..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Anlamak beðenmenin baþlangýcýdýr. -Spinoza
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Ersin KURT




12 Haziran 2020
Yalnýzlýk  
Ersin KURT
Hayatýn olaðan akýþýnda bazen karþýmýza çýkan bazen yaný baþýmýzda olan kiþilere karþý gereksiz ön yargýlarýmýzý anlatan realist bir öykü.


:AFAG:
’’Ýnsan neden korkar yalnýzlýktan? Neden illaki yanýnda birisi olsun ister? Derdine, kederine, sevincine, neþesine mutlaka birisi ortak olmak zorundadýr sanki. Hep öyle olmasýný umar. Oysa yalnýzlýk dünyanýn en onurlu duruþu. Ýnsanýn, dünyaya karþý en cesur biçimde, asice dikiliþi. Okyanus sularýnýn geri çekilmesi gibi evrene asil bir kafa tutuþ biçimi yalnýzlýk...’’


Muhsin Amca, mahallemizin tek müzmin yalnýzýydý ve ayný zamanda da en yaþlýsý... Bir kez olsun yüzünün tebessüm ettiðine tövbe rastlamadým. Genellikle akþamlarý çýkardý evden. Yalnýzca cuma günleri, camiye gideceði esnada gündüz vakti evden çýkýþýna þahitlik ederdi mahalle sakinleri. Camiye en son o girer ilkin o çýkardý. Býyýklarý sigara dumanýndan sararmýþ, huysuz, kendi kendine homurdanan, etrafýndaki herkese mesafeli duran bir adamdý Muhsin Amca. Daha önce hiç evlenmiþ miydi, çoluðu çocuðu var mýydý, emekli miydi, emekli ise de nereden emekliydi kimseler bilmezdi. Çok farklý bir gizeme sahipti kendisi. Hakkýnda þehir efsaneleri uydurulacak kadar farklý bir gizeme...


Sokaðýn köþebaþýndaki evde oturur, yaz akþamlarý bahçede þarap içer, kýþ günlerinde ise bacasýndan hüzün tüttürürdü. Müstakil, bakýmsýz bir evdi oturduðu ev. Her tarafýný yabani otlar bürümüþ, bahçenin köþesindeki tulumbasý kýrýlmýþ, sýradan, bakýmsýz bir ev... Bakýmsýzlýktan kastým sadece evin dýþ cephesi ve bahçesi. Yoksa evin içini görmenin mümkünatý yok. Yani, Muhsin Amca’nýn evi de kendisi gibi tam bir muammaydý herkes için. Ta ki, 2016 yýlý nisanýnýn yirmi dokuzuna kadar...


Günlerden pazar günü olmasýna raðmen zaman zaman yaptýðým gibi ertesi gün iþe gideceðim gerçeðini umursamamýþ, bu gerçekle yüzleþince de bir an önce hesabý isteyip oturduðum masadan aceleyle kalkmýþtým. Fazla alkollü olduðum günlerde eve yürüyerek gitmeyi tercih ettiðimden o gün de öyle yaptým. Rüzgârýn insan yüzüne çarptýðýnda ayýltýcý bir etkisi var. Bu etkisinden faydalanmayý düþünmüþ olmalýyým yine.


Köþebaþýna geldiðimde Muhsin Amca’nýn bahçesine vuran direk ýþýðýndan Muhsin Amca’nýn yerde hareketsiz bir þekilde yatýyor olduðunu fark ettim. Þüpheli bakýþlarla etrafý süzdükten sonra bahçe kapýsýný aralayýp girdim içeriye. Birkaç kez ’’Muhsin Amca!’’ diye seslendim ama nafile. Ya öldüyse diye de dokunmaktan korktum. Masasýnda bitmek üzere olan kýrmýzý bir þarap, boþ bir kadeh, bir tabakta beþ-on kadar fýndýk, diðer boþ olan iki tabakta ise peynir kalýntýlarý ve kýrmýzý et kýzartmasýndan sonra salýnan su damlalarý vardý. Muhtemelen Muhsin Amca bayýldýktan sonra sokak kedileri kalan eti çorlayarak kendi adlarýna bu durumu fýrsata çevirmiþlerdi.


Yaklaþýk beþ dakika kadar, yerde baygýn vaziyette yatmakta olan Muhsin Amca’ya müdahale etmek yerine olaya bir dedektif titizliðinde yaklaþýp ipuçlarý aradým. Sanýrým bu Muhsin Amca’nýn üzerimizde býraktýðý ’gizem’ durumuyla alakalýydý. Sonra baktým olacak gibi deðil ve vakit kaybediyorum Muhsin Amca’yý yüzükoyun vaziyette yatmýþ olduðu konumdan sýrtüstü yatar vaziyete getirdim. Düþmenin etkisiyle alný kanamýþ, kan bir su yolu gibi göz kapaðýnýn üzerinden akmýþ, dudaðýnýn üst kýsmýnda kurumuþtu. Kaný görünce elim ayaðýma dolaþtý ve panik yaptým.



Biraz duraksadýktan sonra ilk yapmam gereken þeyi yapýp nabzýna baktým Muhsin Amca’nýn. Þükür ki yaþýyordu. Nicedir hissetmediðim, unutulmaya yüz tutmuþ bir duygunun beynimden ayak uçlarýma doðru aktýðýný sezinledim. Bu duygu, rüzgârýn beni ayýltan etkisinden çok daha güçlü bir duyguydu.


Hemen masaya çevrildi gözlerim. Su aradým. Muhsin Amca’nýn yüzüne dökmek için bir sürahi dolusu su... Göremedim. Þarapla suyun ayný masada yer edinme olasýlýðýnýn düþük yüzdesini göz ardý etmiþtim o an. Panik hâli, insanýn düþünme yetisine keskin bir makasla kesik atan acýmasýz bir hâl...


Çaresizce etrafýma bakýnýrken bahçedeki kýrýk tulumbaya takýldý gözüm ve sövdüm. Akabinde ise açýk olan ev kapýsý iliþti gözüme. Hýzlýca kalktým yerimden ve ’Pandora’nýn Kutusu’nu aralarmýþ gibi araladým Muhsin Amca’nýn gizlerle dolu evinin kapýsýný. Iþýklarý yakmamýþ olduðundan kapkaranlýktý içerisi. El yordamýyla elektrik anahtarýnýn yerini buldum ve salonun ýþýðýný yaktým. Sýradan bir lambanýn yanmasýna tanýk olmak seni ne kadar heyecanlandýrýr diye sorsalar sonsuz kez ’’hiç’’ cevabýný vereceðimi sanýrdým ama hayatta asla büyük konuþmamak gerekiyormuþ. Çünkü, lamba yandýðý anda heyecandan ölmek üzereydim.


Lamba yanýnca beklentimin dýþýnda bir evle karþýlaþmadým. Salon son derece daðýnýktý. Küçük, dikdörtgen masa üzerinde bir iki gün öncesinden yahut daha da eski bir zamandan kalan bir tabakta omlet izleri duruyordu hâlâ. Tabaðýn yanýnda; boþ bir sürahi, oldukça pis bir bardak ve kurumuþ, yarým býrakýlmýþ þeftali ve karpuz dilimleri...



Eski somya yataðýný toplamaya lüzum görmeyenlerdendi Muhsin Amca. Bu özelliðini de kaydettim hafýzama. Yastýk bir tarafta, yorgan bir tarafta duruyordu. Yastýðýn yaný baþýnda da eskimiþ pijamalarý vardý. O kadar düzensizdi ki, pijamasýnýn üstünü ters çýkarýp da örtüsü yýpranmýþ yastýðýnýn yanýna atmýþtý sanki. Nedendir bilmem gördüklerim karþýsýnda daðýnýklýða özendim. Olduðu gibi yaþamak bu iþte, çöpünü bile umursamamak gibisinden düþünürken sadece misafirlerin geldiði zamanlarda onlarý aðýrlamak, çok kýsa bir süreliðine oturup hava atmak için, sevgili eþim Gülsüm’ün aldýrdýðý salon takýmý geldi aklýma ve dramatik ev yaþantýma tebessüm ettim. Tipik duygu geçiþleri...



Bir müddet daha meraklý gözlerle ortalýðý süzdükten sonra artýk bir son vermem gereken meraklý hâlimi noktalandýrýp sürahiyi aldýðým gibi mutfaðý aramaya yöneldim. Kapýsý kapalý, oda olduðunu düþündüðüm yerin bitiþiðindeki mutfaða girdim hýzlýca. Mutfaðýn durumu salonu mumla aratýr cinstendi. Her yer, her yerde... Mutfaðý incelemek için çok vaktim olmadýðýndan çeþmenin altýna dayadýðým sürahi dolar dolmaz çýktým mutfaktan. Tekrar kapalý kapýnýn yanýndan geçip salona geldiðimde duvarda asýlý olan fotoðraflarý fark ettim.



Büyük bir merakla yaklaþtým fotoðraflara. Hemen hemen hepsinde son derece þýk görünümlü, smokin elbisesi ve siyah papyonuyla bazen yalnýz baþýna, bazen kalabalýkla birlikte bir piyanonun baþýnda poz vermiþ mutlu ve kendinden emin bir adam fotoðrafý vardý. Fotoðraflara biraz daha yaklaþýnca fark ettim ki bu güleç yüzlü ve þýk adam Muhsin Amca’nýn ta kendisiydi. Þaþkýnlýðým, an geçtikçe farklý bir boyut kazanmaya baþladý. ’Ama nasýl olur bu?’ diye geçirdim içimden. ’Bir insan nasýl olur da bu kadar deðiþir, nasýl olur da geçmiþiyle bu kadar ters bir hayat sürer?’ diye düþündüm kendi kendime. Gerçekten de gördüklerimden sonra Muhsin Amca’nýn sýrlarla dolu bir hayatý olduðuna tam manasýyla kanaat getirdim. Ve o sýr perdesini aralamaya bir adým daha yaklaþtýðýma da...


Epey alkollü olduðumdan Muhsin amcanýn dýþarýda baygýn vaziyette yattýðýný sýklýkla unutuyordum. Fotoðraflara uzun süre hayran hayran baktýktan sonra Muhsin Amca’nýn bahçedeki durumu geldi aklýma. Neredeyse koþarak çýktým salondan. Muhsin Amca’nýn yanýna geldiðimde inler gibi sesler çýkardýðýný duydum. ’Kendine geliyor olmalý!’ diye sevindim. Bir elimle boynunu hafifçe kaldýrdým ve diðer elimle de bir sürahi suyu boca ettim Muhsin Amca’nýn yüzüne. Suyun etkisiyle fal taþý gibi açýldý gözleri. Bir kedi yavrusu gibi tedirgin gözlerle baktýktan sonra ’’N’oldu bana?’’ diye sordu. ’’Bilmiyorum Muhsin Amca. Geldiðimde burada baygýn bir vaziyette yatýyordun,’’ dedim. Kýsa bir süre düþündükten sonra ’’Tansiyonla ilgili bir durum sanýrým. Düþmüþüm. Demek ki düþünce de kafamý yere çarptým,’’ dedi, gayet sakin bir tavýrla. ’’Hadi, tut elimden de yavaþ yavaþ ayaða kalkalým ve seni yataðýna yatýrayým,’’ dedikten sonra, Muhsin Amca’ya elimi uzattým.



Muhsin Amca elini uzatmayýnca söylediðimi duymamýþ olduðunu düþündüðümden sol elimle, yavaþça sað elini tutmaya yeltendim. Büyük bir öfkeyle geriye çekti elini. Neden böyle bir tepki verdiðini düþünmeme mahâl vermeden ’’Kör müsün, sað elim protez. Madem bir iyilik yapacaksýn diðer elimden tut ve kaldýr beni,’’ dedi. Þaþkýnlýðýma ’üzüntü’ denilen lanet bir duygu daha eklendi o cümleyi duyduðumda. Sonrasýnda da öfke... Kendimden nefret ettim. Burnumun dibindeki insanlara karþý olan duyarsýzlýðýma sövdüm saydým içimden. Sonra tekrar benden medet uman Muhsin Amca’ya döndüm. Sað kolu saðlam olsa da refleks olarak sol koluna girdim ve ayaða kalkmasýna yardýmcý oldum. Ýçeriye götürmek için hareketlendiðimde bahçedeki masasýný iþaret ederek ’’Sandalyeme oturacaðým, henüz þarabým bitmedi,’’ dedi ve tam ben bir þey söyleyecekken konuþmama fýrsat vermeden sözlerine devam etti: ’’Sakýn bana akýl vermeye kalkma ve sakýn bana acýma. Þimdi sana dediðimi yap ve beni sandalyeme oturt.’’



Muhsin Amca’yý sandalyesine oturttuktan sonra önemli bir devlet büyüðüyle oturacakmýþým gibi bir heyecan yapýp evden sandalyeyi kaptýðým gibi oturdum karþýsýna. Laf sokacak diye beklerken ’’Dolapta bir þarap daha olacak, onu da al gel hadi,’’ dedi. Bu davete icabet ediyor olmaktan dolayý dünyalar benim oldu o an. Mutfaða girince þaraptan önce tentürdiyotu aradým ama bulamadým. Çekmeceleri karýþtýrýrken pamuk ve yara bandýna rastladým. Sonra þarapla birlikte kendime de bir kadeh alýp çýktým mutfaktan. Salonda fazla aranmadan camekânlý vitrinde kolonyayý da buldum ve pamuða bolca kolonya döküp bahçeye çýktým.


Muhsin Amca oturduðu sandalyesinde çok bitkin görünüyordu. Þarabý masaya koydum ve alnýndaki yaraya baktým. ’’Abartma!’’ diye terslese de hafifçe kan sýzan yarasýný temizleyip kolonyalý pamuðu üzerine bastýrdým ve yara bandýyla bantladým. ’’Tamam, geç otur hadi,’’ dedi yorgun bir sesle. Tam karþýsýna oturup yüzüne baktým. Yorgun yüzünü fotoðraflardaki güleç yüzle kýyaslamaya kalktýmsa da beceremedim. Beceremedim çünkü bu kýyaslama iþine apayrý iki insan için giriþmiþtim adeta.


Kendisine dikkatli gözlerle bakmamdan sýkýlan Muhsin Amca ’’Eee, bütün gece böyle bakýþýp duracak mýyýz? Þarabý ne zaman kadehlere doldurmayý düþünüyorsun?’’ diye sordu. Masadan kovulmamak için Muhsin Amca’nýn her sözünü emir telakki ettiðimden þiþenin mantarýný çýkarttýðým gibi þarabý usta bir garson hüneriyle döktüm kadehlere. Fakir masamýza bakýnca gülümsemek geldi içimden ve usulca güldüm. Güldüðümü Muhsin Amca görsün istemedim ama bu yersiz gülüþüm kendisinin gözünden kaçmadý. ’’Çok mu içtin sen bu gece?’’ diye sordu aniden. Gerçekten çok içmiþ olsam da sýradan bir gülüþten bunu nasýl anladýðýný öðrenmek için ’’Evet ama bunu nasýl anladýn ki?’’ diye bir soru yönelttim. ’’Bunu anlamayacak ne var ki, çoktan öfori durumuna geçmiþsin sen,’’ dedi. Bu cümlesine kadar gerek huysuzluðuyla, gerek yalnýzlýðýyla, gerekse de kendimizce cahil olduðu düþüncesiyle küçümsediðimiz Muhsin Amca, hayatýmda ilk kez duyduðum bir kelimeyle, ’’öfori’’ yle, beni daha ilk hamlesinde mat etmeyi baþardý. Muhsin Amca ilginç olduðu kadar bilgili ve donanýmlý olduðunun sinyalini ilk adamakýllý cümlesinde vermiþ oldu böylece.


Afalladýðýmý anlayan Muhsin Amca daha fazla küçük düþmeyeyim diye düþündüðünden olacak, ’’Sen sabahleyin iþe gitmeyecek misin? Saat kaç oldu, hadi sen evine git, ben de biraz daha oturur sonra yatarým,’’ dedi, bir baba þefkatiyle. Muhsin Amca’yla sohbet ediyor olmanýn verdiði hazla bütün uykum kaçmýþtý. ’’Hiç uykum yok Muhsin Amca, ayrýca uykuyla da pek aram yok,’’ diyerek onunla oturmak isteðimdeki kararlýlýðýmýn sonuna kadar arkasýnda durduðumu açýkça belli ettim kendisine.


Kesik kesik konuþmalarýmýzýn ardýndan ortama bir müddet sessizlik hükmetti. Sonra Muhsin Amca, ’’Ne diyorlar benim için mahallede? Yaban ya da yontulmadýk bunaðýn teki mi yoksa kendini beðenmiþ, ukala, sevimsiz bir moruk mu?’’ diye sordu. Aslýnda dediklerinin hepsi doðruydu ama ’’Yooo, ne münasebet, olur mu hiç öyle þey Muhsin Amca? Bunlar nasýl kelâmlar öyle?’’ diyerek geçiþtirdim sorusunu. Bana inanmadýðýndan gülümsedi. Onu, kendi silahýyla vurmanýn tam da vakti diye düþünerek ’’Bak, sen de öfori oldun Muhsin Amca. Sen de olmadýk yere gülüyorsun,’’ dedim. Anlamýný bilmediðim bir kelimeyi, daha düne kadar hiç konuþmadýðým Muhsin Amca’ya karþý kullanmanýn þaþkýnlýðýný yaþýyordum. Muhsin Amca’nýn öfori kelimesini benim anlamsýz yere gülmemden dolayý söylediðine dair bir tahmin yürütüyorken dayanamadým, ben de güldüm. Bir müddet karþýlýklý gülümsedik.


Konuþmazken Muhsin Amca saatine baktý ve ’’Bak evlat saat artýk gecenin ikisi. Biraz daha oturup evlerimize daðýlacaðýz. Ve bu gece ettiðimiz muhabbet noktasýna virgülüne kadar aramýzda kalacak. Sabah olduðunda da yine eskisi gibi birbirimizi tanýmazdan gelip yaþamaya devam edeceðiz. Ne sen bu bahçeye adýmýný atacaksýn ne de ben müþkül duruma düþsem de senden yardým isteyeceðim, anlaþtýk mý?’’ diye sordu. Kadehteki þarabýmý tek fýrtta içip bitirdikten sonra ’’Ýyi ama böyle bir þeye ne gerek var ki? Zaten yýllarca birbirimizi tanýmadan, tek kelime etmeden, ruhsuzca yaþadýk. Üstelik ayný sokakta. Bak, elinin protez olduðunu bile daha bu gece anlayabildim. Bu çok vahim bir durum deðil mi?’’ dedim. Hazýrcevaplýkta üstüne olmayan Muhsin Amca, ’’Bugüne kadar yaþadýk, ölmedik. Bundan sonra da pekâla yaþayabiliriz. Zaten þunun þurasýnda kaç yýllýk ömrüm kaldý ki? Sen soruma cevap ver, cevabýn evet ise kadehini doldurabilirsin. Yok, hayýr ise sana iyi geceler olsun,’’ diyerek þartlarý tamamen lehine olan bir anlaþmayý imzalamaya mecbur etti beni. Orada oturmayý çok istediðimden hiç düþünmeden ’’Tamam, dediðin gibi olsun Muhsin Amca,’’ cümlesi bir çýrpýda aktý dudaklarýmdan.

Ben þarabýmý doldururken Muhsin Amca:

’’Ben eski bir piyanistim evlat.’’ diye baþladý söze. ’’Uzun yýllar Fransa’da yaþadým. Paris baþta olmak üzere; Bristol, Atina, New York, Basel, Lviv gibi pek çok þehirde, sayýsýz konserler verdim. Sahneye çýktýðýmda kalabalýk karþýsýnda büyüleniyordum. Konserlerimin Moskova ayaðýnda Rus bir kýzla tanýþtým ve ona sýrýlsýklam aþýk oldum. Mektuplaþmalar, sýk sýk ziyaretler sonucunda da evlendik. Bir kýzýmýz oldu. Ýnanýlmaz mutluyduk. Kazancým yerindeydi. Lyon’dan muazzam bir villa satýn almýþtým. Fransýzlarýn bile gýpta ile baktýðý bir yaþam sürüyorduk. Baþýma gelen elim kazaya kadar... ’’



’’Yurt dýþý seyahatleri, konser hazýrlýklarý, konser günü stresi hayli yýpratýyordu beni. O zamanlar alkole bu denli düþkün olmadýðýmdan bir iki duble viski içiyordum ama yine de bir türlü kafa daðýtamýyordum. Eve dönünce eþimin ilgisi bile zaman zaman rahatsýz ediyordu beni. Stres atmanýn deðiþik yollarýný denerken Villeurbanne’de tesadüfen bir marangozla tanýþtým. O da Türk’tü. Boþ kaldýðým ilk fýrsatta dükkânýna gidiyor, ona yardýmcý oluyordum. Kýsa zamanda çok iyi iki dost olduk Fikret’le. Yine yurt dýþý turnesinden döndüðüm bir gün çok yorgun olduðum hâlde bir türlü uyku tutmadý. ’Fikret’in dükkânýna gidip bir þeylerle oyalanmak iyi gelir.’ diye düþündüm. Fikret de yüklü bir sipariþ aldýðýndan beni görür görmez sevinçten boynuma atladý. Cidden yardýma ihtiyacý vardý. Yorgun olduðumu anladýðýndan bana geri hizmet mahiyetindeki iþleri verse de kabul etmedim. Tezgâhýn baþýna, kontrplaklarý kesmeye geçtim. Nasýl olduysa kuþ tüyü yastýðýmda uyuyamayan ben, tezgâhýn baþýnda uyuklamýþým. Derin bir acýyla uyandýðýmda artýk her þey için çok geç olduðunun farkýna vardým. Testere, sað elimi kesip atmýþ. Olayýn sýcaðýna durumumun vahametini anlayamadým. Fikret’in telaþ içindeki yardým çýðlýklarýný duyuyor, hareket edemiyordum. Donup kalmýþtým.



’’Fikret, ilk olarak hastaneye telefon etmek yerine bana yardýmcý olmayý denedi. Talaþ artýklarýnýn zemini kaplamasýndan ötürü sürekli sapsarý bir hâl alan dükkân zemininin bir kýsmý kopan elimden dolayý artýk kýrmýzý bir renge bürünmüþtü. Ambulansýn ne zaman geldiðini ve bana ilk müdahalenin ne zaman yapýldýðýný hatýrlamýyorum desem yeridir. Olaylar kesik kesik. Hastaneye kaldýrýldýðýmda doktorlar ’Çok geç kalmýþsýnýz, kopan el iþlevini yitirmiþ,’ dediler. Bu cümleden sonra kâbus gibi bir hayatýn baþlangýcýnda olduðumu anlamam çok vaktimi almadý.’’


’’Hastane maceram bitince dýþarýda beni çok daha zor bir hayatýn beklediðini biliyordum. Ýlk baþlarda dost ziyaretleri, sanat çevresinden tanýdýk simalarýn tesellileri derken avundum bir süre. Sonra kendimle baþ baþa kaldýðýmda aslýnda yapayalnýz olduðumu anladým. Alkole verdim kendimi, uyuþmak istedim. Beynim uyuþsun da geleceði hiç düþünmeyeyim istedim. Öyle de oldu. Sorumsuz, alkolik, huysuz bir adama dönüþtüm. Evin içinde baðýrýp çaðýran, eþyalarý kýrýp döken bir adam olunca da eþim kýzýmý da alýp ailesinin yanýna, Moskova’ya döndü.’’


’’Eþim, kendi ailesinin durumlarý çok iyi olduðundan benden boþanýrken toplu iðne dahi talep etmedi. Tek celsede boþandýk. Artýk kendimi daha da yalnýz hissediyordum. Neredeyse koskoca Lyon’da tek yakýným Fikret’ti. Fikret de benim dibe vurmamdan dolayý kendini sorumlu tutuyordu sürekli. Yanýna her gidiþimde yüzündeki mahcup ifade içimi burkuyordu. Bir süre sonra marangoz dükkânýndan da elimi ayaðýmý çektim. Bir zamanlar etrafýmda pervane olan insanlarýn hepsi artýk acýr gibi bakýyorlardý bana ve daha da kötüsü kýnýyorlardý da... Daha fazla Lyon’da duramayacaðýmý anlayýnca villamý satýp Türkiye’ye döndüm. Bir dostum aracýlýðý ile de bu kelepir evi satýn aldým. Fransa’dan Türkiye’ye dönerken uçakta; ’insan neden korkar yalnýzlýktan? Neden illaki yanýnda birisi olsun ister? Derdine, kederine, sevincine, neþesine mutlaka birisi ortak olmak zorundadýr sanki. Hep öyle olmasýný umar. Oysa yalnýzlýk dünyanýn en onurlu duruþu. Ýnsanýn, dünyaya karþý en cesur biçimde, asice dikiliþi. Okyanus sularýnýn geri çekilmesi gibi evrene asil bir kafa tutuþ biçimi yalnýzlýk,’ diye geçirdim aklýmdan, bembeyaz bulutlarýn üzerindeyken.’’


’’Türkiye’ye yerleþtiðimde riyakâr insanlarla dolu bir çevreye sahip olmaktansa yapayalnýz yaþamaya, hayatýmýn kalan kýsmýný bir baþýma idame ettirmeye karar verdim. Bu kararýmý sen bu bahçeye girene kadar da baþarýyla uyguladým. Þu an hiçbir þey yapmýyor olsam da hâlim vaktim yerinde þükür. Sattýðým villanýn parasýnýn çoðu duruyor hâlâ. Fransa’da da uzun yýllar çalýþtýðýmdan dolayý iyi kötü bir emekli maaþý baðladýlar. Her ayýn altýsýnda sabah erkenden gidip çekiyorum bankadan. Aç deðilim, açýkta deðilim. Paraya da çok ihtiyacým yok açýkçasý. Hatta biliyor musun, buraya gelip tamamen yapayalnýz kalýnca söz yazarlýðýna bile baþladým. Çok eski bir arkadaþým sayesinde þarký sözlerimi ünlü sayýlabilecek isimlere satýyorum ara ara. Oradan da iyi kötü kazanýyorum yani. Hem parasýndan ziyade radyolarda, televizyonlarda kendi yazdýðýn sözlerin þarký olarak söylenmesi gururunu yaþýyor olmam yetiyor da artýyor bana. Þunu da söyleyeyim ayrýca, insan yalnýzlaþtýkça üretkenleþiyor. Bak piyasaya. Hangi ünlü þarkýcý evlendiyse çekildi piyasadan, üretkenliði bitti. Kýsacasý, ’nerde çokluk, orda bokluk.’ Hindistan’ý düþünsene. Adamlarýn bir milyarý aþkýn nüfusu var. Peki ya refah seviyeleri, takdir edilecek bir baþarýlarý, her anlamda insanlýk adýna olumlu bir hamleleri?.. Ama bak avuç içi kadar Norveç’e, Finlandiya’ya, Ýzlanda’ya... Baþarýlý olmak için yalnýz kalmak, acý çekmek, olgunlaþmak þart. Baþarýlý olmak için az olup da öz olmak þart! Her baþarýlý erkeðin arkasýnda kýl varmýþ, tüy varmýþ hikâyelerini geçeceksin bir kalem. O, baþarýlý olunca öyle. Ýþler bir tepetaklak gitsin, görürüm ben erkeðinin arkasýnda kasým kasým kasýlan o kadýnlarýn götünü.’’



Muhsin Amca konuþtukça ben dumur oluyordum. Epey bir süre ne soracaðýmý bilemedim. Hikâyesini kadýnlarla kapattýðýndan dolayý ’’Eski eþin ne oldu peki? Tekrar evlendi mi acaba?’ gibisinden tamamen gereksiz bir soru sordum. ’’Bir Ýngiliz atasözü der ki: ’Kediyi merak öldürür!’ Saatlerdir sana hayatýmýn özetini anlatmaya çalýþtým, sen kalkýp bana ne soruyorsun? Ama madem sordun cevap vereyim. Ýnan bana, eski eþimi hiç düþünmüyorum desem yalan söylemiþ sayýlmam. Sadece zaman zaman mutlu olmasýný temenni ediyorum, hepsi bu. O da düþündüðümden deðil, aðýz alýþkanlýðýndan ileri geliyor. Ben hiç kimse hakkýnda kötü konuþmadým, konuþamam da. Yani kýsacasý ayrýldýðým eþim de gerçekten mutluluðu sonuna kadar hak eden birisiydi. Ve ümit ediyorum ki inþallah kýzýmý da layýðýyla yetiþtirmiþ ve büyütmüþtür,’’ dedi. Bunca güzel cümleden sonra çok söz söylemenin ahkâm kesmek olacaðýný bildiðimden ’’Ýnþallah,’’ dedim ben de, ’’inþallah...’’



Sabah yeli omuzlarýmý okþayýnca çaktýrmadan saatime baktým ve saat tamý tamýna 04.11’di. Muhsin Amca saatime baktýðýmý görünce ’’Kaç olmuþ saat?’’ diye sordu. ’’Dördü on bir geçiyor,’’ dedim. ’’Ooo, epey olmuþ yavaþ yavaþ kalkalým artýk. Sen de evine git, dinlen,’’ uyarýsýyla kalkalým mesajýný verdi. Hiç gitmek istemesem de masanýn üstündekileri toparlayýp mutfaða götürdüm ve Muhsin Amca’nýn koluna girerek yataðýna kadar ona refakat ettim. Onu yataðýna yatýrýp üzerini örttükten sonra kapýyý iþaret ederek ’’Emin misin Muhsin Amca. Yarýn, gerçekten bu kapýdan içeri girmemi istemiyor musun?’’ diye sordum. Sorumdaki kurnazlýðý anlayan Muhsin Amca ’’Sadece yarýn deðil evlat, hiçbir zaman istemiyorum. Ben yaþadýðým hayattan son derece memnunum,’’ cevabýyla, kocaman bir set ördü önüme. ’’Ama bu haksýzlýk! Bunu kendine yapmaya hakkýn yok. Yazmýþ olduðun þarký sözlerini gündüz, yalnýzken de yazabilirsin ayrýca. Ne olursun en azýndan haftada bir gün gelmeme, seninle sohbet etmeme izin ver. Yalnýzlýðýn bu kadarý da çok fazla,’’ diyerek, kapýdan çýkmadan önce son kez þansýmý denedim. Muhsin Amca kýzgýn bir ses tonuyla: ’’Üç günlük seyisliðin var kýrk beþ günlük at bokunu karýþtýrýyorsun. Yalnýzlýk iyidir diyorsam, iyidir. Kapýyý dýþarýdan ört,’’ diyerek, tatlý dilden anlamayan beni yarý tatlý bir üslupla evinden kovdu.


Ýçim burkulsa da bana söylenildiði üzere kapýyý dýþarýdan örttüm ve evimin yolunu tuttum. Gülsüm, uykusunun en tatlý yerinde olduðundan onu uyandýrmamak için salondaki kanepeye kývrýldým sessizce. Böylelikle Gülsüm’le evlendiðimizden bu yana ilk kez ayrý yatýyorduk. Saate baktým 04.39’du. Kendimi inanýlmaz yorgun ve uykusuz hissediyordum. Kapanmakta direten gözlerimi son bir hamleyle aralayýp iþ yerindeki en yakýn arkadaþýma mesaj attým:


’’Bizim ufaklýk rahatsýzlandý. Bütün gece hastanedeydik. Sabah ben gelemeyeceðim. Sana zahmet þefe söyleyiver, beni izinli göstersin.’’


Yatar vaziyette olsam da yazdýklarýmla ayaküstü bir yalan uyduruvermiþtim. Uykuya dalarken Muhsin Amca’ya sonuna kadar hak verdim. Yalnýzlýk, yalnýz kaldýðým ilk anda bana rahat bir uyku sunmak adýna çarçabuk beni üretken bir adam yapmýþtý bile. Her ne kadar bu üretkenlik olumsuz manada olsa da...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yerli Malý Arif
Kýz Babasýndan Dost Olmaz
Biz Kaç Kiþiydik?
Seyyar Sevici

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Seviþme Zamaný [Þiir]
Zamansal Yaklaþým [Þiir]
Zapping [Þiir]
Hodri Meydan [Þiir]
Çatýþma [Þiir]
Uykusuz [Þiir]
Kýyamet [Þiir]
Olsa Olsa Ayrýlýyoruzdur [Þiir]
Yakarýþ [Þiir]
Ýyisi mi Uzak Duralým [Þiir]


Ersin KURT kimdir?

Yayýmlanan Kitaplarým: 1. Geliþigüzel (2014) 2. Farzýmuhal (2016) 3. turnuSOL (2017) 4. Darbýmesel (2018) 5. Kül (2018) 6. Begonvil (2019) 7. Aklýevvel (2020)


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ersin KURT, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.