Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Durun!Kaçmayın hemen.Başlığa bakıp da ne sandınız?Size, ne kaynakların sınırlılığı ile tüketim toplumunun israfı ve -bu arada da -açlıktan cartayı çekmekte olan milyonlardan bahsedeceğim,ne de yeryüzünde cennet’i kurmak adına yola çıkıp da salt kendi cennetlerini yaratan nomenklatura’dan.Hatta ve de hatta milliyetçilik naraları atarken emperyalizmi içselleştirdiklerinin,meşrulaştırdıklarının ayırdında bile olmayanlardan da bahis yok,bu yazıda.Hayır, yanıldınız işte,ne elitist Türk aydınını içsel çelişkileri var bu yazıda,ne de kemalizm’in trajedisi.Teslim oldunuz mu sonunda? Nasıl savaşırız yaşamla,nasıl çözeriz çelişkileri?Salt çevremizdekilerle düştüğümüz tenakuzdan bahsetmiyorum,tabii ki.İçsel çelişkilerimizden bahsediyorum,onun yanında ve ondan daha fazla.Paradokslar mıdır bizi var eden,yoksa var olduğumuz için mi,boğuluruz çelişkiler okyanusunda,sizce hangisi?Gelin size birkaç küçük öykü anlatayım da,fit olalım,he mi? Delikanlı,(delikanlı demeye de dilim varmıyor ya neyse.Onurlu Balzac ile yeryüzündeki cennet peşinde helak olan kuzen Tolstoy’un en mütena eserlerinde tasvir eyledikleri yeniyetmelikten erişkinliğe geçmekte olan erkek çocukları vardır ya hani,uzuvlarının dengesizliği nedeniyle sakarlıktan kurtulamayan. İşte öyle biri kahramanımız,amma nerede Felix’deki cesaret)17 ya da 18’inde olmalıydı.Daha o zamanlardan belliydi,hayatını koca kafalı biri olarak sürdürmeye mahkum edildiği.Kız ise 16’sında olmalı.Dikkat ettiniz mi hiç,o yaşlardaki erkek çocukların aksine,nasıl da uyumludur kız çocuklarının uzuvları?Al yanaklar,iri dudaklar,dolgun göz kapaklarıyla hakkını veriyordu doğrusu,dedesinin kökeni Kırım’ın.Delikanlı kaptırdı gönlünü gönülsüzce,her gördüğünde durur ve seyrederdi aptalcasına ve/fakat hayranlıkla.Hiç mi hiç yüz vermiyordu kız,oğlana.Ta ki,köydeki bir düğünde,kıza göz koyanlar onu taciz edinceye dek.Kız, kendisinden gözlerini alamayan Delikanlı’ya bir göz etti,yanına çağırdı ,onu.Arkasında saf tuttu,Delikanlı, Kızın.Delikanlı’nın vurgun olduğunu bilen tacizciler uzaklaştılar hemencecik.Delikanlı,Kız’ın muhafızlığına atadı kendini,aslında seçilmiş siyasal iktidar da değildi ya,neyse.Sürdü gitti bu öykü bir süre.Sonra boşboğaz bir komşu kadın,Kız’ın Delikanlı için,”çok da çirkin”dediğini aktardı.İlk kez ağladı Delikanlı kendini bildiğinden beri, ilk kez.Ve anladı ki,budur kaderi.Saygın olmak,sığınılan olmak,ama asla sevilen olmamak,olamamak.Buydu,onun kaderi. Cumhuriyet’e bürokrat yetiştirmek ve sığır seyranı ile ünlü okulun 3. ya da 4 sınıfında idi genç.Arkadaş grubu içerisinde Sıvaslı bir Alevi kızı vardı.Çok sürmedi,gencin bu kıza abayı yakması.1.75-1.76 boylarında-gencin boyunda yani-duru beyaz tenli,uzun,düz ,kumral saçları ve dolgun,şehvetli dudaklarıyla gencin gönlünü kaptığından henüz habersizdi,Meral.Bir gün açıldı genç,kıza.Mümkün değil dedi kız,sen iyi bir dostsun,benim için.İkinci gün,görüşmesek iyi olur,dedi.Üçüncü gün ‘yaklaşma yanıma’ ya dönüştü cevap.Genç sonradan anladı,kız’ın, içeride olan sol siyasi mezheplerin liderlerinden birinin çok çok yakın arkadaşı olduğunu..Volta atarken koridorlarda,Seyhan Kıraathanesinde şakirtlik ederken briç üstadlarına,çiçek bozuğu suratları ve kıtal’den dönmüş gözleriyle birilerinin tehdide varan tacizleri,anlamasına yardımcı oldu kuşkusuz.Düşmüştü gencin süngüsü.Oturdu ve yazdı,kızın adına mersiye’yi.’Boynuz Simgesinin Evrimi’nin budur öyküsü.Dipnotlarda referans olarak gösterilen bu yazının niçin yazıldığını bilmez hala kimse.Mersiye yazılan adına,bilir mi ,o da bilinmez.Genç, bundan böyle kendisini yeise sürükleyen her bir hatun için bir elveda mersiyesi döktürmeyi itiyat edindi.Bazen bir şiir,bir küçücük öykü,bir makale hatta.Okul ve müstemlekesi BYYO’nun koridorlarında dolaşırken genç,’işte o, boynuz simgesinin evriminin yazarı’,fısıltılarını işitti çokça,gül kurusu dudaklardan çıkan. Sıkıldı mı canınız?Bize ne,sevda öykülerinden mi diyorsunuz,hem bunların ne ilgisi var,konu ile mi dediniz?Kimbilir,belki de haklısınız?Gelin size bir anekdot anlatayım da şenlensin gönülleriniz.Herhalde Okul’da son yıl olmalı.IV.sınıf yani.Ders,’Türkiye’nin Toplumsal Yapısı’,hoca,o günlerde henüz doçent olan İ.O.Çok saygın bir isim,halen Türk entelijansiye’sinin doruk noktalarından birisidir,kendileri.Konu Türk burjuvazisinin köksüzlüğü,anlatmaktadır hoca,Türk burjuvazisinin henüz,sahip olduğu sermaye ve siyasi güç ile koşut bir kültüre ulaşamadığını.Der ki;Adam(burjuva yani)katılır davete,şarap da vardır,yemek sofrasında,ama alışkın değildir,peçeteye.Yediği salçalı yemeğin bulaşıklarını kurulamadan el atar kadehe.Kadeh,artık salça lekesiyle onurlanmıştır,yeni burjuva,köksüz burjuva’nın.Davette bulunan nispeten köklü ailelere mensup aristokratlar ile eski levantenlerin torunları, bıyık altından gülerler,bu hale.Ne de olsa kazanmışlardır bir malzeme daha,konu olacak hasbihallerine.Bunları anlatırken sevgili hocamızın,kaçmazdı dikkatimizden,ders arasında tuvaleti onurlandırdığı ve geldiği derse.Siyah (yoksa kahve rengi miydi?her neyse) yırtmaçlı kruvaze ceketinin yırtmaçlarından birisinin,pantolonunda hapis olmasından anlardık bunu.Hocamız’ın, aynaya bakma gibi bir alışkanlığının olmadığını da bilirdik,ceketinin yakalarında arz-ı endam eden –bir tavuk çiftliğindekileri doyuracak denli çok görünen-saç kepeklerinden.(Sevgili hocam,lütfen alınmayın,bunları ifşa ettiğim için.Ama anlayın,salt anlattıklarınız değildi,bize ülkemizi tanıtan.Sizin şahsınızda anladık biz,Türkiye’yi.Sizde anladık,entelijansiye’yi,sizde gördük biz, entelelektüel namus ile realite arasındaki çelişkileri.Siz gösterdiniz bize Kemalist ordu’nun açmazını.Gücünü kamu’nun işletmelerinde, kamu desteğiyle örgütlenmekten alan sol sendikalizmin,sosyalist devrim peşinde koşmasına, bıyık altından sırıtmayı da sizden öğrendik.Kamu dışındaki küçüklü-büyüklü özel tesislerde çalışıp da hiçbir sosyal güvencesi olmayan,-neredeyse boğaz tokluğuna çalışan,çalıştırılan-işçilerin örgütsüzlüğünü dert etmeyen sendika ağalarına dertlenmeyi de sizin sayenizde becerdik.Sevgili Hocam lütfen bu satırları kendinize yönelik bir mersiye olarak kabul edin.Öylesine çok şey verdiniz ki bize,anlatamam) İlk kez azman ilçede karşılaştılar,bir düğünde.Düğün sahibi tanıştırdı,onları.Adam’ın yakın,kızınsa uzak akrabası olarak.Dansa kaldırdı adam kızı,bir de fırsat verdi.Seyran dağılırken,merdiven başındaydı adam,kız anladı ve iyi akşamlar dedi,adama..Birbirlerinden hoşlandıklarının sinyaliydi bu aslında.Pek çok kez buluştular,azman ilçede,deniz kenarındaki Kristal Cafe’de.Buluşmaları devam etti sonra,ortak akrabalarının evinde.Giderek aile’yi tanıdı adam.Baba, Pomak’tı,övünüyordu,büyük bir holdingin patronunun uzak kuzeni olmaktan.Ana ilkokul mezunu bir köylü kızıydı,ama içselleştirmişti,holding patronuyla akrabalığı,aristokrat sayıyordu sanki kendini ve hor görüyordu,kızıyla görüşen adamı.Dizginliyemiyordu kızını,ama ‘haddini bilsin,bende ona verecek kız yok’diye haber göndermekten de geri kalmıyordu,adama.Baba ile dost olmuştu,adam.Kız ne ana’yı kırabiliyordu, ne de vazgeçiyordu,adamdan.Son buluşmalarında,üstünkörü seviştiler önce.Kız ‘al beni dedi,sonra al beni ancak o zaman anam çıkaramaz sesini.Adam,al gel nüfus kağıdının dedi,gidelim birlikte nikah dairesine ve başlatalım işlemleri,bu kadarcık da mı yok cesaretin.Alırsam seni şimdi ve de dönersen baba evine hor görürler ikimizi de.Mümkün değil dedi kız,seninle gidersem rezil oluruz, ama şunu bil ki;kavuşamazsak birbirimize,başkalarıyla evlenmek zorunda da kalsak,gerçek aşkım olarak kalacaksın her daim,şimdi almadın beni ama, istediğin an seninim.Bu onların son buluşmasıydı.Kararını verdi adam.O gece düğünde yapacaktı,yapacağını.Kızın,amcasının kızıydı Ayşe,adama olan ilgisini her daim göstermekten çekinmemişti.Adam başladı Ayşe ile flört etmeye,kız’ın gözü önünde..Kız farkına vardı çok geçmeden ve saklamaya çalıştığı gözyaşları eşliğinde terketti mekanı.Adam, hazzını yaşadı intiharın,intihar etmeden. Kız şimdilerde 40 yaşının güzelliğiyle yaşamakta,azman ilçede,hali vakti yerinde bir otel işletmecisinin karısı olarak.Adamsa,yakın bir ilçede emekli olarak sürdürmekte hayatıını,azman ilçeye gitmekte,10-15 günde bir ve kadınla karşılaşmaları gerçekleşmektedir,bazen..Her karşılaşmada adam,kadın’dan önce kaçırmaktadır gözlerini,hatırlatmamak için kadın’a, kız iken verdiği sözlerini. Karşılaştıklarında,Adam 30’undaydı, Kadın’sa 24-25’inde olmalı.Aile arasında gerçekleştirilen ufak bir nişan töreni idi,onları bir mekanda buluşturan..Tören sahibi,Kadın’ın yakın,Adamınsa uzak bir akrabasıydı.Takdim ederken onları birbirlerine,Kızımız ve Oğlumuz diye takdim etmişti.Kadın minyon tipli,esmer,çekme burunlu çıtı pıtı bir hatun’du.Meraklıydı,Adam.5 yaşındaki oğlan çocuğuyla yalnız yaşayan bayan’ın neydi öyküsü?Gardını erkenden aldı Kadın,sır vermedi.Uzak akrabalardan dinledi Adam,daha sonra öyküyü.Kadın henüz 17’sinde iken tutulmuştu bir oğlana,kaçmıştı.Kızlarının sefil bir hayat sürmesine izin vermek istemiyen aile,damatlarına bir giyim mağazası açmıştı.Sorumsuz damat,bir birahane çıkışında karıştığı kavgadan sağ çıkamamış,2 yaşındaki oğlu ve karısını terketmişti,apansız.Kadın o günden bu yana işin başındaydı ve oğlu için yaşıyordu(ya da öyle sanıyordu,kimbilir)İlgisi kabardı Adam’ın.Kadın’ın öyküsünü bizzat dinlemeliydi,onun ağzından.Ziyaretine gitti birkaç kez.Kadın,Adam’a kapıyı açmamazlık etmedi ama,hoşlanmadığını da belirtmeden edemedi.Ve dedi ki Adam’a;benim kendim için çizdiğim yol belli,sanmıyorum bu çizginin dışına çıkacağımı.Bir evlilik geçti başımdan,sense henüz delikanlısın.Var git yoluna,yanımda senden bahsedildiğinde kızların nefes alışları bile değişiyor,çok değerlisin,kıymetini bil kendinin,ve de ilgilenme artık,benimle.Adam,ciddiye aldı Kadın’ı.Özen gösterdi bundan böyle Kadın’la paylaşmamayı,aynı mekanı.Bunca yıldan sonra Kadın’ın oğlu artık üniversite öğrencisi olacaktır. Adam ,Kadın’ın ,kendisi hakkında ortak akrabalarına durmadan sorular sorduğunu,bilmektedir.Evlenmedi mi,hala,ne bekliyor ki,odaklı sorular.Sizce nedir Kadın’ı iten Adam’dan,oğluna karşı duyduğu suçluluk mu,görev duygusu mu,ebedi bakirelik özlemi mi?Yoksa,evet yoksa,kendi tutkuları,özlemleri,ihtirası mı? Evet ne dersiniz,hoşunuza gitti mi öykücükler.Anlamadınız mı hiçbir şey?Bana niye soruyorsunuz yahu,bunların ne anlama geldiğini?Bilseydim eğer cevabını bunun,öyküleri anlatır mıydım,sanıyorsunuz?’Mersiye’nin yanlış kullanıldığını mı söylüyorsunuz,O’nun yerine ‘övgü’ mü demeliydim sizce,hayır hayır ısrar ediyorum,ille de ‘mersiye’ Saygılar sunarım Hoşçakalın
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İbrahim Balcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |