..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir kış sonsuza dek sürmüyor, hiçbir ilkbahar uğramadan geçmiyor. -Hal Borland
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > ömer kırat




8 Eylül 2006
Açılmak  
...her anlamıyla...

ömer kırat


Ben tanıtmayayım. Buyrun siz tanıyın...


:BIAD:
"Verdiğim geçici rahatsızlıktan ötürü özür dilerim. Keşke hiç doğmamış olsaydım. Lakin bu noktada yapabileceğimin en iyisi bu..."

Böyle yazıyordu intihar notunda... Boş kağıt bulamadığı için eski bir düğün davetiyesinin arkasına yazmıştı. Kağıdın bir yüzü "Dünyaevine" girmekten diğeri (evimiz) Dünya'yı terketmekten bahsediyordu artık...

Su soğuk değildi. Zaten yuvarladığı bir kaç kadeh kanyaktan sonra hiçbir şey ona soğuk gelmezdi. Ölüm düşüncesi bile...

Henüz kıyıdan 50 metre kadar açılmıştı. Bu yüzden fazla ses çıkarmadan kulaç atmaya devam etti. Denize girdiği yer ıssızdı ama yakınlarda, deniz kıyısında içkisini yudumlayanlar olabilirdi. Birileri tarafından görülmek ve hele ki kurtarılmak istemiyordu. Sessiz bir yolculuktu son arzusu... Suda eriyip giden bir buzdağının ki gibi... Ona çarpacak bir gemi olmaksızın. Çünkü biri yanına yaklaşacak olursa tanrı şahidi olsun onu da suyun dibine çekecekti!

İnsanlar! İyi olanlarından bile nefret ediyordu. Hatta "kahraman", "kurtarıcı" olmaya soyunanları bir kaşık suda boğabilirdi ki o anda fazlasına sahipti. Sakinleşti...

Deniz çarşaf gibiydi. Yoksa "kefen" mi demeliydi? Gülümsedi ve biraz tuzlusu yuttu.

Ayaklarının deniz tabanına ulaşamayacağı kadar derindi su... Nedense derinliği merak edip daldı. Yaklaşık 4 metre... Dipten avuçladığı kumla yüzeye çıktı. Kumun, elinden yavaşça dökülüp suda dağılışına baktı. En son bir deniz minaresi kaldı avucunda...
Milyonlarcası içinde onu eline alma ihtimalini hesaplama gereği duydu: Big-Bang olmuş, Güneş Sistemi ve gezegenler oluşmuş, Yeryüzü'nde hayat başlamış, bir meteor ve bir kuyrukluyıldız gezegeni sterilize etmeye çalıştıysa da başarısız olmuş, hatta dinazorları yok ederek memeli egemenliğinin yolunu açmış, bu memelilerden en zekisi (ki türleri "MEME"yi baz alarak sınıflandıran da kendisidir) evrimini uç noktalara ulaştırmış, abuk subuk (savaş dolu) bir medeniyet tarihi yazmış ve üyelerinden birisi intihar etmek üzere girdiği denizin dibinden bu Denizminaresini çıkarmıştı.

Bugünkü karmaşık organizmaların evrim yoluyla ortaya çıkmasının imkansız olduğunu çünkü, mesela insan gözünün tesadüfen ortaya çıkamayacağını söyleyenler; imkânsızlıklar (İhtimalsizlik- Ah Douglas Adams!) evreninde yaşadığımızdan habersizdi ve atalarını inkâr ederek günaha giriyorlardı. Ki bu sadece hikayenin (ihtimalin) yarısıydı. Çünkü olayın denizminaresi açısından ele alınması (!) da gerekiyordu. Dolayısıyla olayların ve şeylerin son (güncel) haline bakıp, karmaşık yapıları ve gelişimleri yüzünden “bir tanrı olmalı” diye düşünenler aslında büyük bir yanlış anlamaya ibadet ediyorlardı.

Bu düşünceler onu yeniden gülümsetti ve biraz daha tuzlusu yutturdu.


Artık iyice uzaklaşmıştı ve kıyının görüntüsü panaromik bir hal almıştı. Denizin ve yıldızlı gökyüzünün gümüşi pırıltısı arasında duran sahil kasabası, sarımtrak ışığıyla; altın ve gümüş kullanılarak yapılmış sosisli sandviç biçiminli bir mücevheri andırıyordu. Altın Sosis! Kasabanın adı bu olmalıydı.
Yine güldü ve yutmamak için ağzını kapadığı sular, burnundan içeri yeni bir giriş yolu buldular.

Hayat kaynağı suyu, intihar etmek için kullanmanın ne ironik olduğunu farketti, sırtüstü yüzerken.Yıldızlar ne güzeldi! Bir süre su yüzeyinde uzanıp kaldı. Sonra;

"Yüzüşmek ne de hoştu! Yıldızların altında!
MÜNTEHİR ne sarhoştu, yıldızların altında!"
şeklinde, yeni bir versiyonunu söyledi söz konusu şarkının...

Fakat emin olamadı; İntihar eden kişiye Arapça'da "Müntehir" dendiğinden... Böyle bir kelime yoktu galiba... Gerçii Arapça'nın kelime türetme uslubuna uygundu ama...
İntihar edene -> Müntehir? Hımmmm...

Kıyının silüeti tamamen yok olmuş ve sadece ışıkları görünüyordu, o an bulunduğu mesafeden... Buna karşın hiç yorgunluk hissetmiyordu. Yüzüyor, yüzüyor, yüzüyordu.

Kararlılığına, cesaretine hayran kalmıştı. Böyle biri miydi? Demek kendini tanımak için kendini öldürmeye çalışması gerekiyordu. Su yutacağını bile bile kahkahayı attı, vardığı bu sonuç üzerine...

Su ve atmosfer… Ölüm ve yaşam gibiydi. Ne gibisi! Öyleydi işte! Nefes aldığı sürece hayattaydı, ölümü kana kana içtiğindeyse denizin karanlığına karışacaktı benliği ve onu "o" yapan herşey...

Kalsiyum Sandoz tabletiymişçesine suda eriyecekti bedeni... Gerçii toprak da bunu yapıyordu ama su, sanki çok daha sarıp sarmalayıcıydı ona göre... Tabii ya! İnsanın %60'ı suydu. Topraktan değil sudan gelmiştik ve oraya dönmeliydik. Hem, çevreyle ilgili bir makalede ceset gömmenin doğaya zararlı olduğunun anlatıldığını hatırlamıştı.

Küçük balıkçı teknelerinin açılmaya çekindiği noktadaydı artık. Bütün gece, ağır tempoda, bazen dinlenerek daha doğrusu kendini dinleyerek yüzmüştü. Havadaki aydınlanmayla birlikte yorgunluğunu hissetmeye başladı.
Sudayken bunu daha geç hissederdi insanlar. Zira suya girince kol ve bacaklardaki kan çekilir. İç organlara ve beyne gider. Bir tür ilkel refleks olarak... Suyun soğukluğunun yarattığı hissizlik bu kan çeklimesiyle birleşince bir tür anestezi oluşur. Bu yüzden sudayken yorulduğunuzu hissediyorsanız gerçekten de yorulmuşsunuz demektir.

Şimdi yüzmüyor, sadece yüzeyde kalmaya çalışıyordu. Gün doğumunu izledi. Nedense gözleri doldu. Ağlamaya başladı. Korktuğu için ya da pişmanlıkla ilgili değildi. Yalnızca hayatın, basitken ne kadar güzel olduğunu farketmişti.

Sonsuz boşlukta yalnız başına ilerlerken, kendini açmış, kendi kendisine açılmıştı. Parçası olduğu "varoluşu" duyumsamıştı. Şimdi "BEN" ve "Ben olmayan" arasındaki tek engel "bilinç" ti. Fakat bu konuda ne yapacağını biliyordu. Öyle derin bir nefes aldı ki sanki tüm yaşamını, geçmişini, 26 yılını ciğerlerine doldurdu. Ve daldı... Kulakları acıyana, su tamamen kararana, artık daha derine inemeyene ve ciğerlerindeki hayatı bırakana dek daldı...
Çok fazla su yuttu…
The End



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Osmanlı'nın Son Zamanları

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kuran'a Ayak Basan İlk Türk
Noel Baba'nın Gerçek Hikâyesi
Buzdolabı Adam Elma
Dinlenme Tesisi (Hac - Mahal)
Frank Einstein
A Playlist Story
Yalnızlık Üzerine Bir Yanılma/yanılsama
Ordu Olmayan Adam
Bill Clift'in Karısının Anlatacakları Var!
Mutlu Olmaktan Mutsuz Olan Adam

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sherlock ve Watson [Roman]
Hâlâ Emekleyen İnsanlık [Deneme]
Dünya Kadınlar Dünü [Eleştiri]
Türban Bağlamında Korunmasız Dinsel İlişki [Eleştiri]
Bir Mayıs İşçisi Gibi Yayılmak Meydanlara [Eleştiri]
Numeroloji [Bilimsel]
Koçların Arabaları & Tanrıların Sessizliği [Bilimsel]
Diyet [Bilimsel]
Repeat After Me: Evren, Evrem, Evre! [Bilimsel]
Ödeme Güçlüğü Çekenler [Bilimsel]


ömer kırat kimdir?

Merhaba edebiyat aşıkları! Edebiyata duyduğunuz aşkın karşılıksız olmasına neden olan kişi, yani edebiyatın gönlünü kaptırdığı, dolayısıyla sizin aşkınıza karşılık vermemesine neden olan kişi olarak, büyük bir sorumluluğum olduğunun bilincindeyim. Bu bilinçle, amatör edebiyata büyük bir katkı sağlayacağına, yeni bir soluk ve beniz getireceğine inandığım bu sitenin üyesi olarak, üyesi olduğum ve edebiyata yeni bir beniz ve soluk getirip, katkı sağlayacağına inandığımı az önce belirttiğim bu sitedeki yazın serüvenime sizleri de davet etmekten kıvanç duyuyorum ve kıvancın kelime anlamını tam olarak bilemediğim için şaşkınlık yaşıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Douglas Adams, Emil Zola, Garcia Marquez, Oscar Wilde, Woody Allen


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.