Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Cola şişesinin ağzına sıkıştırdığı mum ışığında iki gün önce başladığı romanı bitirmeye çalışan Fulya, aniden bastıran yağmurun cama vuran damlalarıyla irkildi. Oturduğu tahta sandalyenin gıcırdayan sesi eşliğinde hafiften doğrulup, camdan dışarıya bakarak, ‘’Güzel yağmur yağıyor’’ diye kendi kendine söylendi. Sonra saatine baktı, gece yarısını çoktan geçmişti. Gözü masa üzerine bıraktığı okumakta olduğu romana takıldı, biran ‘’Acaba bitirsem mi?’’ diye düşünüp, kitabı eline aldı, kalan sayfalara baktı. Sayfaların çokluğu gözünü korkuttu. Aynı oda içerisinde kanepede yatan oda arkadaşı Mine’ye doğru yöneldi, baktı, açılan üzerini örtüp, yatağına yöneldi. ........ Üniversite son sınıf öğrencisi Fulya, iki yıl kaldığı Öğrenci Yurdundan ayrılmış, aynı okuldan arkadaşı Mine ile tek odalı bir eve taşınarak, birlikte yaşamaya başlamışlardı. Fulya, okula ilk geldikleri günden, okuldaki ilk dönemin sonuna kadar Mine ile yıldızları bir türlü barışmamıştı. Sürekli birbirlerini kıskanıyor, arkadaş ortamlarında bir araya geldikleri zaman da biri ortamı terk etmek suretiyle, tepkilerini dışa vuruyordu. Okul tatile girince bulduğu işte hem çalışıp, hem de okumak durumunda kalan Mine, yurt idaresiyle görüşüp, yaz döneminde de kalabilmek için izin talebinde bulunmuş, ailesiyle kavga eden Fulya da, derslerini bahane edip, yaz tatilini yurtta geçirmeye karar vermişti. Yurt idaresi, tatil döneminde her iki öğrenciye verdiği izin doğrultusunda aynı odayı tahsis etmesine her ikisi de tepki gösterse de, zorunlu olarak kabul etmiş ve bu beraberlik Fulya ile Mine’nin birbirlerini daha iyi tanıyıp, çok sıkı arkadaş olmalarını sağlamıştı. Bu arkadaşlık daha sonra ilerleyerek devam etmiş ve birlikte aynı evi paylaşmaya başlamışlardı. ........ Yatağının üzerine elbiseleriyle birlikte uzanan Fulya, bir süre öylece yattı. Gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Yatağından doğruldu, bir süre de oturduğu yerde düşüncelere daldı. Sonra yatağından kalkıp, odanın ortasında yanan sobaya baktı, iki kürek kömür atıp, tekrar yatağının üzerine uzandı. Bir süre sonra oda sıcaklığı artınca Fulya önce kot pantolonunu ardından da kazağını çıkarttı. Yatağın üzerindeki battaniyenin altına girdi. Yanmaya devam eden mumu söndürmek üzere yatağından hafiften doğrulduğunda masa üzerinde duran aynaya yansıyan gözlerine kilitlendi. Eline aynayı alıp, bir süre aynadan kendisine baktı, sutyenini düzelti. Parmağının ucu göğüs ucuna dokunduğunda birden içi titredi. Aynayı yerine bırakıp, mumu söndürerek battaniyenin altına vücudunu gizledi. Bir türlü gözüne uyku girmiyor, diğer taraftan da sabah olmuyordu. Okuduğu romanın bir bölümüne takılmış, sürekli gözünün önüne bu sahneler geliyor, sahnedeki kız da hep kendisi olarak karşısına dikiliyordu. Yatağının içerisinde sağa sola dönüyor, parmakları vücuduna dokundukça daha fazla tahrik oluyordu, dayanamadı. Üzerindeki tüm fazlalıkları çıkarttı. Sonra hafiften doğrulup, kanepesinde uyuyan Mine’yi kontrol etti. ‘’Mine’’ diye, kısık bir sesle seslenip, uyuduğundan emin olunca, yatağının içerisine kendisini bıraktı. Vücuduna dokunarak, daha da tahrik oldu. Göğüslerinin ucunun sertleştiğini hissetti. El hareketleriyle kendisini iyice tahrik edip, aldığı zevkin doruğuna ulaştığında, birden bacaklarının arasının ıslandığını fak etti. Bacaklarının arasında aşağıya doğru inen sıcaklığın verdiği his yavaş yavaş yok olurken, rahatladığını ve göz kapaklarının da kapanmaya başladığını hissetti. İç çamaşırını giymek yerine, yastığının altında duran geceliğini bir el hamlesiyle alıp, üzerine geçirdi, derin bir uykuya daldı. Üzerinde bir ağırlık hissederek uyandığında, ‘’Hadi kalk tembel kız, öğlen oldu’’ diye kulağına gelen sesin sahibini görmek için gözünü hafiften açtı, Mine’nin iri gözleriyle karşılaştı. ‘’Çok yorgunum’’ dedi, ‘’Biraz daha uyusam olmaz mı?’’ Mine, ‘’Olmaz, hadi kalk, birazdan arkadaşlar gelecek’’ diyerek, Fulya’nın üzerinde kalkarken, battaniyeyi de çekip yere indirdi. Üzerine giydiği geceliğinin eteği beline doğru sıyrıldığını anlayan Fulya, birden yerinden doğrulup, eteğini aşağıya doğru indirmeye çalışırken, Mine gülümseyerek, ‘’Ne oldu, artık külotta mı giymiyorsun?’’ diye sordu. Fulya, ‘’Yok, gece uyuyamadım, içerisi çok sıcak olmuştu, bende üzerimdeki tüm fazlalıkları çıkartıp, geceliğimi giydim’’ karşılığını verdi. Fulya üzerini giymeden önce banyo yapmak istiyordu ama bunu arkadaşına izah etmekten çekiniyordu. Bir süre yatağının üzerine oturup, düşündü sonra kalkıp, ‘’Benim banyo etmem gerek’’ diyerek, sobanın üzerinde ısınan ibriği kaptığı gibi, banyoya yöneldi. Banyo sonrasında Mine’nin hiçbir şey sormaması Fulya’nın aklını karıştırdı. Kahvaltıya oturduklarında sürekli kendi kendine sorular yöneltip, yanıtlar bulmaya çalıştı, ‘’Acaba ne yaptığımı fark etti de onun için mi böyle davranıyor?’’, ‘’Yok canım uyuyordu, fark etmesi mümkün değil’’ diyerek, sorgulamasını sürdürürken, sessizliği Mine bozdu: -Çok düşüncelisin? -Yok düşünceli değilim, sadece kendimi yorgun hissediyorum -Ne oldu kızım, sabaha kadar beşik mi salladın yoksa? -Hayır kitap okudum, daha sonra da gözüme uyku girmedi, seni uyandırmaya da kıyamadım -Uyandırsaydın -Ne bileyim kıyamadım İki arkadaşın sohbetini çalan kapı bozdu. Mine yerinden fırlayıp, ‘’Geldiler galiba’’ diyerek kapıya yöneldi. Kapıyı açtı, karşısında duran arkadaşları Ayşe’yi içeriye davet etti. Ayşe, ‘’Girmeyeyim, hadi hazır değil misiniz daha, arkadaşlar aşağıda sizi bekliyor’’ dedi. Mine, Fulya’ya seslenmek için arkasını dönerken, karşısında buldu. Fulya, Ayşe’ye ‘’hoş geldin’’ dedikten sonra, ‘’Ben gelmesem olmaz mı? Çok yorgunum da.’’ Ayşe, ‘’Olmaz!’’ diye karşılık verdi. Fulya, derdini anlatmaya çalışsa da Ayşe ikna olmadı, mazeretleri kabul etmedi, Mine’nin de yardımı ile Fulya’yı da yanlarına alıp, diğer gruba takıldılar. Fulya’nın gözü grup içerisinde yabancı birisine takıldı. Ayşe ile ‘’Kim bu?’’ dercesine göz göze geldi. Ayşe, ‘’Unuttum, sizleri tanıştırmayı. Kuzenim Hakan, Fulya bu da Mine’’ diyerek, tanışma merasimini tamamladı. Önce bir Cafeye daha sonra da sinemaya gitmeye karar verdiler. Cafede bir süre oturdular, sonra Fulya ihtiyaç gidermek üzere izin istedi. Hakan da yerinden kalkıp, sinema biletlerini almak istediğini söyledi. Fulya ile Hakan birlikte gruptan ayrıldılar. İlk gördüğü andan itibaren Fulya’dan gözünü ayırt edemeyen Hakan, söylemek isteyip de söyleyemedikleri için bir fırsat yakaladığını düşünerek, fırsatı değerlendirmek istedi: -Çok güzelsiniz -Biliyorum ama hiç havam da değilim -Neden bir sorun mu var? -Yok ama olsa bile bunu seninle paylaşacak halim yok -Anladım, sizin tipiniz değilim yani? -Tiple ilgisi yok, sadece bana asılmak isteyen tiplerin niyetini beylik laflarla ifade etmesi canımı sıkıyor -Size asılmak gibi bir niyetim yoktu -O halde ne yapmaya çalışıyorsunuz? -Bir şey yapmıyorum ki! -Daha ne yapacaksınız. Karşılaştığımız andan itibaren gözlerimin içerisine bakıyorsunuz. Gruptan ayrılıyorum, sizde bilet alma bahanesiyle kalkıyorsunuz. Sonra sanki hiç bilmediğim bir özelliğimmişim gibi, çok güzelsiniz diye dillendiriyorsunuz, sonra da kalkıp, ben bir şey yapmadım diyorsunuz -Siz yanlış anladınız -Yanlış anlamadım, izin verirseniz ben tuvalete gireceğim, siz de biletinizi alın Bir süre sonra önce Fulya, ardından da Hakan gruba katıldı. Hep birlikte kalkıp, sinemaya girdiler. Ön sıralar çok dolu olduğu için arka sıralardan bir yer tuttular. Fulya, en arka koltukların sonuna gidip oturdu, yanına ise Hakan düştü. Fulya, ‘’Arkadaşlar film başlayınca beni kimse rahatsız etmesin, ben bu filmi izledim, kestireceğim’’ diye grubu uyardı. Film başladı, Fulya kafasını duvara yaslayıp, uyumaya başladı. Film sahnelerinden kulağını tırmalayan sözler tahrik olmasına neden oldu. Baktı olmayacak, filmi izleyerek, açık vermemeye karar verdi. Öylede yaptı. Ama çok tahrik olmuştu. Hala gecenin etkisindeydi, bir türlü kurtulamıyordu. Film bitti. Grupla birlikte dışarıya çıktılar. Hava da kararmaya başlamıştı bile. Fulya, arkadaşlarından izin istedi, ‘’Eve gidip yatmak istiyorum, gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum, kusura bakmayın’’ dedi. Arkadaşlarının ısrarı, Fulya’yı kararından vazgeçirmedi, Mine de Fulya ile gitmek istedi ama Fulya buna izin vermedi, ‘’Ben yalnız giderim, bir hafta sonumuz var onu da benim için harcamayın’’ diyerek, gruptan ayrıldı. Hakan, Fulya’nın arkasından bir süre baktı. Sonra diğer grupla birlikte lokantaya gittiler. Hakan, yemek yerken Mine’ye Fulya için de yemek hazırlattırdığını söyledi ve giderken götürmesini rica etti. Mine’nin her zamanki gibi, şımarıklığı üzerindeydi, ‘’Kardeşim, eğer o kadar çok düşünüyorsan evin yolunu biliyorsun, kap bir koşu götür gel’’ diye karşılık verdi. Hakan şaşırdı. Biran durakladı, ‘’Haklısın’’ deyip, yerinden kalktı. Ayşe, ‘’Birlikte gideriz, o zaman götürürüz, otur yerine’’ diye çıkıştı. Hakan, ‘’O zaman kalkın gidelim, arkadaşınız pek iyi görünmüyordu, hem bakarız nasıl olmuş, yemeğini bırakırız, sonra durumu iyiyse çıkarız’’ karşılığını verdi. Birlikte çıktılar. Ayşe, Mine ve Hakan diğer gruptan ayrılıp, Fulya’nın evine doğru yöneldiler. Ayşe, alkol satan büfenin önüne geldiklerinde ‘’Arkadaşlar isterseniz şuradan bir-iki bira alalım, evde içeriz’’ dedi. Hakan ‘’İyi olur’’ karşılığını verirken, Mine’nin gözüne baktı. Mine, omuzunu sallayarak, ‘’Benim için fark etmez’’ dedi. Kişi başına ikişer bira alıp, eve gittiler. Fulya yemeğini yedi, biraları açıp içtiler. Kızlardan ikisi, iki birayı kaldıramayıp, oldukları yerde uyuya kaldılar. Hakan ile Fulya alışkın oldukları için fazla etkilenmediler. Diğer iki kızın yarım bıraktığı birayı da bir dikişte bitirdiler. Hakan, ‘’Ayşe’yi uyandırayım, artık bizde gidelim, size de bir sürü yük olduk’’ dedi. Fulya itiraz etti, ‘’Yok oturuyoruz işte, istersen iki bira daha kap gel, içelim.’’ Hakan, sanki böyle bir teklifi bekliyormuş gibi yerinden kalktı, ‘’Gerçekten istiyorsun değil mi? Gidiyorum bak’’ dedi, Fulya, ‘’Ben sen miyim, ne istiyorsam açıkça söylerim, ağzımda gevelemem. Paran yoksa o başka bir şey’’ diye laf yetiştirmeye çalışırken, Hakan kendisini büfede buldu, biraları kaptığı gibi eve döndü. Birlikte ikişer bira daha içtiler, diğer iki kız hale uyuyorlardı. Fulya yerinden doğrulup, uyuyan arkadaşlarının üzerine bir şeyler örtmek istedi. Ayağa kalkmasıyla birlikte kendisini Hakanın üzerinde buldu. Hakan, üzerine düşen Fulya’yının beline sarılıp, bir tarafının incinmemesini önlemek istedi. Fulya, kolunu Hakan’ın boynuna atıp, ‘’Çok içtik galiba, ayakta duramıyorum.’’ Hakan, ‘’Evet biraz fazla kaçırdık galiba, istersen seni yatağına yatırayım, ben kızların üzerini öter sonra giderim.’’ Fulya, sesini çıkartmadı. Hakan kucağında oturan Fulya’yı kucaklayıp, yatağına götürüp bıraktı ama boyuna sarılan kollardan kurtulamadı. Fulya bir hamle yapıp, Hakan’ı üzerine çekti, dudaklarını dudaklarına götürdü. Hakan hiç itiraz etmeden karşılık verdi. Kızların aynı odada uyuduklarını bile unutmuşlar, üzerlerindeki fazlalıkları hızla çıkartıp, birbirlerine kenetlenmişlerdi. Bir süre sonra Fulya gözlerini açtı. Yatağında yatıyordu. Üzerinde elbiseleri duruyordu. Mine de kendi kanepesinde uyuyordu. Toparlandı, soba sönmüş, odanın içerisinde soğumuştu. ‘’Hepsi rüyayıymış, keşke gerçek olsaydı’’ deyip, yorganının altına girdi ve derin bir uykuya daldı. 14.12.2004 – Yozgat
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seyfi Çelikkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |