"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Bahar gelince otomobillerde kışlık termostatlar çıkarılır, yazlıklar takılır ya… Baharla birlikte bağ evine taşınılır ya… Sahil kentlerindeki, tatil beldelerindeki yazlık evlere gidilir ya… Kışlık paltolar, mantolar, kazaklar, hırkalar kaldırılır, kısa kollu yazlık giyecekler çıkartılır ya… Sadece buna benzer fizikî değişiklikleri değil; çoğumuz yazın gelmesiyle birlikte, yüreğimizi, duygularımızı, hayata bakış açımızı ve hatta beynimizi de değiştirip, yazlıklarımızı kullanmaya başlıyoruz. Ben de bu değişiklikleri uygulayanlardan biriyim. Hava çok sıcak bugünlerde çooook. Yaktı, kavurdu, bunalttı. Yazlık duygular gibi, yazlık beyinler gibi, tüm yazlık organlarımız daha bir hareketlendi. Herkes gibi benim yazlık yüreğim de, mevsime uygun çarpmaya başladı. En çok cinnet olayları neden bu aylarda olur? Stres, bu mevsimde neden doruğa çıkar? Hoşgörü, neden bu dönemlerde hep tatile çıkar? Sevgi, birdenbire kalıcılıktan çıkıp da yaz aşkına dönüşür? İşte yazlık yüreğimin çarpma katsayısı yükseldikçe, tüm bu soruların yanıtlarını daha iyi anlayabiliyorum. Kışlık yüreğimizle, daha sakin, daha hoşgörülü yaklaştığımız olaylara, yazlık kalbimizle daha sert tepki veriyoruz. Alınganlıklar, doruğa çıkıyor. Uzun yılların dostluklarını, yazlık duygularla, küçük tartışmalar sonucu silip atabiliyoruz. Sonu nereye varacağı bilinmeyen bir girdap içine kolayca girip, başkalarını da bu kaos içine sürükleyip, anlamsız bir ortamda kırıp-dökebiliyoruz. Yazlık beyin de öyle. Pek de ağır çalıştığı söylenemez ama, beyni sarmalayan yumak ağlarında bazı lifler daha hassas, kimileri de ağır çalışıyor. Yazlık yürek, beyne kanı tam ritimle pompalamak istemediğinden midir nedir; beyin, mensubu olduğu vücudun içinde bulunduğu topluma uyumunu gözardı ediyor çoğunlukla. Yazlık beyinle, yazlık duygularla, yazlık yürekle; herkesin dilinde bir gitmek arzusu, yeni bir ortamda başka bir hayat kurma sevdası. Beklenen değişim insandan başlamazsa eğer, gideceğin yere kendini götürdükten sonra ne değişir ki? Gittiğin yere barışı, huzuru, eşitliği, paylaşımı, emeği taşımadıktan sonra, evinden, işyerinden, çevrenden, dernekten, cemiyetten hatta şehrinden ayrılsan ne değişir ki? Hem, tüm ayrılıklarda hüzün vardır, mutlak bir acı yaşanır ayrılışlarda… Çoğumuz bu yapıyla kırıcı da oluyoruz. Sonra da; Cacabey Camii’nin önünden her geçişimizde, az ya da çok tanıdığımız mevtanın yattığı tabuta bakıp, “hiç yüzünden birkaç gün önce kalbimi kırmıştı” veya “hiç değmez bir tartışma sonucu, rahmetliyle küsmüştük” diye, 3 günlük ömrün pişmanlığını duyuyoruz. Velhasıl, bu mevsimlerde bulunduğumuz ortamlarda tartışmalar, huzursuzluklar, kırgınlıklar, sertlikler alabildiğine artıyor. Bunları kontrol etmek yerine; insanlarla geçmişimizi, paylaştıklarımızı, iyi ve kötü mazimizi bir anda unutup, “iş olacağına varır” ya da “Madem öyle, işte böyle. Ben bunların hesabını sorarım” gibi, her şeyi bir anda silip atan, ani kararlarla ne kadar sırrımız, gizlimiz, saklımız varsa ortaya döküyoruz. Kızdığımız kişileri dünyanın en kötü insanıymış gibi kabul edip, sadece olumsuzluklarını görüp, olumlu ve iyi niyetli yanlarını görmezlikten gelerek, kendimizi de inandırıyoruz bu haksızlığa. Zaman, zemin ve şartların değişip, bugün söylediklerimizden pişman olabileceğimizi unutuyoruz. İleride koşullara göre belli paylaşımlarda bulunabileceğimiz kişilere, zaman içerisinde karşılaştığımızda utanacağımız sözleri sarfetmekte sakınca görmüyoruz. Sorunlar; çözülmek içindir. Çözüm yolları bulmak yerine; yazlık yüreğimizle sorunları büyüttükçe, ilişkileri çıkmaza sürükledikçe; puslu havayı fırsat bilen leş kargaları, çakallar üşüşür, bizim av olarak gördüklerimiz de, biz de, o çakalların avı oluruz. Kızgınlıkla, kırıp-dökmek, her şeyi bir anda berbat etmek, çekip gitmek, yılların birikimini bir anda silip atmak, “İş olacağına varır” demek, telafisi imkansız yaralar açabilir. Bu mevsimde on düşünüp, bir konuşmak; 100 düşünüp, bir karar vermek lâzım. Beni daha fazla yanıltmaya hakkın yok yazlık yüreğim… Bana bu kadar yanlış yaptırmana izin vermeyeceğim yazlık beynim. Çünkü ben, yüreğime de hükmederim, beynime de… Havalar çok sıcak çooook… Yaktı, kavurdu, bunalttı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Atılgan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |