek bozularak, gerek Ýslâmî ve gerekse Mûsýkî deðerlerimiz bir bir eski haline irca edilmeye çalýþýlmakta ise de, daha epeyce bir zaman içinde yoðun bir mesaiyi gerektirecek kadar bir yýðýn mesele de çözüm beklemektedir.



Salih Zeki Çavdaroðlu
14 Mayýs 2020


DÝP NOTLAR :

1 Ahmet CAN, Kudsi Erguner ile Söyleþi, Vakit Gazetesi, 9 Nisan 2008

2 Bülent AKSOY, Cumhuriyet Dönemi Musýkîsinde Farklýlaþma Olgusu, Cumhuriyet’ in Sesleri, Tarih Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 1999, s.32

3 Yasemin DOÐANER, Atatürk Dönemi’nde Radyo, Türkler, Yeni Türkiye Yayýnlarý,Ankara/2002,s.381

4 Yasemin DOÐANER, ”a.g.e”

5 Yasemin DOÐANER, ”a.g.e”, s.378

6 Yasemin DOÐANER, ”a.g.e”, s.379

7 Gönül PAÇACI, Cumhuriyet’ in Sesli Serüveni, Cumhuriyet’ in Sesleri, Tarih Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 1999, s.24

8 Yýlmaz KARAKOYUNLU, Cumhuriyetin Türk Müziði Politikasý, Yeni Türkiye, Cumhuriyet Özel Sayýsý IV, Eylül-Aralýk/998, s.2981

9 Bülent AKSOY, Cumhuriyet Dönemi Musýkisinde Farklýlaþma Olgusu, Cumhuriyet’in Sesleri, Tarih Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 1999, s.31

10 Füsun ÜSTEL, Musiki Ýnkýlâbý ve Aydýnlar, Tarih ve Toplum Dergisi, 1993, sayý:13, s.295

11 Nezih UZEL, Paris’ten Gelen Neyzen, Zaman Gazetesi, 26 Aralýk 1994

12 Hasan Bülent KAHRAMAN, Bir Osmanlý Müziði Vardý, Radikal Gazetesi, 17 Haziran2004

13 Orhan TEKELÝOÐLU, Ciddî Müzikten Popüler Müziðe Musiki Ýnkýlâbýnýn Sonuçlarý, Cumhuriyet’in Sesleri, Tarih Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 1999, s.147

14 Beþir AYVAZOÐLU, Cumhuriyetin Estetik Macerasý, Yeni Türkiye, Cumhuriyet Özel sayýsý, IV, Eylül-Aralýk, 1998, s.2960

15 Sina AKÞÝN, Yakýnçað Türkiye Tarihi (1908-1980), Milliyet Yayýnlarý, Ýstanbul, C.1, s.451

16 Ruhi AYANGÝL, Müzik Devriminin 60. Yýlýnda, Yeni Türkiye, 1-2, Kasým-Aralýk/1994, s.99

17      Þefik KAHRAMANKAPTAN,”Ýsmet Ýnönü ve Harika Çocuklar”,Ümit Yayýncýlýk,Ankara/1998,s.45

18      Beþir AYVAZOÐLU,”Yahya Kemal ve Batý Müziði”,Zman Gazetesi,3 Ocak 2008


https://wordpress.com/post/ferahnak.wordpress.com/489



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Cinuçen Tanrýkorur
Bir Tabu Daha Yýkýldý :
Türk Tiyatrosu’ Nun Büyük Ýsmi Hâzým Körmükçü Ayný Zamanda Usta Bir Müzisyen Ýdi…

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Mukaddes Kitabýmýz’daki Âyetler ile Tarihî Veriler Iþýðýnda: Türkiye’de Yahudicilik Hareketleri
Yazdýklarý Ýle Yaþadýklarý Aykýrý Bir Sanat ve Edebiyat Adamý
Cumhuriyetimizin Kuruluþ Felsefesi
Türkiye’ Nin Önüne Konmuþ ‘batýlýlaþma’ Hedefinin Ne Kadar Yanlýþ Bir Hedef Olduðunu Artýk Anlamamýz Gerektiði Günlerdeyiz
Tarih Boyunca Türkçemiz’ E ‘sadeleþtirme’ Adýna Yapýlan Ýhanetler ve Bunun Sonuçlarý
1923’ Te Okullarda Türk Mûsýkîsi Öðretimi Yasaklanmýþtý!..
Chp Ne Kadar Solcu Ya da Sosyal Demokrat; Daha Doðrusu Bu Ýddialarý Ne Kadar Doðru?
Türkiye’ Nin 'Batýlýlaþtýrýlma 'Projesi Kapsamýnda Radyo’ Nun Misyonu Neydi?
Ziya Gökalp
Emperyalist Dünyanýn Himayesindeki Piyanist Yine Sara Nöbetlerinde

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Vefatýnýn 67. Yýlýnda Ziya Osman Saba’ Yý Rahmetle Anýyoruz... [Þiir]
Ýki Bedene Tek Ruh [Þiir]
Adý Konulmamýþ Duygular [Þiir]
Aþk Bir Terennüm Ýse [Þiir]
Hayal Bazan Gerçeði Aþar [Þiir]
Sensizlik Beyitleri [Þiir]
Yaðmuru Beklerken [Þiir]
Her Þey Geçmiþte Kaldý [Þiir]
Vesvese [Þiir]
"" Mâzi Kalbimde Yaradýr "" [Þiir]


Salih Zeki Çavdaroðlu kimdir?

Otuz yýldan fazla bir süredir Geleneksel Türk Musýkisi eðitimi aldým. Üsküdar Musýki Cemiyeti' nde 20 yýl korist - solist olarak görev yaptým. Bu güz Türk Musýkisi üzerine makaleler yazýyorum. (bkz. www. musikidergisi. com)

Etkilendiði Yazarlar:
N.Fazýl , C.Meriç, B.Ayvazoðlu,


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.