Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Bir ev, Bir araba, Güzel bir kadın ve çok olsa iki çocuk ve tamamiyle insani olgulardan uzak kapital bir olgu çerçevesinde düşlenen ve düşlendikçe kirlenen umutlar.. Ve kapitalle her buluşmada anlamını yitiren yaşam!.. Sırf bu olgular uğruna ilk okul sıralarında parıldıyan gözlerindeki ışığı teslim ediyorlar sınav sorularına ve kanlarının en hızlı aktığı yıllarda binlerce soru antrenmanı yapıp bir adım daha öne geçmek uğruna ülke gündemini, açlığı , sefaleti ve sömürülmeyi unutup yarınlarda Doktor ,mimar , mühendis, Avukat ,Vali ,Öğretmen vs. olmak hayalleri ile yanıp tutuşuyorlar. İnançla… Sırf ceplerine ellerini attıkları zaman bacaklarını hissetmemek için satılan , paylaşılan , sömürülen ülkelerinden ve halklarından habersiz amaçlarına ilerliyorlar. Dünyayı saran ,insanlık onurunu yok eden ve insana kul olmayı öğreten bir meta uğruna…. Kirlenen onurlarıyla.. Oysa yazmak ..Bir başka olmalı demiştim hep… Ve seçimimi bu yönde yapma adına atmıştım ilk adımı… Öyle Lüks evler , Son model arabalar vs.den çok bir Anadolu köyünde arkası kocaman ağaçlarla kaplı bir bahçesi olan ve alt katında şarap mahzenli küçük ama sevgiyle ısıtılan bir ev. Arka bahçesine açılan kapıdan bakınca insanın yüreğini okşayan , o yüreği Onurla saran iki çocuğun ağaçlar arasında neşeyle koşması ve sevdamı yeşerten her bakışımda bana ilham veren yüreğimin çimler üzerinde uzanıp o iki meyveye Onurla bakması.. yetmişli yılların tadı kalmış bir şarabı inciltmeden yudumlayarak beyaz bir sayfaya ; ince uçlu kalemimle savaşarak " yazdılarım ne uçan kuşlar kadar güzel ; Nede yağan yağmur kadar verimli" yazıp yeni kitabıma zevkle başlamak. Düşünsenize insanları yazıyorsunuz , yaşanılanları , yaşanılacakları , geçmişi , geleceği ve Anadolu’yu yazıyorsunuz. Her satırda sıcak yufka , her satırda soğuk ayran , her satırda toprak kokarak ve Anadolu’mun dağlarını serinleten rüzgar yüreğinizi serinletiyor aynı sadelikle… ideolojileri yazıyorsunuz, insan onurunu ,satılmışlıkları ve sömürenleri , ezilen halkları yazıyorsunuz, kardeşliği ve insanlığı yazıyorsunuz en temiz , en sade ve en katıksız haliyle.. Umuda yürüyor her satırda yazdıklarınızı okuyan yürekler ve aydınlanıyor karanlık beyinler ve insanlar insanlığın gerçek değerini anlıyor her kelimede duydukları sıcak yufkanın en doyurucu tadıyla… Ve ! ve!.. Aman tanrım o da ne ? Kitaplarım toplatılmaya başlıyor nedensiz , öylesine ve insanlar okudukları için yargılanıyor , ölüyor ve öldürülüyor anlamsızca.. ve benim yüzümden onlarca insan diridiri yakılıp sindiriliyor uyanan toplum acımasızca ve itiliyor onursuzluğa ,yalnızlığa ve yalana.. Umut dağıtan ellerime soğuk çelik geçiriliyor ve davadan davaya sürükleniyor bedenim ve bedenim düşünen beynimin bedelini ödüyor, Düşüncelerim bedenimi kurtarmak yerine , karanlık beyinler yüzünden zindanlara itiliyor.. Ve karar..! Anayasanın bilmem kaçıncı maddesinin, bilmem hangi bendinin halkıma en yabancı fıkrası doğrultusunda bölücülük ve halkı kışkırtma suçundan , hafifletici nedenlerin yokluğu ve iyi halin o salonda olmamasından dolayı 15 yıl ağır hapis cezasıyla yeni evimin yolunu tutuyorum sessizce ve özlemle…. Nem kokan duvarların arasında, güneş görmez ve morg soğukluğundaki bir hücrede, titremeye başlıyorum beş yılın sonunda ansızın.. Kağıdı , kalemi , kitabı ve hatta gazeteyi bile unutmuş, yaşamın ve hayatın kıyısına bu denli itilmişken, yüreğime ve iki tane umut kokan yavrularımıza olan hasretimin arasında ve onlara beslediğim umudun haklı sıcaklığında soruyorum kendime bu nereden çıktı diye… Köşede küçük tüpümün üzerinde duran çaydanlığa uzanınca kararıyor yaşamım umudun adı olan ellerim ,kalemle savaşan halkı inançlandıran ellerim bir çaydanlığı bile kavrayamıyor!… Haykırıyorum düzene ve düzene olan isyanımı bir sigarayla perçinliyor , dumanına tüm kinimi katıp gönderiyorum Ankara’ya!. Düşlüyorum ciğerimi dolduran her nefes sigarada… yazılanlar için yakılanları… Ve üç noktayla başlayıp, son noktayla gelen kitaplarımı yazdığım evimizi… Şarap mahsenim yerine, şu küflü çaydanlık, arka bahçeme açılan kapı yerine parmaklıklar arasından izlediğim Sokaktaki çocuklar ve kalemim ve kağıdım… Suskun geçen yılların küskünlüğüne inat haykırıyorum gardiyana "bir masa, bir iskemle getirin bana" ve sivri uçlu kalemimi kabından çıkarıp "Yazdıklarım…" diye başlıyorum yeniden…umut kokarak…. "Yazar olmada" deyip ilk satırda.. Zindanlarda, ölümlerde, gözaltılarda ve baskınlarda yılmamanın ne olduğunu göstermek adına düzene ve yeniden paylaşmak için insanlarla başlıyorum yazmaya. YAZAR OLMA DA… ……………………………
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |