"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ İçimizdeki boşluğu hüzünlerle doldurur sonbahar… Dallarımızdaki son diri yaprakları da döker sert esen rüzgâr… Toprak kokar kınalı ellerimiz… Gözlerden süzülen son damla yaş yerçekimine direnemeyerek çatlamış toprağa düşer upuzunca… Hayata dair gerçekler geçer gözlerimizin önünden. Ömrün de ilkbaharı, yazı, hazanı ve kışı var elbet… Dağların yamaçlarından esen rüzgârlar dağınık saçlarımızı okşar, adeta tarar bir anne şefkatiyle. Tozlu yollar uzar gider boylu boyunca. Umarsızca düşeriz iri gölgelerimizin peşine. Etrafımızdan ağır adımlarla sürüklenerek gider yalınayak çocuklar. Üzerlerindeki yırtık fanilalarla gülücükler dağıtmaktan geri durmazlar yine de. Bunca sıkıntılara rağmen nefes aldıklarından dolayı keyiflerine diyecek yoktur. Kanaatkârlığın ışıltısı yansır toza ve çamura batmış kirli yüzlerinden. Akşam karanlık basmadan evin yolu gelmez akıllarına. Zira onları eve bağlayacak, heyecanlarını artıracak hiçbir sebep yoktur besbelli. Sarıya çalan hazan yaprakları ölüm rengine bürünür güneşin ışıltıları altında. Çiçekler soluverir bahçelerde, ölümün soğukluğu ve sessizliği, kurumuş otların hafif yel değmesiyle çıkardıkları sese karışır. Ruhumuzda açılan gedikler gün batımlarında daha da derinleşir. Dudakların acıyla gülümsediğini görerek daha bir tutunursunuz hayata. Bir çocuk saflığıyla bakarsınız ufuklarda kararan bulutlara. Umutsuzluğun çıkar yol olmadığını, elemlerin yüreğimizi güçlendirdiğini, adeta çelikleştirdiğini gördükçe bakışınızda köklü değişiklikler oluşur. Her şeye rağmen hayatta olmanın, varlığa tutunmanın doyumsuz hazzını yaşarsınız. Gönül çıkınınızda zor günler için sakladığınız umutlar ve direnç dalgaları imdadınıza yetişir dar vakitlerde. Nefes alışınıza, konuşabildiğinize, dişlerinizi toplayıp gülebildiğinize sevinirsiniz. Yaşanan bunca zorluğun gelecekteki mutlulukların bedeli olduğu kanaatine vararak gerçekte her şeyin bir bedeli olduğunu, hiçbir şeyin anlamsız olmadığını geçirirsiniz aklınızdan. Bu, mutlu olmak için sebep arama safhasıdır, hayata tutunmanın işaretidir. Hayattan kopmak da, hayata tutunmak da bilinçaltının beyni ikna çabasıdır aslında. Her şey kalple beyin arasındaki işaret dilinin doğru ve yerinde işlemesiyle bağlantılı olsa gerek. Sonbaharın buruk resmi sözün bittiği yerde kurşundan bir çığlık olup düşer yürek atlasımıza. Kırılmışlıklar ve küskünlükler buz dağları gibi görkemli bir siluet oluştursa da kararlı bir güneşle eriyip yok olmaya mahkûmdurlar. Teslimiyetin ve vicdanın sesine kulak vermenin nihayetinde karanlık ufukların açılması, ışığın gönlümüzün kör dehlizlerini aydınlatması en yüksek ihtimaldir. Sancıların bıçak gibi kesilmesi, kalp ağrılarının dinmesi iç huzurun tekrar geri dönüşüyle mümkündür. İkna olmanın zorluğu kadar, doyumsuzluğu da meşhurdur elbet… Hayallerin, hayal kırıklıklarına dönüşebileceği de ihtimal dâhilindedir. Sevgilinin şefkatinden umut kesmek aşka havlu atmaktır bir anlamda. Hiçbir aşk pehlivanı son nefesini vermeden aşk meydanından çekilmeyi aklının ucundan bile geçirmez. Aşka havlu atmak, yaşamın kıyısında yapayalnız kalmaktır. Dört duvar arasında geçen çile nöbetleri sevda merdivenlerinden çıkışımızı, yükselişimizi, aşk narında yanışımızı da beraberinde getirir. En tepedeki merdiven menzil olsa da tökezleyenler için en tehlikeli olanıdır maazallah. Yalnızca yüksekte olanlar korkar düşmekten. Aşağıdakilerin düşme korkusu ne kadar abesse, sevdaya tutunamayanların muhtemel ayrılıklardan dertlenmeleri de o derece abestir. Zira fizik kanunları gereği düşmek için öncelikle yükselmek gerekir. Sonbahar, ağaçların giysilerini ulu orta soyan, onları anadan üryan bir halde bırakan bir mevsim hırsızıdır. O, hayallerimizi çalan, bize ayrılığı ve ölümü reva gören acımasız, taş kalpli bir zaman dilimdir. Sonbahar yahut nam-ı diğer hazan, çıldırtan sessizliklerin anasıdır. Hayallerimizi öğüten koca ağızlı bir değirmendir. Ölümün yankısının hayatın duvarlarına çarpıp geri dönmesi, şiddetli yıldırımların kulaklarımızda akis bulmasıdır hazan… Aşk sancılarının sevda bedenini bir kurt misali yiyip bitirmesidir. Aşka tutunamayanların yalnızlığı, hicran uçurumlarındaki korku nöbetleri sonbaharın mirasıdır. Hazan yalnızlıktır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |