Yaşamın her anı hakkını ister. -Goethe |
|
||||||||||
|
Benim öpöz teyzem olmakla birlikte doğal olarak kendisine ‘ Teyze, diye sesleniyorum; ama benim dışımda bile yüzlerce insanın kendisinden içtenlikli bir şekilde ‘ anne, teyze, abla diye söz ettiklerinin canlı tanığıyımdır. Rabbiş teyzem, bundan üç ay kadar önce sağ elinin bileğinde meydana gelen bir burkulma nedeniyle hastaneye gitmek zorunda kaldı. Zorunda kaldı, diyorum zira; gerekmedikçe doktora gitmeyen ve ilaç almayan bir yapıdaydı. Teyzemin, başkalarının kullanmakta olduğu ilaçlara imrenerek ortak olmak gibi bir alışkanlığı da yoktu. Oysaki, birilerinin bir yerini im ederek; ağrıdan, sızıdan ve ya başka bir rahatsızlıktan söz açtığında, orada bulunanlardan kimilerinin de benzer şekilde şikayetlerde bulunduğunu ve adeta ilaçların ortaklaşa kullanıldığını görmüşümdür. Bir başka anlatımla, bir kimsenin bir hastalıktan şikayet ettiğinde, orada bulunanlardan, teyzem yaşında olan kadınların da tüm benzer dertlerinin depreştiğini ve genelde dertlerinin biribirine çok benzediğini ve de nerdeyse bir hastaya yazılan ilaçların, gene neredeyse ortak kullanıldığını vurgulamak istiyorum… Uzatmayayım, teyzem o gün ortopedi uzmanına muayyene olur ve bir iki parça ilaç, merhem falan alır. Teyzemin küçüğü olan annem de, biz de sonradan duyduk: Doktor, teyzeme, ‘ Filmde kırık- mırık gözükmüyor; ilaçlarını kullan, der. Ama, ‘ Hani şu bildiğimiz balon var ya, onlardan üç-beş tane al, onlardan birini küçük bir portakal büyüklüğünde şişirerek, şu şekilde ( Balonun avuç içinde olduğu halde bir çok kez açma kapama) egzersiz yapmayı da ihmal etme…Balon patlayacak olursa yenisiyle değiştir, diye tembihler. Ayrıca bir hafta sonra kontrol için geleceksin, diye de ekler. Doktora gittiği gün ile kontrole gideceği bir hafta içinde uzun uzun görüştük. Teyzem, çocuk gibi balon elde olduğu halde günlerini geçirirken zaman zaman sıkılıyor ve kontrol için gittiğinde doktor uygun görürse örgü işine devam etmek istediğini yineliyordu. Bir kere bordo kazak sözü vermişti dört yaşındaki en küçük torunu olan Rabbiye’ ye…O da anneanesinin dizinden inmiyor, kazağa ne zaman başlayacağını sorup duruyordu… Rabbiş teyzem, adının verildiği için bu torununa ayrı bir sevgi beslediğini de belli ediyordu, ayrımında olmadan. Teyzem, hane halkı tarafından yer yer egzersizi boş vermemesi konusunda uyarılmasından rahatsız olmaya başlamıştı ki, kontrol günü geldi. Kontrole gitmek için evden çıkmadan önce çantasına şişirilmiş üç balon ile örgü şişlerini yerleştirdi. Eve dönmeden yüncüye uğrayıp alışveriş yapacak, hatta eve dönüşünde Rabbiye’ nin kazağına başlamış olmayı bile düşünüyordu, günlerdir. Hastanenin kapısında her hasta gibi teyzemin yolu da kesildi, özel güvenlik elemanları tarafından. Her birinin elinde birer telsiz telefon, öbür elinde arama-tarama için gerekli elektronik aygıtlar bulunuyordu. İçlerinden bayan olanı teyzemin üstünü aradı. Erkek güvenlik görevlilerinden birisi, elindeki çantayı açmasını söyledi teyzeme. İş teyzeme kalsa, balonların patlamaması ve şişlerin herhangi bir kazaya neden olmaması için özenle açacaktı çantayı. Ama, özel güvenlik görevlilerinden en genç olanı hoyratça bir hamle ile teyzemin elindeki çantayı kavradı. Teyzem, heyecanla “ Aman evladım, patlar” diye bağırdı! Bu anda, artarda iki balon patlamıştı bile...Aynı anda, genç güvenlik görevlisinin avuç içine de örgü şişi battı.. Güvenlik görevlisinin “ Anam!” diye bağırmasıyla mozaik zeminde kan belirmesi bir anda oldu. Bu sırada içeri alınmak için aranmayı bekleyenlerden bir kadın, olup biteni başından beri ürküntü ile izlemekte iken, teyzemin ‘Aman evladım patlar, demesiyle birlikte iki balonun patlamasından ve genç güvenlik görevlisinin ‘ Anam!, diye bağırmasından sonra, her bir damladan bir sonrakinin daha çok hızlanarak mozaik zemine süzülmekte olan kanı görünce, “ Amanın bomba!... Amanın bomba!... Yaralı var!... Kan aktı!... Kan !... Kan!...Ka…” diye bağırdı ve kendinden geçerek yere yığıldı! Bütün bunlar bir-iki dakika içinde oldu. Ortalık bir anda karıştı. Bir karmaşa, bir karmaşa! Doktorlar, sağlık görevlileri sedyelerle olay yerine üşüştüler. Her geçen saniye çoğalmada olan kalabalık, bağrış çağrıs arasında kargaşanın içine şuursuzca dalıyodu…Aniden bastıran bir sağanağın ardından ortaya çıkan boz bulanık selin önüne çıkan her nesneyi alıp götürmesine benzetmek olasıydı bu durumu. Her nasıl olduysa, o sırada bir güvenlik görevlisinin silahı da birkaç kez patlamadı mı!...İş büsbütün çığırından çıkmıştı… Trafik araçları, ambülanslar, terörle mücadele timleri, olay yeri inceleme ve organize suç örgütü ekipleri sirenlerini çalarak, tepe lambalarıyla hastanenin bahçesine doluştular. Olay yerinde görgü tanıklarının verdiği kısa bilgilere göre, teyzem bir arabaya tıkılarak götürüldü… Anonslar duyuldu sonra, ortalığı yatıştırmaya yönelik: “ Sakin olun! Sakin olun! Panik yapmanıza gerek yok! Dağılın ve yol açın! Dağılmadığınız takdirde….. “ gibi...Güvenlik Kuvvetleri’ nin bu gibi olaylara müdahale ettiğinde hep yapıldığı üzere, kalabalık slogan atmayı ve alkışlamayı ihmal etmedi… Güvenlik kuvvetleri, güvenlik şeritleriyle olay yerinden geçişleri engellediler. Rabbiş teyzemin olay yerinde kalan çantası ayrıca, güvenlik şeridi içine alındı. Güvenlik önlemi çanta etrafında özellikle yoğunlaştırıldı. Ve bomba uzmanı beklendi bir süre. Sonunda astronot giyim ve donanımını anıştıran bir görüntü ile bomba uzmanı ortaya çıkınca, kalabalıktan bir-iki bildik sloganla birlikte alkış sesi yeniden yükseldi…Güvenlik kuvvetlerinin orada bulunan yetkilisi, meraklı kalabalığın dağıtılması için emir verdi. Ama, bu pek kolay olmadı… Bunun için kıyasıya cop kullanmak zorunda bile kaldılar! Olay yerine ilk ulaşan bir-iki basın mensubundan bu durumu görüntülemeye yeltenenlerin dövülmesinde ve kameralarının parçalanmasında yurttaşlarla güvenlik güçlerinin işbirliği ettikleri gözlendi. Rabbiş teyzemin çantasına fünye yerleştirildi. Çantanın imha edilmesiyle birlikte içinden çıkan iki örgü şişi, yarım simit, en küçük torunu Rabbiye’ nin 6x9 fotğrafı, balon parçaları, dağılmış ilaç kutuları, sağlık karnesi ve bir de cüzdan çıktı!... Bomba uzmanı bunları özenle topladı ve incelenmek üzere ilgililere teslim etti. Televizyonların canlı yayın araçları, muhabirler, haberciler ulaştılar olay yerine… Medya kuruluşlarının haber peşinde koşan elemanları ilk bilgiyi orada hazır bulunan meraklı vatandaşlardan almayı denediler ama, elde edilen bilgiler birbirini hiç tutmadı Örneğin; muhabir, bir yurttaşı çevirip sorduğunda, yurttaş, ‘ Bombanın ayağını dibinde patladığını söyledi ilkin. Ayrıntı vermeden saçını düzeltti ve bıyığını sıvazladıktan sonra, “ Hangi televizyon” diye sordu. Daha sonra da, cep telefonuyla evini aradı, o kanalı izlemeleri için. Ayrıntılara gelince, yurttaş : “ Dedim ya bomba ayağımın dibinde patladı. Canlı bomba hasta gibi gelmiş hastanenin kapısına!.. Allah devletimize, milletimize zeval vermesin! Büyük faciadan kıl payı dönüldü. Allah yardımcımız oldu! “ Bir başka yurttaş da başka bir muhabire olayı şu şekilde özetlemeye çalışıyordu: “ Terorist kadın üç kişiyi gözümün önünde şişledi!.. Şişler aha bu kadardı! Çantasında patlayıcı da varmış, öyle dediler.. Yahu sizin televizyon hangisi? Canlı mı veriyorsunuz?” Başka bir yurttaş, muhabirden mikrofonu eline alarak konuşmayı yeğledi. Konuşmaya başlamadan önce, “ıhhhııı!... ıhhhııı!...” diye boğazındaki gıcığı gidermeye çalıştı. Yurttaş anlatmaya başladı: “ Aman Allahım… Ben Kıbrıs Barış Harekatı’ na katıldım da bu kadar heyecan yaşamadım!... Hemşerim, Fransa’ da eniştem var, bir selam yollasam.. Fransa’ dan izleniyor mu sizin kanal? Sonra şey oldu birader!... Bir patlama duydum! Silahlar patladı arka arkaya… Vay anasını deyip kendimi yere attım!... Dedim ya, ben savaş gördüm Kıbrıs’ da; deneyim sahibiyim ne de olsa. Sizin kanal Fransa’dan izleniyor mu? Enişte selamlar. Abla nasılsın ? Ben Keramettin. İki bayram ve yılbaşı.. Derken kriz! Durum perişan… Beş yüz avro!... Avro!... Yani!... Şey!.. Daha fazla dayanamadım, yığılıp kalmışım olduğum yere.. Gardaş, seninle görüşmeden bir iki dakika önce kendimi toparlayabildim anlaşıldı mı? Şey!.. Fransa! Fransa!.. Hay Allah!.. “ Hastane önünde bu gelişmeler olurken televizyon kanalları da boş durmadı elbet: Flaş!... Flaş!... Flaş!...Hastane kana bulandı!... Haber Ankara’ ya bomba gibi düştü!... Bizden ayrılmayın!... Az sonra!... Flaş!... Flaş!... Flaş!... İntihar komandosu kadının hastaneyi havaya uçurmasına ramak kaldı!... Bizi izlemeye devam edin!... Hemen şimdi!... Son dakika!... Son dakika!... Son dakika!... Bu kadarı da olmaz dedirten olay!... Kulaklarınıza inanamayacaksınız!... Yetmiş yaşında hasta kılığındaki kadın canlı bomba çıktı!... Bizimle kalın!... Birazdan!. Benim kadar olmasa da, teyzemi nereye götürdüklerini ve ne yaptıklarını merak ettiniz sanırım. Dilimin döndüğünce özetleyerek anlatmaya çalışayım: Hastane kapısında yaşanan bu olay, haftalarca önce yurt çapında muhtelif illerde dalgalar halinde gelen gözetim altına alma ve tutuklamalarla ilişkilendirildi!... Ve Rabbiş teyzem zorlu bir sorgulama geçirdi… Sorgunun derinleştirilmesi için ek süre alındı savcıdan. Her operasyonun bir adı olduğu halde teyzemin sorguya çekilmesine kadar, dalgalar halinde gelen bu alınma ve tutuklamaların yapıla geldiği bu operasyona bir ad bulunamamıştı. Teyzem, üstüne atılı suçları kabul etmedi. Sorulanlardan bir şey anlamadı.. Ne ile suçlandığını dahi bilemedi … Üstüne üstüne gidiliyordu: - “ Konuş be kadın! Yaşına başına hürmeten insan gibi davranıyoruz! Bizi uğraştırma! Kendini de feda etme pisi pisine! Örgütlenme nasıl işliyor? Sen hangi hücreye bağlı çalışıyorsun?” Rabbiş teyzem bu ve benzer sorulara onlarca kez muhatap oldu ama, anlatacak bir şeyi yoktu. Örgüt de, örgüt, diye üstüne vardıkları sıra, Teyzem: - “ Ben örgüt bilmem, torunuma örgü işiyle ilgili çarşıdan alışveriş yapacaktım; onu mu söylüyorsunuz; şişler de onun içindi. “ diyordu… Üstüne atılan suçlamalarla ilgili; “ Bilmiyorum. Ancak, birini aradığınız belli, ama; o ben değilim. Aradığınız kişiyi yanlış yerde arıyorsunuz” gibi karşılıklar veriyordu. Sorgucu, bir keresinde gene teyzemin, ” Aradığınız ben değilim. Vallahi değilim “ diye konuştuğunda sorgucu, “ Ne yani, biz seni cami avlusundan mı aldık” diye çıkıştığında, teyzemin,” Diyabbakır’ da Emniyet Müdürünüzü öldürenler camide mevzilenmemişler miydi? Buna ne diyeceksiniz” diye yanıt vermesi beni çok şaşırttı doğrusu…Sorguda böyle demesi, üzerine daha çok gelinmesine yol açtı… Gene bir sorgulama seansında, teyzem, suçlamalardan bir şey anlamadığı için, “ Ben fanfinfon’ dan hiç anlamam deyiverdi!... Sorgucular,” Şifreyi çözdük galiba!...” diyerek birbirlerine bakışıp kaldılar. Zaten bundan sonra, sorgulamanın derinleştirilmesi için ek süre istendi savcıdan. Ek sürenin alımından sonra, sorgulama; fanfinifon’ un örgütlenmenin adı olduğundan emin olarak yürütüldü. Sorgucular, ” Anlat bakalım şu fanfinfon işinin iç yüzünü; sen de kurtul biz de” dediler. Bir demediler, beş demediler… Sonunda teyzem,” Tamam” dedi, “ Anlatayım. Ama, aklım erdikten sonra çok saçma geldi bana bu fanfinfon işi.” Onca adam toplanmış. Sorgulanarak tutuklanmışlar, bir de!... Büyük iş demişler! Büyük dava demişler!... Yüz yılın davası demişler…Ama, adı konmamış. Rabbiş teyzemin sorgulanması sürecinde kurduğu bir cümlede geçen fanfinfon büyük davanın adı oldu. Fanfionculuk, Fanfinfon yapılanması, Fanfinfon örgütlenmesi, Fanfinfon terör örgütü, Darbeci Fanfinfon gibi kavramlar yaşamımızın bir parçası olup çıktı. Onunla yatar, onunla kalkar olduk. Daha önce tanışıklığı olmayan ve birbirini hiç görmemiş; hatta yan yana görünmeyi ve birlikte bir davanın sanığı olmayı bile içine sindiremeyecek; ve hatta aynı dernekte üyelik yapmaya dahi katlanamayacak naturada insanlar metazori bir şekilde aynı örgütlenmenin içinde var sayıldılar!...Teyzem, bu insanlardan hiç birisini görmedi, tanımaz. Belki kimilerini televizyondan gözü ısırabilir, bu kadar! O da ‘izdivaç, proğramlarından gözünü ayırıp da haberleri izleyebilmişse, belki! Ama, bu örgütlenmeyi sağlayan kadronun ilk on’ u arasına girmeyi başardı!... Asrın davası olduğu ileri sürülen Fanfinfon örgütlenmesinin ilk duruşması öyle bir ilgi gördü ki, duruşma salonunda yurt içinden ve yurt dışından gözlemci ve basın mensuplarına, avukatlara kadar yüzlerce kişiye yer bulundu ama, sanıklar dışarıda kaldığı için duruşma yapılamadı…Duruşma salonunda gerekli-gereksiz herkese yer bulunduğu halde sanıklara yer bulunamadığı için duruşmanın yapılamadığı tarihte teyzem orada değil, sorgudaydı henüz. İşte, teyzemin, sorguda; “ Tamam. Anlatayım. Ama, aklım erdikten sonra, çok saçma geldi bana bu fanfinfon işi.” demesi, yapılamayan duruşma gününden bir-iki gün sonraya denk geldi. Sorgucular, teyzemin çözüldüğünü ve örgütün yapısını ve çalışma yöntemlerini birem birem açıklayacağını ummakla kalmadılar, “… Aklım erdikten sonra çok saçma geldi bana bu fanfinfon işi “ demesi,sorgucuların gözlerinin faltaşı gibi açılmasına neden oldu…Bu sözünden ‘ sonradan, yani örgüte girdikten sonra aklının başına geldiğini, örgüte girmekten pişmanlık duyduğun; gelinen noktada is, itirafçı bile olacağı beklentisine kapıldılar!... Bakalım, öyle mi oldu!... Sorgucu ekibin önde gideni bu gelişmeyi amirlerine ve diğer ilgililere ilettiler. Artık, davanın adı resmen ‘ FANFİNFON, olmuştu. Herkes birbirine, ‘ Fanfinfon , dan söz ediyordu.. . Stratejistlerin, terör uzmanlarının, emekli paşaların ve büyükelçilerin, özellikle de medya kuruluşlarnın editörlerinin ağzında pelesenk olup çıkmıştı Fanfinfon!... Bu gelişmenin ardından Sorgunun kayda alınmasına karar verildi… Fanfinfon örgütlenmesi davası sanıklarının ilk onu arasında gösterilen Rabbiş teyzem, savcının tutuklama istemiyle mahkemeye çıkarıldı. Sorguda sorulan sorulara benzer sorular yanında bir de yüznumaralı gizli tanığın verdiği bilgiler ışığında ne ile suçlandığı yüzüne karşı anlatıldı, anlatılmasına da, gene bir şey anlamadı. Mahkeme, savcının istemine uyarak teyzemin tutuklanmasına karar verdi. Dokuz aydan beri duruşmaya çıkarılmayı bekliyor...Daha çok bekler; zira ortada ek iddianame diye bir şey yok!... . Adının verildiği için, torunları içinde en çok sevdiği Rabbiye’ yi, “ Anneannen sana kazak örmeye gitti “ diye oyalıyorlar aylardır!... Ama nereye kadar?!... Teyzemin, sorguda; “ Tamam. Anlatayım……..” diye başlayan konuşmasından sonra yapacağı, sorgucuların umut bağladığı ‘ Fanfinfon, açıklaması ne mi oldu? Hiç sormayın! Meğer; teyzem çocukluğunda; kendi dilini konuşan bir ecnebiye rastladığı zaman, o lisanı fanfinfon, diye tanımlamakla kalmaz, kendisi de ona, ‘ fanfinfon, diye birtakım yinelemeler yaptığı zama, o ecnebinin dilini konuşmakta olduğunu sanırmış. . Sözün özü, teyzem, ‘ fanfinfon’ u yabancı bir dilin tanımlanması için kullanmış o anda. Sorgucuların günler boyu sorduğu sorulara, ne yapmak istediklerine ve üzerinde neden bu denli baskı uyguladıklarına bir anlam veremediği ve adamların dediklerinden bir şey anlamadığı için, yabancı dil mesabesinde kullanmış fanfinfon’ u…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mudi Beya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |