..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir öðretmen deðil, bir uyandýrýcýyým. -Robert Frost
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Tarihsel Olaylar > Hülya Okur




3 Aðustos 2006
Þu Çýlgýn Türkler  
Turgut Özakman

Hülya Okur


Yollarýma kendimden insancýklar dizdim, Vatanýmý sað býrakmak için. Ölmeyi bayraða sarýlmak için kabul ettim, Baþýmda sizin gibi bir hocanýn okuyacaðý kitaptan “Cumhuriyet” duasý için.


:BHBH:
TEK YAPRAKLIK BÝR SANAT DERGÝSÝ BÝLE..........


Etrafýmýzý kuþatan kitaplarýn hangisinin canlanýp üzerime yürümek istediðini düþünmedim dersem yalan olur. Çünkü bir insanýn odasýný tuttuðu takýmýn, hit bulduðu star’ýn, bebeðinin ya da artistlerin ruhuyla yerleþtirmesine þahit oldum da, masasýnýn, dolaplarýnýn, gümüþlük ve sehpalarýn üzerini örten kitaplardan nerdeyse oturacak yer bulamayacaðýnýzý görmek beni çok þaþýrttý. “Yazar bu! Kitaba merbut olmasý doðal” dediðinizi duyar gibiyim ama bu öyle böyle bir þey deðil... Sanki tüm yazýlanlar bir vahiy ayeti gibi birleþtirilmeyi bekliyor. Sanki kitaplarýn her biri onun içindeki bilgilerin akýtýlamayacaðý damarlar. Sanki onlar, o çok sevdiði vatanýnýn ölmeyen þehitleri... Bize verdiði beyanlarla onu ilerleyen yaþýna raðmen düþmanýn üzerine koþan bir cengâver kadar diri buldum. Atatürk’e baðlýlýðý, bunca zamandýr içinden çýkarttýðý yurtseverliði insanlara daðýta daðýta tüketememesi neden ödüllendirilmedi? Sayýn Turgut ÖZAKMAN her cümlesiyle bir kitap hediye etti bana ve Bolu’da Sanat Sokaðý okuyanlarýna. Yalnýz bu kitaplar tevhidi bekliyor. Milli mücadele; okuyucusunu deðil, yaza yaza bitirilmemesini de deðil, anlaþýlmasý ve tatbik edilmesini bekliyor. “Bir sayfalýk sanat’ýn bile yararý büyük” dedi. Ona sesleniyorum. O gün yüzüne bakýp söylemeyi tensip edemedim:

Yollarýma kendimden insancýklar dizdim,
Vatanýmý sað býrakmak için.
Ölmeyi bayraða sarýlmak için kabul ettim,
Baþýmda sizin gibi bir hocanýn okuyacaðý kitaptan “Cumhuriyet” duasý için.

HÜLYA OKUR-Emperyalizmi ve yamaklarýný dize getiren, milli mücadele öykünüzü 1948 yýlýnda Polatlý’dan Dumlupýnar’a yaptýðýnýz yürüyüþle oluþturma kararý verdiniz? Kalorisini þimdi yakmaya baþlýyoruz diyebilir miyiz?

TURGUT ÖZAKMAN- Evet öyle diyebiliriz gerçekten... (gülüþmeler...)

HO- Turgut Özakman’ýn “Þu Çýlgýn Türkleri uzun süredir en çok satanlar listesinin baþýnda...” Bu cümleyi yazýsýna baþlýk yapan: Gazeteci yazar Doðan Hýzlan. Bizde bu konu baþlýðýyla sohbetimize baþlamak istiyoruz. Bu satýþ grafiðini neye baðlýyorsunuz? Bekliyor muydunuz?

TÖ- Tabi ki beklemiyordum. Bana kalýrsa hiç kimse beklemiyordu. Önceden okuyanlara sorsaydýk onlarda beklemiyordu. Ama demek ki bir hazýr zemin vardý. Kendi zeminini bu kitap kendi yaratmadý. Daha evvel bu Avrupa Birliði’ni, bazý sözcülerini, bazý tavýrlarý, Irak’ta olup biten olaylar, Amerikan subaylarýnýn Türk subaylarýnýn baþýna çuval geçirmesi, Türkiye’deki siyasi oluþumlar, Cumhuriyetin bazý kazanýmlarýnýn tehlikede görünüyor olmasý gibi birçok etken bir araya geldi, bir dip dalgasý yarattý. Halký bir uyanýþa yol açtý. Bu ayný zamanda gençlerde de bir uyanýþa yol açmýþtý. 6 aydan beri Anadolu’yu geziyorum. Öyle olduðunu sanarak yaþadýðým için söylüyorum bunu. Bu kitapta o rüzgâra bir katkýda bulundu. Hýzlandýrdý o rüzgârý ve bide biraz yaydý. Yani þimdi sanýyorum ki gençler tarihlerine sahip çýkmak istiyorlar. Çocuklardan biz otuz-kýrk yýldýr bu tarihi esirgiyorduk. Biz bunu ya bilerek anlatmýyorduk ya gafletten anlatmýyorduk, ya gayri millilikten anlatmýyorduk. Ama anlatmayý baþaramýyorduk, beceremiyorduk. Ben Üniversite hocalýðým sýrasýnda her yýl üniversiteye gelen çocuklarýmýzýn biraz daha az yakýn tarihimizi bildiðini gördüðüm için, bu konuda içim çok yaralýydý. Onlarýn okuyabileceði gibi yazarsam daha iyi olur! Bir bilimsel araþtýrma gibi yazmayayým bu kez demiþtim. Anýlarý toplamamýn o yararýný gördüm zaten. Ýþte o anýlar yan yana gelince o mozaik yazarýn özel bir muaile gayreti göstermesine gerek býrakmýyor. Þimdi bu kýsa vadede bir özel ilköðretim okulunun 6. 7. 8 sýnýflarýyla aþaðý yukarý 800’e yakýn öðrenciyle beraber oldum. Eðer bu gençlerin coþkusunu öldürmezlerse, yanlýþ yollara çekmezlerse, pek çok okulda gördüðüm bu coþkuyu, bir araya getirdiðim zaman Türkiye’nin geleceði için emsal oluþur. Düþünün ki bunlar 6. 7. 8. sýnýflarýn hemen hepsi bu kitabý okumuþ. Çok akýllýcý sorular sordular. 6.Sýnýftan bir çocuk ayaða kalktý! Avrupa Birliði ile ilgili öyle bir soru sordu ki, çok güncel olduðu için cevabýný veremedim. Yani bir okulun çatýsý altýnda güncel bir siyasete girmek istemedim. Kýsaca þöyle söyleyeyim: Türkiye’deki siyasilerin yarýsý bu 6.sýnýf öðrencisin sorduðu soruyu sorsalar, Türkiye’nin yüzü deðiþir.

HO- Çünkü çocuklar Atatürk’ü mask, büst, heykel, resim ve þiirlerin içinden çýkartamadýlar.

TÖ- Öyle, öyle, öyle... Mavi gözlü, sarýþýn, kardeþiyle bakla tarlasýnda karga kovalayan... öyle anlatýldý. Ama Atatürkçülük anlatýlmadý, Atatürk devrimlerini sebebi anlatýlmadý. Atatürk neden Çanakkale’de Kahramandý? Milli mücadele nasýl oldu? Halkýn katkýsý nasýl oldu? Emperyalizme karþý verilen bir savaþta halk ordusunun, meclisinin arkasýnda olmazsa o savaþ galibiyete ulaþmaz, bir orduyla kazanýlmaz, milletle kazanýlýr. Türkiye’de bir takým bilim insanlarý kalktýlar “emperyalizme karþý deðildir” diye kitap yazdýlar. Biz hakikaten Yunanlýlarla birlikte “kara anlayýþý” denize döktük sanýyorduk ama dökmediðimiz anlaþýlýyor. Bu “kara anlayýþ” ille saðcý gericilik deðil, her çeþit gericilik bunun içerisine giriyor. Yani Türkiye’de Türkiye’nin mutlu olmasýný istemeyen ne kadar çok odak var... Ne acý bir þey bu! Ne acý bir þey! Çok acý bir olay bu! Ama bizim uyanmamýz gerekiyor. Bu insanlarý böyle dinliyoruz. Onlarda okunduklarýný, bir yerleri olduðunu, söylediklerinin herkesçe benimsendiðini, paylaþýldýðýný sanarak, biraz daha hýzlana hýzlana bu yazýlarý yazmaya devam ediyorlar. Bunlara halk vicdanýnýn tepki göstermesi lazým. Türkiye’ye yeni baþtan bir Sevr hazýrlayan batý, o adamlarýn yazýlarýna bakarak bizi yanlýþ tanýyacak. Halk onlar gibi düþünmüyor. Bir daha söylüyorum; altý aydýr Anadolu’yu geziyorum, gazetelerle, derneklerle, halkla beraberim. Hiç kimse bu yazarlar gibi düþünmüyor. Anadolu’nun hiçbir yerinde onlar gibi düþünen insanlar yok. Türkiye baþka türlü düþünüyor. Ama bunu belirtmezde, bu milli refleksini göstermezse, batý haklý olarak o yazarlar gibi düþünüldüðünü, herkesin onlarý tasvip ettiðini, onayladýðýný sanacak, o da ilerde baþýmýzý çok büyük sýkýntýlara sokacak. Bundan korkuyorum.

HO - Gazeteci yazar Hasan Pulur bir yazýsýnda “Þu Çýlgýn Türkler” deðerlendirmiþ ve hemen giriþinde þu cümleyi kullanmýþ: "KURTULUÞ Savaþý'nýn romaný yazýlmadý" diyenlere "Romaný da yazýldý, destaný da!" diye karþýlýk verebiliriz.” Eserinizi Kurtuluþ Savaþý Destaný diye niteleyebilir miyiz? Bu destanýn ikinci, 3. ciltleri de olacak mý?

TÖ- Ben destan sözcüðünü kullanmak istemiyorum. Ben daha mütevazý bir insaným. Ben kendi eserlerime öyle bir sýfat, övgü yakýþtýramam. Bu tarih kitabý da deðil, romanda deðil, öykülerin toplandýðý bir eser de deðil, kendine özgü bir yazým tarzý. Niye böyle yazdým ben? Her tarafý dolaþarak, milli mücadeleyi bütün cepheleriyle, yönleriyle anlatabilmek, hem de kolay okunmasýný saðlamak. Özel bir kurgusu oldu bunun. Bu keþfettiðim bir kurgu da deðil! Bunu da söyleyeyim. Buna benzer, bu tarz kurgularda yazýlmýþ kitaplar da vardýr. Ama bu onun geliþtirilmiþ bir tarzýdýr. Daha ustaca, baþarýlý kullanmýþsam, bunu 50 yýllýk tiyatro yazarlýðýma borçluyum herhalde. Destan diyemiyorum ama milli mücadelenin önemli bir bölümünü anlattýðýna inanýyorum. Doðru anlattýðým kesindir. Bir yanlýþlýk yapmamak, eksik býrakmamak için çok azap çektiðimi söyleyeyim. Çok emek sarf ettim. Bir cümleyi iki-üç kaynaða bakmadan kesinleþtiremedim. Gece yarýsý uykumun kaçýp, -ya ben þu kitaba bakmamýþtým. Benim %100 emin olarak kullandýðým o cümle belki de öyle deðildir- diye yataktan fýrlayýp, gidip bakýp, doðru olduðunu anladýktan sonra iç rahatlýðýyla uyuduðum gecelerim çok olmuþtur.
HO- Kurtuluþ Savaþý günlerini sorguladýðýnýz ya da aktardýðýnýz kitabýnýzýn yayýnlandýðý günlerde Orhan Pamuk’ta toplumda infiale neden olan bir tartýþmanýn tam odak noktasýndaydý. Orhan Pamuk Kürt ve Ermenilerin katledildiði savýný dillendirirken, birçok milliyetçi için kitabýnýz bayrak haline geldi. Sizi bir tartýþmanýn içine çekmek istemiyorum. Ancak bir tarihçi gözü ile Pamuk’un iddialarý doðrularý yansýtýyor mu? Türkleri, hala karanlýk birçok noktasý bulunan böyle bir suçlamanýn odaðýna koyan Pamuk neyi hedeflemiþ olabilir?
TÖ- Þimdi sanatçýlar okurlarýna, gerçeðin tanýðý olmak gibi bir yükümlülüðün altýndadýrlar. Sayýn Orhan Pamuðun bunu ihmal ettiðini görüyorum. Çünkü bir konuþmasýnda bütün bunlarý incelemediðini, tarihle ilgilenmediðini, iþine öyle geldiðini o yüzden öyle söylediðini açýkladý. Ýnsan bunu açýklar mý? Böyle bir þey der mi? Çok þaþýrtýcý bir olay bu. Zihin karýþýklýðýnýn ve bilgi eksikliðinin çok somut bir örneði... Biraz daha olgunlaþýnca bütün bu hatalarýný düzelteceðini umut etmek isterim.

HO- Tiyatro Sanatçýsý Rüþtü Asyalý rekorlar kýran 'Þu Çýlgýn Türkler' in devlet tiyatrolarýnda sahnelenmesi için size teklifte bulunmuþ. Buna cevabýnýz ne oldu. Ufukta eserinizin sahnelenmesi hatta film ya da dizi çekilmesi gibi projeler var mý?

TÖ- Þimdi film teklifleri geliyor. Çok iyi geliþimler ama biz diyoruz ki bir-iki yýl geçsin. Hemen film çevrilirse magazine düþüyor. Öyle olmasýn istiyoruz. Bu teklifte bulunan herkeste bizim bu kaygýmýzý saygýyla, anlayýþla paylaþtý. Çok ta güzel oldu. Kendilerine müteþekkirim. Bazý arkadaþlarýmýz bunu oyun olarak yazmak istiyorlardý ama bu o kadar geniþ bir konu ki, üç beþ kiþi ayrý ayrýmý yazar? Bu yararlý mý olur zararlý mý? Bir karar veremediðim, bu deðiþik versiyonlarýn yararýný, zararýný iyi kestiremediðim için, þimdilik kalsýn diyordum. Harbiye “13 Mart Atatürk günü” dolayýsýyla bunu oyun olarak yapmak istiyordum, içime bir heves geldi, ben oturayým yazayým, bir denemedir, baþarabilir miyim? diye. Dramatik anlatý adýnda onu yazdým. Þimdi onu askeri liselerde oynayacaklar. Bende oturup bu yaz bizim ortaokullarýmýzýn ve liselerimizin oynayabileceði en fazla bir saatlik bir oyun haline getirme gayreti içinde olacaðým. Devlet Tiyatrosu için yazmayý gelecek yýllar için düþünüyorum. Ben Rüþtü’den süre istedim. O da “peki” dedi.
HO- Tarihçi Taner Timur, “Þu Çýlgýn Türkler”i, Marksist bir bakýþ açýsýyla incelemiþ ve eserinizin türü ve baþarý nedenleri ile ilgili olarak þu tespiti yapmýþ; “özü itibarýyla siyasi bir eser'dir ve baþarýsý öncelikle siyasal mesajýndan kaynaklanmaktadýr. Yazarýmýz 1921 ve 1922 yýllarýný anlatmakla beraber, o dönemi o günlerin deðil, daha çok bugün yaþadýðýmýz toplumun (daha doðrusu bazý toplum kesimlerini) özlem ve duyarlýklarý ile sorguluyor." Bu görüþe katýlýyor musunuz?
TÖ- Þimdi ben o yazýdan dün haberdar olabildim. Bu ‘Kýzýlcýk Dergisi’nde çýkmýþ. O dergiyi de yeni getirttim. Tamamýný okumadan görüþümü açýklamak istemiyorum. Ama þunu söyleyebilirim. Biz Kurtuluþ Savaþýný ideolojinin dar açýsýndan bakarak, roman gibi yazdýk, arýttýk, inceleme gibi yazdýk olmadý. Onlarýn dýþýnda bir nesnel olgular zincir var. Bunlara ille ideolojik olarak bakmaya gerek yok. Bakýldýðý zamanda olayý iyi çözümlemiþ olmuyorsunuz. O zamanki halkýn tavrýný iyi açýklayabilmiþ olmuyorsunuz. Ýnsaný sadece ekonomik birime indirgediðiniz takdirde dünyadaki birçok olayý da açýklayamaz hale geliyorsunuz. Sanýyorum ki ‘Türk Solu’ milli mücadele hakkýndaki yaklaþýmda, o ideolojik yaklaþýmýn bana sorarsýnýz insaný, bireyi görmezden gelen ya da çok az gören yaklaþýmý yüzünden baþarýlý olamadý. Ama Nazým Hikmet’in “Kuvva-i Milliye Destaný”na bakýnýz hiç öyle ideolojik yaklaþýmý yoktur. O yüzden de herkese mal olmuþtur. Nazým Hikmet bile o olayý anlatýrken, sadece bir pencereden bakmanýn doðru olmayacaðýný anladýðýnda, ideolojisini bir kenara koyuyor, vatan sevgisini, insan sevgisini ve o büyük destana olan saygýsýný öne alýyor. Bu herkes için bir derstir.

HO- Sayýn Özakman, okuma, araþtýrma ve sorgulama alýþkanlýðý olmayan bir milletiz. Popüler kültür bize ne sunuyorsa onu tüketiyor, inandýðýmýz insanlarýn anlattýklarýný tek doðru görüyoruz. Gerçekleri sürekli ýskalýyoruz. Bu sorunun kaynaðýnda Türk Eðitim Sistemi’nin özendirmeyen, araþtýrmayý ve sorgulamayý öðretmeyen ezberci yapýsýnýn rolü var mý?

TÖ- Evet. Kesin. Bir tarihte kitap okumak suç gibi gösterildi ki evlerde kitaplar arandý. Okumak tehlikeli bir iþti. Benle konuþan o tarihteki görevlilerden biri, bir üniversite profesörünün evine gitmiþ, bana þöyle anlattý:
“Her taraf cephaneler gibi kitap doluydu hocam! Her taraf!” Adam o kadar çok kitabý görünce, gözü dönmüþ, sanki cephaneye girmiþ gibi anlatýyor. Ýnsanýn ödü kopuyor bu kafa karþýsýnda. Derslerimizi bir yan kültürle beslemediðimiz için, onlarý sanata açmadýðýmýz için, ya da yeteri kadar açmadýðýmýz için birkaç iyi okula, büyük þehirdeki imkânlý okullara ve iyi imkânlý ailelerin geliþimine bakmayalým. Bütün Anadolu’ya yayýlýrsak, sanatla manatla çocuklarýmýzýn hemen hemen hiçbir ilgisi yok. Öðretmeninde ilgisi yok. O maaþla nasýl gösterecek? Öðretmende roman alacak para yok. Bizim haksýzlýk ettiðimiz kitle öðretmen kitlesidir. Buna raðmen bu insanlar hükümetlerin, devletin eksik býraktýðý milli mücadele ruhunu çocuklarýna anlatmak için fevkalade gayret gösteriyorlar. Elleri öpülesi bir iþ yapýyorlar. Ama bütün öðretmenler ayný deðil. Milli mücadeleye karþý, milli mücadeleyi küçümseyen öðretmenlerimizde var. Ben böyle öðretmenler olduðu için Türk Milletine acýyorum. Hem de öðretmenlerin kendilerine acýyorum. Bunlar sahte bir tarihin çocuklarý. Bunlar kendilerini derleyip toparlayýp, çocuklarýmýza doðruyu anlatmak zorundalar. Hiçbir þekilde yanlýþý anlatamazlar. Gerçeðe ihanet etmesinler. Öðretmenlik kutsal bir meslektir. Kutsal meslekte gerçeðe ihanet, siyaset, maksatlýlýk kutsallýkla katiyen barýþmaz. Katiyen uyuþmaz. Bu yaptýklarý gelecek Türkiye’si için fevkalade zararlý. Bu yalanlara Türkiye’nin hayrýna olmayacak þekilde aracý olmalarýndan ötürü hepsini ciddi olarak kýnýyorum.

HO- Bilgiye yapýlan saygýsýzlýðýn, kitaba cephane boyutu kazandýran zihniyetin amacý ne olabilir?

TÖ- Halkýn uyanmasýndan hoþlanmayanlar var, halkýn uyanýþýný tehlikeli bulanlar var, halkýn uyanýþýn ekonomik geliþimle uyumlu olmadýðýný, uyanýþýn daha hýzlý olduðunu bunun sosyal krizlere yol açacaðýný ileri süren bilim adamlarýmýz olmuþtu bir tarihte... Ýçerden geliyor. Dýþarýnýn bu konularda akýl öðretmesine ihtiyaç kalmaksýzýn onlara uygun zihniyet kendiliðinden geliþiyor maalesef. Çok büyük çapta içerde yatýrým yapmalarýna ihtiyaç olmuyor bazen insanlar hazýr buluyor. Eskiden beri bu böyle. Cumhuriyet bunlarýn kökünü kazýyamadý. Yani zihniyet olarak bu zihniyetin kökünü kazýyamadý. Çünkü bin yýllýk ihmalin, bin yýllýk ilkelliðin, geri duruþun 15 yýlda temizlenmesi mümkün deðil. Atatürk’ten sonraki iktidarlar o hýzý, o aydýnlýðý, o sýcaklýðý sürdürselerdi bugün çok iyi bir yerde olabilirdik, olmadý. Olmadý.
Onlara çok uygun geldi... Ülkede milli refleksi söndürürseniz Türk Milleti’ne istediðinizi kabul ettirirsiniz. Ýþte bizim milli refleksimiz sýfýra yakýn. Hazýra konuyorlar. Þimdi destekliyorlar... Önlerinde çok ciddi bir sorunlarý kalmadý diye düþünüyorlar. Ama bence yanýlýyorlar.

HO- Geçmiþi çok iyi bilen bir yazar olarak Türkiye’nin geleceðine yönelik öngörüleriniz mi bunlar?

TÖ- Evet þimdi yanýldýklarýný söyleyebilirim. Konforlu zamanlarda, barýþ zamaný falan.. kelime tam oturmasa bile uyuþuk, konfora düþkün, ertesi günü düþünmeyen, günü birlik yaþayan, geçici önlemlerle iþleri atlatmaya çalýþan ama iþ zora koþunca, býçak kemiðe dayanýnca iþte o zaman eþi bulunmaz bir millet oluyoruz. Umarým býçak kemiðe dayanmasýn. Biz daha evvel uyanalým. Daha evvel kendimize gelelim. Avrupa Birliði’nin bazý sözcülerinin söylediði öyle sözler var ki, bunlarýn ne içerdiðini anlamamak için çok cahil olmak lazým. Ya da onlar gibi düþünüyor olmak lazým ki bunu kimseye yakýþtýramam.

HO- Þimdi biraz kiþiselleþtireceðim sohbetimizi izin verirseniz! 1952’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdiniz. Almanya’nýn Köln kentinde tiyatro eðitimi aldýnýz.1967’deTRT’de Merkez Program Dairesi Baþkaný, sonra da Genel Müdür Yardýmcýsý oldunuz. Ýzmir Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde öðretim görevlisi olarak çalýþtýnýz. Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü’ne atandýnýz. Bunlardan hangisi milli mücadelenizi galat-ý meþhur kýlýnan zaman dilimidir?

TÖ- Ben 1948 senesinde hastalandým... Bir buçuk iki yýl hiç kalkmadan yattým. O zaman pek çok kitap okudum. O yatalaklýk dönemimi okuyarak geçirdim. Çünkü hayatta kalmamý saðladý ve hayata baðladý. Çünkü arka arkaya gelen o hastalýklardan kurtarýcý ilaç henüz yoktu. Antibiyotik ve penisilin yoktu. Anýlarý toplayarak gittik. O zamanlar geleceðe umutla bakýyorduk. Demokrat Parti’nin de özgürlük getireceðine, sadece demokrasi getireceðini sanýyorduk. Yanýldýðýmýzý anladýk. Öyle bir þey olmadý. Her gün biraz daha zor günler geçirdik. Ve o günden buyana da cumhuriyetin nimetlerini aþýndýrýyoruz. Devletimizin niteliklerini sulandýrýyoruz. 50 yýldýr iktidara gelenlerin büyük bir çoðunluðu kendilerini Atatürk’ten daha akýllý, daha bilgili, daha yurtsever sanýyorlar, onun kurtuluþ reçetesini bir kenara býrakýp kendilerine özgü bir takým reçeteler ileri sürdüler. Sonuç þu: Dünyanýn en borçlu devletiyiz. Bir günlük borcumuzla bugün baraj yapýlýr. Biz onu halkýmýzýn refahý için harcasak bu günlük ödediðimiz faizi, kim bilir nerelerde oluruz. Bunca talihsizliðe, kötü, eksik ve yanlýþ yönetime raðmen yinede dünyanýn ilk yirmi devletinin arasýnda yer almak çok önemli bir þey. Bide bunu doðru kullansak nerelere uçacaðýmýzý düþünün! Ama olmuyor. Bir þey bunlarý engelliyor. Sadece borçtan ibaret deðil bizim sorunlarýmýz. Ekonomi olmuþ sýrça bir kümes. Bir taþ atmaya gelmez... Hemen yýkýlýr gider. Belki de sessiz bir kriz yaþýyoruz. Otuz altý ay vade ile buzdolabý satýlýyorsa, o iþadamlarýnýn ve esnafýnýn ne halde olduðunu çok iyi anlamak lazým. Ekonomide problem çýkmasýn diye yumuþak, dikkatli konuþmak çözüm deðil. Biz hem Batýdan, hem ABD’den, hem çevremizden çok tehlikeli sinyaller alan bir Ülkeyiz.
Bizi yönetenlerin milli mücadele ve yakýn tarihimizi çok iyi bilmesi gerekir, bunlarýn oyununa düþmesi çünkü. Oyunlar ayný oyunlar çünkü. Renk deðiþiyor, yöntem deðiþiyor ama oyunun özü ayný oyun. O günleri iyi bilmeleri lazýmdý. Halbuki bizi otuz yýldýr yönetenler milli mücadeleyi, yakýn tarihimizi, batýnýn bizim için düþüncelerini, Sevr Antlaþmasý’nýn nasýl bize biçildiðini... Batý emperyalizminin bize biçtiði kefen Sevr. Sevr’in tamamýný okuyan ne kadar çok az insan var. Tabi ki bugün onun serpintilerini yaþamaktayýz. Zihniyet ayný zihniyet, yaklaþým ayný yaklaþým, yöntem üç aþaðý beþ yukarý ayný yöntem... Peki o zaman o günleri bizim A’dan Z’ye didikleye didikleye çok iyi öðrenmemiz gerekmez mi?
Yooo... Önlerine konan bir takým sahte tarihlere göre inanýp konuþuyorlar. Kendi hayallerine göre, kendi maksatlarýna göre deðiþtirip saptýrýyorlar. Bir milletin çok yakýn tarihine, devletin kuruluþu dönemine o kadar gayri ciddi yaklaþmasý tabii çok acý bir olay. Ben bize yakýþtýramýyorum.

HO- Kökleriyle oynanan bir çiçeðin dirilip,canlanmasýný,her zaman taze kalmasýný beklemek gibi...

TÖ- Çok doðru söylüyorsun..Türkiye içinde tehlikeli biliyorum.Bilseler bir çok þeyin önemini daha iyi kavrarlar.Onlarla oynamazlar.Onlarý sulandýrmaz,çarpýtmaz,törpülemezler.Öyle þeyler yapýyorlar ki bu Türkiye’yi bize emanet býrakan insanlarý incitiyoruz.

HO- Sayýn Özakman, þimdi sizi biraz ilklerinize doðru götürmek istiyorum. Bizim dergimizle ilintili kýsmý yaþamýnýzýn.

TÖ- Zevkle..

HO- Ýlk oyun denemeniz, “Masum katiller” 1946 ‘da Halk Evi’nde oynandý. 1951’de “Pembe Evin Kaderi” adlý hikâyeleriniz Hisar Dergisi’nde yayýnladýðýnda, kýsa zamanda tanýnmanýzý saðlamýþtý. Yerel bir dergiyle sanata ne kadar hizmet etmiþ oluruz? Edebiyata katkýmýz olur mu?

TÖ- Tabiii... Helal olsun... Tebrik ediyorum. Çok büyük bir iþ yapýyorsunuz. Tek yapraklýk bir sanat dergisi çýkartmanýn bile çok büyük bir olay olduðuna inanýyorum. Size tekrar baþarýlar diliyorum. Emeðinizi de kutsuyorum.
Onu söyleyeyim bir kere. Elli küsur yýldýr bu mesleðin içindeyim. Edebiyat âlemimiz, edebiyat dünyamýz gittikçe sönüyor. Sanat dünyamýzdan tiyatro ‘altýn çaðýný’ yaþadý. Þimdi yaþamýyor. Sayý çoðalsa da altýn çað olmaktan çýkýyor. Çünkü mekanik bir hale geldi. Kaliteyi korumakta büyük sorunlarýmýz var. Ama tiyatromuz’ un kaderinde var bu iniþ-çýkýþ. Þimdi duraklama dönemindeyiz. Tekrar çýkýþa umut ederim ki geçer. Eskiden þiir kitaplarý peynir ekmek gibi okunurdu. Þiir günleri yapýlýrdý. Gençler stadyuma, futbol maçýna koþar gibi þiir günlerine koþar, o þairlerin þiirlerini kendi aðzýndan dinlemek, onlarýn elini sýkmak için yarýþýrlardý. Þiir oralardaydý. Þiir unutulmadý, ama çok az þiirden anlayan insanlar için, onlarýn ilgi alanýnda kaldý. Yani canlýlýðýný, hayati olma niteliðini yitirmiþ gözüküyor. Onunda yeniden canlanmasý ne güzel olurdu. Bütün sanatlarýn annesi þiir, onsuz olmaz!

HO- Maddi yoksunluklar ya da toplumun yaþam standartlarýný belli bir noktada tutmak için verilen mücadele buradaki nedenlerin çivilenenleri mi?

TÖ- Ýkinci Dünya savaþý içerisinde ben lisede öðrenciydim. Kendi kuþaðýmý, sýnýfýmý anlatayým. Biz harçlýðýmýzý üç kuruþ, beþ kuruþ babalarýmýzýn gücü kadar alýyorduk. Otobüse binmiyorduk, yayan yürüyorduk. Öðlen yemeði yemiyorduk, evden bir dilim ekmek götürüyorduk. Arttýrdýðýmýz parayla klasikleri okuyorduk. O zamanlar Hasan Ali Yücel’in klasiklerinin çýktýðý dönem. Ýþte on iki buçuk kuruþ-on beþ kuruþ, iki-üç günlük harçlýkla bu kitaplar alýnabiliyordu. Atatürk lisesinde Ankara’da okurdum ben. Bizim okulumuzda herkes klasikleri alýp okurdu. Bunlar fakir insanlardý. Yoksul memurlarýn çocuklarýydý. Þimdi demek ki yoksulluk kültüre ve kültürü paylaþmaya engel deðil. O bir hava meselesi. Ruh meselesi. O havayý tekrar yakalayabilmemiz zor görünüyor ama bu okuldan, evden kaynaklanan bir þey... Evden böyle bir sanata, duyguya iten bir hava yoksa çocuk ne yapsýn? Televizyona bir bakýnýz! En baþarýlý insanlar, model diye çocuklarýn önüne sürülenler kimler? Ýleride çocuklarý mutlu edecek örnekler deðil.

HO- Yoksulluk, yoksunluk kitapsýzlýðý doðurmuyor yani...

TÖ- Evet. Benim öðrencilerim Marlboro içiyor. Kitap almaya param yok diyemiyor. Önünde sigarasý duruyor çünkü. Almak istiyorsa onu alýr. Tam paket içeceðine yarým paket içer, dört gün sonrada bir kitabýný alýr. Üçü birleþir bir kitap alýr. Bizim zamanýmýzda çözümlerde vardý. Paranýz yok kitap alamýyorsanýz, geceliði bir kuruþa kitap kiralanýrdý kitap evinden. Ben mesela “Üç Silahþörler”in o kalýn, eksiksiz çevirisini geceliði bir kuruþtan üç günde okuyabilmiþtim. Ýstedikten sonra mevzubahis deðil. Þimdi çocuklarýmýz iyi okullarda, imkanlý okullarda, çevresi sanata müsait okullarda. O ortamlarda öðretmenler öncü oluyorlar ama bütün okullarýmýzda bu olmuyorsa, evlerimiz buna destek vermiyorsa, çocuða falan romaný oku demiþse “ya ne diye roman okutuyorsun “diye gelip öðretmenle kavga eden anneler, babalar varken olur mu öyle bir þey? Çocuðunu da kendi ruhsuzluðunun içinde tutmaya çalýþýyor. Çocuk nasýl geliþsin zavallý?
Adýyaman da bir öðretmen var... Onun çocuklarý da benim çocuklarým sayýlýr. Onlarýn nasýl geliþtiðini görerek, ilgilerini görerek, bazen mektup yazýyorlar. Öðretmenden bilgi alýyorum. Bunun gibi binlerce öðretmen vardýr. Olmaz mý? Bunlar Türkiye’yi ayakta ve geleceðini omuzlarýnda tutuyorlar. Bizim hocalardan baþka sýðýnacaðýmýz hiçbir güç yok.

HO- Okuma alýþkanlýðýmýzý tetikleyen haksýz bir mekanizma da var iþleyen. Kitap sektörünü tehdit eden en önemli unsur kuþkusuz kitap korsanlarý... Hiçbir fikri katkýsý olmamasýna raðmen basýlý bir eseri sadece dizgi ve baský maliyetine piyasaya sunan bu insanlarý önlemek için yasa çýkarýlmasýna raðmen halen Türkiye’nin dört bir yanýnda korsan kitaplar raflarý süslemeyi, vatandaþa ulaþmayý sürdürüyor. Korsan kitabý gerçekten polisiye tedbirle önlemek mümkün mü? Size göre çözüm nedir?

TÖ- Çok güzel bir yasa çýktý. Ýnanýn müthiþ bir yasa. Ama uygulanmýyor. Hukukta yasa baþkadýr. Yasayý uygulamak baþkadýr. Yasa tek baþýna bir þey ifade etmez. Uygulamasý yasadan daha önemlidir. Yasa harika. Uygulama sýfýr. Polisiye tedbir gayet geçerlidir. Polis görevini yapabilirse, savcýlýk buna anlayýþ gösterirse, mahkeme acele kararýný verirse. Bu yürümüyor. Bir sürü sebep anlatýlýyor niye yürümediðine dair. Ama sanýyorum temelinde bu iþin yeni ceza yasasýnýn ve usul yasasýnýn bazý eksikleri mi var? Savcýlýðý korkutan bir yaný mý var? Savcýlarý bu konuda ilgisiz býraktýran bir yaný mý var? herkes baþka bir þey söylüyor. Bir eksikliðimiz var. O güzelim yasa uygulanmadýðý için göz göre göre her yerde korsan kitap satýlýyor. Çocuklarýn bir kýsmý bana mail atýyor: ”Hocam kitabýnýzýn korsanýný aldým. Helal edin!” (gülüþmeler...) ne yapsýn yani? O insanlarý ben suçlayamýyorum. Suçlu olan korsan. Korsanda kitap alaný suçlamak çok zor. Yoksulsa, kitabý okumak istiyorsa, baþka çözümde bulamýyorsa, aklýna ilk gelen o kolaylýktan yararlanmak oluyor. Baþka çare yok.

HO- Bir gün kitaplarýnýz raflara aðýrlýk veriyor diye indirilse mi? Yoksa zihinlerden silinirse mi üzülürsünüz?

TÖ- Diðer kitaplarým için söylemiyorum ama “Þu Çýlgýn Türkler” sadece bir kitap deðil. Bu baþka bir þey anlatmak istiyor. Bir þey kazandýrmak istiyor. Býrakýlmýþ bir boþluðu doldurma hevesiyle yazýldý. Nitekim doldurduðunu da görüyorum. Okunmasýný ve benimsenmesini çok önemsiyorum. Çok önemsiyorum.

HO- Sanat uðruna nelerden vazgeçtiniz? Aðaçlarýnýzý sirkelerken altýndan gerilen çadýrýn tutucularý kimler olsun istersiniz?

TÖ- Þimdi ben hayatla sanatý birlikte götürebildim. Yani rastlantý eseri deðil. Çok programlý, bilinçli olduðum için deðil. Bir yandan çok sevdiðim mesleklerde çalýþtým. Boþ zamanlarýmý yazýya, çiziye ayýrabildim. Ama böyle gezmek, tozmak, hayatý sahiden sonuna kadar yaþamak, o hayatýn önümüzden akýp giden bazý imkânlarý vardý ki onlardan yararlanmak gibi þeylerden istifade edemedim. Etmediðim içinde hiçbir üzüntü duymadým. Oturup bir þey yazmayý en zevkli þey addettim. Gençliðimde de öyle addetmiþimdir. Yaptýðým þey iyi bir þey ise tabii uçuyordum, iyi bir þey olduðunu sanarak. Ýyi bir þey olup olmadýðýna sonra baþkalarý karar veriyordu aslýnda...

HO- Sanata ormanlar armaðan ettiniz. Bir aðaç diktiðinizi söyleyemeyiz. Ama kemik iliðiniz deðiþecek olsa hangi sanat dalýna geçiþ yapardýnýz?


TÖ- Yok. Ben gene Tiyatro yapmak isterdim. Tiyatro Türk halkýna çok yakýn bir þey. Ýyisi yapýlýrsa, iyi oynanýrsa, iyi sahnelenirse, halkýn sorunlarý ona uygun bir tarzda ince iþlenirse, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun bazý özellikleri varsa ondan yararlanarak, bir Ulusal Tiyatromuz oluþturulursa ne kadar güzel olur! Yani ben tiyatro’ya çok hizmet ettim. Daha da etmek isterdim. Tiyatro sanatýný, sanatlarýn insaný en mutlu edeni görüyorum.

HO- Size yakýn bir akým ve üslup yakalayan bir yazar ya da þair ismi verebilir misiniz?

TÖ- Þimdi yüzlerce öðrencim oldu. Onlar belli bir miktar etki altýnda kalmýþ olabilirler. Onlar zamanýnda kendi baðýmsýzlýklarýný kazanmýþlardýr. O bakýmdan bunlarýn benim devamým olduðunu hiç kimse söyleyemez. Olmasý da hiç iyi olmazdý zaten. Onlarýn baðýmsýz olmasý çok daha güzel bir þey. Ama bazý oyunlarý okuyorum, hep benim oyunlarýmdan gölgeler, serpintiler görüyorum. O genç insanlarda bunlarýn olmasý çok doðaldýr. Bende kim bilir kimlerden ayný þekilde etkilenmiþimdir oyunlarýmý yazarken! Doðaldýr. Þimdi bizim tiyatromuz yeni imza, yeni ruh, yeni ses istiyor. Buna mutlaka ihtiyacýmýz var. Bizim oyunlarýmýzý ikide bir ýsýtýp ýsýtýp oynamalarýnýn gereði yok artýk. Þimdi genç insanlara, genç seslere, genç duruþlara ihtiyaç var. Ama bu sabýr iþidir, azim iþidir. Bizim genç yazarlarýmýzýn büyük bölümünde bu azmi ve sabrý görmediðim için bazen kýzýyorum.

HO- Peki yorulduðunuzda kollarýnýzý dinlendirmek ya da dilimizin makinesinin pedalýndan ayaðýnýzý çekmek sizi korkutuyor mu?

TÖ- Hayýr. Ben ondan baþka bir þey bilmiyorum ki! Öyle bir korku hiç içime gelmedi.

HO- Siz daha çok somut, nesnel konularý ele aldýnýz, öyle gözüküyor. Yazarlýk sizce görünenlerin mi? görünmeyenlerin mi kelimelerini soymaktýr? Yazarlýðýn tanýmý nedir?

TÖ- Ben böyle bir taným yapamýyorum. Bilmiyorum. Konu yöntemini beraber getiriyor. Her konu için geçerli bir formül bulabileceðimi sanmýyorum. Yani konu; insan, o andaki dýþ þartlar, genel ortam hepsi bir yerde birleþiyor. Onun hepsini kucaklayacak deðiþmez bir formül bulanýn ellerinden öperim. Ben bulamam.

HO- Aþka deðinmeden geçmeyelim, sizde isterseniz? ”Korkma insancýk korkma” ve ”Romantika” isimli eserlerinizde aþk çok açýlý anlatým ve kurgu ile desteklenmiþ... Aþký sizce bir baba kýzýna armaðan edebilir mi?

TÖ- Eder... (gülüþmeler...) Tek kelimeyle.

HO- Yeni bir kitap hazýrlýðýnýz var mý?

TÖ- “Çanakkale”. “Þu Çýlgýn Türkler” formatýnda, türünde, biçimde onu öyle yazacaðým. Onu bitirdikten sonra Cumhuriyet dönemini yazmak istiyorum. Birde hep yýllardan beri geliþtiðini sandýðým, adý ”Gül Amber” olan bir roman yazmak istiyorum. Bir cariyenin anýlarýyla “Lale Devrini” anlatmak istiyorum. “Lale Devri”nin de gerçeðini anlatmak istiyorum. O dýþ görüntüsün dýþýnda baþka bir þey var. Halkýn bir ýska geçiliþi var ki! O çok trajedik.

HO- Doðrular hep bir benlik, ben merkezi içinde tutuluyor. Anlatýlanlar muallaða kitli kalmýyor mu?

TÖ- Tarihte birbirimizi eleþtirerek, birbirimizi denetleyerek, tarihçilerin daha dürüst olmasýný saðlamak için çalýþarak, uyararak bunlar halledilebilir ama sanatta böyle bir þey yapýlamaz tabi. Sanat özgürlük ortamý. Sanatçýlarýmýz kendilerini iyi yetiþebilirlerse, hangi çaðý yazacaklarsa onun dürüst tanýðý olmak zorunda kalacaklarý, kaldýklarý, olduklarý meslek kuralýna uyarlarsa, halka da çok doðrularý anlatmýþ olurlar. Sanatta bile bu doðru önemli bir þey. Bir çaðý anlatýyorsunuz, bir dönemi anlatýyorsunuz, insan iliþkilerini anlatýyorsunuz. Ýki kiþinin aþkýný anlatsanýz bile bu konuda bir zaman var, zaman dilimi var. Onu da doðru anlatmak lazým. Elbette masal, masal olmasa, yüzde yüz gerçekçi bir tarih de olmasa, sanatsal bir anlatýmý vardýr ki, okuyana bir ruh hazzý olsun. Ona bir þey kazandýrsýn.

HO- Peki tarafsýz bir okuyucu için bunun ifþaatý zor mu?

TÖ- Anlar anlar... Ama biraz zaman alýr. Kronolojiyi biliyorsunuz. Karakterleri biliyorsunuz. Kimin yazdýðý uygun? Kiminki deðil? Hemen çýkarýrsýnýz ortalýða. Bende 20-25 günde bu öykü oluþabildi. Herkesin bu kadar uzun zamana ihtiyacý olmayabilir. Benden daha akýllý bir sürü insan var. Ama anýlara baktýrýrken nasýl kendine yonttuðunu, olaylara nasýl yön vermek istediðini, kendi ideolojisine göre olaylarý nasýl yorumladýðýný görüyorsunuz, anlýyorsunuz. Artýk elle tutulur halde. Gençlerimiz bu konuda uyanýk dururlarsa kandýrýlmayý azaltýrlar. Yani196O’lý yýllarda baþladý sahte tarih Milli Mücadele hakkýnda. Atatürk’ü küçümsemek, Milli Mücadeleyi önemsiz hale getirmek için gülünç derece de sahte, yalnýz yazarlarýnýn adý doðru. Geri kalan her þey A’dan Z’ye yalan tarihler yayýnlanýyor. Ama bizim halkýmýzýn basýlý eserlerin ciddi, doðru olduðunu sanmak gibi okuma alýþkanlýðý olmamaktan doðan bir zaafý var. O zaaftan yararlanýyorlar. Bunlarda onlarý doðru sanýyorlar.

HO- Günümüze, geleceðimize, tarihimize ve Türklüðümüze ýþýk tuttuðunuz için çok teþekkür ediyorum. Kýymetli zamanýnýzý “Bolu’da Sanat Sokaðý” okuyucularý için harcadýðýnýz için binaenaleyh teþekkürlerimi borç bilirim.

http://www.koroglu.tv/




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Kelebek [Þiir]
Yavrum [Öykü]
Dansöz [Ýnceleme]


Hülya Okur kimdir?

Lafýný,sözünü bakýþlarýna nakþetmiþ,mýsrasýný,dizesini kalemine nakletmiþ,sazýný sözünü sevgiyeiþlemiþ biriyim.

Etkilendiði Yazarlar:
Sebahattin Ali,Ýnci Aral,Yahya Kemal


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hülya Okur, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.