Sen, uzak iklimlerde nisyanın kucağında sabahlarken. Ben sabah saat 04.30 sularında sana bu satırları yazıyorum. Köhnemiş dünyada , taze bir sabahın kolları arasında yaralı yüreğim. İki sadık dostum kâğıt kalem benimle…
Bu demler, umudun zirevede olduğu demler. Taze sabahlara, sonsuzluğun sahibinin rahmeti ayrı bir coşkuyla iner. Benim yüreğime de ineceği hüsnü zannıyla gönlümde dilekler. Bu seher ve nefes alıp vereceğim seherler yüreğim yüreğini bekler.
Sen de bilirsin ki ey muhayyel peri, sana yazma iştiyakımı hasret körükler. Bilirim sana tesir etmez şarkılar, şiirler. Her gece, beyaz bir yelkenli gümüş renkli hayal sularında senin muhayyel iklimine hareket eder. Sahiline gönlümden sevgiler bırakır döner.
Ben seni göremesemde hayalimde aynı edanla salınır durursun. Her nefeste beni yüreğimin orta yerinden vurursun. Bu da yetmezmiş gibi gönlümün rüzgârında saçlarını savurursun.
Ey muhayyel dilber budama vefasızlığınla cennet sürgünümün dallarını. Beni böyle elleri böğründe bekletme. Şu bereketli ve taze sabahın aşkına. Üçler yediler kırklar aşkına. Ve dahi yaratan aşkına meçhul ve muhayyel ikliminden çık gel.
Yüreğim sana sebil, aşkım sana sel. Gel ey gülü rana gurup aşmadan, zaman geçmeden gel… Selâmım taze sabahlarca gümrah, sende gümrah ırmaklarca coşa coşa, köpüre köpüre gel. Evvel’in hatırına ,ahirin hatırına bir selâm da sen ver…
Ankara,06.03.2010 (saat: 04.50)İbrahim KİLİK