Paul'un Peter hakkında söyledikleri, Peter'den çok Paul'u tanımamızı sağlar -Spinoza |
|
||||||||||
|
Kumsaldaki ayak izlerinde hece hece, çizgi çizgi keder okunurdu. Martılar kayalıklara inip kalkardı. Dalgalar insanoğlunun gözyaşlarına tanıktı asırlar boyu. ...Ve ansızın biraz hüzzam sevdaların kederiyle, biraz hasretle suyun üstünde küçük beyaz taşlar sektirirdi sahildeki kemancı. Dolaşırdı kıyıda. Deniz kabukları toplar, bu kabukları özenle sakladığı küçük çakıl taşlarının bulunduğu çantaya koyardı. Taşlarını tek tek alır eline, usulca okşar ve yine o matemli kemanına sarılırdı. Her akşam aynı saatlerde gelirdi kemancı sahildeki parka....Ve her akşam bir önceki güne inat çok daha kasvetli olurdu gözlerindeki keder. Kemancı her akşam yorgun sırtında o taşları taşır. Kemancı her akşam sessizce anılara gülümser....Ve kimse bilmez kemancının kederini. Kimse görmemiştir, duymamıştır bugüne dek tek kelime söylediğini... İşte, sevgili okuyucum, hikayemiz bu kemancıyla başladı. Sahildeki parkta onunla dost olabilen tek insan beş-altı yaşlarındaki küçücük bir kız çocuğuydu. Bir gün kemancı, küçük kızı sahilde ağlarken buldu. Yufka yüreği dayanamadı, ilk kez biriyle konuştu. Fakat ne yapsa kızın gözyaşlarını bir türlü durduramadı....her akşamki gibi taşları sektirmeye başladı suyun üstünde. Derken küçük kız kemancıya yaklaştı ve böylece taşlar, kemancı ve küçük kız her akşam buluştular o parkta. Küçük kızın en çok merak ettiği şey yaşlı adamın sırtındaki çantada taşıdığı taşlardı elbette. Adamcağız o taşları ne diye kendine yük ederdi ki... Pul ya da peçete koleksiyonu yapmak dururken, kemancı neden taşları toplardı? Kemancı Amca, dedi küçük kız. ‘ Sen bu taşları neden böyle çok seviyo’sun?’ ‘Ben küçükken, dedi adam, senin yaşlarındayken okula taşlı bir patikadan geçerek giderdim. Her sabah o yoldan geçer ve okul çıkışlarında o yola dökerdim çocukluğumun gözyaşlarını. Benim ağlayışlarımı kimseler bilmezdi o patikadan başka.Pek fazla arkadaşım olmadığı için taşlarla oynardım. Hüzünlerimi, sevinçlerimi taşlara anlatırdım.Taşlar sözümü hiç bölmeden dinlerdi beni, taşlar sırrımı saklardı. İşte o günlerde başladı taşlara ilgim. Yoldan geçerken farklı renklerde ve şekillerde taşlara rastladım. Kim bilir daha kaç kişinin öyküsünü dinlediler benim oyun arkadaşlarım...Nice insan geldi geçti o patikadan... Taşlar hep oradaydılar ve hep sessizce tarihe tanıklık ettiler. Bir kemancı kemanını dost bilir, hiç ayırmaz yanından. Benim ilk dostum taşlar, ikincisi kemandır. Taşlarımı da kemanım gibi daima yanımda taşırım. Bilir misin, hiçbir taş bir diğerine benzemez küçüğüm. Her taşın kendi yüzü, kendi görünümü vardır. Her taş aslında kendi başına sır dolu bir yalnızlıktır. Ben farklı taşlar buldukça onlardan bu sırları dinlerim. Toprağın üstünde durup da gözyüzünü seyre dalarken işittiklerini anlatırlar bana....Ve ben taşları işte bu yüzden severim.’ -‘Fakat, dedi küçük kız, taşlar nasıl oluyor da konuşuyorlar seninle. Ben taşların konuştuğunu hiç duymadım.’ -‘Dinlemesini bilirsen, küçüğüm, tabiattaki her şey sana bir şeyler anlatır. Dinlemesini bilirsen ancak....’ ............ Bana sahildeki kemancıdan o taşlar ve taşların öyküleri kaldı. Taşları sevdikçe ben, o dingin sessizlikte dinlemeyi öğrendim ve o gizemli taşlar gibi dostlarımın sırlarını saklamayı.. O sırları kendimle birlikte mezara götürmeyi...Elime aldığım taşa baktıkça, ilkokul yıllarındaki arkadaşlıklarımı, benim için bu taşlar gibi benzersiz olan dostlarımı anımsadım hep. Suyun üstünde taşlar sektirirken kemancının bana, yani tek dostu olan o küçük kıza anlattığı masalları dinledim yeniden ve yeniden. Nerede bir taş görsem taşın öyküsünü öğrendim, yüzünün ayrıntılarını ezberledim ve o yeni taşları da eski bir dost bildim. Kemancıdan geriye işte bu kaldı. Kemancı ölmedi, o taşlar gibi hep hoş bir anıyla yaşadı. Koleksiyonu benden sonra başka çocuklara emanet edilmek üzere bende kaldı. Taşlar benim için cinayetlerin gizli ipuçları, mutlulukların gizli yansımalarıydı. Hayatın kimselerce bilinmez sırları, tarihin tanıklarıydı... Sıradanlığın içindeki başkalıktı...Ve kemancının hatırasıydı. Taşlar benim için başka çocuklara verilecek en güzel armağandı. Ya sizin için? Sahi siz hiçbir taşı dinlediniz mi? Hiç, bir taş gibi dostlarınızın sırlarını sonsuza dek saklamayı başarabildiniz mi? Siz taşları sevdiniz mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ebru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |