Öğreniyorum, biraz büyüyor ve yine öğreniyorum. Öğrendiklerim yetmiyo, büyümem dormuyo hiç. Farklı tenlerde gülerek geçen anları farklı zamanlarda gözyaşlarıyla yaşıyorum. Kendimi kandırıyorum. Aldattığımı anlamam çok sürmüyo kendimi. Anladığımdaysa, aldattığımı unutuyorum. Her günüm farklı benim. Her attığım adımın geride bıraktığı iz. Manzarayı nereden seyrettiğim önemli belki. Macbeth’deki kötü kadın aynada çok acınası ama tutmalı elinden ve aynı pencereden aşağı bakmalı. Yoldan geçen insanların kafasına beraber su atmalı.
Arıyorum, biraz durup düşünüyor ve tekrar arıyorum. Kendime yetiyorum sanıyorum. Zekice olmasa da, yüklemi belli belirsiz bir yere konmuş bir cümle duymak istiyor içim, telefona sarılıyorum. Birden gökkuşağının renkleri karışıyor birbirine, ben sen oluyorum. Yağmurun dinmesiyle canlanıp, ben de biraz sonra kayboluyorum.
Uyanıyorum, birazcık daha başımı yatağa gömüyor ve yeniden uyanıyorum. Bembeyaz tavana bakıyorum bir süre. Sonra günaydın demek için aynaya. Dudaklarım geriliyor, gülümsüyorum. Su serin serin akıyor musluktan ve her damlası biraz daha kalsın istiyorum yüzümde, kıskanıyorum. Onlar gibi bütün olup akamıyorum. Sarılıyorum havluma. Usanmadan taşıdığı her damla için birdaha, sormadan izin verdiği için birdaha birdaha sarılıyorum. Takvime bakıyorum. Pc’de duyduğum günaydın şarkımın sol anahtarından çıkan notaları. “wake me up, when september ends”. Gözlerimi kapatırken, dalıp gidiyorum ve duvar kağıdımın yanağını seviyorum… Günaydın…
"Duvar Kağıdım, Yüzü Solgun Beyaz Tenli Dilber"
Öğreniyorum, biraz büyüyor ve yine öğreniyorum. Öğrendiklerim yetmiyo, büyümem dormuyo hiç. Farklı tenlerde gülerek geçen anları farklı zamanlarda gözyaşlarıyla yaşıyorum. Kendimi kandırıyorum. Aldattığımı anlamam çok sürmüyo kendimi. Anladığımdaysa, aldattığımı unutuyorum.