..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Yûşa Irmak




21 Eylül 2021
"Zaman Dursun" Demiştim İşte Durdu Zaman  
Yûşa Irmak
Ve benim her akşam korkunç bir yılgınlıkla, çaresiz eve nasıl geldiğimi de bilemezsiniz. Zaman ışık hızıyla akıp geçiyor ve onu yavaşlatacak hiçbir güç yok bu dünyada. Bizim çaresizliğimiz de onu büsbütün şımartıyor, küstahlaştırıyor olsa gerek. Yüzümüze bile bakmıyor artık, baksa da mütemadiyen kızgın… Bize günlerin soluk fotoğraflarını bırakıyor, ısırılıp atılmış meyveler gibi, bir yığın yaşanmamış, dokunulmamış, zarfı açılmamış anlarla başbaşayız… Arkasından bakıp kalıyoruz yazık.


:EDJ:
Bugünleri nasıl beklediğimi bilemezsiniz! Günlerin nasıl çıldırmış gibi akıp gittiğini, haftaların birbirine ulandığını, mevsimlerin şöyle bir görünüp geçtiğini…


Ve benim her akşam korkunç bir yılgınlıkla, çaresiz eve nasıl geldiğimi de bilemezsiniz. Zaman ışık hızıyla akıp geçiyor ve onu yavaşlatacak hiçbir güç yok bu dünyada. Bizim çaresizliğimiz de onu büsbütün şımartıyor, küstahlaştırıyor olsa gerek. Yüzümüze bile bakmıyor artık, baksa da mütemadiyen kızgın… Bize günlerin soluk fotoğraflarını bırakıyor, ısırılıp atılmış meyveler gibi, bir yığın yaşanmamış, dokunulmamış, zarfı açılmamış anlarla başbaşayız… Arkasından bakıp kalıyoruz yazık.

Sonra Yakup Kadri gibi sitem ediyoruz:

“Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız.

Kara baht bir kasırga gibi.

Bu ne baş döndürücü iş?

Geceler günleri, günler geceleri, cefalar cefaları kolluyor.

Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor…”

Geçmeyen bu zamanları nasıl sabırla beklediğimi de bilemezsiniz. Güneş gökyüzünde bir yere takılıp kalsın ve zaman dursun, geçmesin diye paralıyordum kendimi bir zamanlar. Saatler akmasın, hayat yavaşlasın diye yalvarırdım. Çocukluğun sonsuz oyunlarına daldığımız günlerdeki gibi akşam olmak bilmesin, ayrılmasak diye iç geçirip hüzünlendiğim gözyaşartan vedalaşmalar… Ve biz, bu güzel şehrin her yerini karış karış gezelim, bir mahalleden ötekine bakalım, bir muhabbetten başka bir muhabbete geçelim… İnsanlar, mekânlar, olaylar çoğalsın günün içinde diye her çılgınlığı yaptığımız o güzel hatıra dolu günler… Uç ucuna ekleyelim yaşantıları, çoğaltalım. Dakikaları elimizde tutmadan bırakmayalım. Avuçlarımıza alalım, evirip çevirelim, gözeneklerine bakalım, koklayalım, tadına varalım. Anlar çoğalsın, çoğalsın, genişlesin etrafımızda bir okyanus gibi zaman. Lezzetini dudaklarımızda, damağımızda hissedip salıverelim sonra… Biz gerçekten güzel günler yaşadık. Yaşadık ve zamanın tadına vardık. Bir sürü ölümsüz hatıramız, zevalin önünden kaçırılmış bir kucak dolusu mutlu günlerimiz var… “Çok şükür kavuştum, çok şükür sevdi” demiştim. Demiştim işte… Ama yine dünüm, bugüne benzedi. Nazar mı değiyor bize?

Evet, şimdi can sıkıntısını nasıl özlediğimi de bilmiyorsunuz siz. Ilık bahar günlerinde sırtını duvara yaslamış güneşlenen, sigara üstüne sigara içerken ellerindeki çubukla da habire toprağı eşeleyen ihtiyarlar gibi vaktin geçmediğinden yakınmak isterdim. Onlar gibi kaygısız ve yavaş… Ah oturup bir şeyler okuyayım, yazayım diyorum olmuyor… Dışarı çıkıp dolaşayım, biriyle dertleşeyim, dolanıp yine masama geleyim diyorum olmuyor… Tatlı hatıralarımızı, zihnimin içinden geçirdiğim ve donup kaldığım zamanlar yerinde saysın ama ben hissetmeyeyim diyorum o da olmuyor… Acaba bir gece yarısı başımı yastığa koyduğumda bir selamıyla beni şaşırtır mı diye çaresiz bekliyorum. Böyle uzun ümitli günler biriktiriyorum işte… Gün boyu yaptığım işler, gördüğüm insanlar, gezdiğim mekânlar birbirine karışıyor artık. Ne diyeyim, Allah bu ömrü tez vakit alıp sana versin. Sen yaşa bari. Her saatini ona ayarlamış kurulu bir saat gibi ömrüm ne yapayım. İnsan bu yokluğa da alışırmış diyorlar. Fakat biliyorum ki yarın da güneş yerinde sayacak. Saatler yine kıpırdamayacak. Yine akşam olmayacak. Gece geçmek bilmeyecek. Hatıralarınız bir film şeridi gibi beyninizin içinden hızlıca geçecek, kim bilir belki de isyan edeceksiniz.. Diliniz kendinizle konuşmaktan külçe gibi ağzınızda kalacak. Konuşurken kızgınlıktan kelimeleriniz birbirine dolaşacak. Sonra sükût içinde çaresiz yine beklemeye devam edeceksiniz. Evet, şükür vakit geçmiyor… Sevgiliden haber almanın uysal saadetiyle Allah’ın her akşam ve sabahını bir asker gibi beklemek bu zamanda kimseye nasip olmuyor herhalde.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'nin Düşündürdükleri
İki Burçlu Bir Kale: Zaman!
Günbatımı Eski Bir Masada Başladı Her Şey
Güzelliğin Evine Kurulmak
Dünyaya Açılan Yol
Kendini Anlatma Şekli
Boş Çerçeve
Sesler
"Güzel"in Anadilini Konuşursak Ne Olur?

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
O Kelime!
İstanbul’u Düşünmek
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
Eşek Edebiyatı
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.