sabah gülünden daha çok
büyüyen, serpilen yanak,
hiç bir vazo sahiplenmiyor.
dudaklar, bütün gün
sevgilinin öpüşleriyle oynaşmış,
başka derdi yok o andan beri,
zarar görmeyecek bundan namusu.
bütün yorgunluğuna karşın
insana zulmeden dudaklar,
giyinip soyunması,
en yalın çıplaklığı.
gözler ki oynatıyor yerinden
komşunun hazinesini,
güneş gibi yüzleri,
bu, onun kendi zerafeti.
mücevherle donanmış bukleleri,
açıklamalı hemen bunu,
onun için bu
acaba ne kadar değerli ?
mücevherlerin avare gününü,
uysallaştıran kimin güneşi,
kendi parlak gölgesinde oynaşıyor.
oradaki her bir yakut,
ya da kendini gösteren inci,
kendi utancı, gözyaşı oluyor.
iyice sakinleşmiş yürek,
ki daha bir asil, zarif,
aşk, uzun tutuyor okunu.
gözler, torbası okla dolu,
aşkı bağışlıyor,
ama sahip olduğundan
çok azını veriyor.
kanı, ısıtıyor güneşleri,
henüz öğretiyor tılsımını,
zarar görmeyecek bundan namusu.
utanmalar, parlatıyor
günahsız sandığını,
ya da aşk alevidir içindeki
o çok sıcak şey.
zevkler, itiraf ediyor,
hanımefendinin faziletini,
ama başka ucu yok tutulacak.
korkular, saf ve uçuk,
utangaç gelin gibiyken geceleyin,
ilk kez haklı çıkmayı arzuluyor damat.
çabuk uçup gider gözyaşları,
beyhudedir, onlar uçup giden
kızlığın gözyaşlarıdır.
günler, sanki ödünç alınmış gibiler,
güzel yarınla hiç ilgisi yok,
çoktan tükenmiş bir gecenin kederi.
günler, karanlığa karşın,
açık fikirler gibi ışığın yordamıyla,
gece gündüz, yirmidört saat.
geceler, olduğu kadar tatlılar,
aşıkların oynaşı kısalttı onu,
sen büyüdün, gün kayboldu.
yaşam, cesareti var henüz
sona kadar gitmeye,
ama geri döndüğünde,
merhaba dostum ! diyebilmekte.
ey Sidney'in sağnakları,
tatlı bir nutuk gibi,
onun gücüdür eski kışların
başını çiçeklerle taçlandıran.
yumuşak ipeksi saatler,
açıyor güneş, gölgeli çardaklar,
onun üstünde çatık kaşlar.
her ne kadar zevk,
günün alnını parlatırsa,
indirir gecenin kanatlarını.
işte onun bu tablo,
sahibi Doğa'dır, budur onun adı,
zevki ve süsü, ayıbıdır.
onun aşırı yaltaklanması
nakış ve şiiredir,
danışmanı, kendi faziletidir.
istiyorum değerli servetini,
belki giderir zavallılığını,
arzularını, evet istiyorum,
fazlasını değil.
eğer ayrımındaysa Zaman,
onun parlak kaşlarının,
yeminimden çelenk yapacağım.
onun şu cumbaları üzerine,
kuruyorum yakın umutlarımı,
ganimet olacak bu,
onun güncel öğünmelerine.
cesareti olabilir,
bu çizgiyi görmek istiyorum,
fazlasını aramıyorum,
aradığım O !
işte O, burada !
heyhat ! soyunuyorum, giyiniyorum,
arzularım sanki bulutsu bir sıfat.
eğlenebilir belki bununla,
meziyeti, cesaret verebilir
bunu kullanmaya,
ama alçakgönüllülüğü
inkârına neden olabilir.
bunun kadar değerli olan,
hakkından gelebilir mi acaba
yüksekten uçan arzularım,
onu öpücüklere boğmaya kararlıyım.
izin ver ona ey İhtişam !
senden önce uçsun düşlerim,
benim masalım, onun öyküsü ol.
Richard Crashaw