..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Raşit Cumhur ÇAKIN




16 Kasım 2003
Romeo ve Julietler Ölmez...  
siz!romeo olabilirsiniz..hey!_hanımefendi içinizdeki julieti çağırın gelsin!

Raşit Cumhur ÇAKIN


hayat mı güçlü aşk mı? juliet' in ölmediğini varsayarak hikaye ye kaldığı yerden devam ediyorum...


:DCAF:
  "ROMEO VE JULİET UZAKLARA KAÇTILAR"
Romeo ve juliet bütün dünyanın tanıdığı iki aşıktır.Hikayeleri acılarla ,kavuşamamalarla doludur.
Kavuşulsa bile hayat yine acımasızlığından vazgeçermiydi acaba?İki sevgili zengin ve güçlü ama düşman iki ailenin çocukları idiler.İmkansız gibi görünen bir aşkları vardı.Aralarındaki bu zorlu engeller onları birbirine tutku ile bağlamıştı.Engeller kalksa idi vejuliet ölmese idi neler olurdu acaba? Hasretler kavuşmalara,hayaller gerçeğe dönüşse idi kusursuzmu olurdu bu hikaye?
    Aşk galiba hayattan biraz daha geride duruyor .Öncesini düşündürüyor,sonrasını hayal bile ettiremiyor.İçinizde böyle bir duygu varken geleceği sisler içinde bile olsa hayal edemiyorsunuz.
   Sisler kalksa ve herşey net görünse aşkı bir kere daha düşünmemiz gerekirdi.
                Bu hikayede Romeo ve juliet bulundukları yerden çok uzaklara kaçarlar.Zenginlik ,ihtişam ve gözkamaştıran bir hayatın yerini basit ,sade bir yaşam almıştır. Küçük bir kasabadaki terk edilmiş bir kulubededirler.Mutlular . Sonsuza kadar birbirlerine ait olmanın sevinci  var içlerinde...
              Uzun bir yolculuktan sonra saatlerce yürümenin verdiği yorgunlukla yattıp uyudular.
  Ve sabah oldu :
            "__Günaydın romeo! EY bütün mevsimlerin kokuları üstüne sinmiş tatlı sarmaşığı:Senki katmerli acıları bir bakışınla eritirsin.Beni öptüğünde bilmezssin ;Bütün doğmamış sevinçler açar içimde.Nereye kadar sürer aşkın yolculuğu?
  Bütün yollar sanamı varır? Yoksa patika yollara saparsam ,ölüm meleği beni yanınamı alır?
         "__Günaydın juliet!Yani aşkımın ölümsüz kadını.Gözlerimi açtığımda ilk seni gördüm.İsterim ki;kaparkende seni göreyim.Bilmezssin uyandığımda yanımda olduğunu bilmenin ne sonsuz bir heyecan olduğunu! İstemem dünyanın korsan ganimetlerini.Onlar hırsla dolu tuzaklardır:Kavuştukça kaybolur,kazandıkça kaybedersin! Ben batık bir gemiden kurtulduğumda senin adana sığındım.Bu kalbi kokuşmuş insanlar kaybolduğumu sansalarda kaybolmamıştım,biliyordum.
       Ganimetlere aldanmayayım diye hepsini deniz attım.EY her tarafı aşkın meyveleri ile süslenmiş ada! Eğer patika yollara sapacaksan ,benide götür yanında.Korkmam o zaman ölüm meleğinden:Büyütsede ikimizi koynunda! Sen bütün asaletini inci tanelerine dönüşen gözyaşlarından alıyorsun: O zaman ağladığını bir tek ben görmeliyim.Asillik ruhundadır;o yüzden inci akar gözlerinden.Kimse bilmesin bu kadar güzel olduğunu:Sakınırım tüm aşk hırsızlarından.İstersen hiç ağlama ki inci avcıları ile savaşmayalım.Kalp haritamıza patika yolları katmayalım!
      "__Asaletim sadece aşkının tapınağına girdiğimde olacak içimde.Bir gün yıkılırsa bedenin başka ülkelerin çamurlu evlerinde:Bilki bütün denizleri ayaklarına dökeceğim.
Eğer sevgin azalacaksa gittikçe çoğalan aşkımdan,Bırak avcılar çıkarsın kalbimi yerinden! Sök at  ne varsa:çamura bulanmış sevdaları ,bu dağların ceylanlarını ,kana susamış kontları ,ve senden arta kalan şu cılız bedenimi! Yok et benim olmadığım bütün şatoları.Görebileceğin bir şey kalmasın benden kalan..."
      "__Bütün dünya büyü yapılmış bir gecenin soğuk rüzgarları gibi esip geçsede penceremden,yinede senden kalan bir eser olur gördüğüm her şeyde! Sen göremediğim her peri kızının suya vuran siluetisin.Ne zaman baksam sana bütün bahar gelmiş dağları görürüm.Yıldızlar gökyüzüne asıldıklarında ;julietimi kıskanıyorlar yine,hepsi bir ordu gibi toplanmışlar fakat  gözyaşları kadar parlayamıyorlar derim.
      Juliet ah bir bilsen yokluğunda buralara bir haller oluyor: Cadılar dans ediyorlar etrafımda .Şovalyeler ağlamaklı ,krallar görkemden uzak!
      Gelde bitsin bu sonsuz acı!El pence eğileyim önünde:Yeterki ömrümün bir saniyesinde takılmasın yokluğunun tacı...
     "__Sana gelmeme hiç bir şey engel olamadı:Dizlerim koparcasına ağrıdı ,ayaklarım dondu.Yinede ellerimle kazıdım bütün  engelleri...Arenalarda vahşi aslanları üstüme saldılarda hepsi korktular gözlerimdeki aşktan.Kurak toprakları aştım ,orduları yendim.Bütün denizler taşıp ülkeleri sürükledilerde beni sökemediler ellerinden.
    Ne asalet ne de hükmetmek dünyaya ,olmasın hiç biri razıyım kölen olmaya...
    "__Tövbe etti artık kollarım yorulmamaya.Hiç yılmayacaklar seni sarmalayana kadar.Artık sonsuza kadar yanımdasın.Kalbin ,kalbimin yollarında şarkılar söylüyor.
    Gülümseyen bakışlarını bütün yollara adadım.Kurtul kulağına fısıldanan ayrılık uğultularından!Sevgi ikimizi öyle bir güçle bağlamışki :Korkuyoruz yabancı dokunuşlardan.
            Korkman için bütün kahinler sana yükses sesle ve avazları çıktığı kadar bağırsalarda inanma.Aldanma sana aşkla bakan gözlere :Onlar benim gözlerimin taklit edilmiş bakışlarıdır.
    Kanmam,kanmazssın , kandıramazlar..."
                         "__Hiç bir aşk senin öfkene bile duyduğum sadakati yok edemez.Eğer öleceğimide bilsem kimse kalbimi esir alamaz.Beni uzaklarada götürseler kokunu alabilirlermi hafızamdan? 100 Yıl zindanda da kalsam kaçacağımı bilmezlermi?
 Günlerce kamçılasalar bile yinede adını sayıklarım...
         Bunu biliyorum ,biliyorsun ,biliyorlar..."
   "__Aşkım bedenimde yokken cimri bir adamdım.Aklım bedenimden çok uzaklardaydı.Sonra şekil buldum.Güzel bir insana dönüştüm.Cömert bedenini usta bir heykel traş gibi benim için kullandın!Şimdi bana verdiğin aşkı düşünmeden sana doğru savuruyorum.Sıradan bir saray soytarısını öyle bir sevdin ki;Törenlerle taç giydim.
      Şimdi senin kurduğun bu aşk ülkesinin adaletli kralıyım.Kraliçem ülkemin insanları mutlularmıdır sence?"
                             "__Bizim mutluluğumuz ülkenin güneşini doğurgan kıldı.Yepyeni güneşler her gün uçsuz bucaksız topraklarda doğuyor.O zaman hiç bir ilham perisine ihanet etmeyelim:Yeterki kuşların şarkıları silinmesin kulaklarımızdan!"
                        "__Juliet! bütün bu mücadelelerden sonra sana kavuştum.En güzeli kalbimin heyecanının karnıma yaptığı etkiler olsa gerek.Şimdi gönlüme yağan hazan yağmurlarından  eser kalmadı.Kalan kalıntılar ;hala haşmetle duran aşkım ve aç karnım! Öpmeye doyamadığım o ellerinle bana ressamları kıskandıracak renklerde bir yemek yapmanı istiyorum."
                      "__Kıyamet korkusundan dahada büyük bir korku vardı içimde:Aşkının benden uçup başka kalplere gitmesi! Gençliğimin her anında bu telaşla silkindim yatağımdan.Sana adadığım bedenimi güzelleştirmekle geçirdim yokluğunu.Oysa aklıma bile gelmeyen tek şey sana kavuşmaktı.Ruhlarımızın ve bedenlerimizin bir gün sonsuza kadar birleşeceğini söyleseler onlara: Gidin başımdan alaycı kargalar ,gelmeyin rüyalarıma. derdim.Düş gerçek ,ayrılık kavuşma olacakmış oysa.Şimdi içimde senin kadının olmanın verdiği bir ağırlık var.Ne yapsamda bu duygudan kurtulamıyorum.Asla seni haketmeyen bir zavallı olacağım galiba.Birbirlerine kin güden ailelerimiz ve nefret dolu bakışlar yok artık.Ama şimdi karşımdasın.Aramızda hiç bir engel yok.Sadece eşin olmanın verdiği kaygılara gebeyim.
      Ellerim güzelde olsalar hiç yemek yapmadılar bunca zaman.Ayaklarım sana gelmeyi arzularken  mutfağı hatırlamadılar bile.Ne acı değilmi? sana basit bir hizmetçinin bile kolaylıkla verebileceği yemeği bile yapmaktan acizim!
    Asaletin ve güzelliğin bile çaresiz kalacağı anlar varmışda şimdi görecekmişim meğer...!"
                       "__Demekki hataların en büyüğü kavuştuktan sonra nelerin olacağını hayal etmemekmiş.Eğer bunu hayal etmiş olsa idik şimdi herşey belki daha farklı olacaktı.Aylar önce umutsuzlukların hammalı idim.Hepsini sırtımdan attımda seni kattım geleceğime.Şimdi trajı komik bir tiyatronun yeteneksiz iki oyuncusuyuz.Mutlulukları eve depolamak istersen asaletin aç bıraktığı insanlar olduk!
                     "__Öyle söyleme romeo!Birbirimizi özlerken şimdi sonsuza kadar yanyanayız.Bizi kimsenin tanımadığı bu kasabada varlığımızın şerefine kadeh kaldırmak varken neden açlığın küçük sızılarına katlanmayalım? Güzel bedenin acıkırda kıyabilirmiyim sana sanıyorsun?Elbet yiyecek bir şeyler buluruz.Ama önce şovalyeleri korkutan güçlü kollarınla bir kaç odun kırda biraz ısınalım!"
                    "__Odun kırmakmı?İnsanlar önümde saygı ile eğilirken ,balolarda dans ettiğimiz günleri unutarak nasıl bunu yaparım?Aşkımızın ikimizide ısıtması lazımdı oysa
   Demekki kış rüzgarları en derin duyguların üstüne bile örtü örtercesine değiştirebiliyormuş insanı! Senin üşüyebildiğini,acıktığını ,aklıma bile getirmemiştim.
     Kavuşmak seni üşütürken benide açmı bıraktı yoksa?"
                 "__Aşk bizi teslim alırken sanmaki aklımızada hakim oldu.Altına dönüştük sadece.Kimbili daha kaç gün batımında aşk yeminleri edeceğiz.Hemen umutsuzluğun kamçısı ile yerlerde sürünmeyelim.Bizim kaderimiz asil bir atın yanlış bir yere kaçmasıydı belkide.Tedirginliğe fırsat  veripte kutsal bir büyüyü bozmayalım.Üşümekten çenem bile tutulsa yinede aşkını tırnaklarımla yazarım bütün kayalara. Sende benim rüyalarıma ortak ol ki zehirli kadehler tatlı şerbetlere dönüşssün.!"
                "__Bütün kaleleri yıktık bu günler için.Görkemli hayatları sille tokat attık hayatımızdan.Çıplak varlığımızı ele alınca gördük olan biteni.Olduğumdan daha çok sever gibi göründü isem sana:sebebi geri çekilen bir komutanın affedilmeyeceği idi.
   O komutan bendim: "kupit" in yaraladığı adam.
      Demekki aşk beni zayıf düşürdü ki bedenimdeki küçük isteklere yenik düştüm:
Tekrar söylüyorum AÇIM! "
               "__Açlık nedir ki ellerimin bağlanmasının yanında.Göremediğim canavarlara kılıç çekmek zorunda bırakıyorsun beni  bu dört duvar arasında.Tut ki kaçmasın içindeki iyi melekler.Bu gönül yanımda olman için dualar ederken huzurlu bir rahibe gibi varlığının en azına razıydı.İstemem şeytanın aramıza girmiş yüzünü görmeyi!
        Yas tutarak birleşmemizi tadacaksam zehirli şarap içip bu dünyadan bile giderim.
Karnın aç diye bağırıyorsan bana;dön Hemen şatafatlı balolara.
       Boğazımızdan her türlü yiyecek geçerken içimizde aşk yoktu.
       Şimdi aşkın ganimetleri ile doluyuz karnımız boş!"
            "__Tanrı her aşığın önce gözlerini  kamaştırırda sonradan kör eder ya;Kamaşan gözler sonsuz bir karanlığın hükmüne girer sonra.EY güzel karanlığım juliet :yüzüne doyamazken yüzüne doydum.Ellerini tutmak isterken seni soğuklara teslim ettim.Yanında uyanmayı hayal bile edemezken uyku mahruru gözlerine şahit oldum.   Attığım adımlar seni bana azda olsa yaklaştıramıyorken bağırıyorum artık.
    Yoksa şeytan aramızda bir krallık kurduda tersinemi döndü dünya?"
                    "__Güzel bir şatosu olan kralın şöminesi yanarken dışarıdaki fırtınaları seyretmesi nede kolaydır değilmi? Ya bir anda şatosu yok olsa  sanıyormusun ki aynı rahatlıkla seyredebilir kar fırtınalarını? Sıcak şatonun yerine çevrede uluyan kurtlar ve yüzüne çarpan soğuk rüzgarlar vardır artık.Bütün bu ani değişimler sadece korkuyu ve bir dala tutunma hayalini yaratır...
            Bizde öyle olduk galiba: çevremizde hiç bir şey kalmadı şüpheli gözlerden başka.Çırılçıplak kaldım ve üşüyorum.Sana sığınmayı isterken bana aç bir kurt gibi öfke ile bakıyorsun!
                   İki yol var romeo:Ya bu arenadan kurtulacağız yada yok olacağız..."
"__Kafes kuşları gibi hayal ettik özgürlüğü; Sonra ansızın açıverdiler kilitleri.
    Uçtuk. uzak diyarlara savurduk kalbimizi.Yaralandık dikenli çalıların gölgesinde:
    İstemedik başka özgürlükleri.İki yaralı kafes kuşu iyileşti sonra:Beğenmez oldu yaşadığı dikenli gölgeyi: Tekrar uçmak isterken gökyüzüne ,özlediklerini fark ettiler kafeslerine dönmeyi. Yaşam geldiğin yere geri dönmekmidir? AŞK:akıntılara kapılmakmı,yoksa ölümünede olsa aksine doğru yüzmekmidir? YA yalnız başımıza gökyüzüne uçacağız,yada aynı kafeste yaşayacağız..."
       Sabah güzel başlamasına rağmen her şey istedikleri gibi gitmemişti.Bu şokun etkisi ile ne yaptıklarına dair hiç bir fikirleri yoktu.Şiddetle kavga ettikleri halde yaşadıkları bu köşeye sıkışma duygularından bağırdıklarını bile zor anlamıştılar.Şaşkınlıktan birbirlerine fal taşı gibi açılmış gözlerle garip garip bakıyorlardı.Romeo camdan dışarı bakarken ,juliette durmadan ağlıyordu.Çok üşüyorlardı fakat odun kırmayı hayatı boyunca yapmamış bu adam gururunu taşımayı ısınmaya tercih ediyordu.Belkide ilk kez göz göze geldiklerinde sığınacak bir liman arayan gemiler gibi boşluktaydılar.Ve bu limana sahip olmak için herşeye göğüs gereceklerini sanıyorlardı.Oysa kat etmeleri gereken koskoca bir okyanus vardı ve kürek bile çekmiyorlardı.
          Onlar asil atlarıyla gezintiler yaparken hiç yorulmamışlardı.Şimdi ise özgürlük atının sırtında idiler  yorgun düşmüşlerdi.Tertemiz ve pahalı bir elbisenin yerini ;kirli , eski bir kıyafet aldığında kaç kişi aynı asaletle yürüyebilirdi? Dünyada hangi bilgin aç bir adama aşkın tanımını yapabilirdi? Ve yapabilse bile bunu anlayacak bir sefil varmıydı dünyada?Herkes bulunduğu durum kötüye gittiğinde büyük bir içgüdü ile kaçmayı istiyordu.Belkide içinde bulundukları bu kötü durumlardan kurtulmak için kötü olmayı bile başarıyorlardı...
                   Veda etmek,kaçmak yada çalmak kolay olan! Zor olan yok olmak pahasına da olsa savaşabilmek.Bundan korkmamak.Onlar şimdiye kadar hiç terketmedikleri lüks yaşamlarını aşk uğruna terk etme cesaretini gösterdiler.Ama yolun sonu değildi bu.Aşkın yarısına varabilmiştiler.Daha kavga edecekleri bir çok hayat şovalyesi vardı.Onları yenseler bile mutluluklarını kolay yoldan silmek isteyen cadılar ve onların kötülük dolu kara büyüleri olacaktı.
    Yani bitmez tuzaklar.Dikkatli olurken sevgiyi yitirmek,sevgiyi yaşarken dikkati dağıtmak olmaz.
                  Romeo ve juliet bomboş bir hayatın kıyılarında yüzerken önce aşkı satın aldılar.Onun gücü ile çevrelerini ve yaşamlarını hiçe sayarak birlikte olma arzusunu taşıdılar.Bu tutku tüm engelleri bir bir yok ederek istediklerine kavuşmalarını sağladı.Yaşam bazen başarıyı büyük yenilgilerle süsler.Güç elde ettiğinizi düşünürken uçurumun kenarında olduğunuzu görmezssiniz bile...Yada bir ormanda yalnızlığınıza ağlarken dışarıda dünya savaşlarının olduğunu dahi bilmezssiniz.İnsanlar iktidar için birbirlerini yok ederken, siz ormanın derinliklerinde berrak sular içip ,türlü meyveler yersiniz.
       Romeo sevgilisinden uzakken hem kendisine mutluluk veren duygulara sahipti hemde lüks içinde yaşıyordu.Ya onu elde ettiğinde ne oldu? Anlamlı bakan gözlerin yerini savaşa hazır askerler aldı.Yanında yatanda julietti rüyalarında gördüğüde...Şimdi onunla omuz omuza verip çalışması gerekiyordu.Rüyalara karşı sorumlu değiliz ama yaşamımıza aldıklarımıza karşı büyük sorumluluklar taşıyoruz.Her şeyin mükemmel olacağı bir yol mutlaka vardır.Belki o yolun etrafı çalılarla kapatılmış olabilir.Ya kolay yollardan uçurumlara ilerleyeceğiz yada terlemek yorulmak pahasınada olsa o gizli yolu bulacağız.Romeo o yolu bulmuştu ama terlemeyi göze alamamıştı.
  Beraber çalışsalar bunu başarabilirlerdi.Ne yaptılar peki?:BOŞ boş baktılar ,yürümektense beklemeyi tercih ettiler.Hayat beklemez oysa.Yaşarken bir yarışın içinde bulunmamız bize vahşi hırsların  verdiği körlüğü tattırmamalıdır.Çünki sürekli daha iyisi,dahada iyisi isteği insana acıdan ve mutsuzluktan başka bir şey tattırmaz.İnsanların bir çoğuda bu yüzden mutsuz değilmi zaten? :Daha iyi bir ev,daha lüks bir araba ve daha güzel bir eş isteyerek yaşamlarını zehire çevirmiyorlarmı?
     17.yüzyılda yaşananlarla bu günki dünya arasında çok mu fark var?İnsanlar hala renksiz eğlencelerin peşindeler:Gerçeklerle dans etmek çok daha zor çünkü...
     ...
          Romeo ve juliet birbirlerine bir süre titrediklerini belli etmeden bakmaya çalıştılar.Bir süre sonra juliet ayağa kalktı ve dışarı çıktı.Oradaki eski baltayı alıp şimdiye kadar hiç yormadığı kolları ile odun kırmaya başladı.Hava yüzünü kesercesine esiyordu.Göz yaşları daha dudaklarına ulaşamadan donup kristal tanelerine dönüşüyorlardı.
     Hayal kırıklığının en vahşi pençesi ile yaralanmıştı.Tahmin bile edemeyeceği bir gelecek ona kahkahalarla gülüyordu.Birinin  baltayı elinden alarak onu  bu derin yıkımdan kurtarmasını bekliyordu.Bu arada içi ve dışı kollarını çalıştırmaktan ısınmaya başlamıştı.Baltanın her darbesi sanki odunları değilde kalbini parçalar gibiydi.Kırdığı odunları kucağına alıp kulubeye doğru ilerledi.Kulubeye girdiğinde ona bu dünyayı yaşanacak bir cennet haline getiren romeo nun içeride olmadığını fark etti.Telaşla odunları yere atarak dışarı koştu.Sağa sola bakmasına rağmen ortalıklarda gözükmüyordu.Uzaklardaki kulubelerden dumanlar yükseliyor,çevrede köpekler havlıyor ve kar tüm öfkesiyle yer yüzüne yağıyordu.Sonra kulübenin yanındaki ayak izlerini fark etti.İzler kapıya çıkıyor,ordan kulubenin arkasına gidiyor ve dağlara doğru uzayıp duruyordu.
            Ağlayarak içeri girdi.Bir yandan odunları eski şömineye koyup tutuşturmaya başladı.Bedeninin ısındığını fakat ruhunun titrediğini bütün benliği ile hissediyordu.Sakin bir kasabadaki terk edilmiş bir kulubede  tek başına ısınmaya çalışıyordu.ÜSTELİK terkedilen kulubenin terk edilmiş insanı  olmuştu artık.Kader nasılda acımasızdı ona!
           Aşkın ülkesine gittiğinde her tarafın işgal edilmiş ve ateşe verilmiş olduğunu bilse aşık olurmuydu acaba?
          Asil prenses bir soytarıydı artık prensse korkağın teki...
        İsmini evrene bile sığdıramadığı romeo aşkın ülkesinden kaçıp gitmişti.Aşk havaların sıcak olduğu zamanlarda yıldızlardan dökülüyordu.Kalplere kar yağdığında güzellikler bir bir bataklığa batıyorlardı.Tutulan yeminler sonsuza kadar yaşayamıyordu belkide !kimbilir...
    Bahçeye konan göçmen kuşlar zamanı geldiğinde büyük bir ustalıkla orayı terk ediyorlardı. Saatler geçip juliet iyice ısınınca yatıp uyudu.Sabahların bir anlamı olmayacaktı artık...
     Uyandığında koskoca bir gece geçmiş ,tekrar sabah olmuştu.Kulubenin içine bakındı ama romeo yoktu.Bir kaç eski eşya ve dışarıda hala yağan kardan başka bir şey yoktu.Karnı o kadar açtı ki gözleri bulanık görüyordu.Bir şeyler yapıp karnını doyurması gerektiğinin farkındaydı.Önce tekrar şömineyi yakıp biraz ısındıktan sonra dışarı çıktı.
Uzaktaki evleri yoğun kardan dolayı göremiyordu.Görebildiği en yakın eve doğru yürümeye başladı.Bir süre sonra evin kapısına kadar geldi.Utanarakta olsa kapıyı çaldı:"___Çok özür dilerim ben ilerideki boş kulubeye sığındım.Çok uzaklardan geldim buralara.Karnım çok aç ve üç gündür hiç bir şey yemedim.Bana biraz yiyecek verirmisiniz?"
     Kapıyı açan yaşlı kadın ona gülümsüyordu.Hiç tanımadığı bu yabancı kızı içeri davet etti.İçeride yaşlı bir adam ve küçük bir kız çocuğu vardı."__Bu benim eşim diğeride torunum .Babasını savaşta kaybetti.İki yıl sonrada annesi öldü."
  Yaşlı adam ve küçük kız gülümsüyorlardı.Yıllardır kimse gelmemişti anlaşılan.Kadın hemen bir çorba yaptı ve julietin önüne koydu.Büyük bir iştahla yedi çorbayı...
        "__Afedersiniz kendimi tanıtmayı unuttum.Adım juliet uzaklardan geldim buraya ve o terkedilmiş kulubeye sığındım.Bilmiyorum sahipleri geri gelirmi ama mecburdum başka çarem yoktu.Çorba için teşekkür ederim."
      "__Orada eskiden çok güzel bir kız yaşardı.Ailesi yıllar önce ölmüşlerdi.Onu çok severdik ama fakirliğin ağır yüküne dayanamayıp, londra ya kaçtı .İstediği tek şey zengin ve asil biri ile evlenmekti.En büyük hayali kendisini lüks ve ihtişamlı bir yaşamın kucağında bulabilmekti." Juliet düşünüyordu:Fakir bir kız zenginlik için burayı  terk etmiş, kendisi ise aşk için buraya gelmişti.İki farklı hayat bir gün aynı kulubede çakışmıştı:
     Zenginliği isteyen fakir bir kız ve aşkı isteyen zengin bir kız...
Kendi sonu acılı bir yıkımdı.Ve bu yıkımın enkazları hala kalbini sonsuza kadar karanlığa boğmuştu.
   Kadın konuşmaya devam ediyordu:"__Juliet ! konuşmuyorsun.Gözlerin dalgın;duydunmu anlattıklarımı?
       "__Duydum efendim.Düşünüyordum sadece;umarım kız istediklerine kavuşmuştur."
      "__Bilmiyoruz bunu henüz ondan haber alamadık.Umarım  mutludur.Bunları boşverde sen neden geldin buralara? Görünüşe bakılırsa kulubenin eski sahibi gibi fakir biri değilsin:Gözlerinden ve kıyafetlerinden asalet akıyor...!"
     "Haklısınız efendim.Ben hayatın kolay görünen düz yollarına asla umut bağlamadım.Ayaklarımı dikenler de parçalasa  ,her tarafım kan içinde de kalsa yolların en zorunu seçtim."
      "__Bahsettiğin yol aşk senin.Bunu anladım..."
      "__Bunu nerden anladınız efendim?"
      "__Apaçık belli .Sen bu pahalı kıyafetlerinle asla bu küçük kasabaya gelmezssin.Seni buraya kalbin göndermiş olmalı!"
      "__Evet efendim haklısınız."
                    Boynu bükükteolsa gerçekleri yavaş yavaş kabulleniyordu.Yaşlı kadın ve sıcak kulube nedense içini yepyeni ve bilmediği bir tür güven duygusunun içine itiyordu.Onun çevresinde iyi biri sayılmak için asil biri olmak gerekirdi.Oysa bu insanlar tanımadıkları birini evlerine davet edip karnını doyuracak kadar altın kalpli idiler.Gerçek asilliğin ruhta olduğu apaçık ortada idi.
        "__Peki juliet.Anlıyorum ama buralara aşk için gelen biri neden tek başına?Senin yanında birisinin daha olması gerekmiyormuydu? Yanılıyormuyum acaba?"
        "__Keşke burada doğup fakirliği ömrüm boyunca  bir madalya gibi  omuzumda taşısaydımda bunları görmeseydim.Evet buraya iki kişi geldik.Fakat şimdi tek başımayım.Aşk bizi ikiye böldü.Dünyamın tek güzelliği bırakıp gitti beni.Kulübenin fakir kızı ben olsaydımda o kız keşke asil doğsa idi.O zaman acıların en yamanıyla savaşmıyacaktım.Belki ellerim şu anki gibi narin ve mükemmel olmayacaktı ama kalbimin bin parçaya ayrılıp gökyüzüne savrulmasınıda tatmayacaktım.Yazık oldu bana .Ben bunları haketmemiştim."
       "__Üzülme juliet eğer eski gözkamaştıran ihtişamlı yaşamına geri gönmek istersen dönebilirsin.Ama gidecek bir yerin yoksa ve dönemeyeceksen bundan sonra burası seninde evindir.Biz senin pahalı elbiselerini değil;sevgi dolu gözlerini sevdik.Kal bizimle .Sevindirirsin bizi..."
    Juliet çok duygulanmıştı.Kendini tutamayıp ağlamaya başladı.En zor anında yanında olması gereken kişi ortalıklarda yoktu ama hiç tanımadığı bu insanlar onun dertlerini kendi çocuklarının derdi gibi içtenlikle dinliyorlardı.Şimdi karnı aç değildi ve üşümüyordu.Üstelik sıcak bakışlı bu inanlar vardı yanında.Hayat iki gün içinde ona çeşitli sürprizler yapmıştı.Garip olan şeyse hayallerdeki aşk ile gerçeğinin arasında hiç bir benzerliğin olmaması idi.Ne isterken ne buldu?
   Sevginin gücü hayatın acımasız gerçekleri karşısında zayıf düşüyordu...
Hala güçlümüydü yoksa kuru bir sonbahar yaprağı mıydı bilemiyordu bunu...Hiç bir şeyi düşünemeyecek kadar kafası karışıktı.Tanrıya her zaman sonsuz bir sevgi ile bağlı idi.Bir kez daha gerçekleri yaşarken yok olma tehlikesinden kurtulduğu için Tanrı ya dua etti.Ya bu iyi kalpli insanlar karşısına çıkmasaydı ne olacaktı? Belkide donarak ölecek ,günler sonra cesedi bulunarak yabancı ve kimliği belirsiz biri gibi sessizce gömülecekti.Juliet ismi bu yaşadıkları ile bütünleşmemeliydi.Aşktan çok sıkı bir tekme yemişti ve ayağa kalkmaya gücü yoktu.
                 "__Aslına bakarsanız  ne isteyeceğimi ,neyi hayal edeceğimi bilmiyorum.Düşündüğüm tek şey: bunları yaşamak için ne gibi bir günah işlediğim.Sevmek ten başka bir suçum yoktu.Seviyor,seviliyordumda...Nedense bu büyük aşk;beni bir gün bilesevindirecek mutluluğu çok gördü.Dönersem ne yapacağımı bilmiyorum...Kalırsamda size yük olmaktan korkuyorum.Bazen keşke kaçmasaydık diyorum..."
               "__Kaçmakla iyi etmişssiniz bence.Böylece maskelerinizde sizden kaçmışlar bak!Ve belkide ortada kalan bu çıplak yüzleriniz ayrılığı müjdelemiş.Ama sevgilin iki defa kaçmış:Önce seninle buralara, sonrada senden kaçmış.Çok acı bir durum.Bana kalırsa türlü zehirleri içmişssinde uyanamamışssın bunca zaman!Artık uyanma zamanıdır juliet!Unut bütün aşk perilerinin müziklerini .Çıkar kulağından bahar bestelerini!Şimdi gökyüzünde bakabileceğin bulut fallarıda yok.Soğuklar kalbini kristale çevirsin ki tekrar başla hayata.Kanamasın ruhunun ışıklı gösterileri.Derdini bütün aşıklara anlat ki olmasın ayrılıklar.Biliyorum sen tüm bu yıkımlara gülümseyecek kadar güçlüsün.Madem asil biri gibi yaşadın bunca yıl;bize bir hediye vermenin zamanıdır!Buralarda hep merak ederdik şatoların muhteşem dans balolarını.Bizim senden tek istediğimiz o dansları bize öğretmendir.Öğretir misin ne dersin?"
       "__Burada mı?Şimdi mi?Bilmem ki nasıl olur bu? Ama siz istiyorsanız neden olmasın .Hemen başlayalım."
                 Akşama kadar güle oynaya dans ettiler.Juliet küçük kız çocuğu ile dans ediyor,yaşlı çiftte onlardan gördüklerini zorda olsa yapmaya çalışıyorlardı.Üstünden dumanlar tüten bu sessiz kulube julietin gelmesi ile neşeli bir şato ya dönüşmüştü.Onlara dans etmeyi öğretmişti ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar hiç müzik olmadan sadece ıslık çalarak çılgınlar gibi eğlendiler...
       Sesleri kesilip dinlenmeye başladıklarında kadında ona minnettarlığını göstermek için güzel bir yemek yapıp julietede nasıl yapıldığını öğretti...Konuşuyorlar,dertleşiyorlar,paylaşıyorlar ve en önemlisi; birbirlerini anlıyorlardı. Uykuları geldiğinde küçük kız ve juliet aynı yatağa yatıp uyudular...
     Şömine ateşinin ışıkları odalarını aydınlatırken güvenle doluydu içi...
Aklı biraz olsun dağılmış,ve içindeki acılar azda olsa hafiflemişti.Tuhaf kaderli ama kanaması dinmiş birine dönüşeceğini tahmin bile edemezdi.Katıldığı bütün balolardan kovulmuştu fakatbirileri onun en zor anında kendi eğlencelerine ortak etmeyi başarmıştılar.Hiç bilmediği bu kasabada hayatın garip gelişmeleri ile şakalaşıyor ve olanlara inanamıyordu.
                 Düşünceler içinde iken en sonunda uyumayı başardı...
Gözlerini açtığında burnuna sıcak ekmek kokuları geliyordu.Yaşlı kadın ona günaydın diyerek sanki bu sabahın yeni yaşamına başlamak için bir fırsat olduğunu müjdeler gibiydi.Kalktı ve pencereden  terkedilmiş kulubeye bakmaya başladı.Kar daha yavaş yağıyordu ve sis kalkmıştı.Doğa üzerindeki pislikleri ,çamurları ve bütün çirkin şeyleri bembeyaz bir örtü ile kaplıyordu.Aşkın pembe örtülü tabakasıda insanın gözlerine böyle bir örtüyü seriyordu.Herşeyin bir kalemde değişeceğini hissedebilse idi asla buralarda olmazdı.Yada ölümüne körlüğü tattığı  bu ilişkide bir gün yol gösterenin çekip gideceğini rüyasında dahi görse yeniden aynı hataları tekrarlarıydı acaba?
    Bir başka bedene ,farklı bir yüze, tanımadığı bir kente sürülmüşte olsa aynı şeyleri yine yapardı.Çünkü kalp bütün kayaları sırtında taşıyanlara böyle bir dayanma gücünü veriyordu.
   Ama umutsuz bir bakış yada sahte bir gülümseme herşeyin ters düz olmasına yetiyordu.Juliet bu güleryüzlü insanlarla beraber olmaktan mutlu idi ama yinede içinde derin bir burukluk vardı.
          Aklı terkedilen kulübenin etrafında dolaşıp sonra dağlara doğru giden ayak izlerinde idi.Acaba neredeydi? Onu hala aklından çıkaramıyordu.Hala içinde volkanları korkutacak alevler yanıyordu.Aşkı :kanında bir zehir gibi dolaşıyordu adeta....
     Yaşlı kadınla konuşup romeo yu aramak istediğini anlattı.Biraz düşündüler ve onun bu yola tek başına çıkmasının doğru olmayacağına karar verdiler.Kadın ,kocası ve juliet kalın kıyafetler giyip yola çıktılar.Adam heryerde ayı tuzaklarının olduğunu ve romeounun bu tuzaklardan birine takılmış olmaması için dua ettiğini söylüyordu.İzleri takip etmeye başladılar.Bir saat kadar yürüdükten sonra ileride kan izleri gördüler:Yürümeleri üzüntüyle karışık koşmalara dönüştü.Bir mücadele olduğu belli idi :Çünkü kan izleri yoğunlaşıyordu.Hızlı hızlı yürüyerek izleri takip etmey devam ettiler.Ayak izlerinin kalın çizgilere dönüşmesinden bir süre yerde süründüğü belli oluyordu.Sonra bu izler ince iki çizgiye dönüştü.Kan izleride yok olmuştu.Demek onu birisi kurtarıp bir kızağa bindirmişti...Yorgunluktan yürüyecek halleri yoktu ama ulaşmak zorunda oldukları birisi vardı.Vücudlarının pes etmesine rağmen buna izin vermemeleri gerekiyordu.Biraz ileride duman tüten bir kulube gördüler.İzlerde o yöne doğru ilerliyordu zaten...
İyice yaklaştıklarında kulubenin yanında bir ayı ölüsü gördüler.Julier kendini tutamayıp tekrar ağlamaya başladı.Geldiklerini fark eden birisi dışarı çıkıp onlara bağırmaya başladı:
        "__Kimsiniz ne arıyorsunuz burda?"
       "__Biz genç bir adamı arıyoruz .Adı romeo !Burda olmalı o."
       "__Galiba ayıdan kurtardığım yaralı adamı söylüyorsunuz .İçeride şu anda yatıyor."
                  Juliet koşarak kulubeden içeri girdi.Sevgilisi her tarafı sargılar içinde boylu boyunca yatıyordu.Üstüne kapandı ve adeta bir yas töreni yapmaya başladı. Avcı anlatıyordu:
           "__Onu kurtarmasam ölecekti.Zamanında yetiştimde kurtuldu hayatı.Şanslı imiş.Hala direniyor ölüme.Başkası olsa o derin yaraları asla yenemezdi şimdiye kadar.Sürekli sayıklıyor:Ya julietime yiyecek bulacağım yada öleceğim.Çok açtı galiba bu karda dağa gelecek kadar herşeyi göze almış.Dünden beri gözlerini açamadı.Ama iyileşecek onu şifalı bitkilerle tedavi ettim."
    Juliet ona büyük bir minnettarlık duygusu ile bakarak:"__Size Tanrı nın huzurunda teşekkür ederim.Siz olmasaydınız hayat onu benden alacaktı.Şimdi sizin sayenizde hem o hayatta hemde ben...!"
                       Duyduğu vicdan azabını hiç bir kelime ifade edemezdi.Çünkü kendisini terk ettiğini sandığı romeo dağda ayıların parçalamasını dahi göze alarak yiyecek bir şeyler aramak için  yoğun kara ve fırtınalara göğüs germişti.Bu avcı olmasa ölüp gidecekti.Sürekli ıslak bezle yüzünü siliyorlardı.Yaşlı kadın ve kocası julieti sevgilisine bırakıp küçük bir çocuğun onları beklediği kulübelerine doğru yola çıktılar...
          Juliet yatakta boylu boyunca yatan sevgilisinin  başından ayrılmıyordu.Avcıda bu sırada sıcak bir ikram etti .Saatler sonra romeo gözlerini azda olsa araladı.Baktı...Baktı...
    :"__Yaşıyormuyum?Eğer bu dünyada değilsem bu gördüğüm yüz julietin olmamalı.Öldüysem o yaşamalı.Hayatım onun küçük ellerinden uçup gitse bile bunları yaşatmamalıydım.Haketmedi soğuk bakışlarımı.İstediği tek şey yanında olmamdı.Oysa ona en yakın olduğum saatlerde aşkımı uzak ülkelere savurdum.Lanet olsun pençelerimde yok olan dokunuşlara!Son nefesimde bile onun bulanık yüzünü görmeyi haketmiyorum."
    "__Ölmedin romeo yaşıyorsun,kurtuldun.İkimizde yaşayacağız.Yenilmedik henüz.Şanssızlığa son yumruğu biz atacağız.Bedenimizde tek bir kan damlası kalsa bile yinede o damladan tekrar yeşerir aşkımız!Yanındayım.Her zaman gibi isyan bayrağı açtığımız zalimler bize gülemiyorlar.Üstelik çelik zırhlarla korkakça dövüşen şovalyelerde yok.Altından kalbi olan insanlar var çevremizde.Hangi demir parçası altından bir bedene karşı koyabilir? Bak yine kalbim kalbinin yollarında şarkılar söylüyor!
            "_Çok mutluyum .Şaşkınlığım sevincimi bastırırsa üzülme.Seni karnımızı doyurmak pahasınada olsa orada yalnız bıraktığım için Tanrının huzurunda özür dilerim.Affet beni Aşkımın ölümsüz kadını!Ama duyduğum korkuyu ve yenilgi duygusunu tarif etmem imkansız .Vicdanım cam bir vazo gibi parçalandı ve yüzüme çarptı.O yüzden kulubeden sessizce çıktım.Ayı pençelerini bedenime saplarken bile bir tek senden ayrılacağım korkusu sarmıştı içimi.Ama seni asla terk etmeyeceğimi bildiğin için ölsem bile cesedimi bulacağını biliyordum.Karşımdasın! Demekki yanılmamışım.Beni kimse senden çok sevemez şu köhne dünyada...Şimdi senin için iyileşme arzusu doğdu içime.Sen varsan gözbebeklerimde ;asla evrene yenik düşmem.Gözbebeğim ,Kutup yıldızım.Elbet bir gün güneş ışıkları bizim için doğacaktır.
     Avcı bana söz verdi:avlanmayı ve dağ başında bile kalsam hayatta kalmayı öğretecek.İçinde artık tüylerini ürperten soğuklar olmayacak.Seni rengarenk alevlerin olduğu dev şöminelerde  ısıtacağım.Kimsenin içemediği suları pınarlardan alıp ayaklarına dökeceğim.Ne olursa olsun şeytan bedenimize giremeyecek!Yeterki yan yana olalım.Kalbimizin sabahlarına soğuk güneşler doğmasın!Hep sen sev ki canavarlar rüyalarıma yürümesin..."
         İkinci kez tamamen yok olurken tekrar birbirlerini kazanmışlardı.Juliet aşka değilde gurura yenik düşsse idi asla bu olanları öğrenemeyecekti.Kalbin söyledikleri her zaman gerçektir.Bazen duygularla yaşam arasında çetin kavgalar olur ve bu yaralayıcı çelişkileri ne olursa olsun içimizden atmak gerekir.Neden juliet o kulubede kalmadıda onu aramak için yola çıktı?Aşkı ağır basıyordu .Bir elimize yaşamı ,diğer elimize aşkı koysak ve kollarımızı iki yana açıp  onları tartsak ağır gibi görünen taraf havada kalacaktır.Aşk ise görünmez ve hafifte olsa aşağı doğru çekecektir.Çünkü yaşamın zorluğunun doğduğumuzdan beri hissediyor ve o ağırlıklarla yaşıyoruz.Oysa iğne deliğinden bile geçebilecek kadar ince olan aşk bize hayatımızda bir yada iki kere uğrayan bir tanrı misafiri gibi...O yüzdende onunla yaşaması ne kadar zorda olsa bir rüya kadar inanılmaz güzelliktedir...Acı olan ise insanların bazen hayat ile aşk arasına kurulan köprülerde önce biraz ilerleyip tekrar geldiği yere dönmesi yada yürüyüp yürüyüp köprünün tam ortasında vaz geçmesi.Romeo ve juliet hayattan aşka doğru yürüyen bu yolda karanlıklarda da kalsalar sonuna kadar yürüdüler.Ölüm, kaybetme ,hayal kırıklığı ,ayrılık ,parçalanmak pahasındada olsa savaştılar.Yaşadıkları acılara gülüp geçtiler .Sürekli ikiye bölüneceklerini hissediyorlardı ama vazgeçmediler.Herkes aslında romeo yada julieti kalbinde barındırıyor.Bazen içimizde tanımsız sevinçler oluyor .Ne zaman bize farklıbakan bir çift gözle karşılaşssak ;çoğu zaman geri adımlar atıyoruz.İnanmadığımız bu güzel rüyalardan silkinerek ve çabucak uyanıyoruz.Kontrolü imkansız bir nehir gibi sevgiler ,dostluklar ,paylaşımlar hayatımızdan uçup gidiyor.  Juliet romeonun bu güçlü akıntılara kapılmış olabileceğine inanmamış  ve herşeyi göze alarak onu bulmak için dağlara çıkmıştı.
            Şimdi bir düşünün:çevrenize tekrar iice bir bakın...Şu anda hayat denen güçlü akıntılara kapılmak üzere olan bir romeo yada juliet olmalı oralarda bir yerde....
                       Onu  sıradan bir yaşamdan kurtarmalısınız!
                        Çünkü uzatılacak bir eli bekliyor...                        Uzatın elinizi açılsın perde...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aile Fotoğrafları
Terk Edildiğimde...
Klavyeye Dokunan Parmaklar...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Silikon Vadisi [Şiir]
Hamile Köpek ve Sahibi [Şiir]
Vampir Kitabeleri [Şiir]
Aşk Gelecekti..? [Şiir]
Hiçtanbul Anıları... [Şiir]
Lisenin Son Cumasý... [Şiir]
Bir Adam Deliriyor! [Şiir]
Anlamsızdır Yola Devam Etmek [Şiir]
Sevdiğim Kadın Bugün Öldü... [Şiir]
İntihar Notları [Şiir]


Raşit Cumhur ÇAKIN kimdir?

beni anlamak; yaşamın karanlık sularından üşüyerek te olsa, umuda açılmış yelkenlere öfke ve hınç ile üfleyerek rüzgarın yaratılabileceğine inanmaktır.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Raşit Cumhur ÇAKIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.