Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Zaplarken bu kanala takıldığımda sunucu hanım bir taraftan sürekli gözünün önüne düşen saç demetini arkaya atmakla uğraşırken diğer taraftan da hemşire olduğunu söyleyen ama program gereği assolist gibi giyinmiş dalyan gibi bir genç kızımızla röportaj yapıyordu. Programın özünü tam kavrayamadım ama sanırım uzun elemelerden sonra seçilmiş üç gelin adayı yine kılın kırk yarıldığı bir süreç sonucunda kendini kabul ettirebilmiş 12 damat adayını, bu adayların bilmemkaç hafta boyunca hapis kalacakları kamera donanımlı bir evde izleyecek, beylerin günlük yaşam içinde nasıl davrandıklarını, karakterlerini, huylarını, cinslerini, cibilliyetlerini ölçüp biçecek ve sonra da, yanlış anlamadıysam biraz da seyircilerin desteğiyle, uygun damadı seçecek ve evlenip mutlu sona erecek !! E hadi bakalım... Neyse, gelinleri gördük. gerçi açıkçası ben hiçbirini beğenmedim. Fiziksel güzellik pek yoktu bir kere, sonra giysileri aşırı dekolte geldi bana ve yüzleri de fazla makyajlıydı. Hayır, damat adaylarının onları görme hakkı olsa anlayacağım bu kadar süslenmeyi, ama adamcağızlara göstermiyorlar ki müstakbel eşlerini! Sonra sıra geldi damatlara. 25 yaştan 33 yaşa, at kuyruklusundan komple keline, bilgisayarcısından işletmecisine kadar dizilmiş cillop gibi 12 damat adayı. Beyaz bir limuzin içinde teker teker yarışma evine gelerek kendilerini sunucu hanıma tanıtıyorlar amma velakin karakterleri tornadan çıkmış gibi hepsinin ağzından aynı sözler dökülüyor. Topunu tek bir ana doğursa huyları bu kadar benzemez yani. "Dürüstüm, çalışkanım, neşeliyim, insanları severim, müzik dinlerim, spor yaparım, eşimde sadakat, anlayış, sevgi, saygı arıyorum. Bu temele dayanan evliliklerin uzun ömürlü olacağına inanıyorum, vs. vs". Bazıları şansını yükseltmek için "acayip yemek yaparım, ev temizlerim, musluk tamir ederim" filan gibi el becerilerini de ortaya koyuyor. Kimi çok iddialı, hiç yolu yok, alacak kızı gidecek doooğru nikah masasına. Tüm bu komediyi izleyip oturup güldüm memleketimin haline ve güzel insanlarına. Yahu güzel kardeşlerim, hemen hepiniz gelmişsiniz Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerden. Çoğunuz üniversite bitirmiş, güzel meslekler kazanmış, iyi firmalarda çalışıyor. Söylediğiniz kadar neşeli, arkadaş canlısı ve aktifseniz eminim 27 yaşına, 30 yaşına gelene kadar yaşınızca kız arkadaşınız olmuştur. Dediğiniz kadar iyi insanlarsanız bu yaşa kadar içinde bulunduğunuz sosyal ortamlarda karşınıza hiç mi iyi biri çıkmadı? Koca şehirde kendi aklı mantığıyla, kendi duygularıyla ve kriterleriyle eş seçememiş ya da kendini kabul ettiremeyerek birkaç kızdan ayrılmak zorunda kalmış sizler kala kala bir televizyon kanalının kendi kriterleri ölçüsünde seçtiği, o da sadece 3 tanecik, huyunu suyunu bilmediğiniz ve ancak 7 hafta sonra görmenize izin verilecek gelin adayına mı kaldınız? Üstelik burada kızların da durumu vahim. Malum, insanlar ne kadar dürüstlükten ve "ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" düsturundan söz ederse etsin, flört süresi boyunca sevgilisine tam olarak kendini açan, hiçbir şeyini gizlemeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bu gençlerin o tanıtım filmi sırasında fırsat bulmuşken bol bol reklam yapmadığını, "havayı açık bulup" bol keseden sallamadığını ve önümüzdeki haftalar boyunca da o evin içinde gerçek kimliklerini gizleyip kızların gözünü boyamaya çalışmayacağını kim garanti edebilir? Bir tanesi bu olayı eski görücü usulü evliliklere benzetti, hani yüzünü görmeden ya da fazla tanımadan evlenip de sonradan sevmeye çalışma mantığı. O mantık belki iyi mantık ama, sadece eski devirler için çünkü o zamanlarda insanlar insanmış, hele ki biraz kalbur üstü, biraz iyi bilinen ailelerden gelen kız erkek gençlerin büyük bölümü sevginin, saygının, evliliğin kıymetini bilirmiş. Öyle en küçük fırsatta kapris yapmak, ilk ağız dalaşında toparlanıp ana baba evine gitmek yokmuş o zamanlar. Herkes kurduğu yuvanın, aldığı sorumluluğun bilincindeymiş. Şimdi nerdee? İnsanlar "nerde tırak orda bırak" diye düşünerek evleniyor. Kızlar erkekleri zaten yolunacak kaz olarak gördüğü için 'Bana ancak şunları şunları yaparsan, şöyle davranırsan, at-yat-kat alırsan seninle evlenirim, evlenince de sakın ola tepemin tasını attırma, ekonomik özgürlüğüm var, boşarım haa!' diye giriyor konuya. Erkekler de müstakbel eşlerini çoğu zaman evin işini görecek, yemeği yapacak, çocuğa bakacak, yatağı ısıtacak ve her zaman ellerinin altında olacak bir hatun olarak gördükleri için evleniyor evlenmesine de, en çok birkaç sene sonra ilk işi çarşıya çıkıp eşinin başına en iyi yakışacak boynuzu bulmak için "dükkan dükkan gezmek" oluyor. Tabi burada kilit nokta kadının bu dükkan dükkan gezme olayını sakın ola duymaması ve her "dükkanda" en çok birkaç gün, bilemedin bir iki hafta takılınarak akabinde bir sonraki dükkana geçilmesi. Eee bu hayatta her çeşidi görmek, herşeyi denemek lazım tabi. Nerede kaldı eşine duyduğu sevgi, saygı, sadakat? Nerede mutlu ve huzurlu evlilik? Neyse konumuza dönersek, her ne kadar yarışma reklamlarında 'bu bir oyun değil, sonunda evlilik var' filan deniyorsa da, bunun bir slogandan öteye geçmeyeceğinden eminim çünkü oraya çıkan gelin ve damat adaylarının ve hatta program yapımcılarının ciddiyetinden şüphe ediyorum. Evlilik ciddi bir kurum ve ciddi bir karar deyip duruyorsunuz ama bu işi yarışma formatına döküp de sulandırmanın ne anlamı var? Bekar olsaydım, kamera dolu bir evde 24 saat artistlik taslayıp şirin gözükmeye çalışacak bir yığın adamı izleyip de koca bulmaya çalışmak hayatta isteyeceğim en son eş seçme yöntemi olurdu. Sonunda kimin kimi seçip nasıl bir evlilik yapacağını da çok merak ediyorum doğrusu!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |