Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Gerçekten bu kadar anlamsız resimle birlikte bu kadar insanın bir arada tutulması tesadüfmüydü. Koridorun bitimine doğru yaklaştıkça yan odadan gelen acı feryatla irkildi. Sen aslında yaşamıyorsun diye çınlıyordu ortalık. Çevresine bakındı ve elleriyle duvarda asılı olan resimlerden birine yaklaşarak dokunmaya ve çerçeveyi tutarak hissetmeye çalıştı. Olmuyordu. Odadan gelen ses hızla yükselip bir anda sustu. Sarmaşıkla örülü olan kapının tam karşısında durdu. Menteşeleri uzun zamandır yağlanmamış olan oda kapısının kolu usulca aşağıya doğru indi. Kalbinin her zamankinden daha fazla attığını nefesinin kesildiğinden anladı. Gözlerinden yaş gelmişti. Bütün çabalarına rağmen yutkunamıyordu bile. Artık yaşamadığını anlaması hiçte zor değildi kendisi için. Kulaklarını sağır edecek derecede büyük bir gıcırtıyla açılan kapıdan içeriye baktı. İçerisi oldukça karanlıktı. Hemen solunda bulunan mini ayakkabılık üzerinde kesif bir koku ile beraber küflenmiş portakallar duruyordu. Suratını buruşturup sağ elini burnuna kapadı. Gözlerinden gelen yaş şimdi daha fazla akıyordu. Bir yandan korku ile alay edercesine adımlarını oldukça yavaş bir şekilde atarken diğer yandanda koridorda iken atılan çığlıkların sebebini düşünüyordu. Sen aslında yaşamıyorsun diyen sesin sahibini merak ediyordu. Odaya girmeden ışıkların bulunduğu düğmeleri aramaya başladı. Koridorda her zaman kullandığı tuvaletin ışıklarını yakan düğmelerle aynı yerde olacağını düşünerek elini hemen sağ taraftaki boşluğa uzatıp odanın aydınlanmasını sağladı.Aslında alışık olmadığı bir şey değildi. Moral bulmak için arkadaşları ile toplandığı doğum günü kutlamaları ve sohbet günlerinde hiç kimsenin birbirini dinlemediği,herkesin ayrı telden çaldığı zamanları aklına getirdi. Yalnızlığın zamanı olmadığını biliyordu. Bir yerlerden su sesi geliyordu. Seyrettiği filmlerdeki kabus karelerini hatırladı. İçerideki kokuya alışmış ve artık ellerini savunmaya hazır hale getirmişti. Biraz önce koridorda yürürken odadan gelen sesin şimdi koridordan geldiğini farketti. Bu sefer daha kısık ve bebek ağlaması eşliğinde duyuyordu sesi. Birisi yalvarıyordu. "Sen aslında yaşamıyorsun." Bu cümleden hemen sonra yaşlı bir kadının kahkahası çınlatıyordu ortamı. Korkuya alışacak duruma gelmişti artık. Dışarıdan içeriye süzülen güneşin yanında rüzgarında yer alması ve aynı anda yağmurunda yağması biraz tuhaftı onun için. Odada iki tane yatak olduğunu gördü. Alt dudağını koparırcasına ısırırken bir taraftanda odanın sağ tarafında boş saksıların hemen üzerindeki bir yazı dikkatini çekti. Hat sanatı kullanılarak yazılmış olan ve bir cam ile muhafaza altına alınmış çerçevede gözlerini kısarak okuduğu satırlarda duyduğu sesin aynısının yazdığını görünce gözlerine inanamadı. Sendeleyip toz içinde kalmış olan iskemlenin kenarına tutundu. Yataklar uzun süredir kullanılmıyor gibi gözüküyordu. Beyaz çarşafların artık sapsarı bir hale büründüğünü farketmekte gecikmedi. Odanın içerisinden başka bir odaya açılan bir bölüm daha vardı. Burası tahtalarla çivilenmişti. Altında da ismi silinme derecesine gelen başhekimin imzası vardı. Hızlı ve acele yazıldığı belli olan ve uydurma bir şekilde kapı altına yaslanan tabela kenarlarında böcekler geziniyordu. Tercümanını kaybetmiş bir turist gibi zamanla yarışırcasına göz gezdirmediği bir nokta bırakmayıp olan biteni anlamaya çalışıyordu. Birden aklına odanın dışında duvarda asılı olan tabloya dokunamadığını getirdi. Oysa odanın içerisindeki eşyalara dokunabiliyor ve onları hissedebiliyordu. İçine düştüğü anlamsızlıktan kurtulmaya çalışıyordu. Nasıl oluyor da odanın dışındaki cisimleri algılayamazken içeride tam tersi bir durumla karşılaşıyordu. Gerçekten yaşamadığına inanmak istemiyordu. İçeride kendisine acı verip yaşadığına kanaat getiriyordu. Aynı şeyleri dışarıda tekrarlamak düşüncesiyle kapıya yöneldi. Biraz önce girişteki küflü portakalların yerinde olmadığını farketti. Aniden geriye döndüğünde sanki ıslak bir zeminde gezmişcesine ayakkabılarının çamurlu izlerini gördü.Neler oluyor diyerek ellerini saçlarına götürdü. Ortalık şimdi suskundu. Birisi onu takip ediyordu. Onbeş metrekarelik odanın içinde görmediği birisi ona sürekli yakınlaşıyordu. Ayak izlerinin çamurlu olarak bastığı yerlere çıkması iyice korkutmuştu kendisini. Geri geri yürüyerek kapının açılması için kolu büyük bir hızla indirdi. Her kolu indirişinde kapının açıldığını görüyordu ama dışarı çıkmak için adım attığında tekrar aynı odaya girdiğini anlıyordu. Kapıdan çıkıyor ama koridora değil yine aynı odaya giriş yapıyordu bedeni. Birkaç denemeden sonra sinirlerinin yıpranmaya başladığına emin duruma gelmişti. Meçhulden gelen ses doğru mu söylüyordu.Fakat ne olursa olsun bu sese inanmakta istemiyordu. Ölmeyi kendi bedenine yakıştıramıyordu. Tozlu yataklardan birisinin üzerine uzandı. Yorulmuş gözleri herhangi birşey düşünecek durumda değildi. Birazdan gözkapakları kapandı ve su sesinin eşliğinde derin bir uykuya doğru yol aldı.. Sürecek...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birkan ASKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |