..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > 7nci Sanat (Sinema) > nihat




26 Temmuz 2002
Özgürlüğün bir bedeli var!  
Önce kendimize çeki düzen vereceğimiz bir nehir bulmamız gerekiyor

nihat


Diktatörün de kahramanın da verdiği poz, aynı gibi görünür ama biri yüce biri de cüce değerlere sahiptir. Aradan geçen yüzyıllar şüphesiz bu resimleri silikleştirecek tarih sayfalarında. Ama dijital teknoloji her asırda diktatörlerini ve kahramanlarını ay


:CJBE:
Çoğumuz teknolojinin, baş dönmelerinin, hızlı gelişmenin karşısında bir an durup tefekkür etmenin erdemine inanırız. Özellikle büyüklüğün sırrının ihtişamdan geçtiğine inanan, cesaretini zayıfları ezmek için kullananlar karşısında belki çaresizlikten belki de sahiden de inanarak "ölümlü dünya" deriz. Daha söylenmesi gereken çok şey vardır. Kalplerimizde saklı tutuğumuz hazinelerin birer birer ortalığa saçılmasını istemediğimizden, biraz da gizliliğin medeniyetine sahip olduğumuzdan bunu yaptığımız düşünülebilir. Saklı kentlerde, saklı evlerde, saklı hayatlarda bir kendine has dünyanın eşiğinde dururuz ve dışarıda yaşanıp giden hayatı "ölümlü dünya” ilan ederiz. Lakin biraz ötemizde baş döndürücü hızla akıp giden hayat, sürprizleri de peşine takıp gitmektedir. İnsan önce suretini çoğaltmış, ardından da kendi hakimiyetini bir takım sembollerle yüceltmiştir. Diktatörün de kahramanın da verdiği poz, aynı gibi görünür ama biri yüce biri de cüce değerlere sahiptir. Aradan geçen yüzyıllar şüphesiz bu resimleri silikleştirecek tarih sayfalarında. Ama dijital teknoloji her asırda diktatörlerini ve kahramanlarını aynı hızla çoğaltmaya devam edecek.
İnsan suretini en şaşırtıcı biçimde görülür hale getiren fotoğraflar hareketlendikçe, makara döndükçe ve dijitalleşme dönemi hızlandıkça insan kendi suretindeki gizemin peşine düşecek. Acaba her birimizin çoğaltarak kendimizin yerine koyduğu bu hareketli nesneler bizi kendimizden ne kadar uzağa taşıdı? Şu sokak başında, şu garip kılıklı adam ben miyim? Yoksa şu meşhur insan, şu savaşlarda kanlar içinde yatan, şu kahramanlar gibi savaşan ben olabilir miyim? Her birimiz bir kahramanlığın, bir kendini aşma olayının gerçekleşeceği zamana kendimizi hazırlamak isteriz. Özellikle de zulmün ayyuka çıktığı dönemlerde kendimizin Musası olmak için ayağa kalkarız. İşin ilginç tarafı Asrın Musa’sı olmak isteyip ayağa kalktığımızda kendimizi tanıyamamaktan şikayet edebiliriz. Çünkü zaman seyrini sürdürmekte, köprülerin altından çok sular akmaktadır. Göle yansıyan suretimiz çoktan bir maus tuşuyla değiştirilmiş, deforme edilmiştir. Gönlümüze kurulan tuzakları bertaraf etmek eskisi kadar kolay değildir. Önce kendimize çeki düzen vereceğimiz bir nehir bulmamız gerekiyor. Arınmak ve yeniden başlamak için...

Ölümüne özgürlü seçmek

Sinemanın keşfiyle birlikte insanlığın değerlerini ötekine taşımasında bir kolaylık olduğu kesin. Hele de bir kültür taşıyıcısı olduğunuzu düşünüyorsanız sizinle yolları hiç kesişmeyecek insanların hayat tarzına müdahale edebilir, onların yönünü şaşırtabilirsiniz. Örneğin doğumlarından ölümlerine kadar onları bir gerçekliğin içine yerleştirip sahteliği gizleyebilirsiniz. Jim Carrey'in başrolünü oynadığı bir film vardı:Truman Show.
Modanın, hayatı bilinçsizce algılamanın, herkes gibi düşünmenin formatı peşindeyseniz size trumanlık yakışır. Doğumundan itibaren hayatı kameralarla izlenen ve durumunun farkında olmayan Truman gerçeğe yaklaştıkça birileri tedirgin olacaktır. Kendisine kurulan sahte dünyada her şeyin birbirinin aynısı olduğunu gören Truman'ın arayışları birtakım korkularla sınırlıdır. Örneğin deniz yoluyla bir yerden bir yere gidememek. Çünkü babasının o azgın sularda boğulup öldüğü kendisine bildirilmiştir. Bir şey daha bildirilmektedir kendisine: içinde bulunduğu hayata razı olması, sürpriz yapmaya kalkmaması. Kendi özgürlüğü için yönetmenin, senaristin planlarını tehlikeye atmaması gerekiyor Truman'ın. Fark etmenin ardından gelen tehditler Truman'ı yıldırmaz. Son koz ölümdür. O, ölümüne özgürlüğü seçer ve özgürlüğün bu yapay dünyanın biraz ötesinde olduğunu kavrar.
Hayatımızı biraz olsun dışardan gözlemleme gayreti içine girdiğimizde, çokça şaşırtıcı sahneyle karşılaşmamız mümkün. O güne kadar yapageldiğimiz hareketlerin birtakım sınırlarla korunduğunu görürüz. Yasaklarımız, kavgalarımız, sevinçlerimiz hep varlığı hissedilmeyen bir kontrol içindedir. Uluslararası kara sular vardır, vize vardır, demagoji, politika, hayat kavgası, yılgınlıklar, acı, kasırgalar, şikayetler, öfkeler, nereye gidildiği bilinmeksizin koşturmalar...

Medeniyet mi kağıt bebekler mi?

İnsanın kendini oyalayabileceği oyuncaklar teknolojik ilerlemelerle birlikte daha da çoğaldı. Daha önce atla, ok ve yayla gittiğiniz yerleri şimdi dolaşmak zorunda değilsiniz. İnsanlara bir ceza vermek eğilimindeyseniz atınızdan iner uçağınıza biner (ya da binmez uzaktan kumanda edersiniz) ,onları bulundukları yerlerde bombalayabilir, göklerden ölüm yağdırabilirsiniz. Sıcak çatışmalar göğüs göğüse değil, insan bombalarla boğuşmaktadır artık. Ama asıl toplumların bombalanması değildir söz konusu olan. Ayaklarınıza kadar gelen fırsatları tepiyor ve kendiniz için istediğiniz şeyin bilincini seçiyorsanız sizi bekleyen tehlikelere de hazırsınız demektir. Artık başkalarının hayatına dikkat kesilmelisiniz. Kimi toplumların sizin adımlarınızı dahi izleyebildiğini kabul etmeli, güzellik yarışmalarına, manken kavgacıklarına, kağıt bebeklerin sevgili değiştirmesine dayanıklı hale gelebilmelisiniz. Her şeyden önce kendinize ait bir medeniyetiniz olduğunu inkar etmeniz gerekiyor. Çünkü yaşadığınız hayatın asıl sahibi siz olmaktan çıkmışsınızdır. Kontrol sizi uzaydan izlediği söylenen güçtedir. O istediğinde bombalarla dünyayı şekillendirir, istediğinde de kendi kültürel kodlarıyla. Eğer sizi haritadan silmek istiyorsa ting tang kuruluşlarında planlar hazırlanmış olmalıdır. Size düşen görev Truman olduğunuzu unutmamanız. Eğer cesareti, kendi kararlarınızı almayı seçerseniz, içinde bulunduğunuz pembemsi hayaller yıkılır. Bu durumda size mecburiyetinizmiş gibi sunulan geçici heveslerin, arzunun, istikametsizliğin uzağına düşmek zorundasınız. Yani, denizi geçmek zorundasınız, eğer korkularınız hâlâ devam etmiyorsa...

Hayatın sefil yüzü de var

Ölüm biraz puslu havadır sinemada. Günlük hayattaki ölümler gibi etkilemez insanı. Ya şöyle bir dokunup geçer ya da sizi de kendisiyle birlikte sürükler. Bir kahramanın ölümü, komşunuzun ölümü gibi değildir. Onun ölümünde bile bir ihtişam olduğuna inanırsınız. Para için, güç için insanları öldürmeyi göze almış canilerin ölüme bakışı biraz farklıdır. Onlara göre, güçsüz olan ölmeyi hak etmiştir. Topraklarını işgal ettiğiniz insanlar size kafa tutuyorsa tonlarca bombayı apartmanın üstünden boşaltıp çoğunluğu çocuk olan masumları öldürebilirsiniz. Çünkü ölüm, zayıfların hakkıdır. Bilmediği bir şey vardır caninin: Her attığı bombayla kendisi ölmektedir aslında, gittikçe ölecek. Bombalar sadece gerçek hayatta atılmaz, filmlerde de vardır. Efektler yardımıyla dünyanın olmayacak özellikte yerleşim yerlerini haritadan silebilirsiniz. Hiç olmayacak bir nedenle savaş çıkartabilir, pek çok insanın ölmesine sebep olabilir, haritaları yeniden çizdirebilirsiniz. Kameranın motor sesinden sonraki hareketler hangi ideoloji, anlayışla yönetiliyorsa ona göre bir sonuca hazırlıklı olmak gerekiyor. Hayata hep zevk, sefa yönüyle bakıyorsanız dünyanın her yeri bu gördüklerinizle doludur. Ya hayatın sefil yüzüne döndüyseniz? İşte çoğu zaman belgesel filmcilerin görebildiği, sinema filmlerinin üzerinden atlayıp geçmeyi tercih ettiği bu sefalet, dünyanın kaderidir. Afrika bir konu mankenidir açlığın. Asya büyüyememenin tedirginliğidir. Zincirlerini kıramamanın, kendini fark edememenin adı. Terör, şiddet, toplum hayatını bozma hep üçüncü sınıf klişesiyle damgalanmış toplumların sırtındadır. Oysaki medeniyet eğitimli, güçlü, gücünü hakka teslim etmeyen nesillerce yok edilme sürecine itiliyor. Arenalarda haykıranlar onlar, yüzlerindeki gülücükleri maskelerine yapıştıran da onlar...
Özgürlük, ölmeden önce ölmeyi bilmekte. Yanı başımızda akıp giden hayata, dışarıdan baktığımızda görürüz bunu. İçimizde ve dışımızda vücut bulan kötülüklerden arınmak, iyiye, erdeme teslim olmak; ölmeden önce ölmeyi bilmek, yani özgürlük. Truman olmayı reddedebilmek. Bize sunulan ve birbirinin aynısı olmaktan başkaca özelliği olmayan parlatılmış hayatların düzenleyicisi olmamak. Biraz da kendisiyle barışık olması insanın. Vakti geldiğinde öleceğini bilmek. Hayata bir ayna olmak, insanlara ve yüzlere. Dijitallere, ekranlara düşen yüzlere yeniden canlılık getirebilmek. Kendi gerçekliğini yitirmiş gibi olan hayatları yeniden asli yüzüyle tanıştırmak. Beyazperdenin de tabiatın da, yaşamaya çalıştığımız güzelliklerin de ana fikri belli: Özgürlüğün bir bedeli var!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 7nci sanat (sinema) kümesinde bulunan diğer yazıları...
"Bu Ülkede Kültür Mü Kaldı Lan!"
“Aradan çekil’ diye bağıran kim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Haksızlık etmemeliyim şairlere [Şiir]
bir gün bir şey olacak [Şiir]
karagümrükte bir türbe yanı [Şiir]
Dünya Sahnesinde Bitmeyen Oyun [Deneme]
Adaletin Emrinde Bir Komutan Selahaddin Eyyubi [Eleştiri]
Büyük İskender"in "Erken Yaşlanan" Hayali [Eleştiri]
Türk Sinemasına Yapılan Büyü Bozulacak mı? [Eleştiri]
Adını Unutum Şimdi [Eleştiri]
Türk Sinemasının Rüzgârı Sensin [Eleştiri]
Gerilimin Adresi Değişti [Eleştiri]


nihat kimdir?

istanbulluyum. yaşarken yazmak nasıl bir şey keşfetmeye çalışıyorum, inanılmaz güzel ve bir o kadar da acılarla dolu.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.