Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattır. -Anatole France |
|
||||||||||
|
Kimileri de dünya hep onun başına yıkılmış gibi yaşar bu hayatı. Zor, anlamsız, karanlıklar seçilip alınır ve hayata tatbik edilir… Yaşanamayan, sırf nefes alınıp verilen bir hayattır bu… Cahit Sıtkı’nın dediği gibi; “hiçbir şey insanı sarsmaz, kandıramaz” böyle zamanlarda. Etrafındaki hiçbir şey zevk vermez ona. Görmez, anlamaz, anlamak da istemez. Çünkü yaşamı sürükleyen ipler kopmuştur, heyecanın mumu bir şekilde söndürülmüştür. Bir şey, işte o adını bilmediği bir şey var ya eksilmiştir artık yaşamından. Arasa da artık bulamaz onu… Siz de yaşadınız mı bu hali? Bir yitirmişlik, anlamsızlık içinde bocaladığınız ve bunaldığınız oldu mu? Ben böyle zamanlarda başımı alıp gitmek isterim… Nereye mi? Kimsenin uğramadığı bir dağ kulübesi olur, bir orman olur fark etmez… Fark etmez çünkü bu gitme isteği düşünülüp taşınılmış, planlı bir istek değildir. Bu her şeyden bir kaçıştır aslında… Yüreği sıkan, beyni zonklatan yaşam hevesini sıfıra düşüren tüm duygulardan kurtulma isteği… Yürekteki boşluktan, dermansız dertlerden kaçma isteği… Gidilecek belli bir yer, bilinen bir adresi hiç düşünmedim ben böyle zamanlarda. Benim için bu kaçışlar sadece kaybettiğim o anlama doğru plansız bir yolculuktan ibarettir. İnsanın kendi başına kaldığı, kendini dinleyebildiği; sinesindeki hüzne, kılık kıyafetine bakmadan, yüzdeki ifadeye takılmadan, göğsündeki yangına aldırmadan, gözlerdeki neme aldırış etmeden bir yer arar işte öylesine… Kimsecikler yoluna çıkmasın, bir tanıdık, bir arkadaş durdurup hal-hatır sormasın. Bir cevap istemesin, sebebini sormasın yaşanan acıların… Hiç gidilmedik bir şehir! Çok uzaklarda bir ülke. Mümkünse başka bir gezegen; Mars, Venüs, Jüpiter gibi… İnsan kâğıda, kalemle duygularını, düşüncelerini aktarıyorsa ne yapsın? İkiyüzlü mü davransın? Yıllardır yazılanları okuduğunuz bu bloğ da sizlerle heyecanımı, hüznümü, sevinçlerimi, hayallerimi dürüstçe paylaşmaya çalıştım. Her insan hissettiği duyguları sevdiklerinden, saydıklarından gizlememeli dostlarıyla bu duyguları paylaşmayı bilmeli diye düşündüğüm için yazmaya devam ettim. Hem bir şekilde başını alıp gidemeyişlerimizi, tutsaklıklarımızı, kendimizden bile kaçamayışlarımızı anlatmayı beceremeyeceksek insan olmanın erdemine kavuşmuş olabilir miyiz? Hiç sanmıyorum… İnanın şu fani dünyada en kolay yaşama biçimi insanın kendi hayallerinde yaşamasıdır… Ben de çoğunuz gibi hayallerimde yaşamışımdır elbette. Ancak bunları yazıya dökerken kurgulamak zorunda da kaldım. İstiyorum ki bu yazımsılar birilerinin işine yarasın… Ona bir fikir versin, bir yol açsın… Her ne ise, yeryüzünde yaşayan insanlar olarak bizler de düşlerimize tutunmaya çalışalım ne çıkar? Orada kendimizden kaçıp, yalnızlığa gömülelim. Dünya ile rabıtamızı keselim. Hatta, soluk alıp vermeyi unutturan mahşer meydanında olmayı bile arzu edelim… Umudumuzu, kurtuluşumuzu orada arayalım… Biliyorum geçmişi silip yeniden, sıfırdan başlamak mümkün değil! Yaşadıklarınız, sorumluluklarınız, bir şekilde hayallerin perçeminden tuttuğu gibi kendi gerçekliğini haykırıverir kulaklara… Düş de olsa hayal de olsa bundan kaçıp kurtulmak, silip atmak elbette mümkün değil… Böyle olunca da yaşamlarımız köreltiliyor gözlerimizin önünde. Olup bitenler hücrelerimizi öldürüyor, ruhlarımızı karartıyor. İnsan damla damla eridiğini hissediyor. El-kol bağlı, duruyorsunuz. Düşlerde ve yaşadığınız bu hayatın gerçekleri arasında yaşanan savaşların sonu bir türlü gelmiyor. Sonra Necatigil’den bir şiir takılıyor dile; “bana pek sert vurmuşlar bir yerlerim ağrıyor ya gün boyu bastıran bu uyku sevincin sesi çıkmıyor evlerin önü çeşme, sularım akmıyor bu çok tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi bağrım fena yanıyor. kimlerin elinde, herkes benden biliyor ne hoyrat kullanmışlar sevincin sesi çıkmıyor.” dersiniz. Çıkmaz tabi! Sıkıntının, ıstırabın sesi çıkar; kargaşanın, çözümsüzlüğün çıkar ama sevinçlerin, ümitlerin güzelliklerin bir türlü çıkmaz… Bütün güzel hayaller nasıl olmuşsa o vahşi atlara binip gitmişler çünkü. Yazmak mı? Ne yazacaksın ki? Kendinden kaçtığı zamanlarda ne yazabilir insan? Yazsa da böyle rabıtasız denemeler yazar. Kelimeler bile bir gıdım yol aldırmaz… Kemal Sayar hoca: “Her ayrılık iyi bir vedayı hak eder. Kaybettiğinizi toprağa vermedikçe yasınızı bitiremezsiniz.” der. Sanıyorum her ne yaşanırsa yaşansın sıkıntılarımız, düşüncelerimiz, ümitlerimiz, hayallerimiz, son nefesimizi verinceye kadar devam edecek… Kalın sağlıcakla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |