Tuna Kiremitçinin 197 sayfalık romanı Bu İşte Bir Yalnızlık Varı pek çoğunuz mutlaka okumuştur. Çünkü bu kitap 2003 senesinin son aylarına öyle bir damgasını vurmuştu, gündeme öyle bomba gibi düşmüştü ki, pek çok haber dergisinin kapağında Kiremitçinin resmini görüyor, pek çok TV kanalında onunla yapılan söyleşilere rastlıyor ve kitapçılarda hep en çok satanlar arasında onun adını görüyorduk.
Doğrusu ilk başlarda böyle genç ve kendi jenerasyonumdan sayılabilecek birinin romanının çok satması bir başka deyişle ilgi görüp, beğenilmesi baya hoşuma gitmişti. Hele bir de yazar kişinin Galatasaray Lisesi ve MSÜ Sinema-TV bölümü mezunu olduğunu öğrenince merakım iyice artmıştı.
Durum böyle olunca bir Remzi Kitabevi ziyaretim sırasında, en çok satanlar rafına elimi uzatıp kitaplarından birini de ben satın aldım. O sıralar başka birşeyler okuduğumdan olsa gerek, şöyle birkaç sayfasına göz atıp kitabı rafa kaldırdım. Birkaç ay sonra bir söyleşisinde, Kiremitçi roman yazarken, karakterlerinin belli bir süre sonra gitmek istedikleri yoldan gittiklerini, kendi karakterlerine kendilerinin şekil verdiklerini söyledi. Profesyonel bir yazar olabilmek için yemem gereken bir fırın ekmek olduğunu düşünen ben, bir kısa öykü yazarken bile hikayenin çatısını kurmak için günlerce, haftalarca düşünüyorsam, nasıl olur da bilmem kaç bin satmış, kitabının kapağında Türk edebiyatı/ roman yazan Tuna Kiremitçinin karakterleri onu da aşıp bir yerlere şuursuzca gidiyorlardı. Tabi ben yine kendimden şüphe duydum; sanırım Kiremitçinin söyleşisini yanlış anlamıştım. Bu işi en iyi kitap çözerdi onu okumalıydım.
Sayfası ortalama 2-3 dakikadan yedi-sekiz saatimi (buna ek olarak da on milyon lira da para) verdim bu roman için. Kitabı azmedip, sabırla okuma başarısını göstermiş biri olarak, paylaşmak istediğim şeyler var. Aynı külfetten sizleri kurtarmak için biraz kitapta olan bitenden bahsedeceğim:
Gençlik yıllarında bir müzik grubunun üyesi olan Memet, kırklı yaşlarının başındadır ve geçimini verdiği özel gitar dersleriyle sağlamaktadır. Ayrılmış olduğu eski eşi Nazlı ve Memetin bu evlilikten Ezgi diye bir kızları vardır. Nazlı Memetden işyerinde tanıştığı Cemil isminde bir sigortacı için ayrılmıştır ve şu an onunla evlidir. Onunla olan evliliğinde de zaman zaman bazı pürüzler çıkmaktadır. Memet her haftasonu Ezgiyi Nazlı ve Cemilin evinden alır ve baba kız biryerlere giderler. Arada çocuk olduğundan olsa gerek Memet ve Nazlının aralarında medeni bir ilişki vardır, zaman zaman bu medeniyet üçgenine Nazlının eşi Cemil de katılır. Memetin canı o aralar çok sevdiği hocası müzisyen Nihat Abinin hasta olmasına sıkkındır. Öte yandan Memetin arkadaşı ve aynı zamanda üst kat komşusu Orhan eşi Ayşeyi bırakıp gitmiştir.Orhan aslında bir matematik öğretmenidir fakat iş bulamamaktadır; dershanedeki son işinden de derslerde öğrencilere şiir okuduğu için şutlanmıştır. Ayşe ise yakın bir arkadaşıyla ortak bir restoran işletmektedir. Orhanın çekip gitmesinden sonra Memet ve Ayşe arasında bir yakınlaşma doğar. Ayşe, Orhan için endişelenmektedir ve yastık erkeklik görevi Memete düşer. Birlikte Orhanın ne yaptığının ve nerede olduğununun peşine düşerler. Ayşeye olan aşkı Memeti bir bağ işine girdiğini duydukları Orhanın peşinden Bozcaadaya kadar sürükler. Memet eski bir müzisyen arkadaşı Altan sayesinde Elvan Perim adlı popüler bir şarkıcının arkasında gitar çalmaya başlar Elvan Perim bir gün tesadüfen Memetin bir bestesini duyar, çok beğenir ve bu parçaya söz yazdırarak kendi repertuarına alır. Orhan Ayşeye geri döner, Nihat Abi vefat eder ve Memet yine yalnız başına yoluna devam eder.
Bu İşte Bir Yalnızlık Var bizlere günlük hayattan bir kesit sunan ama bu kesiti sunarken karakterlerin psikolojik gelişimlerini okuyucusuna yansıtmakta başarısız olmuş bir kitap. Olay örgüsü bakımından yukarıdaki özetten başka içinde herhangi ilginç bir öğe barındırmayan, karakterleri sığ, olgunlaşmamış, tam yerine oturmamış bir kitap.
Bu kitap bir romanı iyi yapan özellikleri içinde barındırmıyor. İyi bir yazar, okuyucularına yarattığı karakterlerin ağzından felsefesini ileten kişi değil midir?
Dostoyevskinin Suç ve Cezasını mükemmel kurgusundan da öte, içinde barındırdığı felsefeden dolayı beğenmiyor muyuz? Ya da Bukowskiyi kısacık öyküleriyle bile hayat görüşünü bize hissettirdiği için...ve daha nice büyük yazarlar...Ayn Rand, Kafka, Emily Bronte, Shakespeare... Bu ustaların her bir eseri birşey katıp, birşeyler üzerinde düşünmeye yönlendirmiyor mu bizleri? Tuna Kiremitçinin romanın da öğrettiği birşeyler var elbette:
Zamanın ne kadar önemli olduğunu ve bir daha sırf meraktan, hakkında bilgi edinmeden, üç beş kulaktan dolma bilgiyle kitaba başlanmaması gerektiğini... ve hatta kitap seçmenin, okumanın da aynı kitap yazmak gibi bir sanat olduğunu öğretiyor bizlere bu kitap.