..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Özgür insan, denizi daima seveceksin. -Baudelaire
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Eðitim > Seval Deniz Karahaliloðlu




16 Aralýk 2005
Ruhi Su"nun Ýzinde : Köy Enstitüleri  
Aydýnlanma ýþýðý hiç sönmesin, Ruhi Su hiç unutulmasýn

Seval Deniz Karahaliloðlu


Bir varmýþ bir yokmuþ, evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde, köylerde yaþayan çocuklarý eðitmek ve meslek edindirmek için kurulmuþ okullar varmýþ. Bu okullarda, aydýnlýk yüzlü insanlar, yüreðinin ve aklýnýn pýrýltýsý gözlerine vurmuþ çocuklar yetiþtirirlermiþ. Akýl ve vicdan birlikteliði esasýna dayanan eðitimde amaç, bu aydýnlýk ülkenin insanlarýný güvenli bir geleceðe taþýyacak aydýnlýk insanlar yetiþtirebilmekmiþ.


:EHJH:
Ruhi Su’nun Ýzinde : Köy Enstitüleri

Seval Deniz Karahaliloðlu

Bir varmýþ bir yokmuþ, evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde, köylerde yaþayan çocuklarý eðitmek ve meslek edindirmek için kurulmuþ okullar varmýþ. Bu okullarda, aydýnlýk yüzlü insanlar, yüreðinin ve aklýnýn pýrýltýsý gözlerine vurmuþ çocuklar yetiþtirirlermiþ. Akýl ve vicdan birlikteliði esasýna dayanan eðitimde amaç, bu aydýnlýk ülkenin insanlarýný güvenli bir geleceðe taþýyacak aydýnlýk insanlar yetiþtirebilmekmiþ. Öðrencilere, kendi kendine yetebilmek ve içinde bulunduklarý ortamýn yetersiz koþullarýna raðmen zorluklarla nasýl baþ etmeleri gerektiði ve onurla dimdik ayakta kalabilmenin yollarý öðretilirmiþ. Pozitif bilimi esas alan bu insanlar, normal eðitimin yaný sýra müzik, sanat, resim, edebiyat, tiyatro ve spor gibi insan aklýný ve bedenini özgürleþtiren deðerleri de küçük çocuklara büyük bir ciddiyetle öðretiyorlarmýþ. Soru soran, anlatýlan konularý özgürce tartýþan, aklý ve bilimi yücelten anlayýþýn hakim olduðu bu okullardan yetiþen pýrýltýlý insanlar, kendilerini yetiþtiren bilgelerden aldýklarý bir tutam aydýnlýðý, çýkýnlarýna koyduklarý gibi ülkenin dört bir yanýna daðýlýyorlarmýþ.

Gel zaman git zaman, aydýnlýðýn düþmaný karanlýk, bilgeliðin karþýtý cehalet ve fesatlýk bir araya gelmiþler. Bu gözleri kamaþtýran, insanlarý aydýnlýða boðan kaynaðý kapatmak için kafa kafaya vermiþler. Çünkü saltanat sürdükleri karanlýk zamanlar, halkýn korkusu, cehaleti, ön yargýlar ve hurafelerle besleniyormuþ. Ama buna karþýn bilgeler gittikleri her yerde, bilginin ve aklýn yoluyla cehaleti kovuyorlarmýþ. Tabii bu cehaletin iþine gelmemiþ ve hükümranlýðýný devam ettirebilmek için kendisine tehdit oluþturan bu okullarýn kapatýlmasýný saðlamýþ.

Ama cehaletin aklýnýn kenarýna bir soru takýlý vermiþ. Hasan Ali Yücel ve Ýsmail Hakký Tonguç isimli bilgeler tarafýndan açýlan ve ‘Köy Enstitüleri’ adý verilen bu aydýnlýk okullarýn kýsa bir sürede bu kadar baþarýlý olmasýnýn sýrrýný ise bir türlü çözememiþ ama hiç hazzetmediði bir þeyden hep þüphelenmiþ. Müzik.

Evet, cehalet müzikten hoþlanmýyormuþ. Kapatýlan bu okullarda, en azýndan bir müzik aleti çalma zorunluluðu varmýþ. Yani, bilge öðretmenler, aklýn yolunu müzik notlarýyla buluyorlarmýþ. Çocuklarýn ve gençlerin yüreklerine ve beyinlerine müzikle ulaþarak hayattan zevk almalarýný ve yarýnlara umutla bakmalarýný saðlýyorlarmýþ.

Cehalet, özellikle halk ezgilerinden, en çok da bu ezgilerin bilimsel yollarla derlenmesinden ve çocuklara, gençlere, halka öðretilmesinden hiç ama hiç hoþnut deðilmiþ. Sonra, korolar kurulmasýndan hele hele konserlerle halk ezgilerinin tanýtýlmasý ve sevdirilmesi cehaleti çileden çýkarýyormuþ. Çünkü tam olarak anlayamasa bile sezgisel olarak, halkýn ‘kendi içsel zenginliðinin’ farkýna varmasýnýn ‘aydýnlýk bir dünyanýn’ kapýlarýný açacak sihirli bir anahtar olduðunu kavrýyormuþ.

Ýþte onu en çok sinirlendirenlerden birisi de bu sýralarda ortaya çýkmýþ. Olimpos’taki Tanrýlarý bile kýskandýracak güzellikteki sesi ve Tanrý Pan’ýn flütünü yaya býrakacak sazý ile Tanrýlara meydan okuyan bir adam. Adý Ruhi Su’ymuþ. Ýlk bakýþta, gücünü sesinin güzelliðinden ve sazýný ustaca çalmasýndan aldýðýný düþünenler biraz daha dikkatle bakýnca aslýnda bütün gücünü altýn gibi bir kalp, pozitif bilimlerle donanmýþ bir akýl, engin hoþgörü ve daima ‘doðruluða ve hakka’ duyulan sýnýrsýz inanç olduðunu anlýyorlarmýþ. Cehalet, ‘Köy Enstitülerini’ kapatmayý baþarmýþ ama Ruhi Su gibi yüreðinin ýþýltýsýný gittiði her yere taþýyan bu insanlarýn öðretilerinin kuþaktan kuþaða aktarýlmasýný bir türlü ‘engelleyememiþ’. Ama masal burada bitmemiþ. Daha sonra, yüreði cesur ve aklý özgür kalmýþ insanlar tarafýndan kurulan ‘Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Derneði’ tarafýndan düzenlenen bir dizi etkinlikle yeni kuþaklara bu gelenek öðretilmeye baþlanmýþ. Ýþte tam bu noktada, masal gerçeðe dönüþüyor. Bu satýrlarýn naçiz yazarý, geçtiðimiz günlerde, Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Derneði’nin Ýzmir Sanat’ta ‘Aydýnlanma Iþýðý Sönmeyecek’ baþlýðýyla düzenlediði, ‘Köy Enstitülerinde Müzik Eðitimi ve Ruhi Su’ isimli panele katýldý. O panelde, bizzat Ruhi Su’nun eþi Sýdýka Su’nun belirttiði gibi yaþananlarýn hepsi gerçek olsa da yazarýmýz ‘sanki bir masal ülkesinde yaþanmýþçasýna’ anlatýlan bu güzel ve nahif olaylarý bir türlü kendi ülkesiyle baðdaþtýramadý. Nasýl baðdaþtýrabilsin? Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinin ve devrimlerinin sistematik olarak altýnýn oyulduðu ve yok edildiði, neredeyse Atatürkçüyüm demenin bir ‘suç’ haline geldiði zor zamanlarda yaþadýðýmýz göz önüne alýnýrsa….

Biz keyfimizi bozmayalým. Masal ülkesine geri dönelim. Her ne kadar panele katýlan konuþmacýlar ve salonda bulunan izleyiciler ‘bunlarýn hepsi gerçek, yaþandý’ deseler ve yazarýmýz böylesine aydýnlýk ve naif bir hayalin ulaþýlamaz olduðunu düþünse de en güzeli son sözü okurlara býrakmak. Gökten üç elma düþtü. Biri, ‘Aydýnlanma Iþýðýnýn Sönmemesi’ için panele katýlan konuþmacýlar Sýdýka Su, Talip Apaydýn, Osman Nuri Alper, Mehmet Duru ve Prof. Dr. Ayfer Kocabaþ’a, ikincisi paneli düzenleyen ‘Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Derneði’ ile paneli izlemeye gelenlere ve sonuncu elma da siz sabýrlý okurlara. Eveeeet, þimdi sizi Ýzmir Sanat’a götürelim bakalým Sýdýka Su neler söylüyor.

Sýdýka Su panelde, eþi Ruhi Su’nun yaþamýný adadýðý türkülere olan tutkusunun nasýl baþladýðýný ve türkülerin hayatýndaki önemini anlattý. ‘Ruhi’nin türkülere olan tutkusu çocuk denecek yaþta baþlamýþtýr. Türküler üzerindeki bilinçlenmesi ise konservatuar yýllarýna rastlar. Batý müziði alanýnda bilgisi görgüsü arttýkça, dünyaya bakýþ açýsý geliþtikçe, türkülere daha çok baðlanmýþtýr. Yaþamý boyunca, 65 yýl türkü söylemiþtir. Türküleri bilinçli söyleyerek seçmesi ise dünyaya bakýþ açýsýnýn deðiþmesiyle baþlýyor. Ruhi Su, toplumumuzun uyanmasýnýn ve bilinç deðiþiminin her aþamasýnda yerini aldý. Alevilerden yana olan tavrýný, alevi ozanlarýn nefeslerini söyleyerek ortaya koydu. Ruhi Su’da türküler, alevi nefesleri, kendi siyasal eyleminin aracý olurken, öbür yandan halkýn sesi olmasý tabular yaratýyordu. 1943 ve 1945 yýllarý arasýnda, Radyo’da Alevi nefesleri ve türküleri söyleyen Ruhi Su’yu kominizim propagandasý yapýyor diye Radyo’dan ayýrdýlar. Egemen güçler, alevi türküleri ile komünist halk olmayý eþ anlamlý olarak algýlýyordu. Halkýmýz, türküler söyleyerek baskýlardan kurtulmaya çalýþmýþ, türküler yoluyla baþ kaldýrmýþtýr. Sevgili dostlar, hiç unutmayacaðýnýz bir þey var. Ruhi Su, yasaklar döneminin sanatçýsýdýr. Ruhi, bugünlere el yordamýyla çok acýlar çekerek geldi. Ruhi’nin arkasýnda ne devlet ne de basýn vardý. Ruhi Su’nun arkasýnda gene Ruhi Su vardý. Sesi vardý, yorumu vardý, devrimci mücadelesi vardý, yüreði vardý. Devrimci aydýnlar, devrimci halk vardý. Onun için de Ruhi Su’yu susturamadýlar. Hala mesajýný türkülerle vermeye devam ediyor. Ruhi, onun için yaþýyor. Armonize edilmiþ, edilmemiþ türkü çalýþmalarýnýn içinde bulunan Ruhi Su 1936 yýlýnda, birkaç öðretmen arkadaþýyla birlikte, Altay Müzik Öðretmenleri korosunu kurmuþ ve bu koronun baþýna hocalarý sayýn Ahmet Adnan Saygun’u getirmiþler. Bu, Ruhi Su’nun ilk koro çalýþmasýdýr. Ruhi, Ankara Devlet Opera sanatçýsý olarak çeþitli operalarda oynadý. Bastienden sonra, Fidelio, Figaro’nun Düðünü, Satýlmýþ Niþanlý, Aþk Ýksiri, Tosca ve Yarasa operalarýnda rol aldý. Son olarak, Konsolos operasýnýn provalarýndayken göz altýna alýndý ve tutuklandý. Ruhi Su ayrýca Hasanoðlan Köy Enstitüsü’nde öðretmenlik yaptý. 1952 yýlýnda TKP’li olduðu için tutuklanan Ruhi Su, beþ yýl hapis yattý ve 20 ay gözetim altýnda kaldý. Böylece, operaya yaþamý noktalandý. Bilinçli bir tavýrla türküler üzerinde çalýþmayý ölümüne kadar sürdürdü. Hapishanenin aðýr koþullarý, engellemeler, yasaklamalar hiçbir þey Ruhi Su’yu , türküler üzerinde aralýksýz çalýþmaktan ve korolar oluþturarak türkülerini söylemekten alýkoyamadý. Geçit bulduðu zaman konserlerde, bulamadýðý zamanlarda ise dost evlerinden gece kulüplerine kadar elveriþli elveriþsiz her ortamda türkülerini söyledi. Türkülerin anlamý ve içeriði dünya görüþünü bilinçlendirmekte, dünya görüþü türkülerini seçip yorumlamakta belirleyici etken oldu. Ne sanatýndan ödün verdi ne de saðlam dünya görüþünden. Kendini sanatýna, sanatýný halkýna adadý. Ruhi Su türküleriyle ölümsüzleþti. Ýkinci koro çalýþmasýný, 1945- 46 yýllarý arasýnda, Ankara Dil Tarih Coðrafya Fakültesi’nde gerçekleþtirdi. Ben de bu koronun içinde bulundum. Çok kýsa bir süre sonra, bu koro çalýþmalarýný engellediler ve yasakladýlar. Üçüncü koro çalýþmasý ise 1975 yýlýnda, ‘Ruhi Su Dostlar Korosuyla’ birlikte oldu. Bugün, ‘Ruhi Su Dostlar Korosu’ 30. yýlýný doldurdu. Bir zamanlar, koro þefimiz olan Sayýn Kenan Akýn’ýn dile getirdiði gibi Türkiye tarihinde hiç bir özel koro yaþamýný 30 yýl sürdüremedi. Ruhi Su, akýl almaz siyasi baskýlara karþýn yaþam boyu türküleriyle enstitülerin, akademilerin yapacaðý çalýþmalarý yaptý. Halkýn gerçek yüzünü, toplumun kültür hazinesini gün ýþýðýna çýkarmýþ bir sanatçýdýr. Yaptýðý çalýþmalarla gelecek nesillere esin kaynaðý, bir bakýþ açýsý, bir okul olmuþtur. O, Türkiye’nin yüz aký sanatçýlarýndan biri. Mücadele günlerinde yürekleri ateþleyen, barýþ günlerinde insana dinginlik, dirilik, devingenlik veren bir sanatçýdýr. Ruhi’yi özlemle, sevgiyle ve türkülerle anýyorum.’

Sýdýka Su, izleyicilerin coþkulu alkýþlarýyla sözü Talip Apaydýn’a býrakýyor. Talip Apaydýn, Hasanoðlan Köy Enstitüsü’nde Ruhi Su ile nasýl karþýlaþtýðýný anlatýyor. ‘O zamanlar, müzik öðretmenleri Türkiye’de hem sayýca çok azlar hem de Köy Enstitüleri gibi çalýþma þartlarý çok aðýr olan okullara gelmiyorlar, büyük kentlere gitmeyi tercih ediyorlardý. Hasanoðlan Köy Enstitüsü’nde, bir müzik öðretmenimiz vardý. Bize, biraz Mandolin çalmayý, biraz da nota bilgisi öðretti ve kýsa bir süre sonra da askere gitti. Sonra, müzik dersleri boþ geçmeye baþladý. Biz kendi imkanlarýmýzla bir þeyler öðrenmeye çalýþýyoruz ama olmuyor tabii. O sýralar, Ýsmail Hakký Tonguç, müzik öðretmeni arýyor, çýrpýnýyor ama bulamýyor. Ruhi Su’yu çaðýrmýþ ve ona ‘Ruhi, Hasanoðlan Köy Enstitüsü’nde müzik öðretmenine ihtiyaç var. Gider misin?’ diye soruyor. O da kabul ediyor. Nisan ayý sonlarýna doðru, bir Cumartesi günü eðlencesinde öðretmen, ‘yüksek kýsmýn þan öðretmeni Ruhi Su aramýzda, bize türküler söyleyecek’ dedi. O an hiç unutmuyorum, þöyle düþünmüþtüm. ‘Þan öðretmeni ne öðretir acaba? Þan, þöhret ün demek, acaba ünlü olmayý mý öðretir.?’ (salonda kahkahalar, gülüþmeler…) Mezun olacaðým ama daha þan sözcüðünün müzikteki anlamýný bilmiyorum. Ortaya bir sandalye koydular. Siyah saçlý bir adam geldi, oturdu. Sazýnýn tellerine þöyle bir dokundu. Bir türküye baþladý. Aman Allah’ým öylesine bir ses ki nereden geliyor diye gökyüzüne baktýðýmý hatýrlýyorum. Sanki gökyüzünden geliyormuþ gibi müthiþ bir ses. Çok þaþýrdýðýmý hatýrlýyorum. Daha sonra öðrendik ki, Ruhi Su batý tekniðiyle yüksek düzeyde ses eðitimi almýþ bir sanatçý. Konservatuarda ses eðitimi alan sanatçýlara, þan sanatçýlarý dendiðini sonradan öðreniyoruz. Ruhi Su bize çok þey öðretti. Ruhi Su’dan önce, aydýnlarýmýz türkülerimizi küçümserlerdi. Türküler, Ruhi Su’nun çalýþmalarýyla birlikte ciddiye alýnmaya baþladý. Halk müziði, ancak Ruhi Su’nun çalýþmalarýndan sonra, önem kazandý.’

Osman Nuri Alper Ruhi Su’yu gür, tok , mert sesiyle, anlamlý, sevimli sazýyla, eriþilmez yorumuyla, özgün, güzel besteleriyle, düþünce gücüyle, yýlmaz çalýþkanlýðý ve araþtýrmacýlýðýyla, en önemlisi, duruþuyla, insan olarak, sanatçý olarak, yurttaþ olarak onurlu politik duruþuyla bir ‘anýt kiþilik’ olarak tanýmlýyor ve devam ediyor. ‘Ruhi Su usta, türküleri sevmeyenlere bile türkü sevdiren büyük bir sanatçýdýr. Halk müziði alanýnda bir çýðýr açmýþtýr. Kendisini izleyen birçok sanatçýya örnek olmuþtur. O, halk müziðimizde bir ekoldü. Ben burada, Köy Enstitülerinin ülke müziðinde ve müzik eðitiminde çýðýr açan katkýlarýndan konuþmak istiyorum. Köy Enstitülerinde, müziðe ve müzik eðitimine, baþka eðitim kurumlarýyla karþýlaþtýrýlamayacak oranda büyük ‘önem verilmiþti’. Bu, bir 'ilktir’. 1943 müfredat programýna dayalý olarak Milli Eðitim Bakanlýðýnca hazýrlanmýþ olan bir istatistikten anlýyoruz bunu. Bu istatistikte, Köy Enstitülerinde okutulan derslerin, 5 yýllýk öðrenim süresinde toplam saatleri verilmektedir. Buna göre, Türkçe 736 saatle birinci, matematik 598 saatle ikinci, müzikse 460 saatle üçüncü sýrada yer almaktadýr. Bu, çok çarpýcý bir olgudur. Neden çarpýcý olduðunu bilmem açmama gerek var mý? Müziðin, tarih, coðrafya, fizik, kimya... vb. dev gibi görülen dersleri sollayýp üçüncü sýrada yer almasýný "çarpýcý" olarak nitelemek, sanýrým abartýlý bir anlatým olmaz. Köy Enstitülerinde, müziðe, ders dýþý çalýþmalarda da bir hayli yer verildiði dikkate alýnýrsa, bu önemin derecesi daha da yükselecektir. 65 yýl önceki bu uygulamaya karþýlýk bugünün etkili ve yetkilileri, ‘müzik, resim ve beden eðitimi’ derslerini program dýþýna çýkarmak istiyorlar. Ne diyelim, nereden nereye gelmiþiz! Konservatuarlarýn dýþýnda, öðrenciler için bir müzik aletini (genellikle mandolin) çalmanýn zorunlu tutulduðu ilk, öncü eðitim kurumu Köy Enstitüleridir. Her öðrenci, mandolinle öðrendiði Ýstiklal Marþýný ve birkaç þarkýyý, türküyü diðer öðrencilere çalmakla yükümlüydü. Öðretmen adaylarý için mandolin en uygun çalgýydý. Çünkü, öðrenilmesinin ve taþýnmasýnýn kolaylýðý yanýnda derste, üflemeli çalgýlara göre, kullaným üstünlüðü vardý. Ezgi mandolinle çalýnýrken þarký-türkü ayný anda aðýzla söylenebilirdi. Ayrýca, öðretmenin herhangi bir çalgýyý iyi bir düzeyde çalmasý, hem öðrencilerini hem de köy halkýný olumlu yönde etkilemesi bakýmýndan iyi bir araç olarak düþünülmüþtü.
Çalgý çalmaya ders dýþý etkinliklerde de yer verildiðinden, enstitü öðrencilerinin büyük çoðunluðu bir çalgýyý yeterli düzeyde çalacak duruma gelebiliyordu. Bu konuda Tonguç'un yönergesi þöyleydi. "...Öðrenci gruplarý iþlerini bitirince veya boþ zaman bulunca enstitü içinde, dýþýnda, tarla kenarlarýnda, bahçelerde, ahýrlarda, yollarda gidip gelmelerde bir müzik aletini çalmakta veya þarký-türkü söyleme konusunda tamamen serbest býrakýlmalýdýrlar. (Mektuplarla Köy Enstitüsü Yýllarý,s.44) Türkülerin ve halk oyunlarýnýn, folklorik danslarýn okullara girmesini saðlayan eðitim kurumlarý Köy Enstitüleridir. Köy Enstitülerinden önce türküler ve halk oyunlarý kesinlikle okullarda yer almýyordu. Hatta bununla ilgili olarak, komik olaylar yaþanmýþtýr. Kimi tutucu, gerici çevreler türkülerin sözlerini, kendi ahlak anlayýþlarýna ters bulmuþ ve cinsellik çaðrýþtýrdýðý sanýsýyla sakýncalý görmüþlerdi. Bu dedikodular TBMM kürsüsüne dek getirilmiþti. Köy Enstitülerine karþý olan kimi millet vekilleri: "Elin elimde olsun, kapý kapý dilenem." gibi çok masum sözleri bile sorun yapmak istemiþler, ama dönemin Milli Eðitim Bakaný, Hasan Ali Yücel'den gerekli yanýtý almýþlardý. Yücel, TBMM kürsüsünden, içerik olarak, þöyle bir yanýt vermiþti: "Sayýn arkadaþýmýz bu türküyü, yüce meclis kürsüsünde rahatça okuyabildi, bir sakýnca görmedi. Ayrýca, bu türküleri, köy çocuklarý, 2-3 yaþlarýndan itibaren annesinden, babasýndan, aðabeyinden, ablasýndan dinlemiþ; tarlada, çayýrda, harmanda, daðda, bayýrda, kendiside söylemiþtir. Neyi kimden esirgeyip saklayacaðýz." Bir ara, okullarda öðretilecek türküleri içeren kitap yayýnlayan kimi 'gayretkeþler', bazý türkülerin sözlerini deðiþtirerek akýllarýnca sansürlemiþlerdi. Örneðin: ‘Üç deste gül topladým, Yarim gibi kokmuyor’ yerine ‘hiç birisi kokmuyor.’ gibi komik deðiþiklikler yapýlmýþ. Burada 'yar' sözcüðü sansür edilmiþtir. Köy Enstitüleri türkülerin ve halk oyunlarýnýn okullara girmesine öncülük etmiþ ve bunda çok baþarýlý olmuþtur. Bugün 19 Mayýs Gençlik ve Spor Bayramý gösterilerinde halk müziðimizin ve halk oyunlarýmýzýn motiflerinin kullanýlmasý, Hasanoðlan Köy Enstitüsünün bu ülkeye bir armaðanýdýr. Köy Enstitülerinde her hafta, cumartesi akþamlarý eðlenceler düzenlenirdi. Her hafta eðlence düzenlenmesi de ülkemizde bir ilktir. Dinlenmesini ve eðlenmesini bilmeyenler verimli çalýþma ortamýný ve koþullarýný oluþturamazlar. Bu durumda baþarýyý olumsuz yönde etkiler. Köy Enstitülerinde eðlence düzenleme etkinliðinin çok güzel ve ilginç gerekçesini Tonguç, Enstitü müdürlerine yazdýðý 2.8.1941 günlü mektubunda þöyle açýklýyordu."... Öðrenci ve öðretmenler, en güç yaþam koþullarýna katlanarak çalýþmaktadýrlar. Onun için, çalýþmak kadar boþ zamanlarý iyi ve eðlenceli geçirme meselesi de önemlidir. Bu bakýmdan her enstitünün, birçok fýrsat ve vesilelerle, sýk sýk eðlenceler düzenlemesi, bunlarýn coþkulu geçmesini saðlamasý gerekmektedir." (Mektuplarla Köy Enstütüsü Yýllarý s.43-44) Cumartesi eðlencelerine tüm öðrenciler, öðretmenler, öðretmen eþleri ve çocuklarý, o anda enstitüde bulunan öðrenci velileri katýlýrdý. Bu eðlencelerde müzik ( þarký, türkü, çok sesli parçalar, mandolin topluluðundan çalgýsal müzik ) ve halk oyunlarýnýn yanýnda, küçük piyesler, seyirlik köy oyunlarý, fýkralar ve monolog gibi sözlü etkinlikler yer alýrdý. Müzik alanýnda, yine bir ilk olarak, usta öðreticilik düþüncesi ve kavramý Tonguç'un yaratýsýdýr. Adlandýrýlmasýný da Tonguç yapmýþtýr. Usta öðreticiler, Köy Enstitülerinde, kuramsal dersler dýþýndaki alanlarda önemli hizmetler görmüþlerdir. 1940’lý yýllarda, her alanda yetiþmiþ, diplomalý eleman bulmak olanaksýzdý. Halk arasýnda, kendini yetiþtirmiþ usta kiþilerden, hiçbir öðrenim belgesi aranmaksýzýn, ahlak yönünden güvenilir olmalarý koþuluyla, köy enstitülerinde öðretici olarak yararlanýlmýþtýr. Usta öðreticilerin görevlendirildikleri alanlar müzik, halk oyunlarý, demircilik, dokumacýlýk, arýcýlýk, meyve aþýcýlýðý, balýkçýlýk vb... pratik alanlardýr. Usta öðreticilerin en ünlüsü Aþýk Veysel'dir. Veysel Gölköy, Arifiye, Çifteler, Hasanoðlan, Yýldýzeli ve Ladik Köy Enstitülerinde "Saz Usta Öðreticisi" olarak görev yapmýþtýr. Yine, Posoflu Aþýk Müdami ile Artvinli Hasan Çýtak da Cilavuz Köy Enstitüsünde bir süre çalýþmýþlardýr. Ayrýca baþka enstitülerde de, çevrede iyi zeybek veya halay oynayan ustalar 'usta öðretici' olarak görevlendirilmiþlerdir. Bu ‘usta öðreticiler’ sayesinde halk bilimimizin ürünleri, en güzel ve en otantik biçimleriyle Köy Enstitüsü öðrencilerine aktarýlmýþ ve enstitülerde iþlenerek geliþtirilmiþlerdir. Sonraki yýllarda, yaþanan folklor patlamasýnýn ve dýþ ülkelerde elde edilen sayýsýz birinciliklerin mayasýnda Köy Enstitülerinin bu çalýþmalarýný aramak yanlýþ olmaz. Köy Enstitüleri kuruluþ dizgesine göre, birkaç ilin birleþtiði bir merkez olduklarý için, her ilin çevresindeki yöresel türküleri ve oyunlarý orada harmanlanýyordu. Böylece, Anadolu’nun mozaik yapýsýnýn harcý-tutkalý saðlamlaþýyordu. Ayrýca, ülkedeki 21 Köy Enstitüsü bir ailenin bireyleri gibiydi. Birinde herhangi bir sýkýntý olsa, öbürleri hemen onun yardýmýna koþarlardý. Yeni kurulan enstitülerin yapýlarý öteki enstitülerden gelen ekiplerce ( Bir öðretmen gözetiminde 35-40 öðrenci) yapýlýrdý. Yine, deprem yýkýmýna uðrayan kimi enstitülere ( Arifiye ve Ladik ) de ayný yardým ekipleri gönderilirdi. Bir yapýyý tamamlayan yapýcý ekip öðrencileri, 20 günlük yurt gezisi yaparlar, bu gezilerde 5-6 Köy Enstitüsü görülür, tanýnýrdý. Yapýcý ekiplerin gidiþ geliþleriyle, bir yörenin türküleri, oyunlarý öteki enstitülere götürülüyor, sevdiriliyordu. Böylece, Ege'nin zeybekleri Doðu Anadolu'da, Sivas halaylarý Antalya'da, Kars'ýn türküleri, oyunlarý Kýzýlçullu'da söylenir, oynanýr oldu. Bu da, yukarýda sözünü ettiðimiz mozaik ülke yapýsýný kaynaþtýran bir etkinlikti. ( Bir zamanlar milliyetçiliði bayrak gibi kullanmak isteyen köy enstitüsü karþýtlarýna ithaf olunur.)

Osman Nuri Alper’den sonra söz alan Mehmet Duru, Köy Enstitüleri anýlarýndan ve mandolin ile ilk karþýlaþmasýndan bahsetti. ‘Köy Enstitülerinde her öðrencinin çalgý öðrenmesi mecburiyeti acaba baþarýya ulaþacak mýydý? Çünkü oraya baþvuran sýradan insanlardý ve neredeyse hiç müzik bilgileri yoktu. Bunun da bir denemesi yapýlacaktý. Alýnan sonuçlardan denenmeye deðer olduðunu görüyoruz. Bizim devrenin, Savaþtepe Köy Enstitüsüne kaydý yapýldýðý dönemde, bizden önceki 40 kiþilik kýdemli devre dinlencedeydi. Okula girdik. Onlar tatilden döndüler. Her birinin elinde bir mandolin. O zamanlar, ismini bile bilmiyorum. Bizden önceki devre mandolin çalmayý 7 ay önce öðrenmeye baþlamýþlar hepsi gayet güzel çalýyorlar. Bir gün, benden önceki devreden arkadaþým Necati Cebe, baktým bahçe duvarýna dayanmýþ mandolin çalýyor. Hayran oldum. Öylesine güzel çalýyordu ki, mandolin bana çok sýcak dokunabileceðim bir çalgý gibi gelmiþti. Bir süre onu hayranlýkla dinledikten sonra müzik konusunda çalýþmaya karar verdim. Daha sonra bize de mandolinler verildi. Hemen notalarý öðrenip mandolin çalmaya baþladýk. Sene sonunda 30 kiþilik bir mandolin orkestrasýyla çok zor çalýnan parçalardan oluþan zengin bir repertuar hazýrladýk ve baþarýlý bir dinleti sunduk. Daha önce elleri ancak kazmaya küreðe yatkýn olan arkadaþlarýmýz, artýk mandolin çalýyordu. Deðiþim çok büyüktü. Bazý çevreler tarafýndan, fiyaskoyla sonuçlanacaðý düþünülen deneme büyük bir baþarýyla sonuçlanmýþtý. Köy Enstitülerinde olumsuzluklarý sineye çekmek ve imkansýzlýklara teslim olmak diye bir þey söz konusu olamazdý. Bizler problemleri çözmek, alternatif çözümler yaratmak üzere yetiþtirilmiþtik. Müzik hocamýzýn tayini çýkýnca, müzik derslerimiz boþ geçmeye baþlamýþtý. O dönem, Ankara Radyosunda Çarþamba günleri, yurttan sesler korosuyla, ‘Bir Türkü Öðretiyoruz’ diye bir program vardý. Okul yönetimi, bu programdan yararlanmaya karar verdi. O zamanlar oradaki tek radyo, pille çalýþan, sabit bir anteni olan ve 37 ekran büyüklüðünde bir düzenekle eðitim þefimiz Zeki Tümeboylu’nun evinde var. Radyoyu taþýyamayacaðýmýza göre, biz radyonun ayaðýna gideceðiz demektir. Her sýnýftan kulaðý çok iyi olan ve kolay öðrenen ikiþer öðrenci seçilerek bir grup oluþturuldu. Her Çarþamba günü o büyük radyo pencerenin önüne çýkarýlýr, Sarýsözen’in programýndan önce, elimizde kalemler, defterler duvarýn önünde beklerdik. Sarýsözen türkünün sözlerini yazdýrýyor, yurttan sesler korosu türküyü söylüyor, biz de canlý teyp görevi görüyor ve öðrendiðimiz türküleri okulda arkadaþlarýmýza öðretiyoruz. Bu Nisan ayýnda baþladý. Biz bütün yazý her Çarþamba günü Zeki Bey’in penceresinin önünde seçme türküler öðrenerek geçirdik. Böylece, boþ geçen müzik ders saatlerini deðerlendirerek o yaz çok sayýda türkü öðrendik. Sonra, okula Zühal Sarýman isminde, konservatuarda keman bölümü öðrencisi olan bir öðretmen geldi. Bir duyuru yapýlarak isteyenlere keman dersi verileceði söylendi. Günümüzde hayal edilemeyecek bir imkan yaratýlarak, isteyen her öðrenciye keman alýndý ve öðrenciler Zühal Haným’dan ders alarak keman çalmayý öðrendiler. Sonuçta, Köy Enstitülerinde müzik eðitimi konusu, tüm imkansýzlýklara karþýn hem müzik öðretmeni yetiþtirmek bakýmýndan hem de müziðin eðitimdeki önemini vurgulanmasý bakýmýndan çok önemlidir.’

Prof. Dr. Ayfer Kocabaþ panelin amacýný, Köy Enstitülerinin eðitim sistemine yapmýþ olduðu katkýyý ve kazanýmlarý özetleyerek, o döneme iliþkin çok deðerli bilgileri, barkovüzyonda izlenen görüntüler eþliðinde anlattý. Yazýnýn giriþ bölümündeki masal, Sayýn Prof. Dr. Ayfer Kocabaþ’ýn verdiði deðerli bilgiler doðrultusunda yazýlmýþtýr. Panelin sonunda bazý izleyiciler, Ruhi Su ile ilgili anýlarýný paylaþtýlar. Bunlardan biri de Ruhi Su belgeselini izlerken gözyaþlarýný tutamayan yazar, þair Haþim Kanar’dý. ‘Ben Ruhi Su’yu ilk kez Niyazi Baþkaya ile birlikte Hasanoðlan Köy Enstitüsüne gönderildiðimizde 1942 yýlýnda gördüm. Orada bir yemekhane binasýnda, öðrencilere saz çaldýðýnda gördüm ve dinledim. Söylediði türkünün sözleri bugün bile aklýmdan çýkmýyor. ‘Kestanenin iyisi, geçti güzel sürüsü, sürüsünden fayda yok, yaktý beni birisi’ En son Ruhi Su’yu, Hacettepe Üniversitesi’nde 68’li yýllarda, bir konser sýrasýnda gördüm. Ruhi Su sahneye çýktýðýnda, öðrenciler ayaða kalktý. Onu alkýþlamaya baþladýlar. Eliyle durdurdu. ‘Ben burjuva sanatçýsý deðilim. Burjuva sanatçýlarý, daha konser baþlarken elleri çýrptýrýrlar. Ben, size bir þey söylemedim ki beni alkýþlýyorsunuz. Konserimi bitiririm, eðer beðenirseniz alkýþlarsýnýz. Bir emek verilir, ancak bunun karþýlýðýnda alkýþlanýr.’ deyince salonda sesler kesildi. Konserini bitirdi. Salonda bulunanlar, kendisini dakikalarca ayakta alkýþladýlar. Ruhi Su, elini göðsüne koyarak, gülümsedi ve sahneden çekildi.’

Daha sonra eðitimci Yusuf Balaban söz aldý. ‘Kýzýlçullu Köy Enstitüsünde son sýnýf öðrencisiyken, Ruhi Su türkü derlemek üzere okulumuza gelmiþti. Öðrenciler onu dinlemek için konferans salonuna toplandýk. Bütün gittiði yerlerde olduðu gibi bizden de türkü öðrenmek istemiþti. Ýlk önce kendisi türkü söyledi. Mesela, Isparta türküsü olduðunu zannettiðim bu türküyü biz ondan öðrendik. ‘Cevizin yapraðý dað arasýnda, güzeli severler bað arasýnda’. Þu anda rahmetli olan bir arkadaþýmýz, Hüseyin Özsu, onun da sesi bas baritondu ve güzeldi. Ruhi Su’ya, Muðla aðzýyla söylediði ‘deniz de üstü köpürür, kayýðýna binsem götürür’ türküsünü öðretti. Ruhi Su, bu türküyü hemen notaya aldý. O gün bizleri, o güzel sesi ve sohbetiyle çok etkilemiþti. Ruhi Su çok ender çýkan insanlardan biriydi. O nedenle, yeni kuþaklar Ruhi Su’yu tanýmalý. Ruhi Su unutulmamalý.’

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Çok iyi...
Gönderen: Necat Dilaver / /Türkiye
29 Nisan 2008
Herkesin okumasý gereken bir yazý... Hele bu köy enstitüsü eleþtirisi yapanlar var ya; onlar kesin okusun ve bize þunun cevabýný versinler: Köy enstitüsünde okumuþ ve bu enstütüleri eleþtiren bir kiþi bulabilirler mi?...

:: teþekkürler
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
3 Ocak 2006
Sevgili Seval; Çok sevdiðim Ruhi Su'yu ne güzel anlatmýþsýn...Köy Enstitüleri.......Ve o okullarýn bize kazandýrdýðý þahsiyetler.....Onlarý o kadar iyi tanýyorum ki.....Köy Enstitüsünde eðitim görmüþ bir öðretmen olsaydým, mesleðimde çok daha baþarýlý olurdum.Ne yazýk ki, o þansý kaçýrdým...Teþekkürler yeniden........Sevgiyle kal.....Kâmuran Esen




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
'Kafkas Tebeþir Dairesi'nin Sebeb-i Hikmeti... ''
Bir Varmýþ Hiç Yokmuþ
"Beni Ben mi Delirttim?" : Ferhan Þensoy
Ermiþler Ya da Günahkarlar, Ýyilik Ya da Kötülüðün Dayanýlmaz Lezzeti…
Uluslarararasý Ýzmir Festivali 20. Yaþýný Kutluyor.
Sineklidað"ýn Efsanesi : Keþanlý Ali"nin Ýbretlik Öyküsü
Anton Çehov'dan Arthur Miller'a, Modern Zamanlarda Düþlerin
Ahmet Adnan Saygun"un Mirasýný Taþýyan Onurlu Bir Sanatçý : Rengim Gökmen
Sahibinden Az Kullanýlmýþ "Ýkinci El" Stratejiler
Tek Kiþilik Oyunlarýn Efsane Ýsmi : Müþfik Kenter

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ýbneler ve Çocuk Cesetleri [Þiir]
Komþu Çocuðu [Þiir]
Bir Bardak Soðuk Suyun Hatýrýna… [Þiir]
Ýhtiyaçtan [Þiir]
Deli mi Ne? [Þiir]
Sakýz Reçeli Seven Yare Mektuplar [Þiir]
Bir Nefes Alýp Verme Uzunluðunda… [Þiir]
Lord'umun Suskunluðunun Sebeb-i Hikmeti... [Þiir]
Pimpirikli Hanýmýn, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Þiir]
Yere Göðe Sýðamýyorum… [Þiir]


Seval Deniz Karahaliloðlu kimdir?

Bazý insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doðal bir ihtiyaçtýr. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatýmla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. Ýþte bu kadar basit.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doðru bilemem ama beyinsel olarak beslendiðim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla Ýlhan, Ýlber Ortaylý, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.