..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Emine Pişiren




29 Haziran 2009
Yatağımız Cennetimizdi  
Emine Pişiren
Sen yatağın en dip köşesine büzülmüş öylece yatıyorken ve benim varlığım seni bu derece ilgilendirmezken, ruhumun anaforları sol yanımı burkuyordu.


:BJBA:

YATAĞIMIZ BİZİM CENNETİMİZDİ…

Tüm gün sensiz geçen saatlerimin dışında ikimizin buluştuğu tek yer yatağımızdı. Ruhum ancak senin bulunduğun yerde huzur bulurdu. Sensiz geçen bir an bile bana dar gelen, bir hücre, bir kabustu. Sensizlikse buzdan kaleler gibi beni içine hapsederdi. Hele sana sarılarak uyumak, suya kanmak gibi olurdu. Kimi geceler, uykunda bana arkanı dönerdin ya? İşte o zaman, içimde büyük boşluk oluşurdu, her yanım sensizlik kokardı. Ellerim karanlıkta yokluğunu arar gibi, dokunurdu tenine. Parmak uçlarım önce omuzlarında, sonra ensende ufak dokunuşlar yaparken sen, huylanır, o an gözlerini açardın. Önce gülümser sonra dudaklarımız buluşurdu. Tutkulu öpüşlerimiz sonrasında alev alev yanan tenlerimiz bir olurdu. Her salise soluk soluğa yaşanan bir aşktı bizimkisi.

Yatağımız bizim cennetimizdi.

Ruhum ancak sana sıkıca sarıldığı an huzur bulurdu. Uykuda sevişmelerimizi anımsadım bütün gece. Dudaklarıma usulca dokunarak beni öpüşün ve içime dolan kokunu duyumsadım yeniden. Beni delirten hazları yaşattığın o geceleri anımsayınca, iliklerime kadar titredim inan...
Anımsadığım bir şey daha vardı. Hani bana ilk seferinde sormuştun ya;
“ Bu geceyi beni severek geçirmek ister misin?” diye…
İşte o an var ya; tüm hücrelerime kadar aşkın rüzgarı işlemişti, sanki. Farklı heyecan dalgaları yayılmıştı hücrelerime…Tutkunun doruk noktasına dolu dizgin uçardık… İpekten çarşaflarda tenlerimizin mükemmel uyum içinde birleşmesiyle; sanki birlikte büyüyerek çoğalıyorduk…Yavaş yavaş içine akarken ben, gözlerimiz buluşurdu, tutkuyla… Kollarım ve bacaklarımla sana sarılıyordum ve hızlanan soluklarımızla, hazzın sesleri eşlik ediyordu. Hazlarımız ayırt edilemez biçime dönüşüyordu.
Terlerimiz; tenlerimizde kuruyan tuz olduğunda, başım göğsünde uyuya kalıyordum. Saçların, o dalgalı kızıl saçların var ya, işte bahar kokularıyla yüzümü ipekten bir çarşaf gibi örterken, sayılmaz öpücükleri sen alnıma bırakıyordun. Ve şefkatle fısıldıyordun.

-“ Bana söz ver! Asla ayrılmayacağımıza dair bana söz ver sevgilim!” diye…

Ardından bir kez daha parmak uçların sırtımda gezinirken dayanılmaz ürpertilerle kasıklarımda heyecanlı uyanışlar başlardı. Ve sabaha birkaç saat kala, bir kez daha birlikte olup, bedenlerimiz ahenkli devinimlerle sarsılırdı. İşte o anlarımızda sen tutkunla benim ruhumu fetheden bir kadın, ben ise yaşamının tek jokeriydim Yüreğinin tek hakimiyet kuran prensin, olurdum. Nemli bir kadın olduğun anda, o tutkuların doruk noktalarında, sesim çatallaşarak,

-“ Seni asla bensiz bırakmayacağım…” sözleri dudaklarımdan boşluğa yayılırdı.

Seni çok seviyordum.

Sen benim ruhumun eksik bir parçasıydın.
Ve hazlarımız birleştiğinde her ikimiz aşkın yorgunluğu ile uyuya kalıyorduk, cennete dönüşen yatağımızda…

Çünkü yatağımız cennetimizdi…

Sabah olmasın gün doğmasın isterdim. Senin kollarında "sonsuzluk" yaşamak isterken "bensizliğim" sensizliğim olurdu. Çünkü sensiz geçen saatlerim ve günlerim değil, yıllarım olurdu. Zamanı sabırsızlıkla tüketirken, gün içindeki yokluğun sol yanımda sızılar biriktirip durdu…Özlerdim seni... Ben seni böylesi severken senin ruhunda ki "benin" gün geçtikçe eriyen bir buz olduğunu nasıl da anlamamışım?

Nasıl da fark etmemişim?…

Benliğini sıkıştırdığın engellerin ardında buzdan, sonu olmayan bir yalnızlıkta olan senin, her geçen gün biraz daha yaşamdan kopup, uzaklaştığını anlayamamıştım… Oysa sensiz kalmak, yüreğimin tek fobisiydi. Yokluğunu hissetmek içimden bir et parçasını kopartmak gibiydi.

Seninleyken bile, uykumuzda birlikteyken bile bu sebepsiz korkuyu hissetmek nedir bilir misin, sevgilim? Duygularımın sürgünde olduğu anlarda içime yerleşen hüzün, korlara dönüşürken uyku pusuda avını bekleyen avcıya dönüşürdü. Bu nedenle sana daha çok sarılmak ister ve sıcaklığını tenime katıp seni benliğimde hissetmek isterdim…

Yatağımız cennetimiz olurdu.

Ruhum ancak sana dokunduğum anda huzur bulurdu. Ve dokunduğum o gün sana ilk kez kımıltısız arkanı dönüp uyumuştun. Bacaklarımızı bir önceki buluşmamızda olduğu gibi arasına alıp sarmak istediğimde, ilk kez aralamadın. Parmak uçlarım omuzlarında küçük dokunuşlarla gezinip, tam ensene geldiğinde ilk kez huylanmadın. O an beni istemediğini düşünmüş ve kırgın umutlarımı yüreğimin en gizli bahçesine sığdırıp, geri çekildim. Reddedilmek, unutulmak gibiydi…

Sen yatağın en dip köşesine büzülmüş öylece yatıyorken ve benim varlığım seni bu derece ilgilendirmezken, ruhumun anaforları sol yanımı burkuyordu.

Ellerim ensemin altına yastık yapıp, son bir aydır bu uzaklığa anlam veremiyordum. Terk edilmek gibiydi... Bu mesafe, bu yalnızlık, bu sensizlik, çok acı vermekteydi ruhuma… Kendimi sorguluyordum sürekli;tek sığınağım ve tek cennetimiz olan yatağımız, böylesi bir kabusa neden dönüşmüştü?..

Gün doğumuna kadar bekleyip, sabır tükettim buza dönüşen yatağımızda. Aşkın bir hastalık olduğunu ve bu hastalığın gittikçe büyüyen bir ura dönüştüğünü düşünür oldum. Gözlerimiz güne kavuştuğu an, son kez gözlerinde sorgulayacaktım. Son kez dudaklarını dudaklarıma soracaktım. Bu sebepsiz uzaklığın ruhumda oluşturduğu sensizliğin acısını son kez teninde noktalayacaktım… Ama bunu başaramadım.

Nerden bilebilirdim, bu gecenin son gecemiz olduğunu?

Nerden bilebilirdim veda etmeden gideceğini?

Nasıl da anlayamamıştım gözlerini, son kez uykuya kapayıp da, ebedi uykuya bensiz geçeceğini?

Bilemezdim yatağımızın cennet değil de, cehenneme dönüşeceğini…

Bilemezdim sevgilim…

Çünkü, Yatağımız hep CENNETİMİZ olmuştu.


Emine Pişiren/Akçay/2008








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Anne Cennette Yemek Var mı?
Bu Çocuk Benim Değil
Yine Düşlerimde Sabahlar Mısın Yavrum?
İki Şey Götüreceğiz Giderken…
Anne Ben Gidiyorum/bir Dakikalık Acı Hüzün
İçimizdeki Hayvan
Senin Ayakların Var, Oysa Benim Tekerlekli Bir Sandalyem Bile Yok

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yumurtanı Nasıl İstersin Canım, Rafadan mı Kafadan mı?
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? - 1 -
Gel Mezarıma İşe Oğlum
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? - 2
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? - 2 -
Aşık Olmak İstiyor Musunuz?
Biz Önce Beş Kişiydik
O Annene Söyle, Çocuğun Aklına Bunları Sokmasın (Son Bölüm)
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? (Son Bölüm)
Seni Seviyorum Işıl

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Adamdan Saymışız [Şiir]
Ah Ulan Istanbul! [Şiir]
7. Didim Şiir ve Şairler Buluşması [Şiir]
Çekinme Söyle [Şiir]
Yağmur Kuşu Suskunluğu [Şiir]
Hangi Dua İle Sana Gelelim? [Şiir]
İsterdim [Şiir]
Davetsiz Konuk - 1 - [Şiir]
Madem ki... [Şiir]
Git Demene Gerek Yok [Şiir]


Emine Pişiren kimdir?

Yazmayı, okumayı ve birikimlerimi paylaşmayı seven biriyim. Edremit'in yerel bir gazetesinin köşe yazarıyım. Bazı web sayfalarında da edebiyat adına paylaşımlarım yayınlanmaktadır. Sevgi ve ışık sizle olsun.

Etkilendiği Yazarlar:
Mehmet Emin Yurdakul, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Victor Hugo, Balzac, Leo Buscaglia, Eric Frrom, Irvın Yalom, Dale Carneige, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.