İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
Dünyanın en huzurlu ve tedirginlik verici yerleri mezarlıklardır. Hayatın ve ölümün bir arada olduğu, kimilerinin ölümünün huzur,kimilerininkiyse acı verdiği, ne yapılacağına karar verilemeyen nadir mekanlardır mezarlıklar. Elinizden geldiğince sessiz olmaya çabalarsınız; sessiz, acı dolu, ciddi, vs. Sinir bozukluğunun verdiği kıkırdamalar sert bakışlarla engellenir. Kargaların mesken tuttuğu, ve bunun insanların üzerinde negatif bir etki bıraktığı bu ortamda, tüm ölüm kokusuna inat etraf gül, papatya ve kasımpatı kokmaktadır. Böyle bir ortamın içerisinde karalar giymiş, yaslara bürünmüş insanlar arasında,ağaçların ardına gizlenmiş garip bir tebessümle gelen kafileyi izleyen bir çift göz görünmektedir. Kafile önde hoca olmak üzere derin bir kuyunun başına geldiler. Buraya gelindiğinde sessizlik artık iyice bozulmuştur, hıçkırıklar, ağıtlar ve lanetler...Ahşap tabutun kapağı hıçkırıkları ateşlemek istercesine ağır ağır açıldı; bembeyaz, küçük bir poşet çıktı içinden. Bunun bir insan olduğunu sadece o ortamın içinde olduğunuzda anlayabilirdiniz çünkü ölü beden bu kefenin içinde tortop olabilir, bu da dışarıdan herhangi bir şey gibi görünmesine neden olur. Gavurun süslü püslü cenaze törenlerine, güzelim tabutlarına inat içine konduğu bu ahşap ve garip bir yeşile boyalı bu tabutun içinden çıkarılan beyaz beze sarılı beden ağır ağır bundan sonra ikamet edeceği, ve muhtarı mezarlıklar müdürü olan mekana bırakılıyordu. Kadınlar ağlamalarını isteri çığlıklarına dönüştürmek için doğru zamanı her zaman olduğu gibi ayarlamışlardı. --“ En güzel zamanında gitti !” --“ Neden O!” --“ O kadar iyi bir insandı ki!” --“ Hep o kızın yüzünden !” --“ Hangi kız şekerim ?!” --“ Vardı ya; O kızıl cadı! Yedi bitirdi çocuğu!” --“ Aaa bak ben bunu bilmiyordum,ameliyatta bir şeyler ters gitti falan sanıyordum.” --“ Yok canım aslan gibi çocuk, kalbi öyle yorulmasa bu kadarcık ameliyattan ne olur! Yedi adamı yediii!” --“ Üzme kendini kardeş, mukadderat!” “ O kızıl cadı! " “ Sensin cadı" diye içinden geçirdi, ağaçların ardındaki bir çift yeşil göz... --“ Ben ona gençliğimi ve tüm benliğimi verdim. Beni aldatıp, tüm fedakarlıklarıma rağmen beni taktir etmeyen oydu. O bundan daha acı verici bir sonu hak ediyordu, Tanrı O’na fazla bile iyi davrandı. O, hayattaki tüm belaları hak eden, pisliğin tekiydi! Şimdi kalmış kör ölür badem gözlü olur diyorlar; Hah! Boş versenize siz; benim buraya gelmem bile O’nun için lüks! O masadan kalkamaması için ne çok dua ettim bilmiyorsunuz, elimden gelse ameliyata bile ben girip yüksek dozda narkoz verirdim O iblise! Yine şansı dönüp, uyanacak diye öyle korktum ki! “ Rüzgar yüzünü yalarken, kızıl cadı dedikleri kadın yavaş yavaş kafileyi ağaçların arasından izlemeye başladı. --“ Ah! Hepsi burda, tüm kurbanlar, tüm kurbanları....Ne çok kadın var burada, çoğunu tanımıyorum bile, acaba birbirlerinden haberleri var mı ? Hepsinin üstünden geçti, sonra da onları terk etti, hala nasıl ağlayabiliyorlar ardından? Neden anlamıyorlar; O’nun tek aşkı bendim! En kendi olduğu, en aciz olduğu anlarda sadece benim yanımdaydı. Sizlerle sadece eğlendi veya beni üzmek için sizleri kullandı.Hayatta gerçekten ruhuna sahip olmak istediği tek kadın bendim, ümidi kırıldığında ise siz küçük fahişelere gitti. Hala ağlayabiliyorsunuz O’nun için ne yazık!” Kefen tüm beyazlığıyla, içindekinin siyahına inat yeni kazılmış,ıslak ve kirli toprağa yerleştirildi. Üzerine tahtalar kondu, bu işi yapan adamların yüzlerinden o çukurda olmanın verdiği tedirginlik okunuyordu. Her gün, günde defalarca bu işi yaptıkları halde bu ifade yüzlerinden gitmiyordu, bir gün onlara da aynı şeyin yapılacağını bilmeleri ölümlü ruhlarını rahatsız ediyordu. Etraftakilerinse neye ağladıkları pek belli değildi, ölene mi, kalana mı, kendilerine mi, gelecekte başlarına gelecek tek gerçeğe mi ? --“ İşte baş kahramanımız; her zamanki gibi büyük topluluklar önünde tek başına,ilgi odağı...Bayılırdı zaten ilgi odağı olmaya, bunun için her şeyi yapabilirdi, kontrol edilmez bir hırsı zamanında yaşadığı haksızlıklara inat. Tek derdi her işin en başındaki adam olmaktı. Kadınların,erkeklerin gözdesi olmayı severdi. Bu yüzden çok kereler ilişkimizi tehlikeye atmıştı. Sadece sevgi O’na asla yetmedi, herkesin bir gün O’nu bırakıp gideceğini düşünürdü ve sırf bu yüzden ne kadar çok insanı kendisine bağlarsa o kadar az yalnız kalacağını düşünürdü. Bu egoistliğiydi bizi tüketen zaten. O’ndan bahsederken hep içimde iki duygu uyanıyor, nefret ve acıma...Yalnızlık O’nu böyle yapmıştı, ve ihanet...Ama gerçek sevgiyi tanıyamayacak kadar mı ? Yazık...Verdiğim senelere, geçen gençliğime yazık! Sen şimdi öldün ama geride ben kaldım, ben ve yitirilmiş yıllarım.Ölümün yanıma kar aslında, ölmeseydin bu ilişki hep böyle farklı hayatlarla devam edecekti. Senin ölümün benim kurtuluşum oldu. Artık yepyeni bir hayata başlayacağım, sorgulamalardan , saçma suçlamalardan, farklı kadınlardan ve kıskançlık krizlerinden uzak...” Artık rahmetlinin üzerine toprak atılıyor, soğuk ve kirli...İnsanlar ağlıyorlar, sesleri kavak ağaçlarının arasında rüzgara karışıyor. Kadınlardan birisinin koluna girmiş iri yarı bir adam var. Donuk yüzünden ne hissettiğini anlayamıyorsunuz. Ama kadın tüm acısına rağmen dinç ve güçlü görünüyor; gözlerinde intikam ateşi var. Suçlu arıyor, bulduğu anda ise dişi bir aslan gibi parçalamaya hazır. Adam sadece orda duruyor. Uzun boylu, sarışın bir kadın var, O’da üzerinde özenle seçilmiş siyah elbisesi ile etrafa direktifler dağıtıyor. Gerçekten üzülen 2-3 kişi var, gözlerinden gerçek gözyaşları akan. Diğerleri hem sevinç, hem intikam almanın verdiği bir huzur duyuyorlar. Birbirlerine tanıdık bakıyorlar. Aynı acılardan geçtikleri, aynı adamı sevdikleri ve aynı ihanete uğradıkları belli. Ama herkesin en büyük ortak noktası, “Kızıl Saçlı Cadı” ; tüm gözler O’nu arıyor. Bu aslında O’nun günü, neden olmadığını tartışmak için törenin bitmesini canı gönülden bekliyor herkes...O ise ağaçların ardından bu sahte hüzün tablosunu izliyor. Tören bitmek üzere, herkes ellerini yukarıda olduğunu düşündükleri güce açmış ,ölünün yattığı yerde rahat etmesini ve sevdiklerini bu acı sondan mümkün olduğunca korumasını diliyorlar. Veya belki de...Şükrediyorlar bu ölümlü bedeni kendilerine gösterdiği için... Kızıl saçlı kadın sessizce bir kez daha ardına bakarak uzaklaşıyor. Yüzünde aynı acı gülümsemeyle...Kavak ağaçları tiz çığlıklar atıyor...Kargalar etrafta uçuşuyor...Kafile dağılıyor... --“ Hanımefendi? Afedersiniz ?!” --“ Ah! Ee,efendim...” --“ Eşiniz az önce ameliyattan çıktı, şu an odasına alıyoruz,durumu gayet iyi isterseniz siz de odaya geçebilirsiniz “ --“ Öyle mi...Peki teşekkür ederim!” Kızıl saçlı bir kadın hastanedeki bekleme odasından sessizce hastaların bulunduğu koridora doğru yürümeye başladı, yüzünde garip bir gülümsemeyle...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |