Çok uzaktaki dosta mektuplar:
DUY BENİ!... 14 EKİM 2001
BİR NECROPHİLİA İLE YAŞAMAK
VE
ÖZGÜRLÜKTEN KAÇIŞ
Korkmaktan Korkmanın Korkusu
Çoğunun düşündükçe iğrendiği bu tarz insanların varlığının, esrarengiz bir kuvvet tarafından örtbas edilircesine gizlendiği fikrine inanmaya başladım artık. Düşüncelerimin kuvvetlenmesinde, nefretimle birlikte gün geçtikçe artan, edindiğim bencileyin dostların etkisi tartışılmaz. Kaderci mi olmak lazım, kabullenerek koyun misali bir yöne çekilip, özgürlükten kaçmak mı, bilemiyorum. Asıl sorun da bu olsa gerek; bilememek ya da bilemiyormuş gibi yapmak. Evet bilemiyormuş gibi yapmak. Sorunu bilmek çözümün de bilinmesi demek mi?
Özgürlükten kaçmak, Fromm’un tepkisel şiddet dediği, türünün adı ne olursa olsun, kadının maruz kaldığı o şiddetten kaçmamak, hayırdan anlamaz o hastalıklı ruhla hâlâ birlikte olmak anlamına gelmez mi? O zaman neden özgürlükten kaçış? Üstelik çoğunun sunduğu ekonomik mazeretler de yokken, düşme endişesi taşımazken, destek değil desteklerin varken. Tanrım yoksa alışmak mı? Sevmek değil, kesin! -Kendimi ölü sevicisi gibi hissediyorum deyip, yine de duramayan- bu hastalıklı ruh nasıl sevilir ki? Yoksa empatik davranarak , anlayış göstermek mi açıklaması. Bu durumda biraz olsun sevgi ve hoşgörü var demektir. Ama yok artık, yok yok yok! Olamaz da! Korkulan şey, -seni sahiplenen bir sapkın ruh da olsa- birine ait olma duygusundan kurtulamama. Miniminicik bir kızken sana öğretilenlerin, otuz civarı yaşında bile beynini ve ruhunu yönlendirmesi; özgürlüğümü yakalayım derken kaybedeceklerinin riskini göze alamayışla birleşmesi, kahrolası toplumsal normlar ve her zaman takmak istemeyip mecbur bırakıldığın önlük yakası gibi yakandan düşmeyecek ellerin endişesi, tek başına kalma korkusu, korkmaktan korkmanın korkusu...
Nerdesin?
Yine çözümsüzüm, duy beni!...
Güneş’in