İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
İnsanın bir kentte ömür boyu yaşaması için ne gerekir dense; doğrusu, bu soruya, Safranbolu’yu görmeden net bir yanıt veremezdim. Kafamda bugüne değin oluşmuş böyle hayali bir kent profilini, ancak Safranbolu’yu gezince son şeklini verdim. Adını yıllardır duyduğum bu dünya kentini bu yıl, Temmuz ayının sıcak bir gününde gelebildim. Şu Japonlara bayılıyorum doğrusu. Yolum bir gün Paris’e düştüğünde onlar vardı karşımda, Safranbolu’da da onları görünce, “İlahi Ömer, dedim, dünya ne küçük, bak yine karşılaştın dostlarınla !” “O kadar uyuşuksun ki, buraya gelmek için otuz yıl beklemen mi gerekiyordu? Özür dilerim Safranbolu senden….” Müflis Kamil Safranbolu’da bana gönüllü rehberlik yapan, değerli meslektaşım Zafer Çomak, gerçek bir Safranbolu gönüllüsü... Onunla Safranbolu sokaklarını arşınlamak ayrı bir keyif oldu benim için. -Hocam, bir de şu Cinci Hana girelim, yorgunluk çayı içelim, deyince, daldık haşmetli demir kapıdan içeri. Geniş bir avluyu çevreleyen iki katlı hanın yüzü ışıl ışıl, renk gelmiş yüzüne. Merdivenlerden yukarıya tırmandığımızda, yan yana dizilmiş han odalarının kapılarına, orada konaklamış kişilerin ismi verilmiş. Bu uygulama bana göre, güzel bir vefa örneği ve Cinci Hana farklı bir imaj da kazandırmış. Onca ismi okurken, beni kendine çekecek bir isim karşıma çıkar mı, diye düşünüyordum. Tam da umudumu yitirmişken, karşıma “Müflis Kamil” çıkmaz mı! Oh, dedim, bak işte, sonunda aradığını buldun. Ardından çay içeceğimiz geniş yayvan odaya geçtik. Nefis çayı yudumlarken düşündüm: Böylesi bir handa, günümüzde geceliği Dolarla ödeme yapılan bu han otelde konaklamış ve bir odasına ismi verilecek kadar tanınmış Müflis Kamil kimdi? Onun mutlaka ilginç bir öyküsü vardır, dedim. Arkadaşımın da bu konuda fazla bilgisi yoktu doğrusu. Onun izini sürmeye kararlıyım. Ey Safranbolu! Döneceğim sana yine bir gün… Kaim-Makam Evi Safranbolu’da günümüzde restorasyonu tamamlanmış bir çok ilginç Osmanlı konağı ziyaretçilerin hizmetine sunulmuş. Bunlardan birisi de Kaim-Makam Evi olarak adlandırılan konak, zamanında ilçenin yöneticiliğini yapan kişi tarafından yaptırılmış. Günümüzde mirasçıları tarafından Kültür Bakanlığına hibe edilerek müzeye dönüştürülmüş. Konak, bende ilk anda Birgi Çakırağa Konağını anımsattı. Yapı tarzı, iç mekan düzenlemesi konusunda büyük benzerlikleri olan konağı gezerken; öfkeyle beton yığını durumunda, soluk alamadığımız apartmanları yıkmak geldi. Kanyon Safranbolu’ya su taşıyan kemerlerin üzerinde gezinirken insanda ister istemez bir ürperti oluşuyor. Bu kemerlerin aşağısında kanyonun kıyısındaki küçük geniş alanı gösteren arkadaşım Zafer, “Hocam, burada her yıl Bilkent Senfoni Orkestrası Eylül ayında konser veriyor demez mi? İşte beni Safranbolu’ya çeken bir başka cazibe noktası! Batı Karadeniz dağlarının gezilecek o kadar çok ilginç kanyonları var ki, salt onları ziyaret için ayrı bir zaman gerektiğini anlıyor insan. Zamanımız dar, istemeden de olsa kente geriye dönüyoruz. Kendimi bir gezi yazarı olarak görmedim hiçbir zaman. Bir kentin bende bıraktığı izleri paylaşmaya çalışırım bu tür yazılarımda. Safranbolu’ya yaptığım bu kısa geziyi, doğrusu parmağıma çalınmış bir parmaklık bal gibi algıladım. Klasik deyimle, bu güzel yurdumuzun onca keşfedilmemiş gizli hazineleri var ve biz bunları tanıma adına fazla bir şey yapmamın sıkıntısını yaşıyoruz. Burada ben yalnızca kendime olan isyanı dile getirmek istedim. Eğer bana sorarsanız; bir kez de olsa, bu, yeni Türkiye’ye kafa tutan “Safran” diyarını gezip, görmenizi salık veririm. İzninizle yazımı bir şiirimle noktalayayım. Safranbolu yılların yorgun tozu sinmiş saçaklarına, yavuklu bekleyen öksüz pencerelerde, aradım durdum kanadı kırık bir hayalini. dut yedim, kimsesiz sokaklara uzanmış dallarından geçmişe, asılı kaldı ellerim, hüzünle beslenen gözü yaşlı ağaçlarda. meğer yüreğimde taşıdığım iç sarsıntı, bir safranboluymuş benliğime sinerken, cinci handa müflis kamil olmak varmış. ömer akşahan 03.08.2004 / Alsancak-İzmir
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |