Geçen gün evde traþ olurken geleneksel hale getirdiðim kanýmý gene akýttým. Ama bu sefer bayaðý kalýn doðradým kendimi. Buna sinirlenip giydim bir pantolon attým kendimi sokaða.
Bizim evi ana caddeye baðlayan ara sokakta yürürken, iki tane çocuða iliþti gözüm. Bir tanesi sarý saçlý, mavi gözlü sanki reklamlardan çýkmýþ gibi,diðeri de sarýþýna inat esmer mi esmer, kocaman kapkara gözleri olan, kýrmýzý yanaklý tombalak bir erkek yavrusu. Ýkisi de dört-beþ yaþlarýnda. Ben böyle onlarý incelerken onlarda pür dikkat beni incelediklerini fark ettim. Birden sarýþýn olaný bana bakmayý sürdürerek “ARMUUT” diye baðýrmaya baþladý. Bu sesle birden irkildim. Çünkü uzun zamandýr bana kimse armut diye hitap etmemiþti. Çocukken diðer çocuklar “Elma armut Kel Mahmut” diye benimle alay etmeye çalýþýrlardý. Bende kývýrcýk saçlarýmý göstererek “Ben kel olursam sizin halinizi düþünemiyorum.”der, böyle aptalca geçerdi günlerimiz. Ama bu sefer ki baþkaydý. Artýk maalesef üç yaþýnda deðildim. Bir an düþündüm, ne yapsam diye. Herhalde çocuðu dövecek halim yoktu. Ben durmuþ bunlarý düþünürken çocuk durmuyo yalnýz bu sefer “Armut lan armut” diyerek lan kelimesiyle benim sinir katsayýmý 17 ile çarpýyordu. Ne yapalým kaderde bu da varmýþ deyip adýmlarýma devam ettim. Ama çocuk oralý deðil armut diyor baþka bir þey demiyor. Artýk mahallenin sonuna gelmiþtim ki, çocuk baðýrarak “Elma deðil lan armut armut, çýk sana dýþarý”