..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ölümden sonra yeni birşeylerin olduğu konusunda umutluyum. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Didaktik > Ali Osman Öztürk




10 Aralık 2005
Sırlara Yolculuk  
Ali Osman Öztürk
Kızımın ilk öyküsü.


:CFCJ:
O gün, aslında diğer günlerden farklı değildi. Zühre apartmanı, her zamanki sıradan hallerini yaşıyordu. Herkes işine gidiyor, çocuklarını okullarına götürüyordu.
Ve bu gün, Mehmet Bey için de sıradan bir gündü. Mehmet Bey, emekli, tek başına yaşayan bir adamdı. Dedikoduyu ve başkalarının işiyle ilgilenmeyi çok sevdiği için ona Meraklı Mehmet Bey diyorlardı. Kimin kızı nerelerde geziyormuş, kimin oğlu alkolik olmuş, hangi evlerde kavga var, hep ondan sorulurdu.
Her şey, küçük bir tıkırtı ile başladı. Arka arkaya gelen sesler, Mehmet Bey’de doğal olarak bir merak uyandırıyordu. Ama merakının nedeni yalnızca tıkırtılar değildi. O mahalledeki pek çok ev gibi, o apartmanın yerinin de bir zamanlar mezarlık olduğu ve mezar taşlarının çıkartılıp yerine bina yapıldığı rivayet ediliyordu. Çoğu kimse bu söylentilere pek itibar etmese de, Mehmet Bey’in dedikodudan sonra en sevdiği uğraşı ruhlar, cinler olduğundan, art arda gelen bu tuhaf sesler onun ilgisini çekmişti. Ve zemin katta oturuyor oluşu, tahminlerini güçlendiriyordu.
Tık, tık, tık. Günden güne devam eden bu sesler, bir zaman sonra Mehmet Bey’in tek meşguliyeti oldu. Gece gündüz – ki özellikle geceleri daha belirgin duyuluyordu sesler – bu tıkırtıları dinleyip kendince bir anlam çıkartmaya çalıştı. Ona göre, binanın altında yatan ölüler, üzerlerine çöken büyük ağırlığa dayanamıyor, isyan ediyorlardı. Artık Mehmet Bey bu düşünceyle yaşamaya başladı, çevresiyle olan bağlantısı büyük ölçüde koptu. Etrafındakiler de bunu görüyorlardı, ama emeklilik bunalımıdır deyip geçiyor, pek de aldırış etmiyorlardı. Nasıl olsa, üç güne kalmaz mahallede gene dedikodu toplamaya girişirdi.
Ne yazık ki öyle olmadı. Mehmet Bey, artık bu sesleri dinlemekle kalmıyor, uygun sayıda tıkırtılar çıkararak bu ‘mesajlara’ cevap veriyordu. Bu iş onun en büyük vazifesi olmuştu, ölülerle iletişim kurulacak, sır dünyasının kapıları aralanacaktı.
Günler geçtikçe bu tıkırtılara hafif, iniltiye benzer, rüzgarın uğultusuyla da karışıp gelen tuhaf sesler eklendi. Bu iş artık iyice heyecan verici hale gelmişti.
Mehmet Bey, adeta bir ses tutsağıydı artık. Rüyalarına bile giren bu sesler, ona gizli bir dünyanın müjdesini veriyordu; kendini öbür dünyanın sırrına erişmiş bir ulu insan, bir ermiş gibi görebilirdi. Az şey değil, belki de bu yolla çok çok ünlü olacaktı. İçinde saklı cevher, sonunda ortaya çıkmıştı.Öyle bir hal aldı ki vaziyet, artık ne komşunun kötü yola düştüğünden şüphelenilen kızı, ne de apartman yöneticisinin evden çıkıp bir daha da dönmeyen küçük oğlu ilgilendiriyordu onu.
Bu durum, sadece bir gün daha sürdü. En sonunda dayanamayan Mehmet Bey, yeri kazarak bu sesin kaynağını bulmaya karar verdi. Bu iş için de, işe yaramaz eşyaların konulduğu merdiven altını seçti. Nasıl olsa oraya eşya koymak dışında pek uğrayan olmazdı, kazdığını fark eden olmayacaktı. Bu sırrı kendisine saklamaya kararlıydı ne de olsa.
Merdiven altına yaklaştıkça, seslerin arttığını duyuyor, karanlıkla beraber içine tuhaf ama hoş bir ürperti yayılıyordu. Tam bu düşünceler içinde dalgın dalgın yürürken, ayağına takılan uzunca bir şey, onu sendeletip, düşmesine ve karşı duvara yuvarlanmasına sebep oldu. Mehmet Bey, düşerken duvara vuran kafasının acısıyla, “Tüh!” dedi kızgınlıkla. “Nereden çıktı ki bu şimdi?”
Toparlanıp doğrulduğunda, duyduğu ses karşısında, bu sesin yerde yatan, az önce takıldığı ve düşmesine sebep olan canlı şeyden kaynaklandığını fark etti. Heyecanla ışığın düğmesine bastığında, gördüğü manzara, onun önce şaşkınlıktan, sonra da utançtan elini ayağına dolaştırdı. Çünkü yerde yatan, yöneticinin beş gün önce oynamak için evden çıkan ve kendisinden bir daha haber alınamayan küçük oğluydu. Belli ki, merdiven boşluğuna düşmüş ve karanlıkta kimse onu fark edememiş, hep onu dışarıda aramışlardı.
Çocuğu hastaneye götürdüklerinde, ayağının kırılmış ve günlerdir yardım edilemediği için çok kötü bir hale gelmiş olduğunu söyledi doktorlar. Öyle ki çocuk acıdan kıvranıyordu. Çocuğun babası, Mehmet Bey’e “Bu çocuk mutlaka bir yardım çağrısı yapmıştır. Nasıl oldu, siz zemin kattasınız, inilti, bir hareket falan da mı duymadınız?” diye sorduğunda Mehmet Bey, gözlerini kaçırarak başını iki yana sallıyor ve sadece parmaklarıyla oynuyordu. (Gökçe Öztürk)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın didaktik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Luise Rinser'de Sevgi, Yaşam ve Ölüm*
Okuma Kitabı Öyküleri
Sinyal

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Almanya"daki Türk Çocuk Edebiyatı Üzerine Kısa Notlar*
Brecht"i Nükteleriyle Anlamak
San Salvador
Afrodit'in Uyluğundaki Leke
Alman tıraşı ve Alman bıyığı
Öykü/ Öykünme/ Höykürme
Kısa Öykü Üzerine (1965)
İfade
Pencere
Altın Çocukluk

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nasreddin Hoca'nın Şiiri [Şiir]
Bir Şiirdir Yaşam [Şiir]
Hazan Günü [Şiir]
Rudolf Otto Wiemer [Şiir]
Anladım ki... [Şiir]
Sanal Bayramlar [Şiir]
"Göğsünün üstüne iki yıldız/gözlerinin üstüne iki öpücük" [Şiir]
Şair [Şiir]
Ezginingünlüğü [Şiir]
Sadece Dostlarıma [Şiir]


Ali Osman Öztürk kimdir?

Akademisyen, çevirmen, halkbilimci, karşılaştırmacı, eleştirmen.

Etkilendiği Yazarlar:
Bilimsel anlamda Wilfried Buch, Otto Holzapfel, Gürsel Aytaç; edebi anlamda Luise Rinser, Buket Uzuner.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.