Ahmet Altan son deneme kitabında yer verdiği " Ben bayağı birisiyim ama yazdıklarım öyle değil" , ve daha önce Geceyarısı şarkıları isimli deneme kitabında yer alan "Bir insan yaratmak " adlı yazılarında aslında ortak bir noktaya değiniyor : Bizlerin insanları oldukları gibi kabul etmediğimize...
Hayat içerisinde insanları kendi kriterlerimize göre şekillendirmeye çalışıyoruz bizler...Sadece o çeperin içinde olduklarında onları sevebileceğimizi düşünüyoruz. Düzen insanı olmaya çabalıyor ve hayatımızdaki insanların da öyle olmalarını bekliyoruz.
Biz ölümlüler , sanatçılardan , kalıcı olanı yaratanlardan daha farklıyız. Ölümlüleri düzen içerisinde yaşamaya zorladığınızda bir yerden sonra başarılı olabilirsiniz. Karşılıklı çıkarlar sizlere yardım eder. Fakat iş bir sanatçı ile uğraşmaya geldiğinde , yapabilirliklerimiz azalır. Çünkü sanatçının amacı sizde veya toplumda bir pay elde etmek değildir. O yaptığı sanattan medet umar. Kendini ifade ettiği tarzı her ne ise , ondan bir beklentisi vardır. Bizler bu oyunda sadece birer piyonuzdur. Hatta birer malzemeyizdir. Elle tutulur , gözle görülür olmanız , hisleriniz , kırılganlıklarınız , varınıza dair herşey , Onlar için sanal bir dünyanın küçük zerreleridir. Siz nasıl isterseniz öyle yaşamalı , Onlar da bu yaşam tarzını gözlemlemeli ve kendi tarzları içinde bunu sanatlarına yansıtmalı ve hayatlarını değiştirmeden yaşamaya devam etmelidirler. Türkçesi ucundan tadına bakarlar hayatlarımızın , hayatlarınızın...
Ahmet Altan gerçekten çok güzel bir noktaya değinmiş ; bizler sanatçıları kendi düzenimizin kuralları içinde olmaya zorluyoruz. Bu yaratıcı bir ruhu , ortaya çıkmaması için mahkum etmek gibi birşeydir...
Sanatçıların yaşadıkları herşey biz ölümlülerden farklı bir boyuttadır aslında. Bizler küçük beyinlerimizle , onlara kahramanlıklar verip , hata yaptıklarında Onları suçluyoruz.. Onların bizler kadar sentetik kaygıları yok anlayamıyoruz. Bir dönem aynı hataya düşmüş bir ölümlü olarak , bu yazıları okuyuncaya kadar yaptığım yanlışlığın büyüklüğünün farkında değildim. Bizler düzen içinde yer almak için zaaflarımızı yok etmeye çabalarken , Onlar aslında o büyük , derin zaafları , karanlıkları hataları olmadan bugün geldikleri yerlere gelemezlerdi bizler bunların farkında değiliz.
Bir sanatçıya uzaktan hayran olmak , ve O'nun günlük yaşantısına girdikten sonra hayal kırıklığına uğramak. Bu Onların bizler gibi yaşadıklarını düşündüğümüz için yaşadığımız bir buhran. Bizler ayakta kalmak için hayatla savaşmamız ve hep kazanan olmamız gerektiğine inanırken ; belki de Onlar zayıf ve hayatla savaşmaktan korktukları için sanatlarında başarılılar.
Geçen zamanın birinde sanatına çok saygı duyduğum eski bir dosta :
--" Sen benim kahramanımsın ! " demiştim.
Böbürlenip bana nasl kahraman olduğunu , bu aşamaya nasıl geldiğini anlatmasını beklerken bir dizi cümle ile karşılaştım :
--" Kahramanlar da ağlar , ama ben hiçbir zaman kahraman olacak kadar hayatla savaşma gücüne sahip olmadım . Benim harcım değil. Ben hep sonu kötü biten filmleri sevdim."
Bu sözleri ilk duyduğumda hayalkırıklığına uğramıştım ; hatta haddimi aşarak sinirlenmiştim. Bu gün bu hatamı daha iyi anlıyorum. O kahraman olsaydı , bugün ortaya çıkardığı eserlere ulaşamayabilirdik. O , kaybedilmiş duyguları , yitirilmiş aşkları , sonu kötü biten filmleri sevip öyle yaşamasaydı , benim O' nu sevmek için nedenim olmayacaktı. Çünkü onu sevme nedenim yarattıklarıydı.
Bizler kendi dünyalarımızda , kendi kurallarımızla asla ortaya çıkaramayacağımız eserlerin yaratıcılarını sorgularken , Zeus' a şükürler olsun ki , Onlar biz ölümlüleri hoşgörmeyi çoktan öğrendiler....