"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
"Rahmetli kahveci Babam’ın anısına" Aybastı’da 1940 ‘lı yıllarda kıraathane ya da çayhane olarak da adlandırılan beş altı kahvehane vardır. Kahvehanelere sadece çay ve kahve içilmek için gidilmezdi. Buralar aynı zamanda sivil inisiyatiflerin oluştuğu, kamusal yaşamın çekim merkezleriydi. Artık eski ağalar, beyler / konaklar yavaş yavaş etkinliğini kaybetmekte, yerini kahvelere bırakmaktaydı. Bir anlamda, yörede oturanların tamamını temsil eden, bölgesel yönetim merkezleri sayılabilirdi. Kahveler bir nevi erkeklerden oluşan halk meclisleriydi. Kadınların kahvehanelere gitmeleri pek hoş karşılanmaz, gidenler olursa da bir başkaldırı olarak değerlendirilirdi. Her gün onlarca köylü; bir kahvehanede oturur, konuşur, vakit geçirir, fıkra anlatır, iş görüşmeleri yapar, siyaset ve dedikodu yapar, kağıt oynar, sesli okunan bir gazeteyi dinler. Kahvehanelerde sıra dışı bir kalabalık oluşurdu, bu topluluğu gören kimi Aybastılı da “millet kağıt oynuyor” der geçer giderdi. Burada millet sözcüğü; cemaat, halk, insanlar ya da ulus anlamında kullanılırdı. Kahvehanelerde genellikle akrabalar, komşular, arkadaşlar ve ortaklar yan yana oturur. Bir masa etrafında oturanlar birbirlerine selamlaşırlar, sonra birbirlerine sıradan sorular sorarlar. Masalar arasında zaman zaman karşılıklı konuşmalar olur. Kahvehaneye gelen yabancıya “nerelisin, baban kim, kimlerden oluyorsun “ gibi sorular sorularak keşfedilmeye çalışılırdı. Kahvehanelerde hiç konuşmayan bir iki bardak çay içip sadece dinlemekle yetinen kişilere de rastlanırdı. Namaz vakti gelip, ezan okununca kahvede oturanlar kalkarlar abdest alır namaz kılmak için camiye giderlerdi. Bazı kahvehanelerin de pencereli bir bölmeyle ayrılan, bir iki masalık odaları olurdu, oraya seçkin kişiler ve misafirler veya özel bir meselesi olanlar konuşmak veya bir meselenin halli için otururlardı. Oraya davet edilmeden kimse girmezdi. Ayrıca bu odalar kışın daha rahat ısıtılırdı. Kahveler geleneksel samimiyet ve duygusal bağları kuvvetlendiren mekanlardı aynı zamanda. Kahvehanelerin dışında Aybastı da şehir kulübü de bulunmaktaydı.. Buranın müşterileri çoğunlukla Aybastılı olmayan; nahiye müdürü, savcı, hakim, karakol kumandanı, mal müdürü, doktor, gibi eğitimli ve statü sahibi devlet görevlileriydi.. Ağalar, beyler, muhtar ve köylerin ve kasabanın ileri gelenleri de buraların müdavimleri arasındaydı. Burada köylülerin pek oynamadığı; domino taşı, tavla, iskambil gibi kağıt gibi oyunlar oynanırdı. Bunlar Aybastı’yı yöneten ve söz sahibi insanlardı. Hükümet Konağında konuşulanlar, olup bitenler kulüpte tekrar konuşulur, tartışılır, bir şekilde yönetim saydamlaşırdı. Aybastı’da kahvesi olanların bir kısmının Perşembe yaylasında da “han – kahve”leri vardı. Tokat ve diğer yakın ilçelerden, atlarıyla gelen insanlar, atlarını kahvelerin altındaki ahıra bağlarlar. Orta katta yemeklerini yer, çaylarını içer üst katta yatarlardı. Birkaç gün kalır köylerine dönerlerdi. Kahvehanelerin tavana yakın üst bir bölümüne Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Cemal Gürsel, Mithat Paşa gibi liderlerin büyük boy resimleri de bulunurdu. Uygun bir yere Bayrak ve Türkiye haritası da asılırdı. Her kahvehanede şapka asmak için askılıklar bulunurdu. Kahvede ufak tefek tartışmalar çıksa, kahvede oturan eşraf tarafından engellenirdi. Günümüzde artık kahvehanelerde ilçenin ileri gelenlerini ve yaşlılarının eli öpülüp yer gösterilmiyor. Kahvehaneler de neredeyse kahve içilmiyor, küçük cam bardakların içinde sigara dumanları arasında çay içiliyor. Gelen yabancılar yaşlıların dışında pek merak edilmiyor. Kahvelerde argolu, küfürlü konuşmalar sigara dumanı ve uğultu’nun içinde duvarlarda yankılanıyor. İşte bu kıraathanecilerden birisi rahmetli babamdı. Cami yanında köprünün üstünde, 20 yıldan fazla bu işini sürdürmüştür. Yaz’ları da Perşembe yaylanda Reşadiye yolu başlangıcında bir han’ vardı. Tokat’ın ilçelerinde atlarıyla gelen o zaman ki yerli turistler orada konaklarlardı. Aybastı’da oturan eşrafın geldiği bir” kültür ve haberleşme mekanı” olan kahvesinde okumuş yazmışlara heveslenen babam çocuklarını okutmak ister. O yıllarda okumak isteyen gençler; Fatsa, Gölköy gibi yakın ilçelere gönderilir.. Maddi durumu hiç de iyi olmayan aileleri bu durum oldukça olumsuz etkiler. Bugün ne mutlu ki, Aybastı’da bırakalım liseyi meslek okulları da mevcuttur, dileğimiz yakınlarda bir yüksek okulun da açılmasıdır. O yıllarda sadece bir ilkokulu olan doğup büyüdüğü Aybastı’dan ayrılmak zorunda kalır. 1960’ların ortalarında Bafra’ya yerleşir ve bütün çocuklarını okutur. Ancak Aybastı sevgisi bir kor olur, yaşamı boyunca yüreğini yakar. Bu sevda öyle bir sevdadır ki genlerle yeni kuşaklara aktarılır, ancak ölümlerle yok olur. Kemal DÜZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |