Güzel birþeyin fazlasý harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
Genç bir kadýn mesleðinden kendisine geçme alýþkanlýklarýndan olsa gerek; çok ilgili denilebilecek bir bakýþla: —Kuzum þu yakanýzdaki kart nedir? Neyin nesidir? Diye bir soru yöneltti. Bu soru, otogar çýkýþýndan yaklaþýk kýrk dakika sonra soruldu. Karanlýk basanda yaðmur serpmeye baþlamýþtý. Bu anda, Samsun otogarýndan, Çorum yönüne bir yolcu otobüsü olaðan seferlerinden birini gerçekleþtirmekteydi. —Baþkaldýrý, dedi kýz. Bugünler, barýþý çýðlýk çýðlýða haykýrmanýn günleri, Amerika’nýn sýnýr tanýmaz operasyonlarýna destek verenleri lanetliyoruz. Bu yaka kartý da bu lanetimizi afiþe ediyor. Genç kýz, gülümsedi. Kýzýn iki tür gülüþü vardý. Birinden gözlerinin parýltýsýna ruhunu resmeden içtenliði okunuyordu. Diðerinden, içinde taþýdýðý korkularý, þüpheleri yansýtan ürkek havasý seziliyordu. —Pekiyi ama barýþ renginin beyaz olmasý gerekmiyor mu? Genç kadýnýn epeyce sohbet etmek istediði belliydi. —Belki de beyaz yalandan bir simge olur diye düþündüm. Biraz duraksadý, tam kadýnýn gözlerinin içine süzülerekten: —Siz de beyaz takabilirdiniz, ben size neden beyaz diye soracak mýydým? Sonra gerisin geriye yasladý sýrtýný. Endiþeyle karýþýk bir kýzgýnlýk boþalmasý hissetti sinirlerinde. Araç farlarýnýn aydýnlattýðý yolun görülebilir kesimlerini boþ izlemeye koyuldu. Beþ numaralý koridor tarafýndaki koltukta oturan sarý, yirmili yaþlarda genç bir kýzdý. Lozan caddesinde bir ara sokakta oturuyordu. Ayný evde yaþadýðý diðer üç arkadaþýyla kýyaslandýðýnda uzunca sayýlabilecek bir boyu vardý. Fakat þu pek afralý fakülteli kýzlara oranla etleç biriydi. Hatta kilolular kategorisine girdiði bile söylenebilirdi. Onlarla aralarýnda bir fark deðil pek çok fark vardý. Pek çalýmlýlar, fazlalýklarýný sorun olarak görmelerine karþýn o, boyunun ve kilosunun insanlarla iliþkisini etkilemediði düþüncesindeydi. Daha da ileri giderek diðerlerinin yeni elbise, cep telefonu düþkünlüklerini zavallýlýk olarak bilirdi. Ona göre; eðitim sisteminde geliþmezliðin asýl nedeni kendisini toplumdan yalýtmýþ bu tiplerin çokluðuna baðlýydý. Bilim onlara göre zararlýydý. Bilgi, meslek sahibi olmak için öðrenilmeliydi. Hepsi günahlarýný bilirdi, günü geldiðinde Tanrýdan af dileyeceklerini kafalarýna koymuþlardý. Yine bu sarý kýza göre Tanrý bunlarý baðýþlama konusunda taraflý davranýrdý. Ya da amel melekleri bunlarýn kötülüklerini yazma konusunda fazlaca cimriydiler. Ama ne tuhaftýr ki fakültede en çok ilgiyi bunlar görür, doçentler, okutmanlar en iyi notlarý bunlara verirlerdi. Sarý kýzýn az önceki serzeniþini, diðer kadýn ya duymadý ya da duymazdan geldi. Pencere Haným, tanýmadýðý kýzýn bu küçücük sýrrý karþýsýnda aðýr baþýný salladý. Otobüsün tüm yolcularý film izlemekle meþguldüler. Muavin, arada sýrada yolcularýn uyarýlarý doðrultusunda “tamam efendim… Elbette… Özür dilerim beyefendi neskafemiz kalmadý… Efendim çocuk çiþini biraz daha tutarsa yakýnda mola vereceðiz…”gibi kýsa cümlelerle yolcularýn sorunlarýna çözüm olmaya çalýþýyordu. Koridor Haným, bu arada bir kez daha gülümsedi. Karþý þeritten gelen otomobil farlarýnýn yaydýðý ýþýk demetine karýþtý “he… He…”mýrýltýlarý. Bu kez küstahça gülmüþtü. Pencere Haným bakmak istediyse de vazgeçti. Rahatsýz edici olur diye düþünmüþ olmalýydý. Yine de bu kibarlýðýnýn altýnda sarý kýzý kaba, bayaðý bulan bir düþüncesi oluþtu. Koridor haným, yanýndaki kadýnla bir þekilde iliþki geliþtirmek için sabýrsýzlanýyordu. Bir þeyler yapma niyetindeydi ama aklýna pek bir þey de gelmiyordu. Ýçinden ”öf be anam! Sen nerelerde yaþarsýn ki? Irak cehennemine çekileceðiz ve sen bundan habersizsin!”Bunlarla da yetinmedi. “Gazetede mi okumuyorsun? Ablam benim, güzel ablam, kocaný ya da kardeþini gönderecekler Irak’a! Sonra kime bakacaksýn duru duru? Kimin için yanacak için? Dayaðýna bile özlem duyacaksýn… Haydi, ablam benimle konuþ ya! Bir þeyler sor ya! Ne aymaz ne beyinsiz birisin sen böyle” Sonra yandan süzdü Pencere hanýmý. Ýlk gözüne iliþen derisi yasemin yumuþaklýðýndaki çanta oldu. Derinin üzeri yýlan motifleriyle iþlenmiþti. Pahalý bir çanta olduðu belliydi. Kumaþý son derece iyi taþlanmýþ kot pantolonu görünce gözbebekleri büyüdü. Hem uzun bacaklarýný çok asil gösteriyordu. Deri çantaya uyumlu botlarýn parlak metal iþlemeli derisine ne demeliydi? Gözlerini ovuþturdu þaþkýnlýkla. Daha önce bu derece þýk bir kadýnla yolculuk etmemiþti. Oysa pencere tarafýndaki kadýn, kendisine duyulan bu hayranlýktan habersiz, cama hücum eden yaðmur damlalarýndan hoþnutluk duyuyormuþçasýna pencerenin iç tarafýnda oluþan buðuyu sevecenlikle siliyordu. Ýþte bu ciddiyeti anlamlandýrmakta zorlanýyordu koridor kýzýmýz. Birkaç defa kendi kendine “neden beyaz olacakmýþ?” diye sorup-durdu. Yine aklýndan bu güzel yüzlü kadýnýn suratýný kurbaðanýnkine benzetmek geldi. Aslýnda ulu orta baðýrmak istiyordu da terbiyesi buna el vermedi. Sadece ince dudaklarýný kýmýldatmakla yetindi:"kurbaða suratlý karýýýý" böyle söylenince hoþluk duydu kendince. Tam o anda Pencere Haným da içinden bu asi kýza küfürler savuruyordu. “Sürtük þey! Sana neden kýrmýzý dedim.”Buðusunu sildiði camdan suratýna bir iki kaçamak bakýþ attý.”Sana ne Irak’tan! Seni mi gerdiler Amerikalýlar?” diyen öfkesini usulca gizledi içine. Sarý kýz, bir daha bakýndý saðýna ne görsün; pýrlantayla süslenmiþ; topuzlanmýþ saçlarýna bambaþka bir zarafet veren, kiraz yapraðýný andýran kulaklara asýlý küpeler adeta gözlerinin ferini aldý. Kompleks yapmadý bunu ama içinden sökün edip gelen tüm nefret duygularý bir anda depreþti, sonra aldýrmaz gibi görünüp bir sincap sessizliðiyle; “havaný sevsinler be ablam, bu asaleti, bu güzelliði kime verecen?” diye öfkeyle içini çekti. Þoförlerimiz de modaya uymuþ olacaklar ki videodan, konusunu Amerika özgürlükçülüðünden alan ikinci sýnýf bir Vietnam filmini izlettiriyorlar. Tüm yolcular pür dikkat ekrana kilitlenmiþlerdi. Bu yolculuktaki herkes için hiçbir þey olan, hiçbir kimse olan, kýrmýzý rozetli, savaþ karþýtý asi bir kýzýn varlýðýný hesaba katmadan yaðmurlu, soðuk bir nisan akþamýnda Ankara yolundan bir otobüs ilerliyordu. Virajlarý dönüþünde izlenildiðinde kaza yapacakmýþ gibi bir hali vardý. Ansýzýn kýz bir þey keþfediyormuþçasýna bir tavþan heyecanýyla irkildi. “Yoksa” dedi etrafýna bakýnarak “yok bu fahiþe olamaz! Ah ne kadar kötüyüm, böyle giyindi diye bir kadýn fahiþe olur mu? Ya öyleyse! Aman! Fahiþe olsa ne olacak?”diye oflamalarla puflamalarla kendi içini bir kurt gibi kemirdi durdu. “Deðilse neden sýradan bir otobüsle yolculuk ediyor? Of! Sorsa mý acaba?”Tam dudaklarýný hafif kýrpýþtýrdýðý esnada bir þey sorar gibi oldu olmasýna da, araç þoförü tedirgince bir baðýrtýyla fren yaptý. Ortalýk gürültüden geçilmiyordu. Baðrýþan kadýnlar, aðlaþan çocuklar, yolcularý sakinleþtirmek isteyen ikinci kaptanýn haykýrmalarý, yaþlýca birkaç kadýnýn Tanrý’ya bitmek tükenmek bilmeyen yalvarýþlarý: —Yüce Allah’ým! Bizi baðýþla! Her yolun sonu varmýþ, bizi kendine iyi bir kul edin. Bir baþkasý aðlayaraktan: —Sen baðýþlayýcý olansýn! Sana sýðýndýk Allah’ým! Ve Tanrý, tüm bu yalvarmalarý dikkate aldý, otobüsün önüne sadece, ne olduðu karanlýkta anlaþýlmayan bir hayvan çýkmýþtý. Kaptan bu canlýya dokunmasýn diye fren yapmýþtý. Ýki bezgin kadýn, þaþkýnlýkla birbirlerine bakýndýlar, iki ürkek kedi gibi kucaklaþtýlar. Esmer olaný uzaklaþan ýþýklara bakýyor sarý olaný okþuyordu dili tutulmaktan yeni çýkmýþtý: —öf! Ne fena, diye mýrýldandý. Birdenbire kendisine çok acýdýðýný fark etti. Eðer hayatýný bacak arasýndan kazanmýþ olsaydý, kendisine bu tehlike anýnda fazla üzülmeyecekti. —Öf ne fena, diye tekrarladý. Bir dakika kadar suskunluk oldu. Sarý kýz, esmer kadýnýn kendisinden fazla korktuðunu anladý. Hatta o otobüsteki herkesten daha az korkularýnýn olduðunu sezdi. Bundan gurur duydu. Beyninden bir türlü söküp atamadýðý yan taraftaki kadýný düþünmeye baþladý yine. “Yorga, bir Hýzýr gibi yetiþ imdadýma! Sence kocasýnýn ne iþ yaptýðýný sorsam mý?(Yorga, evet der gibi baþýný sallýyor)Belki yaþlý, göbekli, býyýklarý iki yana sarkmýþ çakal suratlý angudun birinin karýsýdýr. Bu göbeði fabrikalarýna borçludur. Tabii ya! Elbette bu onlardan! Þiþir boðazý! Savaþa gideceklere konserve satýyordur. Kim bilir çikolata stoku da yapýyorsundur, vay namussuz! Ýktidar, asker göndersin diye; tüm namazlarýnda Allah’ýna ellerin duaya kalkýyordur. Bu sürtüðü de kim bilir nerelere göndereceksin… Kesin þu fahiþe öðrenci kýzlardan biriyle hafta sonunu geçirmenin hesabýndasýn.” Koridor haným, son cümlelerine öfkesine de ortak etti. Hiddetten yüzü deðiþti, “köpek, namussuz! Neden K.Irak’a girmiyoruz diye atýp tutarsýn! Seni Allahsýz herif! Savaþ, stoklarýnýz tükeninceye kadar anlamlýdýr deðil mi?” Bacaklarýný koltuðunun altýna çekti, Kavak’a varýncaya kadar sosyal sorunlar, vicdanýný týrmalamaya devam etti. Ýçine meraktan neredeyse kramp düþtü, avazý geldiðince Yorga’ya baðýrasý geliyordu. “Ah Yorgam! Sen olsaydýn bunu bir çýrpýda konuþturmuþtun. Caným yoldaþým seni hemencecik de özledim. Sakýn ha! Son eylemde tanýþtýðým þu çocuða dokunayým deme parçalarým seni valla!” Kavak civarýnda, endiþelenmeye baþlamýþtý. Hayalinde þu manzara canlanmýþtý. Bir yürüyüþ esnasýnda en önde slogan atýyor, polisler gözüne kestirmiþler, polis aracýna atmak için çekiþtiriyorlar o,son sloganý atma telaþýnda, arkasýnda büyük burunlu çocuk ona tutunuyor, ama ayný zamanda kendisine göz kýrpan arkadaþýný, coplarla saldýran polisleri gözünün önüne getirmekten kendini alamýyordu. Kalbindeyse, sevinçle yan yana, ýlýk, hüzünlü bir duygu yer almýþtý… Tam bu anda esmer olaný, yumuþak bir edayla: —Bayan, dedi. Þu halde Amerikalýlar, yeni bir düzen kuracaklar, sanýrým bu bizi ilgilendiriyor. Tanrý günahkâr kullarýnýn kalplerine iyilik versin. Sarý saçlý kýz: —Vay! Sevgili ablacýðým, dedi yana eðilerek. Sert ve öfkeli yüzünü bir çeþit gülümseme bürüdü. Böyle kýzlarda bu gülümseme, küçük, budala, beklenmeyen ama çok sevilen bir þey görüldüðü zaman belirir. Tatlý bir karþýlýk ile: —Ama Tanrý, bu savaþý baþlatmadý ki… Hem bence yukarda ki biraz kurnazca davranýyor, þimdi bomba gürültüleri arasýnda çocuklarýnýn ölüm çýðlýklarýna karýþan annelerin feryatlarýný dindirmek bir yana, onlara sabýr verme çabasýnda. Güya, bu sorunlarý siz zavallý kullarým yarattýnýz, iþim gücüm, siz ölümlülerin aþaðýlýkça eylemlerini, cezalandýrmak ya da ödüllendirmek olmamalý demekte. Ýlgisizmiþ gibi görünen yüzün arkasýnda, konuþmaya tutkulu izler oluþtu. Az önce söylenen sözler, Pencere hanýmý heyecanlandýrmýþtý. Gözlerinde az buðuluca parlaklýk oluþuverdi: —Siz, dedi. Öðrenci olmalýsýnýz. Ne diyeyim? Tanrýya karþý bile yüreðiniz avuçlarýnýzda. Sizi takdir ediyorum. Koridor haným, Yorga’ya sinirlendi. Kýzgýnlýkla “pis þey! Bu aydýn haným için bu derece iðrenç düþünceleri kafama sen soktun. Dönüþte seninle hesaplaþacaðým bak bir kez daha söylüyorum, Ulaþ’ýn çevresinde oynaþmayasýn o,benim olacak.” dedi. Birinci tip gülüþüyle: —Ah efendim! Sizden özür dilemeliyim. Siz bayaðý ilgiliymiþsiniz, sizin iliþkilerinizle, iliþki tarzýnýzla... Sözünü bitiremeden: —Siz dedi. Benim iliþkilerim hakkýnda neler biliyorsunuz ki? Esmer kadýnýn esasýnda bu öðrencilere pek aldýrdýðý yoktu. Kocasý için endiþe duymasý da gerekmiyordu. Kocasýnýn mesleki riskleriyle yaþamaya alýþalý yýllar oldu. Ýlginç bir iþi, iyi dostlarý,56’larda rahat bir dairesi vardý. Zaman zaman ilginç iþinin dýþýna çýkmak istiyordu. Ama iþi onun için meslekten öte zevkle yapýlmasý gereken önem sahipti. Bindokuzyksandörtte Ankara’da psikoloji okuduðu sýrada, psikoloji okuduðu sýrada, Tunalý Hilmi’de sýradan bir akþam eðlencesi yaþarken Çerkez bir memurun referansý üzerine þimdiki ilginç iþine alýndýðý biliniyordu. O Çerkez memur þimdilerde kocasý oluyor. Çerkez, üniversiteli bu genç kýzýn o derece ilgisini çekmiþ ki; trafik ýþýklarýný ihlal ettiðinde görevli polislere aldýrýþ ettiði görülmemiþ. Ceza yazdýklarýnda hep küçümseyen ifadelerle alýrmýþ ceza makbuzlarýný. Evlilik öncesi buluþmalarýna hep farklý plakalý otomobillerle gelirmiþ. Ne var ki bir keresinde esmer kýz, ayrý plakalarýn ayný otomobilde olduðunu fark etmiþ. Nedenini sormadýkça memurun çekim alanýnda kendisini oynar bulmuþ. Çok iyi Ýngilizce bildiðini de sezmiþ. Hep ince sorular sormuþ arkadaþýna ve her seferinde daha ince, ipince yanýtlarla atlatýlmýþ. Evliliklerinin ilk dönemlerinde en romantik tartýþmalarý, bu durumda hangisinin daha zekice davrandýðýný tespit etmek olmuþ. Ankara’daki bu buluþmalardan, bu binde bir karþýlaþýlabilecek yaþam öykülerinden Samsun-Çorum yolunun bilmem kaçýncý kilometresindeki komþu yolculuk sohbetleriyle devam ediyoruz. Sýkýldýysanýz zaman kaybetmeden kendinizce eðlenmeye bakýnýz. Asýl bundan sonrasý eðlendirici deðil. Ýnsanýn içini burkan, midesinde kargaþa yaratan dostluk mu? Düþmanlýk mý? Pek sisli bir vadiye giriyoruz. Bu karayolu öyle yýlan kývrýmýna benzetilecek cinsten bir öykü roman yolu deðil. Karanlýkla kirlenmiþ gri sisin çökmesi yaðmurun bitmiþ olduðunu kanýtlýyor. Hem tiyatro ve roman metinlerinde bu yol söyleþileri, ya melodramdýr; þu halde hiç bitmeyecekmiþ gibi uzayýp giden kývrýmlar, sevgililer ve dostlar için baþlangýcý ifade eden akýþ sürecini çaðrýþtýrýr. Yarýladýðýnýzda hala baþýnda olduðunuzu sanýrsýnýz. Bitirdiðinizde ise; vardýðýnýz yerin olaðanüstü olmadýðýný ilk bakýþta görürsünüz. Karþý yönden gelen araçlarýn farlarýnda, size saldýran bir yan olduðunu duyumsarsýnýz. Yüzünüzü yalayýp geçen ýþýk demetleri, hep karamsar þeyler býrakýrlar ruhunuza. Az sonra olabilecek bir kazanýn habercileri de sayýlabilirler. Þu anda Koridor Haným ve Pencere Haným bu olasýlýklar dýþýnda yolculuklarýný sürdürüyorlar. Sýradan sebeplerle bir arada bulunmaktadýrlar.(Yazarýnýza kalsa; Aj(l)an hanýma duyduðu nefretten dolayý-kendileri koridor tarafýnda otururlar-Amasya-Çorum yol ayrýmýnda, Ladik’ten öte bir yerlerde kaza sonucu sakat býrakabilir ama yufka yüreðim buna izin vermedi. Zaten Ajlan, yolculuk süresince en masum ve en fedakâr yanlarýyla çýkýyor karþýma. Bu sebeple sapasaðlam yaþatmaya karar verdim.) Pencere haným, pek zarif yüzüne yaydýðý ciddi bir havayla: —Kuzum, siz benim iliþkilerim hakkýnda neler biliyorsunuz ki? Diye uyarýsýný tekrarladý. Þu metrelerce yüksekliðine kadar yüklenmiþ týrlarýn, kamyonlarýn trafik geçiþi olmazsa Ajlan, daha bir rahatlýkla konuþacak ama ne hikmetse yüreði avucunda kýzýmýz, karanlýðýn orta yerini tüm hýrsýyla yarýp geçen canavarlardan korkmaya baþlamýþtý. Sanki bir gerçeði gizleyen suçlununkine benzer haller okunuyordu yeþil gözlerinden. Ürkek bakýþlarýnýn yarýsý yolun öbür yönündeydi, yarýsý esmer kadýndaydý: —Yani, dedi. Giyiminizle, þu korunmuþ yüzünüzle, þu rahatlýðýnýzla, iliþkilerinizin toplumsal boyutunu analiz etmeye çalýþýyorum. Bunlarý aymazlýkla gevelemiþti. Pencere hanýmýn alýndýðý söylenemez Hatta sevinir gibi oldu. Biraz hýnzýrca sevindi. Ajlan, devam etti: —Birinci sýnýf maðazadan alýndýðý örgüsünden anlaþýlan kazaðýnýz, rujunuz… Vs… vs… Hem yüzünüz gümüþ bir tabaðýnki gibi parýldýyor. Sonra yanaklarýný elledi. Bakýnýz! Benimkine bakýnýz! Ne kadar da donuk! Ellerim hiç krem görmemiþ gibi. —Ama gözleriniz tarih kadýnlarýndan ödünç alýnmýþ soylulukta. Yeþili savaþ çýkartacak cinsten bir renk. Ah kuzum! Þu Osmanlý padiþahlarý diyorum böyle gözlere vuruldular. —Bence sizdeki gibi kalçaya tav oldular. Bu kýsa diyalogdan hemen sonra gülüþtüler. Ardýndan ikisi de uyuklamaya baþladýlar. Bu garip yolculukta sarý kýzýmýz, yanýnda oturan esmer, zarif, kibar ve son derece þýk giyimli bir hanýmýn davranýþlarýndan nerdeyse memleketimizin geçmiþi ve geleceði üzerine çözümlemeler yapýyordu Sözcüklerin anlatmakta zayýf kaldýðý bir inançla tüm yaþamýný, sýnýfsal kurtuluþ üzerine reçeteler yazmaya ve sunmaya adamýþtý. (Bu öyküyü Dostoyevski yazmýþ olsaydý olasýdýr ki; yol boyunca görünen tüm araçlarýn yaydýklarý ýþýklardan, eskiliðinin derecesini ve onlarý sürenlerin ruh hallerinden memleket analizine giderdi. Gogol’a kalsa Ruslarýn “burun “saçmalýðýndan edebiyat ve siyaset, Çorumlu bir kýzýn “göz” öyküsünden ortaya çýkan yeni çaðrýþýmsal alanlar sayesinde kurtularak, insanlýðý bir nebze olsun aydýnlatýrdý, zevk verirdi.) 2 Araba, Çorum’a yaklaþtýkça Ajlan’ýn sabýrsýzlýðý artýyordu. Durmadan kýmýldanýyor, yerinden fýrlýyor, þoförün arkasýndan baþýný yana uzatýp ileriye bakýyordu. Nihayet otobüs, parlak ýþýklarýn aydýnlattýðý garaja girdi. Yaðmurlu bir gece yarýsý için pek normal karþýlanmayacak sessizliðe bürünmüþtü þehrin bu yakasý. Garajdan o bildik çýðýrtkanlarýn baðýrtýlarýnýn duyulmayýþý bir bakýma zamanýn ilerleyiþine baðlanabilirdi. Her iki kadýn da ürkek gözlerle birilerini arar oldular. Az ilerde, çýkýþa yakýn bir yerde bir kadýn silueti göründü. Esmer kadýn, bir anda sevinçten boðazýnýn düðümlendiðini hissetti. Etli dudaðýný ýsýrarak, kendisine hâkim olmaya çalýþsa da; kötürüm bir yolculuk sonrasý için, meslektaþýyla karþýlaþmasý, içine ýlýman hava tadýnda bir serinlik, verdi. Pardüsösünü üstüne geçirerek derin bir soluk aldý. Akciðerlerine yeter derecede temiz havayý aldýktan sonra içindekini de ayný yeterlilikte dýþarý verdi: —Siz, dedi. Þey, isminizi sormayý akýl edemedim —Ajlan, efendim. —Ah! Ne güzel isminiz var, týpký gözleriniz gibi. Ýsterseniz sizi evinize býrakalým… Genç kýz çaresizlik içinde bu teklifi kabul etti. Yolculuktaki o asi, tez canlý kýz yitmiþ yerine; baþý önünde, bir þeye ihtiyaç duymuþ kedininkine benzer bir gözlerle vaktinden önce bir yerlere gelmiþliðin telaþýný yüklenmiþ bir kýz çýkmýþtý. 3 Fakülte minibüsünden inip yürümeye baþladýlar. Mavi gökyüzüyle masmavi denizi buradan izlemek mümkündü. Fakülte binalarýný arkalarýna almýþlardý. Yirmi metre kadar ötede deniz hafif dalgalarýyla kumsala hýnzýr gülücükler gönderiyordu. Güneþ, Atakum’un arkasýndaki sýrtlarda neþeli yüzünü bir gösteriyor, bir beyaz sislerin arkasýndan, daðlara yayýlmýþ yemyeþil ormanlarla dans edercesine kayboluyordu. Genç kýzýn yüzüne baktýktan sonra tatlý tatlý güldü: —Bu kadar güzel bir havada az sonra ayrýlýp gitmenize içim razý olmuyor. Biliyor musunuz, otuz yýldan beri yeryüzündeyim kendimi bildim bileli hep serüvenlerin içindeyim. Burada, bu açýk havada karþý konulmaz duygularýmýn ruhumda yarattýðý karmaþayý daha büyük bir serüven olarak nitelendiriyorum. Buna caným sýkýlýyor doðrusu. —Ama neden böylesiniz ki? —Bilmem, bütün ömrüm boyunca þu gönül iþlerine de çok bulaþtým, ama böylesini duyumsamadým. Size söylemiþtim, önceleri baþka tür kaygýlarýmý daha ön planda tutmam sanki bana Tanrý’dan emrolunmuþtu. Yaþýtlarýmýn, eski arkadaþlarýmýn bir aileye karýþtýklarýný ne zaman duysam mermiyle vurulmuþa dönüyorum. — Pek geç kalmýþ sayýlmazsýnýz. Bu aralar kafam karýþýk, bu yüzden sizinle açýk konuþamayacaðým. Ýlk tanýþtýðýmýz günlerde sizden fazla heyecanlýydým. Ýnanýn sizinle tanýþmak için can atýyordum. Þimdilerde ise… —Evet, þimdilerde sanýrým… —Lütfen yanlýþ anlamayýn, sadece bana sürekli bazý dayatmalarýnýz oluyor. Bunlar canýmý sýkýyor. Ben özgür yaþama arzusunda olan biriyim. Beni diðerleriyle karýþtýrýyorsunuz galiba! 4 Ajlan (sarý kýz, koridor haným), Samsun’ dönüþünde, derslerinin yaný sýra, bir grubun toplantýlarýna katýlýyor, siyasi bir partiye sürekli girip çýkýyor, diðer üç arkadaþýyla her eyleme katýlýyordu. Bu arada gönül iþleri, sosyal-siyasal iþlerine göre ters gitmeye baþlamýþtý. Beraber yolculuk yaptýðý esmer kadýnla da (pencere haným) hafta sonlarý ya bir yemekte ya da eðitim gönüllüleri etkinliklerinde buluþuyordu. Yemek paralarýný genelde esmer kadýn verirdi. Kadýna, eylemlerinden söz ediyor, son günlerde sýk sýk birlikte göründükleri uzun burunlu çocuðu anlatýyordu. Ulaþ’ýn yeni bir grup oluþturduðunu aktardýkça, esmer kadýndan övgüler alýrdý. Esmer kadýn, yeni bir büroya taþýnacaðýný, avukatlýk iþlerinin daha da yoluna gireceðinden sýkça bahseder olmuþtu. Ýsminin Derya olduðunu ilk Samsun buluþmalarýnda söylemiþti. Hatýrlý dostlarý olduðunu, mezun olma halinde Ajlan’a yardýmcý olacaðýna dair sözler veriyordu. En son, birkaç gün önce bir balýk lokantasýnda, Kürtler üzerine ateþli bir tartýþma yapmýþlardý. Samsun’da bir derneðin açýlýþ gecesinde Ajlan’ýn da çokça dinlediði bir müzik grubunun konseri vardý. Fuar Alanýndaki bir düðün salonu o gün, eþine az rastlanacak türden bir kalabalýða sahipti. Yüzlerce kiþi, birbirini tanýyormuþçasýna selamlaþýyor, birkaç dakika sonra baþlayacak müzik þöleni için sabýrsýzlanýyorlardý. Üniversiteli gençlerin yaþ, huy, tip; boy, görünüþ farklýlýklarý olmakla beraber, Ajlan, yine de hepsini birbirine benzeten ortak bir yan buluyordu. Onlara göre; bu memleketin geçmiþi pek kötü, geleceði oldukça güzel olacaktý. Hepsi gelecekten coþkun coþkun konuþuyorlardý. Ajlan arkadaþlarýna yanýnda bir dakika bile ayýrmadýðý uzun burunlu arkadaþýný tanýþtýrýyor, onlarla kaynaþmasýný saðlamak istiyordu. Kapýlar açýlýp da kalabalýk, içeri doluþmaya baþlayýnca kolundaki arkadaþýný þaþýlacak bir endiþeyle býrakýverdi. Etraf, sanki ölü sessizliðine bürünmüþtü. Az önceki gürültüler, bir anda akþam karanlýðýna gömülüp gitmiþti. Ýki eliyle gözlerini kapatýp tekrar karþýdaki beyaz arabanýn içine bakýndý. Gözlerinin kendisini yanýltmadýðýna inanmak için bu hareketi onlarca kez tekrarladý. Salonun tam karþýsýndaki park yerinde bir araba, duruyordu. Ýçinde en son görmek isteyeceði birini, çevresinde ciddiyetleriyle oturmuþ iki erkeðin arasýnda sigara yudumlarken gördü. “Bu, bir düþ olmalý” dedi, isteksizce. Evet, bu yolculuk esnasýnda tanýdýðý kadýndan baþkasý olamazdý. Sigarayý tuttuðu sol elinin parmaklarýyla birilerini iþaret ediyordu. “Evet, baþkasý deðil bu, o… Ama nasýl olur? Yarýn için bana bürosunda randevu vermiþti. Avukat olmalýydý. Hayýr… Hayýr… Belki rastlantý sonucu ordadýr. Hým… Tamam, aslýnda bir fahiþeymiþ. Polis þefinin konser alanýnda bir fahiþeyle…” Ýçerde müzik sesleri yükseliyorken kýzcaðýz aðlamaklý gözleriyle burnunu çeke çeke arabaya atladýðý gibi soluðu evinde aldý. O gece, konserden dönen arkadaþlarýna, aniden rahatsýzlandýðýný, bu yüzden salona girmediðini söyledi. Fazla konuþmadan uyudu. Uykusunda sayýklamalar bir birini izledi… Kýrmýzý bir otomobilin içinde önde daha önce karþýlaþmadýðý biri oturuyor. Onun yanýnda Ulaþ, keyifle sigarasýný tüttürüyor. Çantasýndan çýkardýðý telefonla birini aradý. Sadece baþýyla söyleneni onaylýyor, öfkesini kontrol etmeye çabalýyordu. Kendisinden beklenmeyen bir çabuklukla, çantasýna davrandýðý an, Ulaþ’ýn tam ensesine 7,65’lik bir namlu dayandý. Ulaþ kayýtsýzca: —Sen zaten beni öldürdün, dedi. Tetiði çeksen ne fayda, demesine fýrsat kalmadan Ajlan kýzýmýz, tiz bir çýðlýkla uyandý. Baþucu arkadaþlarý da ordaydýlar. Yine aðlamaklý biçimde: —Ulaþ, dedi. Bu kentten hemen gitmelisin… Hakkýnda her þey artýk biliniyor.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © CENGÝZ MAÇOÐLU, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |