En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
Yüzü trakya çiçeği Güneşe dönen hep… Nilüferler* … Dağların tepesinde açan çiçek…karların arasında büyüyüp, kara kışa dayandıktan sonra yüzünü gösteren bir çiçek.. Kokusunu duymak için karın kalkmasını beklemek, dağın tepesine çıkmak gereken, yiğit başına bela olan türkülerde… Karın temizlediği, o soğuğun altında kalmasına rağmen, her türlü zorluğa rağmen, baharın gelişiyle eriyen kar suyunun özünü verdiği, safranladığı çiğdemler… dağın tepesinde, sadece görmek isteyenlerin her türlü zorluğu göze alıp, hayatlarını riske etme pahasına görebildiği , koklayabildiği çiçeklerdir onlar.. Nilayın ışığa hasreti, ayçiçeklerinin başı ışığa dönüklüğü ve çiğdemlerin güneşe hasretleri birdir; anlamazlar. Adı nilay olmasa da… adının konmadığı, kokusunun duyulmadığı çağrışımlarının önemsenmediği, özümsenmediği yerlerde kar altında… istiridye kabuğundaki toz tanesinin yıllarca inciye dönüşmesi gibi, bir acıyı içine hapseder istiridye kabuğu yerine karın altında. Bir gün bir ferhat deler belki dağları, koklar onu diye,yiğit başına bela olsun başı gözü üstüne olsun diye… yıllar sonrasında destanlaştırsın onu diye. Bekler büyümeyi kar altında bir toz tanesinden inci olacak diye, biri özünü alıp safranından tatlandırsın diye değil sofraları.. Bir zamanlar altından pahası yüksek olan safranına , özüne, kalbine sahip çıksınlar diye.. Kökleri eriyen karın çamurunda başı günebakan misali güneşe dönük yine de.. Nilüfer yaprağı nasıl kendi kendini temizlerse , o da kar altında kendini temizler .. Elbet bir gün o kar kalkacaktır, elbet eriyen karların altından güzelliğini serecektir dağa taşa.. Ama karlar altında beklerken dağın tepesine erecek ferhadı, hayatın çamuru aşağıda akıp sel olmuştur. Göl taşmış, çamurlu sular karayı sarmıştır. Kimsenin dağın tepesindeki o safran kokusu için yol alacak hali yoktur.. Nitekim safranın zamanın altını olduğu unutulmuştur artık. Beklerken gününü, zaman da çamurlu sularla beraber akıp gitmiştir. Çiğdem başka bir zamanın değeridir ; şimdide okunmayacaktır esamesi. Özünde taşıdığı o safran kokusu mistik bir ülkenin baharatı olarak bilinecek, o mistik ülkenin öğretileri kökleri çamura yapışmış kendi kendini temizleyen nilüferlerin ışığını anlatmaya çalışacaktır dünyaya, kirlenmiş insancıklarına bugünün.. Moda diye nirvanayı arayanlar ışığa ulaştıkları anı simgeleyen lotusun ne anlattığını bilmeyecekler, kabukları kırıp çıkmaya çalışacaklardır. İstiridye kabuğundan çıkan inci gibi kadın, yunanda aphrodite , romada venüs.. Aşkın tanrıçası.. İlahi yaratık.. Artık bunlar değer olmayacaktır. Çiğdem o bahar da açacaktır binbir ümitle hayat aşkına kendini, ama baharın güneşi yaza çevirecek, çiğdem bekleyecektir ferhadı gün be gün ümidi yitirerek, sonbahar gelince korku salacaktır içine.. Beklenen gelmedikçe, kokusunu duyup o dağdan koparıp çamurdan arınmış bir toprağa ekmedikçe, aşk ile sulamadıkça beklentisizce anlayacaktır o zamanın bu zaman olmadığını; değerlerin artık çamurlarla süpürüldüğünü.. Kış yaklaşır, yapraklar solmaya yüz tutar. Çamurda büyüyen yaban otlarının vaktidir bugün. Yalancı ferhatlar kolayda olan yaban otlarını koparacak kadar tembel, sonra onlar tarafından ele geçirilecek kadar iradesizdirler artık. Yaprakları solmasın diye çaba sarfetmeyecek kadar ümidini kırmıştır manzara. Bile isteye kar gelmeden , kış gelmeden yeniden, kendini solmaya teslim eder.kurur… bir yerlerde nilüferler hala kendini temizleyip ayakta kalmaya çalışırken, o kadar da istemişken toprak ana çiğdemin nilüfere benzemesini, kırgın çiçek toprak anayı utandırsa da kurur; kırılır dalları, solar renkleri, yalancı ferhadı beklemektense kendini toprağın altına gömer, köküne döner, Yaradana teslim olur. Ne de olsa bu da ışk-ı nilaya varmanın bir yoludur. Aşk-ı ilahi evrenin başka boyutlarında tecelli etmektedir ne de olsa. O ışığa pervane olur yalancı ferhada bel bağlamaktansa. Dalları kurusa da ruhu yaradanın koynundadır artık…artık ışk’ı** bulmuştur toprağın dilediği gibi… köküne dayar boynunu, derin bir uykuya dalar…. · *nilay= Farsça’da nilüferin çoğul hali(nilüferler) · **ışk= Tasavvufta İlahi Aşk (karşılık beklemeden Yaradana, yaratıcı güce duyulan derin aşk)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çiğdem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |