..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Ali Osman Öztürk




12 Eylül 2003
Kısa Öykü Üzerine (1965)  
Kurt Kusenberg

Ali Osman Öztürk


“short story, nüvelin Florensa’dan New York’a göçü esnasında aldığı biçimdir”


:DAII:
   Paul Fechter, “short story, nüvelin Florensa’dan New York’a göçü esnasında aldığı biçimdir”, diye yazar. Bu kulağa bir espri gibi geliyor, ama, edebi kısa bir tür olarak ortaya çıktığı Amerika’da short story’nin, Avrupa’daki öncülleri olmaksızın da doğabileceğini dikkate almazsak, sorunu aşağı yukarı özetler.

   Short story’nin gelişmesinde gazetenin kesinlikle önemli bir payı vardır ve bu da yer darlığından kaynaklanmaktadır. Gazetede basılacak yazı kısa olmalıdır; kısa olan bir şey de, şayet eni sonu belli bir yapı olarak varlığını sürdürmek ve okuyucuyu kendine bağlamak istiyorsa yoğun olmalıdır; böylece dünya edebiyatında sınırlı bir kapsamın biçimi, biçimin de içeriği belirlediği hiç de yabancısı olmadığımız bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

   Kuşkusuz son derece sınırlı bir yer sunan gazetenin yanında her zaman dergiler de vardı; bunlar gazeteye göre daha geniş sayfalar ayırabilir ve daha uzun soluklu okunabilirler. Bu nedenle Anglo-Sakson ülkelerinde “short story” deyince eskiden beri, 20 hatta 30 daktilo sayfalık uzunluğuyla bizde ‘kısa öykü’ denilen türün ölçülerini oldukça aşan öyküler anlaşılır. Sınırları daha net çizme isteği, İngiltere ve Amerika’da asıl kısa öyküyü yenilerde “short story” diye adlandırmaya götürdü.

   Kısa öykünün kapsamı tam olarak belirlenemez. Sayfada 30 satır olmak kaydıyla 3 ila 15 daktilo sayfası olmalı diye düşünürüm. Bunu aşıyorsa kısa öykü tarzından uzaklaşmakta ve tam olarak belirleyemeyeceğimiz edebi yapılara yaklaşmaktadır. Çoğunlukla, ya günümüzde saf haliyle yazılmayan nüvelin türevlerinden biri, ya da fazla uzun tutulmuş olduğundan esnek “öykü” kavramı etrafında dolaşan kısa öyküler söz konusudur.

   Nüvelin henüz canlı olduğu zamanlarda, bunun tanımı uğruna çaba gösteriliyordu ve zaman zaman nüvel yazarları (örn: Theodor Storm ve Paul Hayse), kendi sanatsal çalışmalarını kuramsal olarak temellendirmek isteğiyle bunu bizzat yapmışlardır. Tüm bu çabalardan özellikle başarılı nüvellerin, sıralanan kurallara uymadığını öğrenmek dışında yine de fazla bir şey çıkmamıştır. Richard Wilhelm “yazar mantıklı kurallara değil; yaşayan kurallara göre hareket eder; onun yapıtının her zaman yeni olan biçimi hep somut bir durumda gelişir”, der.

   Kısa öyküde de durum farklı değildir. Kısa öykü kesin tanımlamalara gelmez. Onun nasıl olması gerektiğini söylemek mümkün değildir; onun neler olabileceğini söylemek belki de daha kolay bir şeydir ve biz burada bunu deneyeceğiz.

   Kısa öykü gerçekçi ya da gerçek dışı olabilir. Psikolojik kurulmuş; fakat aynı zamanda öyle stilize edilmiş olabilir ki olay akışı kuklamsı etki bırakabilir. Dramatik biçimde gelişebilir; ama aynı ölçüde durağan alanda ısrarlı kalabilir. Sonu ilginç ya da düğüm noktasıyla (esprili) bitebilir. Fakat bunlara gerek duymayabilir de. Sonu kapalı ya da açık olabilir. Açık ise, açık olması bir sonuçtur. Bir öğüt verebilir; ama bu şart değildir. Öğüt veriyorsa günümüzde bu tercihen dile getirilmez; eskiden sonda ifade edilirdi. Paul Hayse’nin nüvel kuramında “şahin” diye nitelediği dönüm noktasını, yani kaderin değiştiği anı olaya dahil eden anlatısal ayrıntıyı eğer kısa öykü içeriyorsa, bu ona zarar vermez. Ama bu olmak zorunda değildir.

   -Kısa öykü aynı ölçüde duygusuz (apatik) başlayabilir, olayda minimumla yetinir ve daha sonra, pek o denli gerilimli olmasa da, tekrar duygusuzluğa (apatiğe) dalabilir.

   Kısa öykünün dili, kendi istediği gibi olabilir: yazınsal ya da soğuk, rapor edici ya da özensiz. Ritimli kurulmuş, düzensiz ya da kışkırtıcı olabilir. Her türlü tempo tercih edilebilir ve somutluğun ya da soyutluğun her derecesini kullanabilir. Fakat her tümce (şimdi gerekliliklere geliyoruz) bütün için vazgeçilmez olan önemli yeni bir ifade içermelidir. Ayrıca her tümcenin tamamen özel bir söz bağlamı( Wortgefälle) olmalı ki, anlatının amacına yönelten hızlı ya da kuşkulu bir özgün hareketi dile getirsin. Tümce, zorlamaksızın hatta belki dikkat çekmeyecek biçimde dışavurumcu olmalıdır.

   (....) Her edebi yapıt gibi kısa öykü de büyülü bir imge alanı gibi, yani kendine özgü olan ve kendi içinde tutarlı bir şey yaratmalı. Kısa olduğu için, atmosfer yaratmak, olaydaki figürlerin karakterlerini ortaya koymak, aksesuarları betimlemek için fazla satır harcayamaz. Her şey (hızlı çekim tekniği ile) en öz biçimde dile getirilmeli ve söylenecek şeylerin önemli bir bölümü satır aralarında bulunmalıdır: Görünmez; ama yine hissedilebilir olmalı. Orada hiçbir mekan ya da kişiler onun mahiyetine nüfuz etmeden ahım şahım dıştan betimlenemez. Kişiler aynı şekilde kendilerini betimlemelidirler: davranışlarıyla, küçük jestlerle, kıt sözler ya da suskunlukla. Suskunluk, davranışsızlık ya da duygusuzluk o zaman, sahnede “sessiz oyun” denilen şeyle karşılaştırılabilir ve herkes bunun nasıl bir sanat olduğunu bilir.

   Bir kez daha ifade etmek için: kısa öykünün sahip olduğu küçük anlatı evreni son derece yoğun ve homojen olmalıdır; burada öyküyü sürükleyenin havadaki gerilimin, olayın ya da diyalogun olması fark etmez- ya da hepsi aynı ölçüde etkili olabilir. Önemli olan yalnızca, kukla tiyatrosunda olduğu gibi küçük ama yaşamın gerçekçi ya da stilize bir yönünü gösterebilecek yetkinlikte olmasıdır. Yalnızca ikna etmelidir – tıpkı hakikat ya da hakikate sıkı sıkıya bağlı iyi bir yalan gibi.

   Kısa öykü denilen yazınsal minyatürü şimdiye kadar yaptığımızdan farklı biçimde tasarlayabiliriz- dıştan değil de mahiyetinden yola çıkarak. Bu küçük yapıt, özde boyutundan daha büyük olmalıdır: dıştan tahmin edilenden daha geniş olduğu izlenimi veren evler gibi. Böyle bir etki, ancak kısa öykü bir miktar büyük bir bütünlük içinde duruyorsa; başka deyişle şeffaf ve dolayısıyla dünyayı içeriyorsa yaratılabilir. Bunun sonucunda öykü, insanda gerçekte olduğundan daha uzun bir etki bırakır. Bir kısa öykü potansiyel bir zenginliğe sahipse ve okur, yazarın daha ayrıntılı yazabileceği duygusuna kapılırsa özlüdür demektir. Anlatısal zenginlik etkisi öncelikle ayrıntılı işlenmeyip öylesine konulmuş ve ana motiflerle ilişkiyi içinde taşıyan yan motiflerle yaratılır. İyi bir kısa öykü, Fransızların “ une fausse maigre” dedikleri şeydir : gerçekte gereken yerlerinde yeteri kadar yuvarlaklara sahip olduğu halde giyinik iken çok zayıf görünen bir kadın gibi. [...]

   En şanslı durumda kısa öykü benim “temel figür” dediğim şeye sahiptir. “Temel figür” ile zorlayıcı ve geometrik olarak betimlenebilecek denli resimsel olan bir yapıyı kastediyorum: öyle ki, anlatının sınırsız olmayan olanaklarını ona uyarlayabildiğimiz için her defasında yeniden keşfedilebilir bir örnek yapı. Ne dediğimi açıklamak için birkaç örnek vermek isterim:

   1.     Adamın biri kendi pozisyonunu yanlış değerlendirir. Kendine kimse bir şey yapamaz sanır; ama tam tersine çok zayıf ya da son derece büyük bir tehlike içindedir.
   2.     Kaderinden kaçmak isteyen biri bu kaçışıyla doğru onun ağlarına koşar.
   3.     Kötü bir şey planlayan biri arzusu hilafına iyi bir şeye neden olabilir ya da tersi. Onun hesabı değil başkasının hesabı tutar.
   4.     Çok dikkatli hazırlanmış bir girişim kötü gitmektedir ve fiyasko kaçınılmaz görünmektedir. Son anda hiç beklenmedik bir şekilde başarı gelir, belki de sehven.
   5.     Bir dizi yanlış anlama ve yanlış yorumlar her şeye karşın doğru bir şey içeren yanlış bir imaj verir. Yanlış yorumu yapan kişi yanılgılarının farkına varmaz ve aynı zamanda masumiyet konumunda kalır.
   6.     Biri bunu yaptığı için kaderinin değişebileceğini hiç düşünmeden bir fedakarlık yapar. Fakat bu gerçekleşir.
   7.     Biri farkına varmadan ya da korunma ihtiyacından, tanımadığı bir kişiye bağlanır ve bu kişi onu öldürür.
   8.     Biri ağır bir kayıp yaşadığından görünüşe göre teselli edilemez bir durumdadır. Ancak çok çabuk ve kolay teselli edilebilir.

   Tüm bu temel biçimlerin paradoksal bir dönüm noktası içermekte olduğu görülüyor. Kesin görülen, çabalanan, korkulan bir şeyin tam tersinin gerçekleşmesi söz konusu. Bu eşyanın doğasında yatmaktadır; çünkü anlatıcı her günkü gibi normal olan bir günü değil; aksine beklenmedik bir şeyin, özel durumun yaşandığı bir günü anlatmaktadır. Her ciddi yazar gibi o da insanın güçsüzlüğü ve gücünden söz etmektedir.

   Burada sıraladığımız biçimler kompozisyon biçimleridir. Aynı zamanda yalnızca kişiselleştirmeyi gerektiren içerik ve konu maddeleridir. Kısa öykü gibi öz bir şekilde biçimlenmiş yoğun bir yapıtta, biçim ve içerik arasında, normalde yalnızca şiirlerde görülen son derece bir yakınlaşma gerçekleşir. Ayrıca bu dünyanın sunduğu her şeyi konu edinen kısa öykünün içeriği hakkında söylenecek bir şey yok. Kısa öykü için her gün yeni bir konu çıkabilir; fakat bu konular illaki yeni durumlar ve çatışmalar içermez; çünkü insanın doğası temel güdüleri ve davranış biçimlerinde pek az değişir. Başka türlü olsaydı eski dönemlerde yazılmış yazınsal belgeleri hiçbir zaman çözümleyemezdik. İnsanın durmadan değişen çevresine karşı davranışı yeteri kadar değişkenlik gösterir ve bu da sergilenmeye layıktır.

(Çev. Ali Osman ÖZTÜRK)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Almanya"daki Türk Çocuk Edebiyatı Üzerine Kısa Notlar*
Luise Rinser'de Sevgi, Yaşam ve Ölüm*
Brecht"i Nükteleriyle Anlamak
San Salvador
Afrodit'in Uyluğundaki Leke
Alman tıraşı ve Alman bıyığı
Öykü/ Öykünme/ Höykürme
Sırlara Yolculuk
İfade
Pencere

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nasreddin Hoca'nın Şiiri [Şiir]
Bir Şiirdir Yaşam [Şiir]
Hazan Günü [Şiir]
Rudolf Otto Wiemer [Şiir]
Anladım ki... [Şiir]
Sanal Bayramlar [Şiir]
"Göğsünün üstüne iki yıldız/gözlerinin üstüne iki öpücük" [Şiir]
Şair [Şiir]
Ezginingünlüğü [Şiir]
Sadece Dostlarıma [Şiir]


Ali Osman Öztürk kimdir?

Akademisyen, çevirmen, halkbilimci, karşılaştırmacı, eleştirmen.

Etkilendiği Yazarlar:
Bilimsel anlamda Wilfried Buch, Otto Holzapfel, Gürsel Aytaç; edebi anlamda Luise Rinser, Buket Uzuner.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.