En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Karanlığın çoktan çöktüğü saatlerde terminaldeydi kadın. İçindeki ses “gitme” dedi.”gelmeyecek… Mutsuz olacaksın” İçindeki diğer ses ”git… Beklentilerine ve gerçeklere git” dedi. Otobüs hareket anonsunu duyurdu uzun yolun yolcularına. Telefonunu kapatmadan önce son kez tuşladı parmak uçları o bildik numarayı… Ulaşılamıyor. Kadın “sabah orada olacağım” sözcüklerini yazdı yolladı “Bir Yer”e. Pencere kenarına oturdu. Bedenini yerleştirdi koltuğa. Saçlarını topladı… Ensesinde tokaladı. Belki de en çok hüznün yakıştığı gözlerinde kirpik uçlarında biriktirdiği birçok yıldız parçası ile çıktığı yolu izledi. Yol şeritleri… Kilometre taşları… Tabelalar yer ve gök sınırına ulaştı. Uzadıkça kısaldı zaman ”zaman “ dedi kadın.” İnsan ve zaman… Ezip geçmekle meşgul birbirlerini” Bunu söylerken dudakları kımıldamadı. Bedeninde kımıldayan; o esrik rüzgârları dindiren bir tek yüreğiydi. Ağırlaştıkça boşluğa düşüyor… Hafifledikçe boşlukta uçuyor… Kıvrılıyor… En çok ta düğümleniyordu. Buna alışıktı zira aylardır bedeninde hissettiği tek yaşam bulgusuydu. Otobüs seyrinde ilerledi sıradan molalarını sunarak. Kadın hiçbirine ihtiyaç duymadı… Onun ihtiyaç duyduğu, dudak kıvrımlarında belirecek minik bir gülümsemeydi. Bu gülümsemeyi “gelme” diyen adamın dudaklarına üflemeyi bir de. Geceyi bir an önce sabaha oldurmak istedi kadın. Gözleriyle yıldızları itip güneşe yol açtı. Oysa geceyi de yıldızları da ne çok severdi. Adama, bir gecenin içinde yıldızların arasında rastlamıştı. Onu karanlığından kaymış minik yıldız parçalarıyla beslemiş sabaha yol alan yüreğinden dökülen sözcüklerle büyütmüştü. Onu koca bir adam yapmıştı. “adam gibi adam” dedi kadın içinden. Bunu söylerken dudakları kımıldamadı. İçi acıdı… Gece acıdı… Yıldızlar… Yollar acıdı. Oysa adam” acılaşmak istemiyorum” demiş çoktan çekip gitmişti. Pencereye yatırdı başını kadın. Gözleri gecenin yarı karanlık çizgisinde inceldi. Her sözcüğü bir bir akıttı aklından. İnce gözlerinde toparladı yaşamışlıklarını, kocaman bir yumak yaptı yuvarladı yüreğine.”yürek katlanıyor” dedi kadın ”akıl katlanamıyor.” İçindeki ses” bu yürek senin” dedi. “orada yalnız sen konuşursun.” Diğer ses “akıl” dedi “ orada herkes konuşur.” “hangisi doğru” dedi kadın.”ikisinin örtüşmesi” dedi içindeki ses. ”insan neden hep karşısındakinin yüreğini kendininkine benzetir” dedi kadın.”ancak yanılır” dedi diğer ses. Kadın ”yanılgılarını anladığında da şüpheye düşer, sonra güvensizlik başlar. Ama kendi yüreğine mi yoksa karşısındakinin yüreğine mi güvenemez bunun ayrımını yapabilmeli” dedi. Bunu söylerken dudakları kımıldamadı. Sabahı yakaladı kadın. Biraz umut aysıdı gözlerinde… Biraz korku. Kalbi bir beden büyük geldi sol göğsüne ve içindeki kırmızı yürüyüşlere kavuşturdu hıçkırığını. Güneş gülüşünü uzattı yüzüne. Aldı kadın solgun ellerini uzatarak kalbine bastırdı… “günaydınım” dedi içinden. Otobüsten indi. Sabahın ilkten sonraki ışığı yansıdı tenine. Bir esinti karşıladı her bir kıvrımını saçlarının. Bir yer’indeydi işte bir şehrin.”buradayım” dedi kadın.”buradayım diyebilmek ne güzel” içi ısındı kadının. Adamı düşledi… Bir kez daha büyüttü kalbini.Açık unutulmuş bir musluğun umarsız akışından geçti bir süre duyguları.Çok sürmedi..Süremedi…Sağ göğsünde gittiği her yere taşıdığı fındık büyüklüğünde bir acı sıktı musluğu.Yüreğine akan düşleri durdurdu… Bin kat sızı akıttı yerine. Acıdı… sızıdı kadın, acılaşmaktan kaçanlara inat. Acıdıkça çoğaldı kadın, azalanlara inat. Çoğaldıkça büyüdü, küçülenlere inat. Ve büyüdükçe sevdi, yargısız infazlarını sessizliklerinde barındıranlara inat. Sevda koydu adını yolculuğunun. “Acıları yol eyledim “ dedi kadın nereye gittiğinin hesabını yapmadığı bir dolmuşu durdururken. İçindeki ses” bu yüzden tüm yollar açıktır” dedi.”acılar bal eylense” dedi diğer ses. Bir başka ses” bal eylemeye arı gerek.” ”bal eyleyen arı sokar aynı zamanda” dedi kadın. İçindeki tüm sesler birbirine bulandı.”Aaah! ” dedi kadın “bu şehir kadarım… Tanrım ne kadar kalabalığım” İçindeki ses “biz sen’iz “ dedi. Adamı düşledi kadın. “neredesin? Dedi.”bak! Ben geldim. Şimdi seninle aynı şehrin sabahını soluyoruz. Hadi… Güneşe bak, ben de bakıyorum. Gözlerimizin ilk buluşması olsun hı? Ne dersin? Belki eritebiliriz orada yaşadığımız olumsuz ne varsa ve yeryüzüne birbirimizin içinden el ele geçerek inebiliriz. Olur mu? ” Burnunda deniz kokusu yükseldi kadının sonra rengi belirdi gözlerinde. Deniz çekti kadını. Kadın denize çekildi.”inebilir miyim? “ dedi dolmuş şoförüne. İndi kadın. Yürüdü… Koşar adımlarla yürüdü… Sonra koştu. İskeleydi geldiği yer.Kadın iskeleleri çok severdi.Feribot bekleyen yolcularla doluydu.Beton bir yükseltiye oturdu.Yüzünün yarısını denize verdi.Deniz de ona verdi usul usul serinliğini.Cebinden çıkardığı bozuk paralara baktı,ona bakmakta olan çocuk ile bakıştı bir süre.Çocuk koşar adımlarla geldi “buyur abla” Kadın bozuklukları uzattı saymadan.”afiyet olsun abla” Kadın “sağol” dedi gözleriyle.Bir parça koparttı…yutamadı…zorladı…olmadı…”ı ıh” dedi yiyemeyeceğini anlayarak.Minik parçalara ayırdı simidi denize verdi.Kelebek kabartmalı gümüş tabakası güneşle parladı yüzünde.Aldı…bir sigara çıkardı…diliyle ıslattı..yaktı.tabakayı düzensiz bıraktı çantaya.”tık” dedi bir ses.Derin bir nefesi çekti.Çok derine.Başı döndü umursamadı.Günün ilk sigarasında alışkındı bu dönmelere. Şehre geleli bir saat olmuştu.”geldiğimi biliyor… Henüz aramadı” dedi içinden.”aramalıydı” dedi içindeki ses.”sen ara” dedi diğer ses. Heyecanlıydı kadın.”ben geldim” diyecekti. Heyecanı telefonun tuşlarına dokunurken daha da belirdi. Uzun uzun çaldı. Tekrar… Tekrar. Defalarca aradı kadın. Adam defalarca “alo” demedi. “beni yok saymıştı “dedi kadın.” varlığını hep duyuran bir insan nasıl yok sayılabilir ki? Kadın inanamadı adamın gelmeyecek olmasına. Bu doğru olamazdı. Bu… bu şehir büyüklüğünde kocaman bir yanlıştı. Bu hayal kırıklığı olurdu ve bu kimin ayıbı sayılırdı. Telefonun mesaj kutusunu açtı kadın. Ulaşmalıydı bir şekilde… Bu bir özveriydi ve nasıl umarsızca ortada bırakılabilirdi ki? “geldim” dedi kadın.”senin şehrindeyim ve seni görmeliyim. İzin ver düzelteyim yanlış ne varsa. Sözümün arkasındayım demiştim bunun ispatındayım şimdi. Gel… Lütfen gel.” Adam” ben de sözümün arkasındayım. Görüşmeyeceğiz dedim. Görüşmeyeceğiz! ”dedi. Buza kesti kadın yüzünden düşen umudunu yüreğine itelerken. Saç diplerinden soğudu önce. Elleri bir öncekinden daha çok şaşırdı tuşları.”Sana ihtiyacım var” diyebildi. Adam” lütfen uzatmayalım” dedi ve bitirdi. Kadın süresini hesaplamadığı bir zamanı aklının ve yüreğinin, akıl ve yürek duvarlarına çarpmasıyla geçirdi. Yıkılmıştı. Bir yanı hazırdı bu yıkılmaya ancak öbür tarafı hep bir umut taşımıştı bastığı, baktığı, dokunduğu her yere… Her şeye. Bu kadardı işte… Bir yer’inde bir şehrin. Bu kadardı. Oturduğu yükseltinin üzerine çözüldü kadın. İçi boşaldı. Gözleri küçüldü, gözyaşları büyüdü. Eğer ağlamaya değerse adına ağladığı o vakit biliyordu gözyaşlarının mutlu olacağını. İçine akıttı gözpınarlarından damlacıklarını. Ağlamadı! “Aklım” dedi kadın “ bunu aklım almıyor” Kendini adamın yerine koydu bir süre… Sonra geri çekti. Koyamadı. Koyabilecek olsaydı şimdi burada bu şehirde olmazdı.”tavır” dedi kadın ” hayattaki duruşumuzun eylemidir” Ve bu hayattaki bir duruş değildi. Ona göre –duramayış-tı. “İnsanlık dışı” dedi içindeki ses.”onca yola ve saate karşılık... Bedelini al işte” diğer ses “kim için” dedi. “bak… Koca bir hiçsin “ …”yanlışım yok benim” dedi kadın.”Bu duygulara dokunanların yanlışıydı hiç hesapsız bana yüklenen ve o bana inanmadı. Oysa ona karşı hiç olmadığım kadar –ben-olmuştum.” Ve ekledi kadın” bağışlanmalı hatalar bile, teslim olmadan arkamızda kalan bir dolu söze.” Bunu söylerken dudakları kımıldamadı kadının. İçindeki ses “şimdi “dedi.”şimdi ne olacak? ” Omuzlarını düşürdü kadın bir önceki düşüşünden daha aşağı. Solgunluğunun arttığını fark etti şehrin sesinin kısılmasıyla. Kirpik uçlarında birikmiş yıldız parçalarından bir kaçını düşürdü denize. Feribot gitmişti. Yetişemedi kadın. Şimdi bir sonrakini bekleyecekti. İnanılmaz bir sıkışma yaşadı bedenine sığdıramadığı ama nefesinde tuttuğu. Yüreğini açıp sevileriyle beslediği acısını denizin ve gökyüzünün orta yerine haykırmak istedi. Binalara vurmak… Camları kırmak… Tüm şehri yakmak… Yıkmak. Denizi kurutmak… Güneşi eritmek istedi. Her bir hücresindeki parçalanmanın dayanılmaz acısını dindirmek için. Güneş tepeye yetişti. Kadın aklının kurduğu cümlelerin hızına yetişemedi. Dişlerini sıkıp çenesini kilitledi. Kilidin anahtarı mesaj kutusunu açtı.”sen adam değilsin” yazabildi. Yollama tuşuna verdi aklının taşıyamadığı tüm ağırlığı. Feribotun ıslığı ile bedenine döndü kadın. Merdivenleri çıkmasına sıcak esintiler yardım edebildi. Oturduğu yer kadın kadar kırgındı… Kaç saat beklediğinin hesabını yapamadığı iskeleye çevirdi yüzünü. Gözleri iskelede bir düşü yaşadı.”düş”tü işte… Düşmüştü. Şehrin karşı yakasındaki İskeleyi buldu köpükten yollar. Kadın içini çekti. İçi çekildi sonra. Bakışları dolaştı binaların önünü… Pencerelerin arkasını… İnsanları… gözleri görmek istediğini göremedi. İçini çekti bir öncekinden daha derine. “şimdi” dedi kadın” “ya şimdi? ” Her adımı umuda taşınan zaman tanımalarını yürüdü. ”adama zaman tanıyorsun “ dedi içindeki ses.”uyanmasını bekliyorum” dedi kadın. “yanlışlarından uyanmasını…” İçindeki ses “umutlarını hiç yitirmiyorsun” dedi. “hiç kaybetmedim” dedi kadın. ”umutları kaybetmek onları kaybetmeye hazır olmaktır hep. Bu da soysuzluktur nazarımda. Umut her umutsuzluğa düştüğünde her an doğabilecek yeni bir umuda gebe kalır” ve ekledi kadın “ ancak soysuzların gebe kalacak rahimleri yoktur “ İçindeki ses “gel-gitlerin ne zaman bitecek” dedi. Kadın “bitmeyecek” dedi.”sadece gelmelerin ve sadece gitmelerin yaşandığı bir hayatı anlayamam. Gel- gitler değil mi hep yaşananlardan pay çıkarmamızı kolaylaştıran? “ içindeki ses ”peki” dedi ” payını çıkardın mı? ” “hı hı..evet “dedi kadın.Bunu söylerken dudakları kımıldamadı. Usul bir esintiyle çekti kadını deniz… Kadın denize çekildi usulca… Soluna denizi yerleştirdi sağında şehir uzadı. Kalbinin büyümesi durdu bir taşım dalganın kıyıyı sarmasıyla.Şehir, sağ göğsünde gittiği her yere taşıdığı fındık büyüklüğündeki acıyı dindirdi güneşin camlardaki yansımasıyla. Nedenini bilmediği bir rahatlık belirdi yüreğinde. Şimdi bakışının taradığı her yeri güzel gördü gözleri. Dudaklarının kımıldamasını istedi. Kadın sesini özledi. Ellerini yüzüne götürdü. Parmakları bir süre dolaştı yüzünün çizgilerini. Kadın yüzünü özledi ve ansıdığı sevinçlerin tümünü yüzüne yükledi ve tüm isyanını bedenine. Yığılmak istedi denizin karayla sınırlandırıldığı beton set üzerine. Oturdu sonra ve sessizce saldı bedenini ürkütmeden denizi…“sigara” dedi kadın içinden… Elleri çantasında dolandı bir süre bulmak için tabakasını.”Tanrım” dedi kadın.” Ahhhh! Tanrım! ”…bir öncekinden daha isyankâr. Katılaşmış çantasının içinden katılaşmış elini çıkardı tüm gücünü harcayarak. Gözlerini indirdi… Birkaç uykulu damlacığı düşürdü avucuna ve birkaç yıldız parçasını kirpik uçlarından. Eli yumuşadı kadının neden sonra. Gözbebekleri birkaç kıvılcım saçtı bakışına. “midye” dedi. Avuçlarına sarılmış midye kadının “yok” sayıldığı kadar ”var”dı. Kadın uzun yıllar önceki bir doğum gününü ansıdı. O günün hediyesiydi midye. Avuçlarına paketi açılıp kurdelesi çözülerek verilmişti. _Bu midye sensin… İçinde inci var. _Ama kapalı bu? _Kimse açamadı ki… Tıpkı benim senin kalbini açamadığım gibi. Olurda bir gün biri kalbini açmayı başarırsa bunu da açacaktır. Kadın şimdi elinde tuttuğu midyeyi adam için getirmişti.” Adam: “işte bu da midye kabuğu... O kabuk serttir... Kabuğu açmak uğraş ister... Zira... Saklamaktadır. İçindeki... Onu... Kendisi yapan... Hazineyi... İNCİYİ. Ona ulaşmak... Zahmet ister... Uğraş ister... O kabuktan dönenler oldu... Belki açmayı deneyen oldu bir iki... Hatta belki de hafif aralayanlar ya da daha fazlası... Ama hiç gerçekten açılmadı o kabuk.” Demişti kadına. Kabuğu açmıştı… İnci tanesini görmüştü... Dokunmuştu tıpkı… Tıpkı kadının dolunayına dokunduğu gibi. O gece iki yarım ayın dolunayı tamlayıp iki yarım ruhun tek ruha dönüşmesiydi. Ve tanrının yardımı olmadan. Şimdi olmadığı gibi. “Tanrım” dedi kadın” bunu onun avuçlarına bırakmayı öyle istemiştim ki” Tanrısını hissetmedi kadın. ”neredesin” dedi ”neden beni Tanrısız bıraktın? İçindeki ses “buradayım” dedi. Diğer ses “tanrı yüreğin” dedi. “başka yerde arama.”Bir diğer ses “ o sensin ” dedi.”neden olduramıyorum o halde” dedi kadın. İçindeki ses “tanrı yürekte bir inançtır “dedi “ ve sen kendine inancınla olduruyorsun istediklerini” “olmuyor… olmuyooooor “ dedi kadın.”olduramıyorum” hıçkırığını bastırarak boğazına. “yürek duvarlarına astığın sevgi tabloların öyle değerli ki… Renklerinin çokluğu… Coşkun… Sevincin… Ve bunları etrafına serpişin… Öfkeyi… Asiliği… Bir fırça darbesiyle yok edişin… Hüzünlerini bile yüzünde taşıyabilme yürekliliğin… Gücünü yitirdiğin her anda yeni güçler yaratışın… İnsanların acılarını kendine yükleyişin… Ancak bir Tanrı yapabilir bunları.” dedi içindeki ses. “Tanrı acı çekiyor” dedi kadın. “Tanrı acı çekendir” dedi diğer ses. “o halde “dedi kadın.”adamın Tanrısı nerede? ” , “yüreğinde “ dedi içindeki ses ”ama o yüreğinin değil aklının sesini dinliyor.” Ve ”akıl çoğu zaman yanılır” dedi diğer ses. ”yürek aslında hiç yanılmaz onu yanıltandır akıl. “ içindeki ses “adam yaşlanıyor” dedi. “bunu neden söyledin“dedi kadın içindeki sese.” “çünkü “ dedi ses, ” gençlik yürekle beslenir ve hep yaşın önünde yeşil kalır. Yaşlılık akıl ve akıl oyunlarında yıpranmışlığın göstergesidir.” “adam yaşlanıyor” dedi kadın. Elinde sıkı sıkı tuttuğu midyenin ısındığını fark etti kadın. Gözlerini indirdi bir öncekinden daha aşağı. Kirpik uçlarından birkaç yıldız parçası daha düşürdü.”belki” dedi kadın midyeye “beklide bu denizdi senin evin ve ben seni evine getirmek için yaşadım tüm bunları hı? Küçük bir midyeyi mutlu edebilmenin bedeli miydi? Açılman... Çoğalman için benim böylesi tükenmem? En mutlu şarkıları bile hüzün tadında söylemem? Ne dersin midye? ” Bunları söylerken dudakları kımıldamadı kadının. Sigarasını yaktı. Derin bir nefesi yudumladı önce. Dumanını rüzgâra üfledi. Rüzgâr dumanı gökkuşağına benzetip yüzüne sardı kadının. Saçlarının her kıvrımını dolandı. Her bir kıvrımdan yansıyan yedi renk denizde kızıl yansımalara dönüştü. Kadın midyeyi sevdi hüznünü gözlerinin arkasına saklayıp birçok sevinci öne aldı. “evine gönderiyorum seni” dedi ” mutlu olacağına inandığım için” Gözleri nemli topraklara özendi kadının. ”ve bil ki “ dedi kadın ”bir otun mutluluğu için bile olsa çıkardım yine bu yolculuğa… Geri götüreceğim bir dolu hüzne rağmen.” Deniz kabardı… Dalgalar duvarlarda coşkun renklerle bezenmiş bir şarkı oldu. Kadının içi sustu. Suskunluğu yüreğinden aklına yürüyen birçok söz dizimini buldu. “güle güle “dedi içinden. Midye bir kez daha ısındı öncekinden daha çok. Kadın ” midye teşekkür ediyor bana” dedi. “evet “dedi içindeki ses.”o adamın ellerine vermediğin için” diğer ses 'değerdi “ dedi ” bir midye bile olsa onu mutlu ettiğinin inancı yüreğinde mutluluğu olduruyorsa ve ona yüklediğin anlamlarla acını hafifletmeyi başarabiliyorsan… Değerdi “ “ haydi “ dedi kadın ”evine git… Denizlerin şenlensin çoğaldıkça incilerin” Dudaklarını midyeye verdi… Midyeyi dudaklarına… Sonra bir kez daha. Fırlattı kolunun yettiğince en derinine denizin.”şimdi senin yerinde olmayı isterdim” dedi son bakışı kadının. Artık deniz çekmedi kadını. Kadın çekilmedi denize. Akşamın iyiden iyiye çökmeye yüz verdiği şehir gecenin tüm yalnızlığını çağıran bir edayla oturdu kadının gözlerine. Şimdi bir öncekinden de yalnızdı. Öylece baktı alaca karanlığı bakışına sabitleyerek.”nereye bakıyorsun ”dedi içindeki ses.”ışığı yanan her pencereye ”dedi kadın. “ne görmeyi umuyorsun? ”dedi içindeki ses.”sanırım ”dedi kadın ”sanırım… Tüllerin arasından bana bakan bir çift karanlık” “Aaaaah! ” dedi diğer ses.”hani yaşadıklarından çıkardığın pay? ” ”biliyorum” dedi kadın. “hayat seçimlerimi sunuyor bana. Bunu biliyor ama yinede kahretmiyorum kadere. Kaybedersen eğer yaptıklarım pişmanlıklarım olur.” “çok mu akıllısın” dedi içindeki ses.”yürekliyim” dedi kadın. “ akıllıyı görmek kadar kolay değil yürekliyi görmek. Ve yürek içinde birçok yapılamazı yaptırımından dolayı yüreklilik gösterir.” “güçlüsün “ dedi diğer ses.”güçlüyüm” dedi kadın.”Bir yanlışı düzeltmek ve bir yürekte güzel anılmak adına risk edilen onca şey yürekliliğimin ve güçlülüğümün soluğudur. ” Bunu söylerken dudakları kımıldamadı. Sesini hatırladı… Merhabalar ve hoşçakalların arasında o muzip…yaramaz…haşarı çocuğu düşledi kadın..Oyuncaklarını kırıp döken…oyun bitti diyerek kendini kandıran… Kısaca “adam” dediği çocuğu... “oysa” dedi kadın” yaşamda yol alırken yıktıklarımızı tamir etme kaygısını duymazsak ve bunun için riskleri göze alamayacak kadar güçsüzsek gün gelip geriye baktığımızda harabe bir yaşamışlık görürüz. Bugün bu yüzden buradayım. Ne benim ne de onun yıllar sonra ardımızda bizi acıtacak harabelerimiz olmasın diye ” “Ama o… gelmedi “dedi içindeki ses.”hı hı… Gelmedi” dedi kadın.”hayat sürprizlerle doludur” dedi diğer ses.”bir gün elinde bir inci tanesi ile geliverir yaşadığın şehre” Gözlerinde şehrin ışıklarını dolaştırdı kadın.”gidelim artık” dedi. Terminale giden süreyi hesaplamadı kadın. Hesapladığı kendinde çoğalanların artık bedenine sığmıyor olmasıydı. Pencere kenarına oturdu… Oturuşunu yerleştirdi koltuğa… Saçlarını topladı… tokaladı sonra… Omzunu cama dayadı başıyla beraber. Denizi görmüyordu… Yıldızların seremonisi aydınlatıyordu geceyi. Aya baktı kadın. ”hoşça kal” dedi içinden. Kirpik uçlarında kalan son yıldız parçalarını düşürdü ait oldukları şehre. Suskunluğunu bozdu içindeki ses ”ne yapıyorsun” dedi. “hiiç “ dedi.”hüzünden bir örtü dikiyorum yüreğime…”diğer ses “neden? ” dedi “üşümesin… Beni bulacak yeni acılara dayanma gücü versin diye” “ama midye? ” dedi içindeki ses. “midye “dedi kadın” elinin altında acılarını dindirebilmek için hep bir sebep vardır. Yeter ki iste. Küçücük şeylere yükleyeceğin mutluluğu yüreğinde taşıdığına inan.” “ya adam” dedi diğer ses. Şehrin karanlığını kaldırdı gözlerinden kadın. Kirpik uçlarında yıldız parçaları yoktu… Dudağının kıvrımına minik bir gülümseme oturttu. “Hangi adam” dedi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nurten Turhan Yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |