Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Şimdi bir kadın olsamda, tam da bir erkeğin ağzından nasılda anlatabilmek isterdim sana olan aşkımı. Çünkü aşk bir erkeğin söylemine öyle yakışıyor ki, sanırız sadece onlar için var ve de onlar için olmalı... Ama erkekler aşık olmaktan çok, hayran olurlar ilkin. Sırf bu sebepten, vazgeçiyorum bir erkeğe bürünüp yazmaktan. Yoksa kalemimin buna yeteceğini bilirim, öyle düşünürüm en azından. Hep anlatmaya çalıştım seni! Belki de şimdiye kadarki, tüm satırbaşlarımda vardın. Yazı bittiğinde kimden bahsettiğimi bile bilmiyor olurdum hep, bunu farkettim. Bunu nasıl olduysa bilmem, ama fark ettim! Sana mı vakıf değildim, yoksa hükmüm aklıma mı yetmemekteydi? Yazmak benim için yolculuk muydu yoksa, kaçış da olabilir miydi? Epey zamandır aklımda bir tek sen vardın. Hayatımda varolan herşeden sıyırıp en olmadık önemleri yükleyerek sana, aklına bile getiremeyeceğin yerlere sakladım seni. Tıpkı çocukken sigarayı ilk içmeye başladığımız zamanlarda, aldığımız paketleri eve sokmaktan korkarak, çatıdan inip sokağa ulaşan su borularının içine sakladığımız gibi... Ben o gecelerde korkardım yağmurdan ve dua ederdim yağmaması için. Kim sigaralarının ziyan olmasını ister ki ? İşte öylece aklımdasın ve yağmurlarımın yağmaması için çok uğraşıyorum, kokunu bir yayarlarsa sokaklarıma işte o an tutamam kendimi, bilirim! Şimdilik senden sadece, bana geçit vermeyip, seni gerilerde bırakarak ilerlememi önleyen sarp bir kaya olmanı bekliyorum. Yüzyıllardır durduğun gibi durabilmelisin, sana tutunmam seni değiştirmemeli. Sadece gücüm bitene değin sana tutunmalıyım, seni bıraktığım anda öleceğimi öyle göstermelisin ki bana, yükseklik bunun için “imdadına yetişen Tanrı’n” olmalı ve senin Tanrı’n benim Korku’m... -Ve gücümü sabit kılmanın yollarını aramalıyım sürrekli...- "Unutmanın rahatlığı"nı bu yüzden dikmeliyim yüzüme. Ve sen ifademden alınmamalısın. Bu bizim tek ihimalimiz olacak. Beni anlamadığını biliyorum çünkü bunların hiç birini sana anlatmıyorum. Her kim ki okumuşsa bunları; “Sen” olmaktan çıkar. Sen okusan aklımı; “Kendin” olmaktan çıkarsın eminim. Hissettiklerim öyle ağır gelir ki sana, dağının gücü yetmez bizi taşımaya ve ikimiz birden uçurumu boylamış bulunuruz. Sen hayal misin? Bunu, etraflıca tartmak istiyorum. İtiraf edebilirim; henüz karşılaşmadığımızı yani... Bana kimsenin şimdiye kadar böyle tutkun olmamasından kestirebiliyorum bunu. Hiç “Biri”, Biri'ne benim duyduğum aşkı duyabilir mi? Cevabı olumlayan kişi 'Sen' olursun işte! Ve ben de bu sebepten beklemeliyim hareket etmeden. Gülüşünü görmüştüm bir sefer - Kadıköyde olabilirdim o sıralar, yada annemin karnında belki- dışına doğru öyle yayılıyordun ki “Bu senden başkası olamaz” demiştim içimden. Ogünden beri bekliyorum üzerime yayılmanı, dünyayla arama girmeni... Ve aslında tam da "Symphonia Kakaphonika"da geçen adamın yaptığı gibi gövdene yerleştirmeni istiyorum. İçinde yaşayabilirim, içinde zannettiğinden daha çok yaşatabilirim seni! Şimdi ben bir kadın olarak, olması gerçekten mümkün görünmeyen şeylerin peşindeyken, peki sen isteklerimin neresinde duruyorsun. Sana gayya kuyusu gibi görünüyorsa bunlar, aradığım kişi değilsin. Sana öyle göründüğü halde o kuyuya dalmaya hazırsan, sakın yaklaşma! Sen ancak benimle ilgili şeylerden (tamamen) haberdar edilmemiş olduğunda "Sen" olabilirsin. Beni, gördüğünde tanımalısın! Seni gördüğümde sakladığım birşey var sunacağım. Sunabileceğimi sandığım. Nefes gibi birşey olduğunu düşüneceksin. Tanrı'nın her solumada iki kez bahşettiği yaşam gibi, gücümün ancak bir defa vermeye yeteceği birşey vereceğim sana. Ne olduğunu bilmiyorum ama şimdiye kadar kimselerin a(n)lamamış olduğu birşey olmalı bu. Sana benzediğimi biliyorum! Az biraz sen'den olduğumdan… Seni, kendimden tahmin edişim bu yüzden.... Nedense hep, bayırları kesen sokaklardan geçerken, gözlerim telaşla seni arıyor. Savsak adımlarla aşağı doğru iniyorken ben, sen sokaktan koşar adımlarla teğet geçiyorsun beni. İstanbul'dan bu sebeple ayrılamıyorum henüz, o kadar çok yokuş varki bu kentte, hepsinin benim umutlarım için yaratıldığını düşünüyorum. Herbirinden defalarca iniyorum günlerdir, Günlerim deniz seviyelerine yuvarlanmakla geçiyor. Sahilde yürüyüşler yapıyorum son kertede. Su sesi "sen" gibi seslenmeye yatkın, sakinleştiriyor umulmadık şekilde. Denizin bir defasında delirttiği de olmuştu beni çok acı çekmiştim hatırlarsın, acılarımı hissedebiliyorsun (değil mi?). Bir kez de bir yazını okumuştum mendireğin orda. Tüm gençliğimin dalgalarını kırmıştı sözlerin. Bir diğerinde gerçekten aklıNdan geçenleri, eslerine kadar, sezebilmiştim. Bazen küfür de ettiğini duydum bana, utançtan kulaklarım kıpkırmızı olmuştu. Ama lütfen kızma, en az senin kadar aramakla geçiyor vaktim. Mesela mürdüm erigi yediğinde çene kemiğinin sızladığını biliyorum. Dişlerin çoktan çürümeye başlamış; çocukluğundan beri taze fındıkları dişinle kırıyorsun. Çok sigara içiyorsun, çok sigara içtiğimden... Beni, kendi yaşamınla tehdit ediyorsun. Seviyorum bu hallarini. Çünkü, sen yokken olmamam gerektiği gibi, olmamalısın ben olmadığımda. Bana meydan okuyorsun hep. İşe yarıyor, çünkü denge sağlıyor bu aramızda. Ben zoru severim. Zoru iş edinirim kendime. Tutkularım göz korkutucu bulunuyor. Etraftaki insanlar söylüyor bunu. Onları ciddiye alamıyorum. Aşkı ecinnileştirip evcil hallere büründürerek yaşamaya, iyiden iyiye, yatkınlaşmışlar. Benim bünyem kaldırmıyor bunu. Denedim, ciğerlerime ince hastalıklar yerleşiyor gibi hissettim. Sanki su topladılar... Sahte, eksik, sekteye tabii duygular benim narin gövdem için fazla tahripkardı. Üstelik sahici olan ne varsa hepsi için savaşmaya yetecek güçte bir ruhum varken, aklen pek de tamah etmemeliydim diğer seçeneğe. Seçtim de doğrusunu ... Aşkı, aldananların beni aşağılamaya yelteneceği kadar, sahici buldum. Sen(in)'le gelecekti bana. Ne var ki, senin gelmene kalmadan, tutulmuş oldum. Şimdi bana "(üstelik de bir umudu) bekleyecek kadar sersemsin" diyen gözlerle bakmalarının sebebi bu. Beklemek ve sabretmek, inanç ve ihtiras işi biraz. Yönelmeyi seviyorum. İsmin "-e" halini seviyorum bu yüzden. Bu dilin en yapıcı eki budur, aramızda kalsın; sözcükler pusula gibi oluyor. İsmini bilebilsem “-e hali”ni alarak, sana da yönelip yönümü bulurdum. İsmini söylemeni beklemiştim. Bir gece, uzun zamandır biraraya gelemeyen arkadaşların sürüklemesiyle, gidilen bir barda fazlaca yükseltilmiş bas seslerin içimizde titreştiği ve içimizi titreştiren etnik müziğin eşliğinde, terlerin ve tenlerin ar(k)asından kenetlenmiştin bana. Sonra nasıl bilmem ama yok oldun. Bizimkilerin de tebdil-i mekan edecekleri gelmişti, sürüklenmeye devam ettim kaldığım yerden. İyi ki sürüklenmiştim, hayattı sürükleyen galiba. İşte yine oradaydın, arkamdaydın! Arkamda gözlerim vardı demeyeceğim, abartılı bulunabilir bu, o yüzden şimdilik, dans ederken ki dönüşlerimde gördüm diyeceğim.... Yürüdüm sana, sen görmemiştin beni ve sen de kapıya doğru yürüdün. Kalabalık boğmuştu seni, kalabalık beni de boğmuştu seslendim arkandan umutsuzca "adın ne?", " yalvarırım söyle!" diye. Kollarımdan tutuyorlardı beni. Arkadaşlarım(!) Neyden kopardıklarının farkındalar mıydı? Hiç olama(z)dılar . Böylelikle adını da öğrenemediğimle kalakalmıştım. Şimdi tüm bekleme nöbetlerime istinaden bir beklentim var galiba. Tüm anlattıklarıma dayanarak aklıma takılan birşey .... Bunu, benim seni kaç defa(larca?) es geçtiğimi bilmeyerek soruyorum; Neden hep hareket halindesin? Neden kaybolmuş gibi bir halin var ?.. Ve bu ikimize de kaybettirecek!. Birinin gözleriyle karşılaştığında paniğe kapılma! Gözlerini görebildiğin her kişi "Ben" olma ihtimaliyle girecek hayatına. Gözlerine bakabildiğin tek kişi ben olacağım, kuşku duyma bundan! Çok ağlıyor olacağım, şaşırtmasın bu seni! Göğsüne koyabildiğimde başımı, derin ve uzun bir uykuya dalacağız . Masallardaki gibi geçmişteki tüm acılar bitmiş veya unutulmuş olmayacak uyanıldığında, hatırlatmalıyım bunu! Her zorluğa ve yılgınlığa ve hepsinden önemlisi insanlara direnecek gücümüz kalabilmiş olsun. Onlar seni ve beni kabullendikleri kadar kolay kabullenemeyecekler bizi. Sığ akılları, ikimizi barındırmaya yetmeyecek hiç. Beni ve bizi onlardan koru, itiraf ediyorum, ben gücümü tüketmiş olacağım. Ancak yine de herşeyden önce bu yazıyı okumamış olmalısın. Her kim ki okumuşsa bunları "Sen" olmaktan çıkar. Sen okusan aklımı, "kendin" olmaktan çıkarsın. Yapılacak tek şey kalıyor bana; tüm sözlerim kalbine bir sihirle üflenecek. Okumuş bulunduysan (bile) ancak o serinliği hissedebildiySen...... Sen; benim-Sen(meli)-sin(!)...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sevil Pınar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |