..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Roman yazmanýn üç kuralý vardýr. Ne yazýk kimse bu kurallarýn neler olduðunu bilmiyor. -Somerset Maugham
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Türkiye > Hülya




25 Nisan 2005
Türkçe Nereye Gidiyor?  
Hülya
Bunlarýn yanýnda küreselleþmenin bir sonucu olarak kültür etkileþimi ve sýnýrlarýmýzdan giren yabancý kelimelerin Türkçe eþdeðerlerinin yerine konulmasýnda yaþanan gecikme yada umursamazlýk bir garip iletiþim dilini ortaya çýkarýyor.


:EECF:
O gece, misafirimizdi babam. Akþam yemeðinin ardýndan, eski günlerden, gidenlerden, kalanlardan bahsettik, biraz nostaljik takýldýk yani. Yatmadan önce, banyodan, “diþ macununu göremiyorum” diye seslendi. Üzerinde toothpaste, glister, mouthwash, multiple action yazan üçgen þeklindeki diþ macununu babama uzattým. Kutuyu elinde evirdi çevirdi. Daha iyi görebilmek için burnunun ucuna inik, kalýn camlý gözlüklerine yaklaþtýrdý ve etiketin üzerini okumaya çalýþtý. Dedesinin okuduklarýna kýkýrdamaya baþlayan oðlum, her kelimenin okunuþunu düzeltmek zorunda hissetti kendisini. Son action sözcüðünde ikisi de pes etti. Babam nereden aklýna geldiyse “geçen sende içtiðim o güzel kokulu çay vardý ya”, dedi. Konuþurken aynadaki yansýmalarýmýza bakýyorduk. “Evet”, dedim. “Markete sordum, çaylarýn bulunduðu raflara görevliyle baktýk ama ölgey diye bir þey bulamadýk, sen nereden aldýysan, bir kutu da bana alýver”, dedi.

Babam, çocukluðunda babasýna, dedesine ait Osmanlýca yazýlý bir düzine kitabýn toplanarak evlerinin önünde yakýldýðýna tanýk olmuþ, Cumhuriyetin sancýlý ilk yýllarýný yaþamýþ, 1930 doðumlu yüksek okul mezunuydu. Tam kendi, öz dilini yaþayacaðý günlere yeni kavuþmuþken, adým adým, sessiz sedasýz, sinsice yaklaþan bir baþka lisanýn hakimiyeti altýna girdiðimizi hepimizden önce fark etmiþti.

Eðitim dili Ýngilizce olan bir üniversiteden mezundum. Oðlum da Ýngilizce dilde eðitim veren bir okulda okuyordu. Çocuk yaþlardan itibaren, ailemin “bir dil, bir insan” sözünün ýþýðýnda geliþmiþti fikirlerim. Aracýya gerek duymadan, Ýngilizce kitaplar okumak, Internet sitelerinde gerek mesleðimle gerekse diðer konularda araþtýrma yapmak, dünyada ne olup bittiðini kaynaðýndan, sansürsüz takip etmek büyük bir þanstý ve her þeyden önce özgürlüktü. Çevremde gezinen bu yeni kelimelerden rahatsýzlýk duymuyordum. Ta ki banyoda, aynayý çevreleyen raflara dizili þiþeler, kavanozlar, tüpler, kutular üstündeki yazýlarý, babamýn burnunun ucuna düþen kalýn hipermetrop gözlükleriyle görene dek. Bir anda yazýlar beþ pont daha büyümüþ ve bold’ laþmýþtý. Foaming bath, with minerals, fresh deodorant, new wave, provitamin, wet styling gel, multi purpose, all in one, lens solution, for sensitive eyes, hatta bir saç fýrçasýnýn üstünde ultra comb yazýyordu. Bu eþyalar, yine yabancý bir kelime ile markalandýrýlmýþ, kiþisel bakým ürünleriydi. Üstelik bu ürünlerin bir çoðu da made in Turkey’di. Babam “Sana gelince yabancý bir yere gelmiþ gibi oluyorum, bu ülkenin dýþýna çýkamýyorum diye üzülme, sýkýlýnca bunlarý okursun” dedi. O güne dek farkýna varmadýðým bir serzeniþ vardý, aynadan bakan yaþlý gözlerde. Gece, baþýmý yastýða koyduðumda uykunun beni terk ettiðini anladým, aramak için gayret de etmedim.

Beynimin kývrým kývrým dolambaçlý, iniþli çýkýþlý yollarýnda gezinirken, birden Oktay Sinanoðlu’na rastladým. Koltuðunun altýnda kitaplar, bir panele katýlmak üzere hýzlý hýzlý yürüyordu. Açýk oturumlardaki, heyecanlý konuþmalarýný daha önce izlemiþ, abartýlý bulmuþ, günümüzün modasý; komplo teorileri diye yorumlamýþtým. Oysa, ileriyi gören, toplumu ve ilgilileri özellikle dil konusunda çok önceden uyaran bu büyük bilim adamýnýn hassasiyetinin her birey tarafýndan gösterilmesi gerekiyordu. Düðmeye basmak için çok geç kalýnmýþtý. Yýllardýr tüm gücüyle çalan S.O.S. zillerinin sesini duymazlýktan, gelinen tehlikeli boyutu ise görmezlikten geliyorduk. Discovery Channel’da izlediðim Güney Amerikalý Mayalar geliyordu gözlerimin önüne. Yaþlýca bir kadýnýn sözleri “bu annemin dili, ben bu dili annemden öðrendim, o yüzden de bu dili konuþmayý çok seviyorum, þu anda dünya üzerinde bu dili konuþan beþ kadýnýz” diyordu. Gecenin karanlýðý, bir an o sözcükleri söyleyen Maya kadýnýnýn yerine koyunca beni, tüylerim ürperdi.

Babamýn kalýn mercekli gözlüklerini takýp bizim caddenin baþýndan itibaren yola koyuldum. Hafýzamý zorlayarak yolumun üzerindeki iþyerlerine ait tabelalarýn isimlerini bir bir hatýrlamaya çalýþtým. Happy Days, Hobby Cafe, Academia Cafe, Pizza House,Peppermill, Esthetic Center, Dreamland, Music Center, Outlet Home Center, Gymnasium and Fitness Center, Clean Car Service, Best Color, Hospital Plaza ile daha hatýrlayamadýðým bir yýðýn tabelanýn yanýnda bir de Pasha, Efendy, Mc Damat, Dönerchi, Chat Kapý, Pide Hut, Kebap House, Ashk,, Cafehane, Cashhane, Berdush, Ayyash, Therlic’s gibi yaratýcý isimler de vardý! Evden fazla uzaklaþtýðýmý fark ettim ki tekrar bizim caddeye dönüp, yeni açýlan bir mega store’a girdim. Birinci kat gýda reyonuydu. Baget ekmekler, noodle, spagetti, tortellini, lazanya, espresso, lipton ice tea, petit danone, superfresh ürünleri, patates kroket, piliç pane, sushi, onion rings, aysberg, chicken royale, hot wings, corn flakes, cips, ruffles, crunch, bitter chocalate, light yiyecek ve içecekler. Paketlerin üstlerindeki açýklamalarýn ne olduðunu anlamaya çalýþtým. Anlamayýnca, listemdeki ürünleri, kutu ve paketlerin içinde þeklini görebildiklerimden seçtim. Oradan kozmetik bölümüne geçtim peeling, soft line, profil-up, easy use, roll-on, look better’lý etiketler, giyecek bölümündeki raflarda ise, small, medium, large ve extra large bedenlerde T-boxlar, T-shirtler, polar kaþkoller, bodyler, pareolar, kapriler, blazerler, boxerlar yer alýyordu. Sonra marketin duvarýna asýlý tabelada “first class ayrýcalýðýný yaþamak sizin de hakkýnýz yazan” roof’ da bulunan Patisserie’ de cheesecake, pancake, brownie gold, profiterol, donuts, krokantlý, nugatlý, körili kurabiyeler, tiramisu, waffle, creme brulee, cookie, whopper, muflin ve supanglenin sergilendiði vitrinlerin önünden geçtim ve fast food kýsmýnda, self servis yaptýklarýný söyleyen kasadar kýzýn pek spicy diye uyardýðý bir hot dog’ un yanýnda cappucino’ mu very VIP olarak içtim. Yolda uðradýðým benzinci depoyu full doldurursam bir mug hediye edeceðini söyledi. Ben de bu teklifi refüze etmedim ve depomu full doldurup evime döndüm.

Salonda, dresuarýn üzerindeki ferforje t-light’ý yaktýktan sonra berjere oturdum ve televizyonun düðmesini çevirdim. Yabancý isimli Türk kanallarý arasýnda zapping’ledim. Bu gece nasýl olsa uykunun peþinden gitmeyecektim, zamaným çok, acelem yoktu. Kanallardan birinde, bir eðlence programýnýn talk- show’cusu, ekstrem marjinalliðiyle izleyicileri ekrana nasýl klipslediðini, kanalýn reytingini nasýl artýrdýðýný anlatýyordu. Bir diðer kanalda ise magazin programý vardý. Spa’lý olduðu belirtilen suit bir otel odasýndaki brunch’ta, bir süper starla yapýlan röportaj yayýnlanýyordu. Diðer bir kanalda ise müzik programý vardý ve dj, herkesi relaks olmaya davet ediyordu. Teenagerlar için, son günlerin bir hit parçasý, aksiyonlu bir klip ile simültane çevrilerek yayýnlanýyordu. Biraz dinledikten sonra, bir diðer kanaldaki açýk oturuma geçtim. Oturum yöneticisi, imaj maker olarak tanýttýðý konuþmacýya, yarattýðý trendlerin konseptini exaggerate’li bir biçimde prezente edip etmediðini soruyordu. Spor haberlerini sunan bir baþka kanalda ise yorumcu, baþlarda koordineli oynanan maçýn perfektlikten sýyrýlýp, sonlara doðru nasýl bir anda agresif havaya girdiðini anlatmaya çalýþýyordu. Televizyonu kapattým.

Gece uzundu. Gazetelikten çekip aldýðým bir dergi ile berjerden kalkýp chesterfield olana uzandým ve daha önce okuduðum derginin sayfalarýný rast gele çevirmeye baþladým. Sayfa dolusu ilanlar önüme yýðýlýverdi. Showroom’da sergilenen sofistike tasarýmlý sportif bir arabanýn fantastik döþemesinin üzerinde, -araba böyle tanýtýlýyordu- organik, kolormatik, antirefleli, polarize edilmiþ, hidrofilli ve son derece karizmatik –bir sonraki sayfada gözlük böyle betimlenmiþti-, havalý güneþ gözlükleri ile sürücü koltuðunda oturan manken pek bir cool gülümsüyordu.

Dergiden sýkýlýnca lap-top’u açtým. Scanner’ýn açýk kalmýþ düðmesini kapattým. Outlook’ta, e-mail’ im var mý diye bakýndým. Gelenlerden, beðendiklerimi baþkalarýna forward’ladým. Monitör’de icq’nün messenger listesinde chat’leþtiðim arkadaþlarýn nick’leri belirdi. Ashley Aslý, Daphne Defne, Jasmine Yasemin, Ayleen Aylin, Harry de Hayri idi. Sonra word’ü açtým ve son bir yýlda dilimize giren yabancý kökenli in sözcüklerin listesini yapmaya baþladým. Öyle uzadý ki sonunda vazgeçtim ve Türkçe kalabilmeyi baþarmýþ olanlarý aramaya çýktým.

Çok deðil bundan kýrk, elli yýl önce yazýlanlarý bile okumakta güçlük çeken bir ülkenin insanlarýyýz. Cumhuriyet öncesinden kalanlarý ise zaten söylemeye gerek yok. Kendisiyle birlikte sahip olduðu her þeyin kökleriyle birlikte devrildiði koca bir imparatorluðun enkazlarý arasýna sýkýþýp kalmýþ güzellikleri fark etmekte güçlük çekiyoruz. O dönemlerde yaþamýþ edebiyat, fikir ve ilim adamýnýn yazdýklarýný aracýsýz okuyamadýðýmýz için üzülüyoruz. Ýtalya’da Dante’yi, Ýngiltere’de Shakespeare’i, o günün diliyle okuyup anlayabilen insanlarý kýskanýyoruz. Dünya klasikleri arasýna girebilmeyi baþarmýþ bir yapýtýmýz olmadýðý için kahroluyoruz. Çünkü yüzyýllardýr ana dilde yaþanan bu karmaþa ne yazýk ki bugün halen devam ediyor. Geçmiþte Türkçe’yi etkileyen diller Arapça, Farsça ve Fransýzca iken bugün hepsinin yerini Ýngilizce almýþ durumda.

Ekonomik, sosyal ve kültürel yapýlarý geliþmiþ toplumlarýn, geri kalmýþ topluluklarý etkilemesi kaçýnýlmaz bir süreç. Bugün dünyaya hakim olan ekonomik küreselleþme, kültürel küreselleþmeyi de beraberinde getiriyor. Ekonomik güce sahip Batý, Ýngilizce’nin dünyada yaygýnlýk kazanmasýna neden oluyor. Sýnýrlarýmýzdan hýzla içeri giren yabancý kelimelerin Türkçe eþdeðerlerinin yerine konulmasýnda yaþanan gecikme yada umursamazlýk bugün bir garip iletiþim dilini ortaya çýkarýyor. Çin ve Japonya dahil bir çok geliþmiþ ülke, ürettiklerini pazarlarken Ýngilizce’yi tercih ediyor. Çünkü ekonomik çýkarlarý bunu gerektiriyor. Herkesin aracýsýz anlayabileceði ortak dil, isteklerine uygun tüketim hýzýný artýrýyor. Fakat ne Çin ne Japonya, ne de diðer ülkeler ana dillerinde bizdeki çýlgýnlýðý yaþamýyor.

Babam, doðduðu yörenin kendine özgü kelimelerini kullanmaya bayýlýyor. Onun dilinde bebek çaða, kedi pisik, semiz otu pipirim, hizmetçi kýz totaba, kaplumbaða tosbaða, görgüsüz dörpüsüz, bisiklet velespit, hala bibi, pestil bastýk, yeðin hýzlý, çor hastalýk ve havuç pirçekliye dönüþüverdiðinde torunlar kýkýrdamaya baþlýyor. Gramere uymadýðý yada gülünç veya kaba -kime ve neye göre?- bulunduðu için sonradan deðiþtirilmiþ kelimelerin günlük yaþamlarýmýzda -bazýlarý benimsenmediði halde- yer bulmasýna gayret ediyoruz. Kendi öz dilimizin sýnýrlarý içerisindeki kelimelerde bile bu kadar duyarlý olmaya çalýþýrken, sýra Ýngilizce kelimelere gelince duyarlýlýk, yerini birden çaðdaþ yaþamaya devrediyor.

Dünya üzerinde yok olmaya yüz tutmuþ diller dahil her bir dil, dünyanýn sahip olduðu kültürel zenginliðin bir göstergesi. Bizim de sahip olduðumuz bu en büyük özelliðimizi yitirmememiz gerekiyor. Çünkü dil bir iletiþim aracý. O olmadan insanlarýn birbiriyle anlaþabilmesi, dahasý geliþmesi mümkün deðil Sömürgeler hariç tüm toplumlar bu gücün farkýnda. Bizde ise ne yazýk ki kantarýn topuzu kaçmýþ. Bir ur gibi sinsice, yavaþ yavaþ baþlayan dildeki yabancýlaþma ve çürüme tüm açlýðýyla her organa sýçramýþ. Hýzla büyümeye de devam ediyor.

Dilde yozlaþma ve yabancýlaþmanýn bugün geldiði dev boyutla, devletin tek bir kurumunun baþ etmesini beklememiz mümkün deðil. Ama devlet, çýkaracaðý yasalarla, resmi yada özel tüm kurum ve kuruluþlarý yönetme ve yönlendirme gücüne sahip. Yabancýlaþma ve yozlaþmaya mani olacak yasalarýn bir an önce çýkarýlmasý zorunlu. Sivil toplum örgütlerinin, eðitimcilerin, tüm bireylerin ve özellikle medyanýn bu konuda duyarlý olmasý þart. Özellikle gençlerin, güzel ve temiz bir Türkçe ile konuþup yazmaya özenmelerini saðlayacak tedbirlerin alýnmasý kaçýnýlmaz. Diðer türlü, ana ve babalarýmýzýn kullandýðý kelimeleri defterlerimize not düþmemizin zamaný. Belki de, yabancý kanaldaki Maya kadýný gibi, onlar unutulmaya yüz tutmuþ sözcüklerle konuþan son nesli temsil ediyor.




.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Bu da geçecek...
Gönderen: Deniz Canefe / Ýstanbul/Türkiye
4 Kasým 2005
Dilimizi yeniden keþfedenlerin sayýsý günden güne artýyor bence. Yakýnda, belki bir on yýl sonra bütün o Ýngilizce sözcükleri kullananlara þimdilerde Fransýzca sözcüklerde 'r'leri genizden söyleyen eski Fransýz özentilerine bakýldýðý gibi bakýlacaðýný düþünmem aþýrý bir iyimserlik mi acaba? Hele de Türkçe'nin temiz kalemlerde böylesine güzel ve tatlý bir biçimde korunduðunu gördükçe...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Benimle Uðraþma Kýzým!
Türkülerle Kimlikler
Katar; "Doha Tartýþmalarý", Hamas
Aðaçlar Konuþur Mu?
21. Yy'da Savaþlar Nasýl Deðerlendirilir Ki?
Zincirin Zayýf Halkasý
Suç Artýþý ve Güven Bunalýmý
Madalya Töreni, Deprem ve Kaldýrým Taþlarý
Bir Savaþ Nasýl Kanýksanýr?

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Karlovy Vary'de Bir Gün... [Öykü]
Beyaz Sessizlik [Öykü]
Salih Ustanýn Düþü [Öykü]
Zor Yýllar [Öykü]
Bacon, Montaigne, Russel ve [Deneme]
Hiç mi Deðerleri Yok?.. [Deneme]
Arka Bahçeli Ev… [Deneme]
Karafatmaya Karþý Gelin Böcekleri [Deneme]
Batýdan Doðuya Ilýk Esintiler [Deneme]
Küçük Dostum [Deneme]


Hülya kimdir?

-

Etkilendiði Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hülya, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.