İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
Evimizin tek oğluydum! Zavallı annem, evlenince beni, hanımına ezdirmeyeceksin değil mi, diye her zaman tembihlerdi! Nihayet yıllarca duyduğum o zaman gelmişti! Annem, geçine bileceğini zannettiği, bir gelin bulmuştu! Israrla evlenmemi istiyordu! Yaşım 23 civarındaydı! Peki, anne, mademki çok istiyorsun olur dedim. 8 ay nişanlı kaldıktan sonra, evlenmiştim. Aslında çok huzurlu ve mutluydum… Bir müddet sonra annende, fevkalade bir değişiklik olduğunu, fark ediyordum. O yıllarda kıymetli refikam, aile bütçemize katkı sağlamak maksadıyla, halı dokumak istediğini söylemişti. Niçin diye sorduğumda, ben alışkınım, bir meşguliyetim olmalı dedi. Haklıydı! Annem, gelinimi koluma takayım, biraz gezeyim arzusundaydı. Fakat annemle refikan arasında, yaşayış ve anlayış farkı bulunmaktaydı. Annem, gelinine her istediğini yaptırmayı ve parmağıyla oynatmayı bekliyordu. Refikam her bahçeye çıktığında, aleyhinde konuşarak kendisine, neler yaptıklarını anlatıyordu. Ben de haklı olarak, küçüklüğümden belli aldığım öğütler sebebiyle, bir ön yargım mevcuttu. Annemi gelinine asla ezdirmemeliydim! Fakat genel ahlakım, herkese söz hakkı tanımaktı. Birkaç defa annemi rahatlatmak adına, refikama yüksek sesle çıkışıyordum. Annemim memnuniyetini gözlemliyordum. Zavallı refikam, çaresizlikten kıvranıyordu. Ben yine bir yolunu bularak, gönlünü almaya çalışıyor ve onu ikna etmeye çalışıyordum. İş yoğunluğum çok fazlaydı! Yoruluyordum, dinlenmek için eve geldiğimde, yine annem hiç durmuyordu, sürekli refikamı karalıyordu. Artık öyle bir ruh halini aldım ki, eve gelmeye çekiniyordum. Annemden, aynı teraneleri duyacağım diye… Gariban babamın, annemin üzerinde bir otoritesi yoktu. Annem her ne derse, ona tabi olmak zorundaydı. Yoksa annem, babamı perişan ederdi! Yine bir pazar günü, refikam halı dokurken, annem fısıltı halinde kulağıma, benzer şeyleri anlatmaya başlamıştı. Usanmıştım artık, anne tamam sana inanıyorum, fakat gelinini çağıralım, bakalım o ne diyormuş diyerek, Hiç fırsat vermeden refikamı çağırdım. Annem şunları söylüyor, bu konuda sen ne söyleyeceksin dedim. Refikam, olayı teferruatıyla anlattı. Anneme senin anlattıkların doğru, yoksa gelininmi ki? Diyerek yeniden sordum. Annem baktım çaresiz yutkundu ve onun anlattıkları doğru diyerek, gerçeği bir kez daha, kabullenmek zorunda kaldı. Fakat bunlar, annemi daha çok tahrik ediyordu. Gelinine karşı mağlubiyeti, kabullenemiyordu. Kahvaltıda babama, bir adet fazladan yumurta haşladın diye, annem yine ortalığı karıştırdı. Sessiz kaldım, çünkü annem daha çok hiddetleniyordu. Refikama, bugün seni annenlere götüreyim ki, yoksa annem seni akşama kadar, ibikler dedim. Peki dedi ve annesine bıraktım. 1982 li yılın aralık ayındayız. Babam saat 15.00 civarı dükkâna geldi. Buyur baba hoş geldin diyerek, hal hatır soracaktım ki, babam sözlerine başladı. Annen eşyalarınızı, bahçeye çıkarttı ve derhal bir ev bulup, ayrılmamızı söylemiş. Baba canın sağ olsun, önemli değil gel bir şeyler iç dedimse de, annen kızar duramam diyerek hızlı adımlarla, gözlerden kayboldu! Aralık ayında ve kışın ortasında, bir ev nasıl bulunacaksa, bulunacak ve oraya taşınılacak. Refikamın, bu olanlardan hiç haberi yoktu, annesigilde akşam, beni bekliyordu. Gün içinde, gittim bahçeye baktım ki, hakikaten eşyalar dışarıdaydı. Şaşırdım kaldım. Muhannete muhtaç olmamak, en önemli hasletimdi. Fakat çaresizdim! Arkadaşlardan ve çevremden araştırdım, hiçbir yerde kiralık ev yok. Akşam kayınpederime, sıkılarak konuyu açtım ve sağ olsun bizlere, moral verdi. Sabah olsun, hayır olsun, bir şeyler yaparız. Nihayet çaresizlikten, bir bahçenin kenarına yapılmış, çamaşır hanelik gibi, iki odası bulunan bir eve taşındık Eşyalarımızı, annemlerin bahçesinden taşırken, bir kova odun ve kömür dahi vermemişlerdi. Oysaki hepsini de ben almıştım! Taşındıktan sonra, iş yoğunluğun sebebiyle, annemlere 15 gün kadar uğrayamamıştım. O zamanlarda telefon çok yaygın değildi. Bizde de bulunmuyordu. Bir gün annemlere uğradım, fakat perdeler çekiliydi! Zile bastım, epey bekledim ve nihayet kapı aralanmıştı. Annem şiddetli öksürüyordu. Babam hasta yatağında yatıyordu. Biraz moral verdim, neşelendirdim ve doğruca yeni evimize götürdüm. Muayene, ilaç derken tez bir zaman da sağlıklarına kavuştular, şükürler olsun. Annem ben işe gidince, gözyaşlarına hâkim olamamış, gelinine içini açmış. Ben sizleri, kışın ortasında dışarıya attığım halde, yine siz bize sahip çıktınız diyerek ağlamış. Elbette ki sahip çıkacağız, anamız, atamız. Her ne kadar çaresiz kal sakta, anne ve babamıza asla bir tavır alamayız. Şunu da bilmeliyiz ki; Rahmetlik Seyit Kutup derki; satırlarında, “Anneler, erkek evlatlarını evlendiklerinde, gelinlerinden kıskanırlar, elin kızı geldi ve aslan gibi oğlumu elimden aldı” diyerek hayıflanır ve içten içe kinlenirler tespitini yaparak, bunun fıtri bir temayül olduğunu beyan ediyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Cilasun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |