İşte şimdi and içiyor ellerim senin kelamından…
Özlemin derin, munis kokusu siniyor gözlerinin değdiği yüzüme.
Hangi çiçeğin yanından geçsem buram buram sen kokuyorsun,
Ve öksüz kalıyorum biraz daha…
eylül…
Güz yanığı sonbahar. Kırılmış yapraklar arasında “suskun, hayın,çıyansı”
bağdaş kurmuş alnımın ortasına gitmelerinin tuvali.
Yoksun kelimeler sadece kelime…
Şarkıların ve şiirlerin anlam katamadığı bir ayrılık bu. Aynı şehrin ve aynı kelimelerin çatısı altındayız. Yüzümüz her sabah aynı güneşe gülümserken, başkalarının hayatlarında arıyoruz ellerimizle büyüttüğümüz mutluluğu… Aynı otobüsler, aynı duraklar, aynı şarkılar, aynı simitçi, aynı seslere şahit olurken hayatı(mız), farklı dakikalarda ölüyoruz aşk aşk…
Başkalarının ellerinde arıyoruz (bizi).
Oysa söylenecek ne çok söz vardı daha. Tükenmemiş binlerce kelime.
İsimsiz bir yolculuktu seninle gittiğimiz. Senin erken indiğin, benim bir türlü inemediğim…
Hüzünbaz şevişlerden ağlıyor şiir. Kaybediyor şair.
Şiir oluyor nesirler, sesinin raksında…
Harf harf ezber ediyorum seni…
Elif…
Be…
mehmedasım
beşeylülikibinyedi
eylülboğumundanhasretdoğumu