..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Gülün dikene katlanmasý onu güzel kokulu yaptý." -Mevlana
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Ömer Faruk Hüsmüllü




16 Mart 2010
Nifak - 3. ve Son Bölüm  
Ömer Faruk Hüsmüllü
*1980 öncesi gençlik üzerinde oynanan oyunlarýn günümüzde de sahnelenmek istendiðini görerek onlarý bu romanla uyarmak istiyorum. *Çünkü ister saðcý,ister solcu:ister ülkücü,isterse devrimci olsun,onlarýn hepsi bizim çocuklarýmýzdýr.


:CBAH:



Roman Hakkýnda Açýklama:
*Sayýn Okur!
*Bu roman 1979 yýlýnda yazýlmýþtýr.
*Birçok yayýnevine gönderilmiþ olmasýna raðmen “basýlabilir” oluru alamamýþtýr.
*O nedenle 8-9 senedir internet ortamýnda yayýmlanmýþtýr.
*Yaklaþýk 100.000’in üzerinde týklanmýþtýr.
*Kaç kiþi tarafýndan okunduðunu ise bilmek takdir edersiniz ki mümkün deðildir.Týklamalarýn kaçý okumaya dönüþtü bilinemez.
*Çok sayýda övgü almýþ,ama yergi almamýþtýr.
*1980 öncesi Türk Gençliðinin yaþadýðý dramý bir Ülkücü gencin yaþantýsýndan hareketle anlatmaktadýr.
*Bu dönemdeki solcu gençlerin yaþadýklarý acýlarý yansýtan çok sayýda roman sonradan yazýlmýþtýr.
*Ancak Ülkücü gençlerle ilgili romanlarýn sayýsý bir elin parmaklarý kadar bile deðildir.
*O nedenle bu roman sözünü ettiðimiz alanda yazýlmýþ eserlerin ilklerinden birisi belki de ilkidir.
*1980 öncesi gençlik üzerinde oynanan oyunlarýn günümüzde de sahnelenmek istendiðini görerek onlarý bu romanla uyarmak istiyorum.
*Çünkü ister saðcý,ister solcu:ister ülkücü,isterse devrimci olsun,onlarýn hepsi bizim çocuklarýmýzdýr.




N
Ý
F
A
K ...




ÖMER FARUK HÜSMÜLLÜ
Ýletiþim: ofh1952@gmail.com


Kasým-1979-Göztepe


----------3. ve son bölüm-------



Sýcak bir yaz günü Murat, arkadaþý Osman'la birlikte okuldan çýkmýþ yemek için Merkez Bina'daki Turan Emeksiz Lokantasý'na gidiyordu.Ýkisi de baþlarý önlerinde bir müddet hiçbir þey konuþmadan yürümüþler, Merkez Bina'nýn kapýsýna geldiklerinde polislere kimliklerini gösterip içeri girmiþlerdi.Parmaðýyla biraz ilerde aðaçlarýn altýndaki banklarý iþaret eden Osman,
-Murat, gel þurada biraz oturalým. Yemekhane þimdi çok kalabalýktýr. Biraz sonra tenhalaþýnca gider yemeðimizi yeriz, dedi.
Osman,Murat’ýn sevdiði çok iyi bir çocuktu.Genellikle yemeklere ikisi beraber giderlerdi. Osman'la fakülteye ilk girdiði gün tesadüfen tanýþmýþtý. Daha sonra da bu arkadaþlýk, birbirlerine verilen notlar, yapýlan karþýlýklý yardýmlarla pekiþtirilmiþti.
Osman,uzun boylu, kumral saçlý, biraz zayýfça bir köylü çocuðuydu. Egeliydi. Ailesi fakir olduðu için burs almak zorunda kalmýþtý . Fikir tartýþmalarý sýrasýnda devrimci olduðunu itiraf eder ve Murat'la tartýþmadan yapamazdý. Memleketlisi olan çeþitli fakültelerde okuyan bir hayli arkadaþý vardý ve Osman onlardan birkaçý ile ayný evi paylaþýyordu. Hattâ bir keresinde bu eve Murat'ý da davet etmiþti.
Osman'ýn evine gittiði zaman sekiz-dokuz kiþilik bir kalabalýkla karþýlaþan Murat, bu kadar çok insanýn bu ufacýk eve nasýl sýðdýklarýný kendi kendine sormuþtu. Sonradan öðrendi ki hepsi burada kalmýyorlardý ,bunlarýn bir kýsmý bu civarda oturuyorlardý ve misafir olarak gelmiþlerdi. Misafirlerin hepsi de ilkokul öðretmeniydi.
Her zamanki gibi lâf dönmüþ dolaþmýþ siyasi konulara gelmiþti. Murat, bir sürü devrimcinin arasýnda yalnýz baþýna kaldýðýný hissetmiþ ve acý da olsa þu gerçeði kabul etmiþti ki ; "Bunlarýn beyinleri gerçekten þartlandý-rýlmýþtý , doðru olan yolu bulmalarý için olaðanüstü gayrete ihtiyaç vardý. "Bu toplantý sýrasýnda hareketlerinde bir anormallik sezdiði daha sonra Osman'dan sarhoþ olduðunu öðrendiði bir ilkokul öðretmeni kendinden geçmiþçesine þöyle konuþuyordu:
"-Ben bu meslekte sekiz senedir çalýþýyorum. Bu kadar senelik hizmetimin sonunda elime ne geçti? Hiçbir þey... Daha baþýmý sokacak bir evim bile yok.Gece gündüz durmadan çalýþ, sonunda devlet senin eline iki kuruþ sýkýþtýrsýn ve bununla yaþamýný sürdür desin. Olmaz bu...Öte yanda adam on bine, yüz bine, milyona para demesin, yaz tatilini kýþ tatilini yurt dýþýnda geçirsin, biz de burada karnýmýzý doyuracak ekmek parasýna muhtaç olalým. Adalet bu mudur? Memlekette eþitlik olmalýdýr, eþitlik... Bir kitlenin sömürüsüne son verilmelidir. Bu nasýl olacak? Sosyal adaleti ancak devrimci güçler gerçekleþtirebilir. Dünyada bunun örnekleri verilmiþ. Ýþte Bulgaristan, Romanya, Doðu Almanya,Rusya… Orada herkes eþit, farklý, imtiyazlý sýnýf yok. Sosyalist sistem Diyalektik Materyalizm sayesinde fertlerini mutlu etmesini bilmiþtir. Biz de ayný sistemi uygulayýp burjuva sýnýfýnýn tahakkümüne ve halkýmýzý sömürmesine son vermeliyiz! dedi ve biraz soluklanýp devam etti:
-Ben bu düþüncelerimi söylediðim zaman bazýlarý bana Komünist diyorlar. Gerçi ben bundan alýnmýyorum , ne derlerse desinler, benim için fark etmez. Ya kendileri ne? Kapitalizmin köpekleri ve uþaklarý, Faþistler… Onlara göre iyi bir adam dinine baðlýymýþ, milletini severmiþ, örfünü âdetini sayarmýþ, ahlaklýymýþ filân… Bunlar artýk karýn doyurmuyor. Benim karným açken, gereksinme içindeyken birtakým hayalî hedeflerle kendimi avutamam. Burjuva icadý boþ þeylerle beni kandýramazlar. Öðrencilerimi geleceðe bilinçli olarak hazýrlamak için uðraþýyorum. Diyorum onlara “sizler gariban çocuklarýsýnýz , kiminizin babasý amele , kiminizin fabrika isçisi veya seyyar satýcý. Zaten Eyüp ve civarýnda oturan pek az burjuva vardýr, burada herkes fakirdir . Bu memlekette okumasý gereken sizlersiniz, burjuva veletleri okumasa da olur “ diyorum. ” Onlar babalarýnýn servetlerine güvenirler, ama sizin güvenecek neyiniz var?” diyorum.
-Bence bilinçlendirme ilkokul çaðýnda baþlar. Bütün öðretmen arkadaþlar gençliði daha ilkokul çaðýndayken bilinçlendirmeli ki devrim yarýn kolaylýkla gerçekleþebilsin. Ders, ders ne var bu derslerde?... Sadece ders yeterli mi sanýyorsunuz?Bunun yanýnda öðrencilerin fikren de bilinçlenmeleri gerekmez mi?
-Ben çalýþmalarýmýn ürünlerini topluyorum. Kendi gözlerimle öðrencilerimden bazýlarýnýn devrimci liderimiz ....."in fotoðrafýný koyunlarýndan çýkarýp öptüklerini gördüm. Yarýnýn ....'leri yetiþiyor..
Tüyleri ürperten insafsýz, korkusuz kýyýmý kendi aðýzlarýyla itiraf ediyorlardý iþte . Murat , tedirgin olmuþ ve orayý hemen terk etmiþti. Akýllarý sýra aralarýna yeni giren bir arkadaþý da bilinçlendiriyorlardý. Taktik ve metod her olayda olduðu gibi yine aynýydý...
Oturduklarý banktan biraz sonra kalktýlar,pankartlarýn asýlý olduðu koridora girip oradaki kapýdan dýþarý çýktýlar.Karþýdaki duvarlarda kýrmýzý boya ile yazýlmýþ yazýlarý kim bilir kaçýncý defa okuyup yollarýna devam ettiler: Devrimci þehitler: Hüseyin, Deniz , Mahir , Ömer, Ýbrahim...
Yemekhaneye geldiklerinde kuyrukta biraz daha beklemeleri gerektiðini anladýlar. Beklerken duvarlara mavi, kýrmýzý, siyah tükenmez kalemlerde yazýlmýþ olan þiirlerin, küfürlerin, argo deyimlerin yaný sýra siyasî sloganlarý da okuyarak vakit geçirdiler .Osman,hem gülüyor hem de eliyle duvardaki yazýyý gösteriyordu: Faþist köpekler giremez...
Yemeklerini yerken önce Osman söze baþladý:
-Dün bir devrimciyi daha öldürmüþ sizinkiler ! Bu gün okulda arkadaþlar konuþurken duydum, galiba boykota gidilecekmiþ. Bu ölenle devrimci þehit sayýsý yirmiyi geçti, sizin gericiler çok insafsýzmýþ doðrusu.
-Daha önce de böyle demiþtin, ama sonradan birçoðunun devrimciler arasýndaki anlaþmazlýklardan dolayý öldürüldüðünü ve birçoðunun da katillerinin kimler olduðunun tespit edilemediði gerçeði ortaya çýktý. Ölen devrimcilerin sayýsýný biliyorsun, ama ölen ülkücülerin kaç tane olduðunu da biliyor musun acaba? Sayýlarýnýn kaç yirmiye ulaþtýðýndan haberin var mý?
-Bilmiyorum. Bildiðim bir þey varsa asýl sizinkiler birbirlerini temizliyorlar .Ölen devrimci olursa çok üzülüyorum, ama ülkücü olursa ne yalan söyleyeyim hiç bir þey hissetmiyorum.
-Ýster ülkücü olsun isterse devrimci olsun ölen insana üzülürüm. Hepsi bu vatanýn çocuklarý ve hepsinin de yaþamaya haklarý var ,diye düþünürüm.Ayrýca bir insanýn kafasýndaki fikir yüzünden öldürülmesine de kar-þýyým. Ýþte, siz devrimcilerle aramýzdaki fark buradan ileri geliyor. Sen ki en iyilerisin ve böyle düþünüyorsun... Var gerisini tahmin et! Biz insana ve insanýn fikrine deðer veririz, milletimizin tek bir ferdinin dahi burnu kanasa yine üzülürüz. Üzülürken de siyasî görüþe göre karar vermeyiz .
-Tamam, tamam anladýk. Þu yemeðimizi yiyelim de derse yetiþelim, býrak þimdi bunlarý.
-Ben baþlatmadým ki...
Yemeklerini yeyip okula, gitmek için yola çýktýklarýnda yollarýnýn iri yarý birkaç militan tarafýndan kesildiðini gördüler. Yemekhaneden çýkan öðrenciler militanlar tarafýndan belli bir istikamete doðru gitmeye zor-lanýyorlardý. Bir yandan da þöyle baðýrdýklarý duyuluyordu:
-Bir devrimci arkadaþýmýz, dün,faþistlerce þehit edilmiþtir. Bu nedenle tüm okullarda boykot kararý alýnmýþtýr. Yaþasýn devrimci mücadelemiz!...Devrimciler ölmez…
Kordon altýnda büyük bir amfiye girmek mecburiyetinde kaldýlar . Amfinin içi týklým týklým dolmuþtu. Aþaðý yukarý üç bin civarýnda öðrenci var zannetti Murat. Belki daha azdý, ama iðne atsan yere düþmez denebilecek kadar dolmuþtu her taraf. Þiddetli bir gürültü ve uðultu sinirleri rahatsýz ediyor, kimin ne konuþtuðu anlaþýlmýyordu . Osman’la Murat kapýya yakýn bir yerde ve ayakta kendilerine bir yer buldular.
Kollarýnda bantlar olan yirmiye yakýn genç aralarýnda dolaþýyor, bunlarýn bir kýsmý da muhtelif yerlere fotoðrafçýlarý yerleþtiriyorlardý.
Aradan geçen yarým saatlik zaman zarfýnda amfinin içinde kýpýrdayacak yer bile kalmamýþtý. Nihayet kendisini devrimci bir derneðin baþkaný olarak tanýtan bir genç , kürsünün üstüne çýkarak mikrofonla konuþmaya baþ-adý. Ölen gence saygý duruþu için, oturanlarý ayaða kaldýrdý ve sol eller havada bir dakika sessiz bir þekilde beklenildi. Sonra yine ayakta ve sol eller havada devrim andý içildi. Bu arada fotoðrafçýlarýn flaþlarý birbiri ardýnca çakýyordu.
Derken bunlardan sonra ayakta olup da yerleri bulunanlar oturdular ; önce bir devrimci sendikanýn baþkaný, sonra bir gazete yazarý, daha sonra da bir öðrenci sýrasýyla ölen genci metheden ve faþizmi kötüleyen konuþmalar yaptýlar. Plânlý bir þekilde salona yerleþtirilmiþ bulunan militanlar , belli kavramlar ve sloganlarla konuþmalarý keserek, tezahürat yapýyorlar ve kalabalýk da buna mecburen itaat ediyordu.
Bütün bunlar amfinin içinde cereyan ederken ölen gencin cenazesi görevli militanlar tarafýndan ana ve babasýyla birlikte hastaneden kaçýrýlarak Merkez Bina'ya getirilmek üzere yola çýkarýlýyordu. Polise kendi kiraladýklarý boþ bir pikabýn numarasý verilerek sözde cenazenin o arabada olduðu ihbar ediliyordu. Polis kýrk beþ dakikalýk bir kovalamacadan sonra boþ pikabý yakalýyorsa da cenazeyi kaçýranlar çoktan merkez Bina'ya gelmiþ bulunuyorlardý.
Tabut, amfinin dýþýnda yere konuldu. Militanlar içeri girmeden önce, þaþkýn ana babaya birtakým talimatlar vermeye baþladýlar. Baba çaresiz bir þekilde konuþmaya çalýþýyordu.Acýlý adam:
-Ben öle þeyden anamam.Bizi bura niye getirdiler?
-Baba, biz devrimciyiz, yani ölen oðlunun arkadaþlarýyýz. O da bizim gibi bir devrimciydi. Oðlunuza saygý duruþunda bulunmak üzere binlerce devrimci genç burada toplandý.Bu arada faþizmi de protesto edeceðiz .Siz de oðlunuz için bu protestoya katýlmalýsýnýz. Ne yapacaðýnýzý ne diyeceðinizi biz size öðreteceðiz.
-Ne diycemiþim?...
-Ýçeri girince biz sana iþaret edeceðiz, sen de oradaki mikrofona gidip "Oðlumu faþistler öldürdü, kahrolsun faþistler, faþizme ölüm" diyeceksin .
-Ben ne faþist bilirim ne mýkrafan. Demem ben. Koyverin bizi de gedelim.
-Olmaz, biz hazýrlýk yaptýk bu iþ için. Herkes içerde sizi bekliyor. Dediðimi yaptýktan sonra ancak gidebilirsiniz.
-Acýmýz çok büyük oðul, çok...Koyverin gedek. Da Kastamonu'ya varacaðýz…
-Ana! Bak, baba inat ediyor,söylemem diyor, öyleyse sen söyle !
-Ne söleyim?
-Oðlumu faþistler öldürdü, kahrolsun faþistler, faþizme ölüm, dersin!
-Derim, derim. Yeter ki yola gedek.
-Söyledikten sonra biraz oturursunuz ve sonra da gidersiniz.Tamam mý?
Konuþmalar bittikten sonra sekiz-dokuz kiþi tabutu içeri getirip kürsünün üzerine koydular. Bütün gençler cenaze içeri girince ayaða kalktýlar . Cenazenin arkasýnda ayaðýnda rengi atmýþ þalvarýyla, baþýnda eþarbýyla, güneþten yanmýþ yüzüyle aðlayarak gelen ana ve içeri girerken kasketini çýkarýp çýkarmamakta birkaç defa tereddüt ettikten sonra vazgeçen, ayaðýnda yamalý bir pantolon, sýrtýnda sýcak olmasýna raðmen eski bir ceket bulunan baba geliyorlardý.
Gencin ana ve babasý militanlarca tabutun yaný baþýna getirilip bir müddet ayakta bekletildiler. Muazzam kalabalýk karþýsýnda ikisi de serseme dönmüþ gibiydi, ellerini nasýl tutacaklarýný, ayakta nasýl duracaklarýný bilemiyorlardý. Telâþlý bir halleri olduðu görülüyordu.
Baþkan tekrar mikrofona geçti ve "Anamýýýýz, babamýýýýz. Kahrolsun faþistler!... Anamýýýýz, babamýnýz, kahrolsun faþistler, faþizme ölüm halka hürriyet" sloganlarý tempolu bir þekilde hep bir aðýzdan söylenmeye baþlandý.
Bu baðýrýþlar on beþ dakika civarýnda sürdü..Ses kesilince birisi kadýncaðýza mikrofonun baþýna gitmesini iþaret etti, gitmediðini, tereddüt ettiðini görünce de elinden tutup mikrofonun baþýna getirdi. Þimdi salonda çýt çýkmýyordu . Kadýn mikrofona yaklaþarak:
-Oðlumu facýstlar öldürdü, karalsun facýstlar... diyebildi ancak.
Bu sözlere karþýlýk olarak içerdekiler :
-Devrimciler ölmez, devrimciler ölmez…diye baðýrdýlar . Kadýncaðýzýn yüzü sýcaktan ve heyecandan kýpkýrmýzý kesilmiþti . Yine birisi elinden tutarak kocasýnýn yanma götürdü ve getirdikleri iskemlelere ikisini de oturttular. Onlar yine þaþkýn gözlerle kalabalýða bakmaya devam ediyorlardý...
Bu arada polis, cenazenin Merkez Bina'ya getirildiðini öðrenmiþ ve takviye de alarak binaya giriþi yasaklayýp etrafý kuþatmýþtý. Polis þefi , elindeki megafonla sýk sýk anons ederek öðrencilerin temsilcileriyle konuþmak istediðini söylüyordu . Biraz sonra gelen bir genç kendisiyle konuþabileceklerini polise söyledi. Polis þefi, bir an önce cenazenin teslim edilmesini ve içerdeki öðrencilerin dýþarý býrakýlmasýný istedi. Aksi takdirde zorla içeri gireceklerini de ilave etti.
Polisle konuþan genç salona girerek, baþkanlarýna fýsýltýyla durumu izah etti. Baþkanýn bir iþaretiyle amfinin muhtelif yerlerinde oturan veya ayakta duran elli-altmýþ tane militan harekete geçtiler. Bunlarýn bir kýsmý dýþarýya çýkýp savunma tedbirleri alýrlarken diðer kýsmý da amfinin kapýsýna durarak dýþarý çýkmak isteyen öðrencileri engelliyeceklerdi.
Baþkanlarý tekrar mikrofona çýktý ve heyecanlý bir ifadeyle konuþmaya baþladý:
-Devrimci, kahraman, yiðit yoldaþlarým ! Bugün, devrimciliðe büyük hizmetleri dokunmuþ bir arkadaþýmýzýn aramýzdan ayrýlmasýyla duyduðumuz acý sonsuzdur. Biz bu acýyý yaþarken öte yandan kapitalizmin bekçisi, faþizmin uþaðý polis bize bunu bile çok gördü. Devrimcilere karþý zulüm ve iþkencelerini gün geçtikçe biraz daha artýran sermayenin yandaþý polis, binanýn etrafýný çevirmiþ bulunmaktadýr. Bizi teslim olmaya çaðýrýyor , fakat hiç birimiz polise teslim olmayacaðýz. Mücadele vermeden, direnmeden polise teslim olanlar devrimci mücadelemize ihanet etmiþ olurlar. Devrimciler polis tarafýndan öldürülebilir ama asla onlarý inandýklarý mücadelelerinden hiçbir güç vazgeçiremez.. .Her ne olursa olsun polise karþý devrimci direniþimizi gösterelim. Sizleri ölmeye ve öldürmeye davet ediyorum .Faþizme, sömürüye, emperyalizme karþý, katillerin iþbirlikçisi olan polise karþý örnek bir dayanýþma içinde direnelim.
-Yoldaþlarým!.. Canýný seven, korkaklarýn ve hainlerin aramýzda bulunduðunu zannetmiyorum. Fakat isteyen gidebilir, onlarý kimse çevirmeyecektir. Korkak varsa aramýzdan ayrýlsýn ve gitsin...
-Yaþasýn devrimciler, kahrolsun faþistler,faþizme ölüm halka hürriyet. Savaþýmýz kutlu olsun...
Bu konuþmayý sönük ve zoraki bir tezahürat izledi . Herkes yerine çivilenmiþ gibi hiç kýmýldamadan bekliyordu. Biraz sonra tabanca sesleri ve çýðlýklar amfinin içine kadar gelmeye baþladý. Gelen haberciyle konuþan baþkan topluluða dönerek:
-Ön saflardaki arkadaþlarýmýz, kahramanca mücadele vermeye baþladýlar. Bizim yerimiz de onlarýn yanýdýr. Yaþasýn devrimciler, kahrolsun satýlmýþlar! Faþist polise ölüüüüm!...
diyerek kalabalýðý harekete sevk etti. Amfideki kalabalýk birbirini ezerek dýþarýya çýkmaya baþladý.
Biraz sonra amfide ölen gencin ana ve babasýndan baþka hiç kimse kalmamýþtý. Bomboþ amfinin içindeki kalabalýðýn arkasýndan soðuk bir hava akýmý hýzla içeriye doluyordu...
Bahçedeki manzara küçük çapta bir isyaný andýrýyordu. Bir kýsým gençler duvarlardan atlayýp kaçmaya çalýþýrlarken, bir kýsmý da ana kapýdan dýþarý çýkabilmek için kapýnýn önünü doldurmuþlardý. Kapýya gelen öðrencileri kendilerine saldýracak zanneden polis, savunmaya geçmiþti. Yakaladýðý gence acýmasýzca vuruyordu copu. Ne olduðunu önce anlamayan gençler, daha sonra can havliyle ya kaçýyor ya da polise saldýrýyorlardý. Neden sonra bunlarýn dýþarý çýkmaktan baþka bir istekleri olmadýðýný anlayan polis, kapýnýn önünü açtý ve gençlerin büyük bir kýsmý bahçeyi terk ettiler.
Militanlardan bir grup ise bahçenin bir köþesine saklanmýþlar, polisle vuruþmak için bekliyorlardý. Kimisinde tabanca, kimisinde molotof kokteyli, kimisinde býçak, kimisinde de çeþitli boylarda sopalar ve aðaç dallarý vardý.
Öðrenciler gittikten sonra bahçeye giren polis, ateþle karþýlaþtý. Direniþi kýrmak için havaya ateþ açan polis, üç saatlik bir çatýþmadan sonra hava kararýnca etraflarýný kuþattý ve hepsini teslim aldý.
Bahçede bulunan çiçekler ezilmiþ, aðaçlar, banklar kýrýlmýþ, yerler mermi kovanlarýyla dolmuþtu.Yer yer birikmiþ kanlar,burada bir savaþ olmuþ fikrini kuvvetlendiriyordu. Akþam doðaya siyah elbisesini giydirince korkunç manzara da gecenin karanlýðýnda kayboldu...
Osman'la Murat, kapýdan çýkanlarýnlar arasýndaydýlar . Osman'ýn payýna da iki cop düþmüþtü. Bir kahveye gelip , nefes nefese oturduklarý zaman söze önce Murat baþladý;
-Ne dersin, sizinkiler bu olay sayesinde bir hayli militan kazandýklarý gibi böylelikle ellerindeki militanlarýn da baðlýlýklarýný ve güçlerini de denediler. Bütün bunlardan baþka polisten korkan, polise saygý duyan birçok öðrenciyi de polisle çatýþtýrarak zihinlerindeki "polis” imajýný da yýktýlar. Dayak yiyenler ister istemez polise karþý kin duyacaklar ve bir iki çatýþma sonunda da tam bir polis düþmaný devrimci militan olarak yetiþeceklerdir. Ufak tefek kusurlarýna ve bir iki aksayan yanýna raðmen oyun iyi oynandý deðil mi?..
Osman'ýn aðzýný býçak açmýyordu. Konuþmak istemediði ve caný sýkýldýðý her halinden belliydi. Sadece sert bir þekilde:
-Öyle... dedi.
***
Kemal gözyaþlarýný silerken bir yandan da için için kendisini suçluyordu. Metin olmasý gerekirken buna muvaffak olamamýþtý. Murat'ýn ruhunun muhazep olacaðýný düþündü. ”Sað olsaydý beni ayýplardý "dedi. Onun için ahlamak deðil, onun býraktýðý yerden dâvayý devam ettirmek, Türk milliyetçiliðini layýk olduðu yere yükseltmek, Türk milletini mutluluða ve refaha kavuþturmak , kýsacasý Türk'ü her alanda baþarýya ulaþtýrmak gerekliydi. Aðlamak olsa olsa zayýf mizaçlý, aþýrý heyecanlý kimselerin bir savunma silahý olabilirdi. Kendisinden emin, idealine baðlý, hiç bir þeyden korkmayan, kararlý, azimli, bilgili bir Türk Ülkücüsü olaylar karþýsýnda soðukkanlýlýðýný muhafaza edip meseleleri derinliðine görebilmeliydi. Acz içinde olmak, zayýf bir insan görünümü yansýtmak, olaylar karþýsýnda asabiyet tezahürleri göstermek ülkücünün vasýflarýndan deðildi.
Evet, bunun böyle olduðuna Kemal de inanýyordu, ama sadece inanmak yetmiyordu , bir de iþin gerçekçi,objektif yaný sýra subjektif yaný da vardý ki bu tamamýyla insanýn duygularýný ilgilendiriyordu. Kemal'in kaybettiði varlýk sadece bir deðer deðil , ayný zamanda yakýn ve candan bir dostluktu da..Bunu tekrar elde etmesinin imkaný var mýydý? Murat gibi bir arkadaþý, bir dostu bir daha nerede ve nasýl bulacaktý? Murat, þahsýna mahsus özelliklerle donatýlmýþ bir semboldü.Ýnsandý o da ama ondaki özellikler insan ötesi bir þahsiyet izlenimi yaratýyordu. O herkesten deðiþikti, o herkesten baþkaydý. Bunda çektiði acýlarýn etkisi çok büyük olmalýydý. Kemal, acýlarýn olgunlaþtýrdýðý bu þahsiyette, bir kere olsun çocukça bir davranýþa, insanca bir zaafa rastlamamýþtý. Çocukken bile yetiþkin bir insan gibi hareket etmiþ, davranýþlarýný kontrol etmiþti. Konuþurken hayatýn sýrrýný anlamýþ arif bir insan intibaý yaratýyordu.
Kemal, kendisine acaba Murat'ýn hayattan tam anlamýyla bir tat alarak yaþayýp yaþamadýðýný sordu. Bu soruya bir cevap bulamadý. Meraklý ve soran gözlerle yatýlý okul imtihanlarýndan sonraki günlerde kendisinden okul hayatýný anlatýþýný nasýl dinlediðini hatýrladý, heyecanla konuþmalarý kestiði de oluyor, her hocanýn adýný soyadýný kendisini hiç ilgilendirmediði halde soruyor, arkadaþlarýnýn olup olmadýðýný öðrenmek istiyordu. Okuma istek ve arzusuyla doluydu ve bu istek onu seçkin yapan,onu baþarýya götüren en önemli faktördü.
Kemal , Murat'ýn anasýný ve babasýný ilk defa olarak hatýrladý . Onlarý þimdiye kadar niçin hiç düþünmediði için kendisine kýzdý. Onlar yalnýz býrakmamalýydý ve yanlarýna gitmeliydi. Fakat çekiniyordu onlarla konuþmaktan ve karþýlaþmaktan. Oysa þu anda yanlarýnda bulunmak ve onlara destek olmak lazýmdý, ama ya "Hüseyin emmim bana, her zaman Murat'la birlikte gelirdin , þimdi niye yalnýzsýn Kemal!" derse diye korkuyordu. Bu takdirde ne diyecekti, ne yapacaktý? Ya Hatça teyze.. O da ne zaman Kemal'i Murat'la birlikte görse ikisini de muhakkak içeri çaðýrýr, kendisi de doðru kümese koþar , elinde tazecik bir yumurtayla gelirdi. Beþ dakika içinde o yumurtayý piþirip bir sahanýn içine boþaltýr ve en piþmiþ ekmeklerden birisiyle birlikte ikisinin önlerine koyardý . Piþirdiði yumurtayý onlar yiyinceye kadar da baþlarýndan ayrýlmazdý . Kemal’e "Sen de muradým gibi sýskasýn, ye birez!" derdi.
Bütün cesaretini topladý ve kalabalýðýn içine daldý. Müsaade isteyerek yürümeye baþladý. Morg'un kapýsýna varýncaya kadar bir çok kiþiye çarpmýþ, birçok kiþinin ayaklarýna basmýþtý. Geldiðinde eliyle koymuþ gibi ikisini de oracýkta buluvermiþti. Hüseyin,ayakta bir eliyle kapýya dayanmýþ bir eliyle de belini tutuyordu. Gözleri yere doðru dalgýn dalgýn bakýyordu. Aðzýnda yarýsý içilmiþ bir sigara vardý. Dizleri hafif titriyordu. Hatça ise yere oturmuþtu. Ýki eliyle yüzünü kapatmýþ aðlýyor mu düþünüyor mu hiç belli deðildi ve öylece kýpýrdamadan duruyordu.
Yanlarýna iyice sokulduðu halde kendisini fark etmediler.Yavaþ bir sesle:
-Hüseyin emmi...dedi.
Hüseyin duyduðu halde kýpýrdamadý. Bunda bir kasýt yoktu, sadece etraftan gelen seslere karþý duyduðu kayýtsýzlýk yüzünden cevap vermemiþti . Kemal tekrar fakat daha kuvvetli bir sesle:
-Hüseyin emmiii! diye çaðýrdý.
Hüseyin bu sefer sesin geldiði tarafa doðru baþýný çevirdi. Gözlerini Kemal'e doðru dikti. Ýþte o zaman Kemal o kýpkýrmýzý kan çanaðý gibi gözler karþýsýnda periþan oldu. Gözlerin içindeki korkunçluða karþýlýk bakýþlar yumuþaktý.
-Beni tanýmadýn mý emmi ?
-Heç tanýmam mý, sen Kemal' sin, Kemal... dedi ve bütün vücudu titremeye baþladý, gözlerini kapattý, elini þakaklarýna götürdü, Kemal' e arkasýný döndü. Hüseyin aðlýyordu. ...
-Baþýmýz sað olsun emmi...
-Sað ol oðlum, sað ol.Sizler sað olun, bizden artýk her þey geçti. Biz bundan böyle iflah olmayýz.
-Öyle deme...
-Nasýl demem, nasýl demem!.. Nemiz kaldý geriye, koçlarýmý kaybettikten sonra yaþasam n'olur yaþamasam n'olur? Aslanlarým yok gayrý... Yavuzum, Muradým yok gayrý... Onlarsýz ne yaparýz biz...
-Sabýr gerek sabýr...
-Öle,doðru dersin ama deðil sabretmek bizde bir gün yaþayacak bile güç yok.Bir deel iki acý birden....Ýki acý…
-Allah her þeyin bir kolayýný verir.
-Yavuzum vataný uðruna þehit oldu, ya Murat?..O niye öldü, onu kim öldürdü? Kime bir kötülüðü, zararý dokunmuþtu da öldürdüler? Yavuz vataný için çarpýþýrken düþman kurþunuylan þehit oldu, ya Murat, Murat niye öldü?
-O da Yavuz gibi þehit oldu emmi, Murat da vataný için öldü. Vatanýný bölmek isteyen iç düþmanlar tarafýndan þehit edildi. Ülküsü, dâvasý, ideali, vataný, milleti için canýný verdi. O kutsal bir þehittir, Türk ülküsünün sayýsýz þehitlerinden birisidir o.
-Vatan için iki þehit birden ha, iki þehit birden... diye kendi kendine mýrýldanmaya baþladý Hüseyin. Kemal suskun ve çekingen bir þekilde bakýyordu ona doðru. Ne dese ne yapsa boþtu, onun için beklemekten baþka çare yoktu .Bir þeyler yapamamanýn verdiði üzüntüyü yaþýyordu o anda.









***

“ Milletlerin tarihinde yaþadýðý kritik günlerin sayýsý bir hayli çoktur .Bu günlerde milletlerin kendi öz varlýklarýndan çýkardýklarý deðerli, vatansever, idealist evlâtlarý kendilerini feda etmek uðruna da olsa memleketlerini aydýnlýða, mutluluða, huzura, refaha kavuþturmak için amansýz bir mücadele vermiþlerdir. Görünen düþmana karþý savaþmak, onun kuvvetini bilmek hiç olmazsa yaklaþýk olarak tahminde bulunmak imkaný verdiði için kolaydýr, ama, görünmeyen direkt yollar yerine endirekt yollardan savaþan düþmanla uðraþmak aðýr zayiatlara sebep olabileceði gibi, nereden ve kimlerden güç aldýðý da bilinemeyecek ve dolayýsýyla düþmanýn can alýcý noktasýna indirilmek istenen darbe gecikecektir. Geliþen teknolojinin imkânlarý, esaslý teþkilatlanmanýn saðladýðý avantajlar yeraltý örgütlerinin dünya üzerindeki þiddet eylemlerinde baþarýya ulaþmalarýný saðlamaktadýr. Rejimin ve kanunlarýn açýklarý, politikacýlarýn oy kaygýlarý sebebiyle bu hareketleri tasvip etmeseler de kýnamamalarý, vatandaþlarýn bananeciliði bu güçlerin cüretlerini ve eylemlerini her geçen gün biraz daha artýrmalarýna yol açýyor.
Türkiye'nin durumu dünyadan soyutlanamaz deniliyor ve sanki bu temel kanunla þiddet eylemlerinin zorunlu geliþmesi tabii bir olaymýþ gibi kabul edilmek isteniyor. Türkiye'nin kendi iç yapýsýnda bulunan sosyo-ekonomik ve kültürel durumu ve de dünya yüzündeki stratejisi itibariyle diðer memleketlerdeki anarþik olaylardan ayrýldýðý bir gerçektir . Türkiye üzerinde oynanan oyunlar bir Fransa'da, bir Almanya'da veya bir Ýspanya'daki geliþmelerden tamamýyla farklýdýr. Þöyle ki, Türk milleti sahip olduðu manevi deðerlerine sýký sýkýya baðlý olan, onlarýn uygulanmasýnda fertleri sýký bir denetime tabi tutan, milli benliðini bugüne kadar hassasiyetle korumuþ bulunan tek millet olmasý , ekonomik geliþmesini tamamlayamamýþ, yeraltý ve yer üstü kaynaklarýný iþletememiþ , halkýnýn çoðu fakirlik içinde bulunmuþ olmasýna raðmen emperyalist ve sömürücü emelleri sezmesini bilmiþtir. Tarihin hiç bir devrinde baþkalarýnýn hakimiyeti altýna girmediði, daima himayesinde birçok milleti barýndýrdýðý halde insana deðer verip onlarý sömürmediði için kendisini sömürmeye kalkanlara karþý koyma eðilimindedir.
Nitekim bu oyunlarýn farkýna varan ve kendisini ekonomik ve siyasî esarete sürüklemek isteyenlere karþý çýkan bir Ülkücü gençlik; her bakýmdan güçlü bir kale gibi Türk milletinin güven kaynaðý olarak ortaya çýktý."
Murat bir yandan bunlarý düþünüyor bir yandan da gideceði yere ulaþmak için büyük bir sabýrsýzlýk duyuyordu.Haftada bir düzenlenen Ülkücü Köylüler Derneði’nin seminerine yetiþmesi lazýmdý. Bu seminerde kendisi de bir konuþma yapacaktý, konuþmasýnýn ana hatlarýný zihninden geçirdi . Toplantýya katýlanlara faydalý olabilmek amacýyla seminere milliyetçi öðretmen ve yazarlardan da bâzýlarý iþtirak edeceklerdi. Büyük bir coþkuyla, heyecanla ve istekle marþlar söyleyen, kendilerinden geçmiþçesine Türklüðün zaferi için mücadele edeceklerine yemin eden her türlü maddi menfaat hýrslarýndan arýnmýþ temiz yüzlü, aydýnlýk bakýþlý, zeki ve kalpleri millet sevgisiyle dolu bu gençlere hitap etmenin vereceði zevkten daha tatlý ne olabilir , diye düþündü.
Dolmuþta kendisini yokladý, heyecanlýydý. Hem de pek çok...Kalbinin þiddetle çarptýðýný, ellerinin ve dizlerinin heyecandan titrediðini hissediyordu. Ýçindeki gecikme korkusu yerini bu heyecana býrakmýþtý. Önlerinde trafiðin týkanmasý sonucunda bekleyen yüzlerce arabanýn klakson sesleri arasýnda bu derin, sarsýcý heyecanýn verdiði hazza kendisini teslim etti...
Dolmuþtan inerken biriken yaðmur sularýnýn içine düþmemek için çaba sarf ederken, bir yandan da adýmlarýný hýzlandýrýyordu. Bir sokaðýn içine girdi, ýslak kaldýrýmlardan birkaç yüz metre gittikten sonra , eski yüzlü bir binanýn içine daldý . Dönerli merdivenleri ikiþer-üçer çýkmaða baþladý.
Salon dolmuþtu, konuþmacýnýn sesinden baþka hiç bir þey duyulmuyordu. Kapýda kendisini gören arkadaþlarýndan birkaçý yarý ciddi yarý þaka sitemde bulundular:
-Nerde kaldýn be kardeþim! Az daha gelmeseydin seni aramaya çýkacaktýk.
-Trafiðin hali malum.. geciktim kusura bakmayýn!
-Nazik çocuk,bir de özür diliyor...
-Yoldaþlar çevirdiler diye endiþelendik,sana da bir çizik atmalarýndan korktuk.
-Onlar benim kýlýma bile dokunamazlar,korkmayýn siz...
-Niye,yoksa onlarla aran çok mu iyi?Casusluk falan yapmayasýn?Ha,hah hah...
-Eh,fena sayýlmaz .Yoldaþ yapmak için henüz ümitlerini yitirmediler . Kiþiliðimi ve davamý aþacaðým günü sabýrsýzlýkla bekliyorlar...
Bu sýrada mikrofona çýkan genç, þimdi de kendilerine Ülkücü Köylüler Derneði ...... Þubesi Baþkaný Murat'ýn hitap edeceðini söylüyordu.
-Hadi,dalgayý býrak da koþþþ...
-Tut þu pardesüyü, iyi sakla ha, yoksa yenisini aldýrtýrým sana!
-Merak etme, kaybolmasýn diye sýrtýma giyerim...
Murat yüzlerce gözün kendi üzerine çevrildiðini ve konuþmasýný beklediklerini gördüðü zaman, bir müddet konuþmasýna nasýl bir giriþ yapmasý gerektiðini düþündü. Kýsa fakat anlamlý bir giriþten sonra esas konuya geçti:
-Arkadaþlar, bugün toplumumuzda en çok konuþulan ve de üzerinde en çok tartýþýlan konulandan birisi de köy ve köylüdür. Bu konu kendilerini ilerici aydýn zanneden kiþilerin tekelinde bulunmakta ve birçok hususta istismar malzemesi olarak kullandýklarý görülmektedir. Oysa bu kiþilerin , sizlerin köyle ilgili olarak bildiklerinizin yanýnda bilgileri ki çok azdýr. Onlar, köyü görmemiþlerdir, onlar köyü gezmemiþlerdir, onlar köyde yaþamamýþlardýr, onlar köylüyü sevememiþlerdir, onlar köylüden utanç duymuþlardýr. Onlarýn zihninde yer eden köylü imajý Rusya'daki köylünün týpa týp aynýdýr. Onlar yazdýklarý köy romanýnýn sosyal yanýný Rus yazarlarýndan esinlendikleri þekilde, kopya ederek ve sadece þahýslarýn isimlerini Türkçeleþtirerek yazmýþlardýr . Köyün dertlerine, problemlerine, yaralarýna çare, çözüm yolu ve derman aramak yerine insanlarýn merhamet duygularýna hitap eden birtakým fantazilerle vakit geçirmiþlerdir.
-Köy problemi bugün bütün çýplaklýðýyla karþýmýzda durmaktadýr. Bu bir gerçektir ve bu gerçeðin herkes tarafýndan kabulü, daha sonra da köy için yapýlmasý gerekenlerin bulunmasý esas hareket noktamýz olmalýdýr. Köy problemini þehir ve þehirleþme ile birlikte ele almak ve bunlarýn birbirleri özerine olan etkilerini incelemek gerekir.Þehirleþmenin, yanlýþ þehirleþmenin toplumumuzda açtýðý ekonomik ve sosyal yaralar , dolayýsýyla köylerimizi de etkilemektedir. Yanlýþ sanayileþme, plansýz,siyasi amaçlara hizmet için kurulan sanayi tesisleri toplumumuzda þehirde yaþayan insan nüfusunu sayý bakýmýndan artýrýrken, bir yandan köye yapýlmasý gereken yatýrýmlarýn hiçe indirilmesine bir yandan da köylünün dejenere þehirli olmasýna yol açmaktadýr. Geçim derdi yüzünden köylerini terk edip þehire yerleþen vatandaþlarýmýz , kendilerini bekleyen ekonomik buhranlardan ve sosyal uyumsuzluktan habersiz bulunmaktadýrlar. Kendi örfleriyle , adetleriyle ve yaþayýþ tarzlarýyla çeliþkili olan þehir hayatýnýn içinde yetiþtirdikleri çocuklarý ruhsal çýkmazlara girmekte ve birtakým sapýk akýmlarýn aðýna düþmektedirler. Bu göçün sonunda maddî refah yine saðlanamamakta, göçmen yurttaþ bu sefer maddenin dýþýnda sosyal ezilmiþlikle de karþý karþýya kalmaktadýr. Ýþte siyasî ve sosyal çalkantýlarýn þehirlerde baþlamasýnýn bir sebebi de budur . Burjuva hayatýna duyulan özlem, maddi imkanlarýn göz kamaþtýrýcý parýltýlarý, sosyal adalet ilkelerinin kaale alýnmayýþý sonucunda , haklý olarak doðan tepkileri istismar eden ideolojilerin iþine yaramakta ve kendi amaçlarýna ulaþmak için bir vasýta olarak bu bedbaht insanlarý kullanmaktadýrlar. Fikir, duygu sömürüsünün beraberinde emek sömürüsü de þehirleþmenin neticesinde olmaktadýr. Fikir ve duygularý sömüren ideolojiler, emeði sömürense burjuvadýr. Fakat bu ikisinin ayrý görüþler olduðunu kabul etmemeliyiz, çünkü bunlar ikiz kardeþtirler ve her türlü zararlý ideolojinin savunucusu her toplumda Burjuvalar olmuþlardýr.Çünkü onlar her kargaþalýktan biraz daha fayda ummaktalar ve gelirlerini, servetlerini bu sayede çýð gibi büyütmektedirler. Her düzen deðiþikliði olan toplumda da mutlaka hakim sýnýf olarak bunlar görev almaktadýrlar.
-Türk milletinin en az “yüzde sekseni köylüdür,köy kaynaklýdýr “ deniliyor. Ýstatistikler bizi yanýltmasýn! Þehirdeki köylüleri de biz gerçek köylüler olarak kabul etmek zorundayýz, çünkü onlar imkansýzlýklar yüzünden þehirlileþmiþlerdir. Böylece köyde de þehirde de sömürülen köylüden baþkasý deðildir.
-Ülkücü gençler, gerçek köy problemini ortaya çýkarabilmek için çok çalýþmak zorundadýrlar .Köylüyle ve köyle temas kesilmemeli, onlarla sürekli bir diyalog sürdürülmeli ve problemlerine çözüm yolunu onlarla birlikte aramalýdýr. Bizler herkesten çok çalýþmak zorunda olanlarýz, çalýþmak bize zor gelmez, bize mutluluk ve zevk verir. Ülkücü kadro ortaya attýðý Tarým Kentleri formülünü köylüye anlatmalý, bunun uygulamasýndan doðacak faydalarýn onlara refah saðlayacaðýna inandýrmalýdýr. Hepimiz biliyoruz ki memleketimizde yerleþme alanlarý küçük birimler halinde bulunmakta ve bu nedenle de sayýlarý bir hayli çoktur. Sayýlarý kýrk binin üzerinde bulunan bu yerleþme birimlerine, yani köylere götürülmek istenen hizmetler büyük meblaðlara mal olmaktadýr. Su, elektrik, kanalizasyon, okul, iþ sahasý gibi hayati ihtiyaçlarýn yaný sýra teþkilatlanmanýn da bu yüzden çok zorlaþtýðý görülmektedir. Ýþte Tarým Kentleri bütün bu zorluklarý ortadan kaldýrabilecek güçte bir uygulama getirecektir. Köylü vatandaþ artýk iþ aramak için göçmek zorunda kalmayacak, çünkü fabrikalar ayaðýna getirilecektir. Köylü çocuðumu okutup okutamayacaðým diye bir endiþeye düþmeyecektir , çünkü her Tarým Kent'te ilkokul, ortaokul, lise, çeþitli meslekî okullar bulanacaktýr . Ýçme suyu, kanalizasyon, elektrik gibi problemleri de ortadan kalkacaktýr , çünkü birleþtirilmiþ köylerde bunlarý saðlamak çok daha kolay olacaktýr. Doktor derdi, devlet dairelerinde iþ takibi için yüzlerce kilometre öteye gitme derdi, gübre derdi, ziraat için gerekli araç-gereç derdi de kalmayacaktýr.
-Tarým Kentleri projesi Ülkücü gençliðe gösterilen köylünün kalkýnmasý için en ideal olan büyük bir modeldir. Ülkücü gençlik bu hedefe ulaþabilmek için geceli gündüzlü köy köy dolaþmak, fikrini anlatmak , kýsacasý çalýþmak ,çalýþmak, çalýþmak zorundadýr.
-Þurasýný hepimiz bilmeli ve kabul etmeliyiz ki , fikirler kuvvetli olduklarý ,araftar bulduklarý takdirde uzun müddet yaþarlar. Bir fikrin iktidar olabilmesi için onun halkýn çoðunluðu tarafýndan benimsenmesi gerekir. Bu ancak propaganda yoluyla yapýlabilir. Etkin ve yaygýn bir propaganda da her türlü materyalden faydalanmakla gerçekleþtirilebilir. Bugün Ülkücü doktrinin birçok fikri ona muhalif olanlar tarafýndan bile benimsenmiþtir, ama bu yetmez. Çünkü bizim fikirlerimizi kopya edip uygulama safhasýna koymaya çalýþanlar.acemi bir Molier mukallidinden ileri gidemezler. Onun tam anlamýyla uygulanabilmesi için ülkücü kadronun iktidara gelmesi esastýr ve þarttýr. Bu iktidar siyasi iktidardan baþka bir þey deðildir, fikirlerimizi gerçekleþtirebilmemiz için mutlaka siyasi iktidarý ele geçirmemiz gerekir . Ýnanmýþ , namuslu, faziletli ülkücü kadronun siyasi iktidarýný saðlayacak potansiyel de yine köylerimizde ve köylümüzde mevcuttur. Kalkýnma nasýl ki tabandan yani köylüden baþlayacaksa siyasi iktidar yolu da köyden ve köylüden geçecektir. Bütün gücümüzle ve elemanlarýmýzla bu yolda ilerlemeye mecburuz.
-Arkadaþlar, Ülkücü Köylüler Derneði olarak bugün üye sayýmýz hýzla çoðalmakta ve imkanlarýmýz her geçen gün biraz daha art....
Murat sözünü tamamlayamadý, çünkü þiddetli bir patlama bütün salonu kapladý.Her taraf toz ve duman içindeydi. Baðrýþmalar, küfürler arasýnda alev alev yanan pencereye doðru koþuþanlar çoðunluktaydý. Dinleyicilerin bir kýsmý da oturduklarý yere çivilenmiþçisine duruyorlardý. Patlayýcý maddenin atýldýðý yere yakýn oturanlardan dört genç yaralanmýþlar , arkadaþlarý onlarý kucaklarýna alýp dýþarýya çýkarmaya çalýþýyorlardý . Birisi paramparça olmuþ elinin acýsýný dindirmek istercesine diðer eliyle bastýrýyor , diðeri kafasýndan kanlar akarak arkadaþlarýnýn kucaðýnda giderken kimsenin anlayamayacaðý bir dille baðýrýyor, küfür mü ediyor yoksa lanet mi okuyor belli deðildi. Diðer ikisi ise arkadaþlarý tarafýndan çoktan aþaðý indirilmiþlerdi.
Yanan ateþ, duman ve yerde kýpkýrmýzý kan göllerinden çýkan buhar… Biraz sonra kovalarla dökülen sular ateþi söndürüyordu. Bu seferki manzara su, kan ve siyah karýþýmý...Yanýk kokusu duyuluyor genizleri yakarcasýna….
Dýþarýda kalabalýk bir halk topluluðu birikmiþ, herkeste bir heyecan var. Soran aðýzlar ve gözler.. Birbirini iteleyen, içeri girmeye çalýþan aþýrý meraklýlar… Giriyorlar, dumanlar arasýndan merdivenleri çýkýyorlar, açýk kapýdan içeriye göz gezdiriyorlar. Yüzlerce insan içerde çalýþýyor, ellerinde kimisinin kova, kimisinin tahta, kimisinin ceketi, pardesüsü, kimisinin de kitaplarý var. Uysal alevlere bunlarla vuruyorlar, alev uysalken azgýnlaþýyor, azgýnlaþtýktan sonra da kuduruyor .Kýrmýzý, turuncu, isli diþlerini göstererek sýrýtýyor...
Hava karardýðý zaman içerdeki iþler bitmiþti. Yangýn sönmüþ, yerdeki sular ve enkaz temizlenmiþti. Herkes eski yerlerine oturmuþ, suskun ve düþünceli bir bekleyiþ baþlamýþtý… Ýçlerinden bir düzineye yakýn arkadaþlarý eksikti. Bunlar yaralýlarla birlikte hastaneye gidenlerdi. Biraz sonra gelen birisi Murat'ýn kulaðýna eðilerek bir þeyler söyledi, herkes bunun ne olduðunu merak ediyordu. Bakýþlar Murat’la arkadaþýnýn üzerinde yoðunlaþtýkça yoðunlaþtý, aðýrlaþtýkça aðýrlaþtý… Yüzünün mimikleri deðiþen Murat , ikide bir baþýný sallýyor, bazen de soruyordu. Ne olmuþtu acaba? Acý bir haber mi vardý? Arkadaþý gidince Murat mikrofonu eline aldý ve akan gözyaþlarýný silmek lüzumunu hissetmeden konuþmaya baþladý:

-Arkadaþlar, birkaç saat önceki caniyane sabotaj hareketi sýrasýnda yaralanan arkadaþlarýmýzdan Ýrfan, maalesef yolda hastaneye götürülürken hayatýný kaybetmiþtir. Hepimizin baþý sað olsun... Bir ülküdaþýmýzý daha kaybettik, Allah geride kalanlara uzun ömür versin.Biliyorum acýmýz sonsuz, hepimizin içi kan aðlýyor. Kahpe bir düþman elinin aramýzdan aldýðý kahraman arkadaþýmýz bundan böyle kalbimizde yaþayacaktýr. Bizler bugün bir kere daha þahit olduk ki kafamýza giremeyen, beynimize hakim olamayan komünist cinayet þebekeleri acýmaksýzýn bombalarla, silahlarla kafamýzý parçalamakta; kalbimizde duyduðumuz her gün biraz daha artan kini ise kalplerimizi býçakla delik deþik ederek akýtmaya çalýþmaktadýr.

-Diðer yaralý arkadaþlarýmýz için kan vermek gerekebilir, onun için hepimiz hastaneye gideceðiz. Tanrýdan dileðimiz bu arkadaþlarýmýzýn kurtulmasý ve bizi üzüntülere gark eden elim hadiselerin sona ermesidir. Tekrar baþýmýz sað olsun!
Murat kürsüden aþaðý inerken, salondakilerin hepsi birden ayaða kalktýlar ve hep bir aðýzdan yeri göðü inleten bin sesle "TÜRKLÜK SAÐ OLSUN! " diye haykýrdýlar.
Sessiz ve disiplinli grup , hastanenin önüne geldi, "Acil Servis” merdivenleri etrafýnda soðuða, yaðmura, uykusuzluða aldýrmadan oturan gençlerin sayýsý sabaha kadar her geçen dakika biraz daha arttý.Öyle ki sabahleyin hastaneye gelenler muazzam bir kalabalýðýn orada beklemekte olduðunu hayretle gördüler.Duyan,haber alan koþup gelmiþti....


***



-Oðlunuzun üzerinden çýkan eþyalar bunlar.Þuraya bir imza atýp alýn bunlarý!
-Evlat ,ben imza atmayý beceremem.
-Avni Bey, oradan ýstampayý verir misiniz? Beyefendi, basýn parmaðýnýzý ýstampaya, sonra da þuraya. Tamam oldu. Bizimle iþiniz bitti. Yalnýz yapýlan masraflar için 4500 lira ödemeniz gerekiyor .Ancak o zaman cenazeyi size teslim ederiz.
-Ne parasý bu? Üstelik çok da…Bakayým bende ne kadar var? Ýþte hepsi bu ! Yüz elli, yüz atmýþ , yüz atmýþ beþ , yüz atmýþ yedi buçuk…
-Az o ,yetmez ! Daha çok lazým.
-Fakir kaðýdý çýkartsak olmaz mý?
-Olmaz! Burasý devlet hastanesi mi ki fakir kaðýdý çýkaracaksýn?
-Acep ne yapsak þindi? Kemal oðlum! Sen bi þey düþün ha…
-Bir dakika Hüseyin emmi, þimdi arkadaþlardan toplarýz . Sen tasalanma, parayý temin edip cenazemizi buradan çýkarýrýz.
***
O gece Murat Fatih’de oturan arkadaþlarýnýn yanýna gitmiþti. Oturup uzun uzun sohbet etmiþlerdi. Laf lafý açmýþ, sohbet uzadýkça uzamýþtý. Saatin 01’i geçtiðini hiçbirisi fark etmemiþti. Bir ara Murat saatine baktýðýnda vaktin hayli geç olduðunu görmüþ ve müsaade isteyerek gitmeye hazýrlanmýþtý.
Arkadaþlarý vaktin çok geç olduðunu ,bu saatten sonra gitmesinin çok sakýncalý olacaðýný , o yüzden burada yatmasýný söylemiþlerdi ve hatta bu konuda ýsrar etmiþlerdi . Fakat Murat mutlaka gideceðini , baþýnýn aðrýdýðýný dýþarý çýkýnca belki açýlabileceðini söyleyerek yerinden kalkmýþtý.
Dolmuþtan Þehremini duraðýnda indi. Hemen hemen ortalýkta kimseler görünmüyordu. Gelip geçen arabalarýn sayýsý da bir hayli azalmýþtý . Iþýklarýn olduðu yerden karþýya geçti ve sakin adýmlarla yürümeye baþladý. Biraz ilerde iki sarhoþun birbirlerine sarýlarak yürümeye çalýþtýklarýný gördü. Hýzlý adýmlarla onlarý geçti. Baþý yine aðrýyordu. Temiz havayý ciðerlerine birkaç defa arka arkaya çekti, içinde tarifi imkansýz bir sýkýntý da vardý. Parkýn yanýna geldiðini fark edince içeri girdi ve bir bankýn üzerine oturdu.
Gözlerini gökyüzüne dikti, bir müddet bir þeyler ararcasýna öylece kaldý. Yorulmak bilmeksizin dönen milyarlarca yuvarlýðý ve onlarýn tabi olduklarý düzeni düþündü. Ýnsan aklýnýn alamayacaðý bu sonsuzluk ona çaresizlik yerine ümit, korku yerine sevinç, yokluk yerine varlýk telkin ediyordu.
Aklýna gelen sorularýn haddi hesabý yoktu. Hepsi de zihninden bir biri ardýnca geçiyorlardý, ama o hiçbirisine cevap veremediði için üzülmüyordu.Çünkü onlarýn da cevabýný bilenin varlýðýný idrak etmek yetiyordu , artýyordu bile…Mutlak olan, tek olan, yüce olan, kýsacasý her þeyin üstünde bulunan Tanrý'nýn varlýðýný canlý olan her zerresinde hissetmenin verdiði mutluluðu bir müddet yaþadý.
Gözlerini yere indirdiði zaman yeryüzünün sevimliliði, çekiciliði,güzelliði karþýsýnda hayranlýk duydu. Bir yapraðýn manalý düþüþünü bir gülün romantik soluþunu, bir derenin ahenkli þýrýltýsýný, bir kuþun estetik uçuþunu, bir aðacýn feylosof duruþunu, bir otun titrek büyüyüþünü nasýl izah etmeliydi ? Zihnimizdeki kavramlarla açýklama getiremeyeceðimiz milyonlarca, milyarlarca muamma , þu yaþadýðýmýz dünyada mevcut deðil miydi? Ve biz insanoðlu bu dünyayý anlayabildiðimiz, þekillendirebildiðimiz oranda mutlu oluyorduk, yaþamayý seviyorduk. Hayat büyük bir lütuf olmalýydý. Yaþamak bahtiyarlýðýna eren her insan Tanrý’ya her fýrsatta þükranlarýný ifade etmeliydi.
“Yaþamayý seviyorum, ama anlamlý” diye düþündü. Manasý olmayan, hedefi olmayan bir hayatýn onca hiçbir deðeri yoktu.

Üþüdüðünü hissetti ve yavaþça ayaða kalkarak yürümeðe baþladý. Rampa aþaðý daracýk parke taþlý yolda zihni çeþitli düþüncelerle dolu olarak etrafý görmeden gidiyordu.

***

Murat Þehremini’ndeki bu yeni evine, daha doðrusu odasýna taþýnalý altý ay olmuþtu. Yaklaþýk elli yýllýk eski bir yapýydý oturduðu yer ve bir çok aileyi barýndýrýyordu. Ev, Veledi Karabaþ Mahallesi’nin surlara yakýn ýssýz bir yerindeydi. Evin sokaktan, dar bahçesine açýlan tahta bir kapýsý vardý. Kapýnýn açýlýþýný da kapanýþýný da birkaç ev öteden bile duyulabilen sesinden anlamak mümkündü. Öyle gýcýrtýya filan benzemeyen kendine özgü bir ses.. Bazýlarý bu sesi vapur düdüðüne benzetirken kimi komþular köpek hýrlamasýný andýrdýðýný söylerlerdi.Kýsacasý bu tartýþmalý bir konuydu.. Ama kimsenin tartýþamayacaðý bir gerçek vardý ki o da bu kapýnýn hiç kilitlenmediði idi. Çünkü bu daracýk alanda günün hangi saatinde eve döneceði bilinmeyen yaklaþýk yirmi kiþi yaþamaktaydý.
Bahçede karþýlýklý iki tane tuvalet vardý:Birisi bayanlara birisi ise erkeklere…Kendi cinsine ayrýlan tuvalette birisinin olduðunu bilse bile bir kiþi asla karþý cinsin tuvaletine girmezdi, giremezdi. Üstelik böylesi bir kural zorlamayla deðil kendiliðinden oluþmuþtu. Tuvaletlerdeki ibriklere suyu aklýna esen herhangi bir kiþi doldururdu, bu konuda bir kural ya da sýra izlenmezdi. Bahçe giriþinin sað tarafýnda bulunan her biri en fazla iki çeki odun alabilen beþ tane kömürlük vardý. Bu daracýk bahçeye mal sahibi incir, erik ve ayvadan oluþan altý-yedi tane aðacý da sýðdýrmayý baþarmýþtý.
Giriþin sol yanýndaki iki göz odada elli yaþlarýnda kocasýndan ayrýlmýþ bir kadýn, birisi on altý diðeri on sekiz yaþlarýnda iki kýzý ile birlikte yaþýyordu. Küçük olaný Gülsüm büyüðü ise Necla isimlerini almýþlardý. Kadýnýn kocasýnýn çok yaþlý olduðu ve bu yüzden adamdan ayrýldýðý hatta çalýþtýðý yerde, evli bir adamla iliþkisinin olduðu söyleniyordu. Bazý geceler bu kýzlarýn çýðlýklarýyla uyanýyordu Murat. Çünkü arada sýrada evlerini ziyaret eden fareleri kovalamalarý gerekiyordu. Fareler kimi zaman bahçe kapýsýndan kaçarken bazen de tuvalet deliklerinin içinde kayboluyorlardý, ama hiçbir zaman ölü ele geçmiyorlardý. Bir keresinde büyük kýz Necla’nýn burnunu bir hayli kemirmiþlerdi. Herkes Necla’nýn bunu nasýl fark etmediðini sormuþ ama tatminkar bir cevap bulamamýþtý.

Kýzlarýn babalarý bazen annelerinin evde olmadýðý bir saatte gelir onlarý ziyaret ederdi.Bembeyaz saçlarý, bükülmüþ beliyle uzaktan bile ne kadar yaþlý olduðunu anlamak mümkündü. Elinde ne olduðu anlaþýlamayan gazete parçasýna sarýlmýþ bir þey de olurdu bazen. Belli ki çocuklarýna bir þeyler getiriyordu. Bir gün öldüðü haberi duyuldu ama Murat buna inanamadý, çünkü kýzlarýnýn yüzünde en ufak bir üzüntü ifadesi bile görmedi. O yüzden, belki söylentidir diye baþsaðlýðý dileyemedi. Ancak söylenti çýktýktan sonra adamcaðýzý bir daha gören olmadý. Belli ki ölmüþtü…

Büyük kýz Necla bir eczanede, küçük kýz Gülsüm ise bir konfeksiyon atölyesinde çalýþýyordu.Babalarýnýn ölüm haberinden birkaç hafta sonra, bir dedikodu bombasý patladý : Küçük kýz Gülsüm çalýþtýðý atölyenin sahibinden hamile kalmýþtý. Ýki hafta içinde Gülsüm patronuyla evlendi ve bu sayfa da kapatýldý.
Necla ve annesi Gülsüm evlendikten sonra normal yaþantýlarýna döndüler. Onlarýn yanýndaki iki göz oda daha vardý ve orada da üç tane kýzý ve üç tane de oðlu olan çöpçü Dursun oturmaktaydý. Çöpçü Dursun doðuluydu ve Kürt olduðunu çekinmeden söylerdi. Kýzlarýnýn birisini daha on beþ yaþýnda iken bir köylüsünün oðlu ile evlendirmiþti.Diðer ikisi evde hizmet görüyorlardý.Üç oðlu da Topkapý’da ayakkabý boyacýlýðý yapýyorlardý ve akþamlarý babalarýna çokça para getiriyorlardý.Zaten Dursun da çöpçülükten iyi maaþ alýyordu. O nedenle ekonomik durumu düzgündü.Çok da cömertti.Mevlanakapý’ daki kýraathanede her gördüðüne bir þeyler ýsmarlardý. Nerdeyse yoldan geçenleri bile zorla çevirip ikramda bulunmak isterdi. Kendisi oyun oynamaz ama oyun oynayan bazý masalarýn hesabýný o öderdi.
Dursun’un en büyük zevklerinden birisi havanýn iyi olduðu günlerde evinin önündeki bahçede çay içmek ve komþularýna çay içirmekti. Her defasýnda Murat’ý da mutlaka çaðýrýrdý. Murat ders çalýþma mazeretini ileri sürüp gitmek istemezdi ama Dursun çok ýsrarcýydý.”Biraz ara ver derse. Geceler uzun, çalýþacak daha çok zamanýn var.” deyip Murat’ý kolundan tutar adeta sürükleyerek götürürdü. Dursun kapý önüne baðdaþýný kurar ve hanýmýna seslenirdi: ”Fatma ,bardaklarý, tepsiyi çaydanlýðý, þekeri getiriver!”
Karýsý Fatma elindeki malzemelerle gelirdi. Fatma her zaman baþörtüsünün üzerinden alnýný ince bir bez kuþakla sýkardý ve bunun baþ aðrýsýna iyi geldiðini söylerdi. Onun bu savunmasýyla Dursun dalga geçerdi ve derdi ki :“Onu baðlayacaðýna elli kiloluk bi çuval koy kafana yüz kere git gel bir þeyin kalmaz.”
Gelen bardaklar temiz olmasýna raðmen Dursun kýzlarýndan birisini hemen mahalledeki sokak çeþmesine gönderir, gelen bir kova suyla da bu bardaklarý köpürte köpürte zevkle yýkardý.Küçük tüpün üzerinde demlenen çayý bardaklara doldurur, itinalý bir þekilde þekerlerini koyar, çaylarý ikram ederdi. Dursun, demlediði çayý beðenerek içen insanlarý gördüðünde bundan büyük bir haz duyardý.
Bahçede bir de Murat dahil üç ailenin oturduðu iki katlý bir bina vardý. En alt katta
hastanede çalýþan “Gavur Yusuf” lakaplý bir kiþi, karýsý ve bir oðluyla birlikte
oturuyordu. Gavur Yusuf, geceleri oldukça geç bir saatte eve gelirdi ve eli kolu dolu
olurdu. Filelerle meyve,tekerlek tekerlek kaþarlar ,kilo kilo etler getirirdi.Bazen bunlarýn bir kýsmýný komþularýyla paylaþýrdý.Karýsý Ayþe’nin pazara ya da bakkala gittiðini gören hiç kimse olmamýþtý. Çünkü Yusuf’un eve getirdiði þeyler onlara yetip artýyordu bile. Bazen Ayþe sýcak bir çorba yada içinde et bulunan bir yemekle Murat’ýn kapýsýný çalar, “Sen öðrencisin, beslenmen lazým.” diyerek yemekleri býrakýp giderdi. Ayþe, çok sinirli ve geçimsiz bir kadýn olmasýna raðmen Murat’ýn evde bulunduðu zamanlarda onu rahatsýz etmemek için sesini bile yükseltmeden konuþurdu. Zaten bu kurala sadece Ayþe deðil, orada yaþayanlarýn hepsi itina ile riayet ediyorlardý. Murat’ýn sýnavlarýnýn olduðu zaman adeta sözleþmiþçesine her tarafý bir sessizlik sarýyordu. Oysaki ilk baþlarda bir bekara evini kiraya verdiði için ev sahibine oldukça öfkeliydiler. Aradan geçen kýsa bir süre sonra herkes Murat’ý benimsemiþ, adeta baðrýna basmýþtý.

Gavur Yusuf’un bir de tamircide çalýþan annesi gibi deli dolu bir oðlu vardý. Okumadýðý için, kýsa yoldan meslek sahibi olmasý amacýyla babasý onu bir tamircinin yanýna çýrak vermiþti. Yusuf, Murat’la olan konuþmalarýnda oðlunun okumamasý karþýsýnda duyduðu üzüntüyü sürekli dile getiriyordu ve bu yüzden Murat’a gýpta ediyordu. “Sen de bizim oðlumuz sayýlýrsýn. Sakýn çekinme, bir ihtiyacýn olursa, paran biterse mutlaka iste.” diyordu. Bazý geceler geç saatlere kadar Murat’la sohbet etmek onu mutlu kýlýyordu.


Evin üst katýnda üç tane oda vardý. Bunlardan bir tanesi Murat’a aitti, diðer ikisinde ise bir boyama fabrikasýnda iþçi olarak çalýþan Mehmet, eþi Sevgin, kýzý Aynur ve oðlu Recep oturuyorlardý. Mehmet Trakya çocuðuydu. O yüzden þivesi Murat’a biraz komik geliyordu. Mehmet’in eþi Sevgin’ e teyze diyor, onu gerçek teyzesiymiþ gibi seviyordu.Aynur ve Recep, oldukça küçüktüler. Henüz ilkokula bile baþlamamýþlardý. Çok da yaramazdýlar. Dýþarýda oynama alaný bulamadýklarý için fýrsat buldukça evin içinde yaramazlýklarýný oyun þeklinde sürdürüyorlardý. Ancak ikisi de Murat’a karþý korkuyla karýþýk bir saygý duymaktaydýlar. O yüzden Murat evde olduðu zaman fazla yaramazlýk yapma imkanýna sahip deðillerdi. Çünkü bir odalarý Murat’ýn odasýyla bitiþikti . Arada sadece bir duvar vardý.
Murat’ýn odasýna alt kattan dik bir merdivenle çýkýlýyordu. Murat bu merdivenlerin sayýsýn bilmesine raðmen birçok kez çýkarken tekrar tekrar sayýyordu: “Tam onsekiz basamak…” Merdivenin bitiminde Murat’ýn elini yüzünü ve bulaþýklarýný yýkadýðý, ancak çeþmesi olmayan bir lavabo vardý.Bu ihtiyaçlarýný mahalle çeþmesinden getirdiði suyu doldurarak ucuna musluk takýlmýþ, kulpundan duvara çiviyle tutturulmuþ, plastik bir bidonla gideriyordu. Murat’ýn odasýnýn kapýsý tam lavabonun karþýsýndaydý.
Murat’ýn odasýnda yatak ve birkaç parça eþyadan baþka bir þey yoktu. Odanýn oldukça geniþ bir penceresi vardý ve buradan boþ bir arsa ve bunun önünden geçen dar bir yol görünüyordu. Odasýnýn tavaný tahta kaplýydý. Ancak bu tahtalar yýllarýn tahribatýna yenik düþmüþtü. Bazýlarýnýn aralarý açýlmýþ bazýlarý tahtakurularýna yem olmuþ, lakin hepsinin ortak özelliði kir içinde simsiyah bir renge bürünmüþ olmalarýydý. Murat, yataða yatýp yukarýya bakarak düþündüðünde bu görüntünün düþüncelerini de kararttýðýný fark etmiþ ve ilk fýrsatta bir kýrtasiye dükkanýndan aldýðý küçük küçük çiçeklerle bezeli birkaç tabaka kaðýdý raptiyelerle tavana tutturmuþtu . Sonra eserine bakýp kendisiyle adeta övünmüþtü. Bu basit iþlem Murat’ýn odasýný adeta þirin bir çocuk odasýna döndürmüþtü.Þimdi tavana baktýkça daha iyimser düþünceler ürettiðini görüyordu. Annesinin , babasýnýn, abisinin hayalleri bu temiz fonda daha canlý bir þekilde gözünde canlanýyordu.
***
Kemal,Adli Morg’un önünde bekleyen kalabalýðýn arasýna hýzla daldý.Elinde bir gazete parçasý vardý.Oradaki üç gençle bir þeyler konuþtu. Gençlerin kafalarýný sallamalarýndan ne demek istediðini anladýklarý belli oluyordu. Gençlerden birisi Kemal’in elindeki gazeteyi aldý, büyük bir külah þekline getirdi ve elini cebine sokarak çýkardýðý birkaç kuruþu içine attý. Külah,elden ele dolaþmaya baþladý. Herkes ne yapmasý gerektiðini zaten biliyordu. Çünkü hemen hemen her cenazede ayný sahne tekrarlanýyordu.

Gençler para toplarken, kulaklarý saðýr edercesine ses çýkaran polis arabalarýnýn siren ve kornalarý duyulmaya baþlandý. Belli ki yanaþabilmeleri için, kalabalýðýn yer açmasýný istiyorlardý. Kalabalýk biraz daha sýkýþmak zorunda kaldý. Çünkü, üç tane polis otobüsü üzerlerine doðru geliyordu. Gençlerden bazýlarý aðýr aðýr ilerleyen otobüslerin tekerleklerine tekmeler savurdular; bazýlarý da bu hareketleri yapanlarý uyardýlar.

Üç otobüs aðzýna kadar toplum polisiyle doluydu. Meydanda çok sayýda toplum polisi zaten vardý, ama biriken kalabalýk çok büyük olduðu için takviye kuvvet istenmiþti.

Polisler hýzla otobüslerden indiler ve Gülhane Parký’nýn kapýsýnýn önünde adeta etten bir duvar ördüler. Polisleri boþaltan otobüsler ayný sinir bozucu sesleri çýkararak hareket ettiler. Otobüslerin gitmesiyle açýlan boþluða doðru geniþleyen kalabalýk, biraz rahatlamýþa benziyordu.

Külah þekline getirilmiþ gazetenin elden ele dolaþtýrýlmasý uzun sürmedi. En sonunda külah, kapý önünde beklemekte olan Kemal’e ulaþtý. Kemal, paralarý alýp içeri girdi ve elindeki külahý Morg Yetkilisi’nin masasý üzerine dökerek:
-Al paraný,ver þehidimizi!.. dedi.
Yetkili bir yandan Kemal’e, bir yandan masa üzerindeki bozuk paralara,bir yandan da yere düþen onlarca paraya þaþkýn þaþkýn baktý. Neden sonra kendisini toparladý ve sordu:
-Kaç para var burada? Bunlarýn hepsi bozuk para… Saydýnýz mý kaç lira olduðunu?
Gerçekten paralarýn hepsi kuruþ cinsinden bozuk paraydý ve içlerinde bir tane bile kaðýt para yada lira yoktu.
Kemal iyice sinirlendi:
-Bunlarý saymak yarým saatten fazla sürer. Ne kadar olduðunu bilmem. Herhalde istediðiniz kadar vardýr. Önceki cenazelerde hep fazla çýkardý. Siz sonra sayarsýnýz. Fazla ise helal olsun, eksikse bir dahaki cenazede farký mutlaka öderiz.Bizden alacaðý olanlar onu fazlasýyla aldýlar,kaldý ki size de borçlu kalmayý istemeyiz.
Yetkili, daha fazla üstelemedi. Çünkü ortamý germekten çekiniyordu. Zaten hava yeterince elektriklenmiþti …
***

Murat, Bayazýt Camii’nin yanýnda, Sahaflar Çarþýsý’nýn bitiþiðindeki asýrlýk çýnarýn altýnda bulunan kahvehanede devrimci arkadaþý Osman’la hem sohbet ediyor, hem de þakalaþýyordu. Osman’ý kýzdýrmak Murat’ýn hoþuna giderdi. O kýzdýkça sanki daha güzel konuþur, zekasý daha fazla çalýþýrdý. Yalnýz Osman ne kadar kýzarsa kýzsýn ses tonunu yükseltmezdi. Ayrýca vücudu da herhangi bir heyecan belirtisi yada fizyolojik deðiþiklik göstermezdi.

Murat, yarýya gelmiþ çayýndan bir yudum içerek:
-Galiba sizin Öðretmenler Kongresi’nde olaylar çýkmýþ, kongrenin yapýldýðý binanýn içi savaþ alanýna dönmüþ! Sen de orada mýydýn? dedi.

-Evet oradaydým! Bakýyorum çok sevinmiþe benzersin! Haberi bu kadar çabuk nasýl aldýnýz?
-Sizin istihbaratýnýz varsa bizim niye olmasýn? Kaldý ki bugünkü gazetelerin çoðunda bu haber manþetten verilmiþ. Sizin gazeteler ise bu konuda tek bir satýr bile yazmamýþ.
-Olanlarý ben de onaylamýyorum, ama oldu bir kere…
-Galiba fraksiyon çatýþmasý.. Sahi, sizin devrimci dünyada fraksiyon sayýsý kaça çýktý? Hücre gibi durmadan bölünüyorsunuz. Birçok fraksiyon DEV’le baþlýyor da þu PKK niye öyle deðil? Bu fraksiyon yeni çýktý herhalde. Sahi Osman, bu PKK’nýn anlamý ne, amacý ne?
-O fraksiyon yeni çýkmadý, isim deðiþtirdi. Kürtçülük de yapýyor ayný zamanda. Saðlam bir örgüt.
-Ateþle oynuyorsunuz. Kürtçülük sadece Türk’e deðil; Kürt’e da zarar verir. O yüzden bu fraksiyonu devrimci hareketten soyutlamalýsýnýz.
-Bu olanaksýz. Adamlar çok iyi örgütlenmiþleri iyi çalýþýyorlar ve de parasal sorunlarý hiç yok.
-Deðirmenin suyu nereden geliyor dersin?
-Boþ ver, orasýný hiç karýþtýrma! dedi Osman ve sustu.

Murat yan gözle onu izliyordu.Oldukça dalgýn görünüyordu.Kendisinden hiç beklenmeyen bir hareket yaptý ve elini hýzla masaya vurdu ve yine:
-Boþ ver… dedi.
Murat’ýn boþ vermeye hiç niyeti yoktu. Üstüne üstüne gitmeye kararlýydý.
-Öðretmenler Kongre’sinde öðrencilerin ne iþi vardý? Yoksa öðretmen deðil de öðrenci sorunlarý mý tartýþýlýyordu?
-Güvenliði saðlamak amacýyla birkaç öðrenci görevlendirildi. Bunda büyütülecek ne var?
-Aklýnýzca “faþist” dediðiniz insanlara karþý güvenlik tedbiri alýyorsunuz, oradan saldýrý gelecek diye korkuyorsunuz; ama esas saldýrý içinizden geliyor. Hem birkaç öðrenci lafýna da inanmýyorum. Gazeteler tutuklanan öðrenci ve iþsiz sayýsýnýn tutuklanan öðretmen sayýsýnýn birkaç katý olduðundan bahsediyor.
-Bu konuyu da boþ veeerr!..
-Bugün umduðumdan pasif görünüyorsun ve bazý konularý tartýþmaktan da
kaçýnýyorsun. Öðretmen Kongrelerinizde öðretmen olmayanlar çoðunlukta, Ýþçi Kongrelerinizde de iþçi olmayanlar…

Osman, bardaðýndaki son yudum çayý da içerek biraz zaman kazanmak ister gibiydi. Biraz sonra konuþmaya baþladý:
-Sizde de öyle deðil mi? Devrimci örgütler arasýnda çok yönlü bir dayanýþma vardýr. Bilhassa parasal katkýlarý iþçi, öðrenci, iþsiz yani kýsacasý geniþ halk kitleleri saðlýyor.
-Onun için sizin örgütler de bu paralarý hiç çekinmeden olur olmaz yerlere harcýyor.
-Bu savýnla ilgili bir tek örnek bile gösteremezsin.
-Bak Osmancýðým çok örnek var ama istersen sana bildiklerimden bir tanesini
anlatayým: Geçen hafta bizim mahallede oturan sizin iþçi sendikalarýnýzdan birisini kafasý, kollarý, sargý bezleriyle sarýlmýþ gördüm. Selamlaþtýk, “Geçmiþ olsun!” dedim. Ama ne olduðunu sormadým. Çünkü aklýmda metresiyle yapmýþ olacaðý bir kavgadan dolayý bu durumun meydana gelebileceði ihtimali belirdi. Adamýn gül gibi bir hanýmý ve biri kýz biri erkek iki tane çocuðu var. Altýnda zýrhlý bir arabayla dolaþýyor. Bazen þoförlü, bazen de þoförsüz… Mesele kýsa zamanda anlaþýldý. Seninki þoförünü almadan Florya’da bir içkili lokantaya gitmiþ, sabaha kadar içip arabasýna atlamýþ ve evinin yolunu tutmuþ. Küçükçekmece’deki Kumsal semtinin yanýndan demiryolu ve bir derenin üstünden geçen bir karayolu köprüsü vardýr. Bizimki o saatte yolda hiç trafik olmamasýna raðmen köprünün ayaklarýndan birine bindirmiþ. Sonuç malum… Üstelik bu, adamýnýzýn ilk marifeti de deðilmiþ. Rivayet olunur ki daha önce de bir iki arabayý hurdaya çevirmiþ.
Osman bu konuþmalardan biraz sýkýlmýþtý. Kendini köþeye sýkýþtýrýlmýþ gibi hissediyordu. Konuyu deðiþtirmek düþüncesiyle garsona seslendi:
-Ýki çay alýr mýsýnýz? Ýçeriz deðil mi Murat?
Murat cevap vermedi ama “evet” anlamýnda baþýný salladý. Sözünün kesilmesine kýzmýþtý. Osman bunu anlamakta gecikmedi.
-Sinirlenme be dostum! Sinirlenmesi gereken biri varsa o da benim. Baksana neler söylüyorsun! Bak, senin hoþuna gidecek bir þeyler anlatayým. Hem böylelikle biraz öz eleþtiri de yapmýþ olurum: Söylediklerinin bazýlar doðru olabilir ama devrimlerin geçiþ aþamasýnda bunlar normaldir. Haksýzlýklar, yolsuzluklar, yanlýþlýklar yapýlabilir. Hatta suçsuz birçok insan da ölebilir. Devrim gerçekleþtikten sonra tüm taþlar yerine oturacaktýr. Bizim aramýzda konumlarý bizimle ters düþen birçok insan elbette ki var. Örneðin benim dayým oldukça zengindir. Baðlarý, bahçeleri, otelleri, dükkanlarý ve sayýsýný kendisinin de bilmediði kadar evleri olan bir kiþi. Üstelik dayým “devrimci” ! Bir gün ben ona “Dayý, sen bir çeliþki yaþamaktasýn. Devrimci düþünceye gönül vermiþsin ama bir gün komünizm gelirse herkesin olduðu gibi senin mallarýnýn da paylaþýlacaðýný biliyor musun?” dedim. Bana “Hadi oradan, komünizm gelirse benim mallarýmý deðil, baþka zenginlerin mallarýný yoksullara daðýtacak. Ben bu iþin içinde bulunan biri olarak enayi miyim ki mallarýmý ona buna vereyim!..” dedi. Tam anlamýyla bir çeliþki,ama ne yaparsýn? Sanýrým sizinkilerde de benzeri örnekler vardýr. Murat be sen akýllý bir adamsýn, fikirlerimiz uyuþmasa da konuþabiliyoruz, saygý sýnýrlarý içerisinde tartýþabiliyoruz. Doðrusu senin gibi bir yeteneðin bizim davanýn içerisinde yer almasýný isterdim.
-Ayný þeyleri ben de senin için düþünmüyor deðilim.
Murat henüz sözünü tamamlamýþtý ki Osman yerinden fýrlayarak:
-Vedat, Vedaaat!.. diye baðýrmaya baþladý ilerideki bir gence.
Genç, kendisine seslenildiðini duydu ve geri dönerek onlara yaklaþtý.
-Gel Vedatçýðým, bak seni kiminle tanýþtýracaðým… Murat!.. Bizden deðil, iyi bir faþisttir; ama gene de çok severim.
-Bu faþist lafýndan hoþlanmýyorum Osman. Bizim ideolojimizde asla faþizme yer yok. Hem ben sana komünist diyor muyum? þeklinde sitem etti Murat.
Vedat geldi, bir sandalye çekerek yanlarýna oturdu. Vedat bu sene Hukuk Fakültesi’ne kaydýný yaptýrmýþ bir Anadolu çocuðuydu. Osman’la çok iyi arkadaþ olmuþlardý. Osman’ýn görüþlerine hayrandý. Birkaç toplantýya birlikte gitmiþler ve Vedat bu toplantýlarda yaptýðý konuþmalarla kendi deðerini hemen ortaya koymuþtu. Çok fakir bir ailenin yedi çocuðundan birisiydi. Maddi durumunun yetersizliði onu utandýrýyor ve için için varlýklý insanlara kin duyuyordu. Osman onun bu zaafýndan faydalanmakta gecikmedi ve kýsa bir sürede Vedat’ý kendi saflarýna kattý.


Vedat, o gün oldukça durgundu. Laflar aðzýndan zorla çýkýyordu. Olumsuz bir þeyler olduðunu Osman anladý ve sordu:
-Senin canýn bir þeye mi sýkýldý?
-Yok abi bir þey…
-Yok da yüzün niye asýk?
-Evdeki arkadaþlarla biraz tartýþtýk. Galiba kendime kalacak yeni bir yer bulmam gerekecek.
-Kafaný yorma! Bulunur bir çaresi. Sahi Murat, senin yanýnda yer yok mu? Vedat’ý yanýna alamaz mýsýn? Hem masraflar da yarý yarýya azalýr…
Murat bir an düþündü. Vedat’ýn ideolojisi belliydi… Osman’ýn arkadaþý olduðuna göre… “Ama belki kazanýlacak bir çocuk olabilir.” diye düþünmekten de kendini alamadý.
-Bilmem ki… Komþular beni zor kabullendiler. Dört aile çoluðuyla çocuðuyla orada yaþýyor. Bir bekarý daha aralarýna kabul ederler mi; burasý beni düþündürüyor.
Murat, Vedat’ý bu rastlantý sonucunda tanýdý. Daha sonraki günlerde defalarca onu Osman’ýn yanýnda gördü ve konuþtu. Kalacak yer problemini çözemeyiþi Murat’ý gerçekten üzüyordu. Birkaç gün evine götürüp misafir etti. Uzun uzadýya konuþtular, tartýþtýlar Vedat’ýn hayal gücü çok geniþ, hýrslý bir genç olduðu hemen anlaþýlýyordu. Murat, odasýnýn yedek anahtarýný ona verdi, çok sýkýþtýðýnda kendisi olmasa da komþularýn uyuduðu bir saatte yani geç bir saate gelip kalabileceðini söyledi. Vedat’ýn gözlerindeki minnet duygusunu fark edince utandý ve gözlerini baþka bir tarafa çevirerek:
-Vedat, sana bir tost ýsmarlayayým mý? Ýstersen yanýna birer de kola alýrýz dedi.

***

Para ödendikten sonra morg yetkilisi cenazeyi getirmeleri için içerideki görevlilere emir verdi. Biraz sonra iki görevli cenazeyi getirdi. Orada bulunan üç tane genç ellerindeki Türk bayraðýný tabutun üzerine örtmek için öne atýldýlar. Hatça ana:
-Dur oðlum! dedi. Sesi kýsýk çýkýyordu ama devam etti.
- Son bir kez Murat’ýmý görmek isterim…
Hüseyin de ayný þeyleri söyledi ama morg yetkilisi bu isteðe itiraz etti:
-Hayýr, görmeniz iyi olmaz. Yüreðiniz buna dayanamaz. Hem tabut kapatýlýp mühürlendi. O yüzden bizim açma yetkimiz yok.

Hayatlarý boyunca devlete, devlet adamlarýna korku ile karýþýk saygý beslemiþ olan bu insanlar üstelemediler. Hatça ana tabuta sarýldý ve gözlerindeki son damla gözyaþlarýný akýtmaya baþladý:
-Ahh oðul, yüreðimi daðlayan oðul! derken , gözleri kan çanaðý haline gelen Hüseyin artýk aðlayamýyordu. Bunun da verdiði sýkýntýyla tabutun diðer tarafýna sarýlmýþ, adeta tir tir titriyordu. Aðzýndan:
-Aslaným, aslaným benim!.. sözleri çýktý.
Bu cümleler hem Hatça Ana’nýn hem de Hüseyin’in son sözleri oldu. Ömürlerinin sonuna kadar artýk hiç kimseyle konuþmayacaklardý. Ýki dilsiz insan olarak yaþamlarý sona erecekti. Çünkü küsmüþlerdi. Onlar devlete küstüler, millete küstüler, polise küstüler, devrimcilere küstüler hatta Muratlarýný koruyamadýklarý için ülkücülere küstüler…
Morgun dýþýnda bazý gençler toplum polisi þefiyle tartýþýyorlardý.
-Biz, þehidimizi Topkapý Otogarý’na kadar ellerimiz üzerinde taþýmak istiyoruz.
-Buna izin veremeyiz, trafik arapsaçýna döner. Kilometrelerce yol var, sizin cenazeyi oraya yürüyerek götürmeniz ise saatlerce sürer.
-Baþkalarýnýnkine izin veriyorsunuz! Zaten verseniz de vermeseniz de biz götüreceðiz!
-Sizi kanunlara karþý saygýlý davranmaya davet ediyorum.
-Biz kanunlara saygýlýyýz, uygulayýcýlardan yana þikayetçiyiz.
-Bizi zor kullanmak zorunda býrakmayýn!
-Bu acýlý günümüzde bunu da yapar mýsýnýz?
-Gerekirse hiç çekinmeyiz!..

Tartýþma, ses tonlarýnýn yükselmesine yol açtýðý için birçok genç bu konuþmalarý duyuyordu. Grubun içinden, birkaç yerden, ayný anda:
-Yuhhh, frukolara yuhhh! sesleri yükseldi.Birkaç da slogan söylendi.

“Fruko” ifadesi devrimcilerin Toplum Polisine bir yakýþtýrmasýydý. O nedenle belli ki bir provokasyon planlanýyordu. Zeytinburnu Ülkü Ocaklarý Baþkaný Ahmet, durumu hemen anladý. Ellerini havaya kaldýrdý. Herkes onu görebiliyordu. Çünkü Ahmet’in iki metreye ulaþan bir boyu ve iri bir cüssesi vardý. Görüntüsü uzaktan gören bir kiþiyi bile ürkütmeye yeterdi. Zaten yüzüne karþý olmasa bile gýyabýnda ülkücüler ondan “Uzun Ahmet” diye söz ederlerdi. Ahmet:
-Arkadaþlar, sloganlarý kesin! Herkes kendine hakim olsun! Böyle bir günde olay çýksýn istemiyorum. Polisle çatýþmak bize bir þey kazandýrmaz. dedi.
Bu çýkýþtan sonra grubun çeþitli yerlerine daðýlmýþ sekiz kiþilik bir topluluk teker teker oradan ayrýldýlar ve Ayasofya ‘ya doðru yürümeye baþladýlar. Giderken birbirlerini tanýmýyormuþ gibi davranmaya özen gösteriyorlardý.

***

Osman’la Murat Çýnaraltý Kahvehanesi’nde sýk sýk görüþmeye baþlamýþlardý. Yine oradaydýlar. Osman:
-Okudun mu gazeteleri dün yedi kiþi öldürülmüþ? Beþi sizden, ikisi bizden…Murat:
-Böyle konuþma Allah aþkýna! Sizdeni bizdeni olur mu bu iþin? Onlarýn hepsi bu ülkenin insaný. Senin de benim de kardeþlerimiz. Saðdan da olsa, soldan da olsa giden her can bu ülkenin yitirilen bir deðeri.
-Bu iþi sizinkiler baþlattý. Ýlk öldürülen solcuydu.
-Kim kimi öldürdü önce bilemem, ama þunu biliyorum ki ben seni öldüremem, sen de beni… Gerçek ülkücü devrimciyi, gerçek devrimci de ülkücüyü öldüremez!.. Doðru mu?
-Galiba doðru!
-Galibalý konuþma! Haksýz mýyým söyle!
-Tamam, tamam haklýsýn..


Onlar tartýþýrken Sahaflar Çarþýsý’ndan kendi bölümüyle ilgili eski kitaplar almýþ olan Songül’ün kendilerine yaklaþtýðýný fark etmemiþlerdi. Songül, Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü ikini sýnýfta okuyordu. Belli bir ideoloji grubuna baðlý deðildi. Her iki tarafta da arkadaþlarý vardý.

Murat Songül’ü çok güzel bulurdu. Ona baktýkça içinde tuhaf bir heyecan hisseder, ama sonradan da bu duygularýndan dolayý utanýr, piþmanlýk duyardý. Hissettiklerini birisi fark edecek diye ödü kopardý. Ülkücü gençler arasýnda kýz çok azdý. Olan kýzlara da ülkücüler “Bacý” derlerdi. O yüzden bu gençlerle kýzlar arasýnda duygusal bir iliþkiye rastlanmazdý. “Bacýya karþý böyle duygular beslenmez!” prensibi geçerliydi.
Songül de Murat’a karþý kayýtsýz deðildi. Zaman zaman ona karþý hayranlýk duyardý. Bazen ondan gelebilecek bir adýmý beklerdi ama o adým hiç gelmeyecekti.Songül:
-Merhaba, gene kapýþmýþsýnýz! Benim geldiðimi görmediniz bile, dedi. Osman :
-Yok caným, ufak bir tartýþma. O da bitti. Gel otur, nereden böyle?
-Birkaç eski kitap aldým. Neredeyse yenilerinin dörtte bir fiyatýna. Þu tatilde onlarý okurum bari.. Murat:
-Ne tatili bu? Yoksa sizin bölüm kafasýna göre tatil mi ilan ediyor?
-Olur mu öyle þey! Sahi, olanlardan sizin haberiniz yok mu? Ýkisi birden:
-Yook! dediler .
-Bakýn anlatayým: Bu sabah giriþteki amfide on buçuk dersini yapýyorduk. Ders
baþlayalý on dakika ya oldu ya olmadý! Asistan tahtada dersi anlatýyor, profesör de kürsüde oturuyordu. O sýrada amfinin kapýsý þiddetli bir tekmeyle açýldý ve içeriye dört tane parkalý genç girdi. Asistanýn korkudan yüzü bembeyaz oldu, hatta elindeki tebeþiri bile düþürdü. Profesör, bu olaya karþý bir hamle yapar gibi oldu, ama sonra nedense vazgeçti. Düþünün, amfide en az iki yüz öðrenci varýz ve hiç kimseden bir çýt bile çýkmýyor. Parkalý gençlerden birisi “Utanmýyor musunuz burada ders yapmaya? Bugün merkez binada önemli bir Form var. Hepiniz oraya gitmeliydiniz. Bir de Sosyoloji öðrencisi olacaksýnýz! Sizlerin hepinizin devrimci düþünceye sahip olmasý, ya da en azýndan devrimci düþünceyi desteklemesi gerekir. Þimdi defolun buradan, yoksa olacaklardan biz sorumlu deðiliz!” dedi ve diðer gencin elinde bulunan sarýlý bir paketi alarak üzerindeki kaðýdý yýrtmaya baþladý. Meðerse o paketin içinde dinamit lokumlarý varmýþ. Herkes kapýya doðru koþuþtu. Koþan ilk kalabalýk grubun içinde bizim profesörle asistaný da vardý. Ben, en son sýralarda yani en yukarýdaydým. O yüzden basamaklarý inmem biraz zaman aldý. Hatta parkalý gençlerden birisi beni ve geride kalan birkaç arkadaþý acele etmemiz için uyardý. Bu uyarý korkumuzu biraz daha artýrdý. Bahçeye çýktýðýmýzda bir iki dakika sonra bir patlama duyduk, kapýdaki polisler patlamayla birlikte içeriye doðru koþmaya baþladýlar. Sonradan öðrendiðime göre amfide bir hayli tahribat oluþmuþ ve rektörlük edebiyat fakültesindeki derslere on beþ gün ara verildiðini ilan etmiþ. Yani sadece bizim bölüm deðil; tarih, arkeoloji, felsefe, edebiyat bölümleri de tatil oldu.

Murat:
-Desene olan gene derslere oldu, eðitime oldu! Yarýn bir baþka olay yaþanýr, gene okullar tatil edilir, sonra bir baþka olay bunu izler… Birileri bu ülkenin gençlerinin yetiþmesini nedense hiç istemiyor. Bu davranýþlarýn gerisinde yatan temel amaç bu olsa gerek. Songül:
-Bence de öyle… dedi.


***

Ayasofya’nýn Sultanahmet’e bakan duvarýnýn yanýnda toplanan sekiz kiþilik genç grubu liderlerinin hýzlý hýzlý anlattýðý direktifleri dikkatli bir þekilde dinliyorlardý. Arada bazýlarý da söz alýp konuþuyordu ama bu konuþmalar fazla uzun deðildi. Herkes istenilenleri anlamýþ ve yeni bir planý devreye sokmaya karar vermiþlerdi.

Uzaktan siyah gri karýþýmý sakalýyla oynayan meþin ceket ve þapkalý adam, onlarý izliyordu. Liderleri bu izlenmenin farkýnda olmasýna raðmen hiç de rahatsýz deðildi.
Gençler konuþma bittikten sonra, geldikleri yere dönmeye baþladýlar. Gene teker teker ve birbirlerini tanýmýyormuþ gibi görünerek… Hepsi kalabalýða ayrý ayrý noktalardan katýldýlar ama birkaç dakika sonra Morg’un kapýsýnýn önünde bir araya geldiler.
***

Sarý saçlý, iri gövdeli adam Kadýköy Vapur Ýskelesi’nin hemen yanýnda bulunan üç boyacýdan on üç- on dört yaþlarýnda bir çocuða ayakkabýlarýný boyatýyordu. Soðukkanlý ve sakin görünüþü yine devam ediyordu. Arada bir boyacý çocuða sorular soruyor, elini oturduðu sandalyenin arkasýna astýðý ceketinin cebine sokuyor, aðzýndaki sakýzý zevkle çiðniyordu. Ayakkabýlarýnýn boyanmasý bittikten sonra cebinden boyacýya parasýný verdi, ceketini sandalyenin arkasýndan almak için elini uzattý, ceketi çekti ama ceketin omzundan bir tanesi arkalýða takýldý. Ceketi kurtarabilmek için daha hýzlý çekti. Bu sýrada ceketin cebinden bir þey yere düþtü. Boyacý çocuk hýzla yere eðilip düþen þeyi aldý ve:
-Abi, cüzdanýn düþtü.Buyur! dedi.

Çocuðun elindeki þeyin üzerinde kýrmýzý üzerine altýn renkli yaldýzla Kril harfleriyle yazýlmýþ bir yazý vardý. Yani bu bir cüzdan deðil, pasaport idi, fakat boyacý çocuk bunu ayýrt edebilecek bir bilgiye sahip deðildi. Adam, kendisinden beklenmeyen bir hýz ve çeviklikle çocuðun elindekini aldý ve sýrtýna giydiði ceketin cebine koydu. Boyacý çocuða:
-Teþekkür ederim. dedi.

Adamýn az önceki sakinliðinden eser kalmamýþtý. Bu olay canýný sýkmýþtý. Biraz ilerideki çöp bidonuna yaklaþtý, öfkeyle aðzýndaki sakýzý tükürdü. Sonra eski soðukkanlý haline döndü, biraz ilerideki simitçiden bir simit aldý ve deniz kenarýna doðru aðýr adýmlarla yürümeye baþladý. Deniz, biraz dalgalý olduðu için kýyýya su damlalarý sýçrýyordu. O, bunu önemsemeden denize iyice yaklaþtý, elindeki simitten bir parça koparýp kendi aðzýna atarken bir parça da kýyýya yakýn uçan martýlara fýrlatýyordu. Acelesi olmayan bir insan görüntüsü veriyordu. Simit bitince sahildeki çay bahçesine doðru yürümeye baþladý. Çay bahçesinin gözden uzak bir köþesinde oturan siyah gri karýþýmlý sakalý ve meþin ceketi olan adamla konuþan Vedat’ýn yanýna geldi:
-Her þeyi Vedat Bey’e anlattýn mý?
-Evet, en ince ayrýntýsýna kadar anlattým. Konuþacak baþka bir þey kalmadý.

Vedat, anlatýlanlarý pek anlamýþa benzemiyordu. Yüzündeki þaþkýn ifade bu izlenimi veriyordu. “Hayýr” anlamýnda baþýný salladý ve:
-Ama ben, iþin buraya varacaðýný düþünmemiþtim bunun baþka bir yolu yok mu? dedi.
Sakallý adam:
-Hayýr yok! Bu konuda tartýþamayýz. En ufak bir yanlýþlýk hepimizin sonu olur. Üstelik iþin sonunda hayal bile edemeyeceðin imkanlara kavuþacaksýn.
-Ben, bu yolla bazý þeyler kazanmak istemiyorum. Bu iþi yapamam… Burada bir yanlýþlýk var. Vazgeçtim.

Bu direniþ sakallý adamý kýzdýrmýþtý. Etrafa þöyle bir baktý, çayhane insan doluydu. O yüzden sesini fazla yükseltmeden:
-Bu iþin dönüþü yok, girdin mi çýkamazsýn. Unutma yarýn gece tam saat 01:30’da seni Kýzýlay Kan Merkezi’nin öndeki otobüs duraðýnda bekleyeceðiz. Mutlaka gelmek zorundasýn! Þimdilik hoþça kal.

***
Ülkücü gençler, dakikalardýr tabuta sarýlý duran Hüseyin ve Hatça Ana’yý tabuttan ayýrýrken çok zor anlar yaþadýlar. Onlarý incitmekten korktuklarý için uzun uzadýya yalvardýlar. Hiçbir tepki gelmedi ikisinden de. Neden sonra onlarý kucakladýklarýnda herhangi bir dirençle karþýlaþmadýlar. Ýkisini de biraz geri çekip sandalyelere oturttular ve itina ile Türk bayraðýný tabuta örttüler. Sonra ellerini önlerine baðlayýp cenazeye ilk saygý duruþunu yaptýlar. Ancak bu saygý duruþu sadece cenazeye deðil ayný zamanda o evladý dünyaya getirirken sevinçten uçan þimdi ise yürekleri yandýðý halde feryat etmeyen bu anaya bu babaya idi.
***

-Osman, çoktandýr Vedat’ý görmedim. Nerelerde , bir haberin var mý ? diye sordu
Murat.
-Ben de çoktandýr görmüyorum. Buralara artýk takýlmýyor. Ortak bir arkadaþýmýz Vedat’ýn maddi durumunun bu ara oldukça düzeldiðini, hatta kaloriferli bir dairede tek baþýna yaþadýðýný söyledi.
-Neyse, belki bir gün çýkar gelir de kendisini fazla özletmez.
-Belki, belki …
-Sende ne çok kitap var Osman ? Bunlarýn hepsini okudun mu ? Bazýlarýný ödünç
alabilir miyim ? En kýsa zamanda iade ederim.
-Okuyacaksan al tabi. “Beni sarmadý, þurasý canýmý sýktý, beynimi mi yýkamak mý istiyorsun ?” filan diyeceksen alma …
-Olur mu öyle þey caným.
-Takýlýyorum sana. Tabi ki okursun , ben senin ne kitap hastasý olduðunu bilmem mi ?
-Okuduktan sonra bana da bazýlarýný anlatýrsan memnun olurum .
-Seve seve anlatýrým.
-Bak orada bir poþet var, istediðin kadar kitabý içine koy. Acelesi yok, yavaþ yavaþ ve anlayarak oku. Belki o zaman saf deðiþtirirsin pis faþist !
-Hadi oradan pis komünist

Murat Osman’ a ilk defa “komünist” demiþti. Bu ikisini de güldürdü:
-Bak gördün mü ? Yavaþ yavaþ bana benzemeye baþladýn.
Murat, altý tane kitap seçti ve bunlarý poþetin içine yerleþtirdi. Gitmek için kalkmaya niyetlendi :
-Geç oldu, artýk gitmeliyim dedi.
-Saat kaç ki ?
-01 ‘i geçiyor.
-Erken sayýlýr, biraz daha kal !
-Baþka bir gün söz daha uzun kalýrým. Þimdi gideyim.
-Peki sen bilirsin.
Murat, poþeti eline alýp kapýya doðru yürüdü. Ayakkabýlarýný giydi. Osman :
-Güle güle pis faþist ,dedi.
Murat da :
-Hoþça kal pis komünist! diye cevap verdi. Bu þakalaþma onlarý gene güldürdü ve birbirlerine sarýldýlar, olanca güçleriyle birbirlerini sýktýlar ve öpüþtüler.

Murat ile Osman vedalaþmalarýnda hep el sýkýþýrlardý. Bugün nedense birbirlerini kucaklýyor ve öpüyorlardý.

Murat kapýyý çektikten sonra Osman’ýn yüzündeki bu mutlu gülümseme daha birkaç dakika devam etti …
**
O gece Murat’ýn oturduðu yerdeki kiþilerden giriþteki dul bayanla kýzý Necla’dan baþka kimse evde yoktu. Onlar da iþten yorgun geldikleri için yemek yiyip hemen yatmýþlar ve derin bir uykuya dalmýþlardý. Onlarýn bitiþiðindeki Çöpçü Dursun’un bir hemþerisinin oðlunun Fýndýkzade’de bir salonda düðünü vardý. Tüm ailece oraya gitmiþlerdi. Gâvur Yusuf da karýsý ve oðluyla birlikte hasta olduðunu haber aldýðý annesinin ziyaretindeydi. Ýþçi Mehmet yýllýk izindeydi ve iznini köyünde geçirecekti. Murat ise o sýrada Osman’la beraberdi ve þu anda hýzlý adýmlarla evine ulaþmaya çalýþýyordu.
***

Vedat, damalý bir taksiden Kýzýlay Kan Merkezi’ndeki otobüs duraðýnýn önünde indi. Ýki tane adamýn kendisini beklemekte olduklarýný gördü. Saat tam 01:30’du. Adamlarýn yanýna gitmek için yürümeye baþladý. Ama ayaklarý geriye doðru gitmek, hatta kaçmak istiyor gibiydi. Adamlardan biri:
-Tam zamanýnda geldin. Bravo! Sen her þeyi hak ediyorsun. Birlikte fazla görünmeyelim ,her þey bunun içinde. diyerek tanýnmýþ bir ayakkabý firmasýna ait poþeti ve içindeki paketi Vedat’a uzattý.

Adamlar, hýzla oradan uzaklaþýp, biraz ileride bir baþka taksi durdurup bindiler. Vedat elindeki poþetle ilerideki trafik ýþýklarýna doðru ilerledi. Saat geç olmasýna raðmen iþkembeciden çýkan birkaç sarhoþ göze çarpýyordu. Vedat ýþýklara geldiðinde yayalara kýrmýzý yanýyordu ama buna hiç dikkat bile etmedi ve hýzla yolun karþý tarafýna geçti.

Þehremin’e doðru giden yola girdi. Yürürken ayaklarý birbirine çarpýyordu. Düþeceðini zannetti. Durdu. Derin bir nefes aldý ve elindeki poþete iðrenerek baktý. Tekrar yürümeye baþladý. Poþeti kendisinden oldukça uzakta tutmaya çalýþýyordu. Sanki poþetle bir pislik taþýyordu da üstüne bulaþacaðýndan korkuyormuþ gibiydi.
***

Veledi Karabaþ Mahallesi’nin sokaklarý gecenin bu saatinde bomboþtu. Sokak elektrik lambalarýnýn çoðu bozuk olduðundan bazý yerdeki karanlýk korkutucuydu. Bütün mahallede penceresinde ýþýk görünen ev sayýsý bir elin parmaklarýndan azdý. Bir çöp yýðýnýnýn etrafýnda birbirleriyle hýrlaþan köpeklerin sesi, sessizliðin içine saplanmýþ bir hançer gibiydi.

Bir genç, elindeki poþetle dar sokaklardan ilerliyordu. Nereden çýktýðý belli olmayan bir kedi fýrladý önüne. Az kalsýn baðýracaktý, kendini zor tuttu. Kedi koþtu koþtu ve yüz metre kadar ileride yolun ortasýna oturup durdu. Kedinin gövdesi hayal meyal görünüyordu ama araba farý gibi parlayan gözlerini fark etmemek imkansýzdý. Sanki o gencin gitmesini engellemek amacýndaydý. Genç, kedinin yanýndan yavaþça geçti, kediye baktý ve kedi de bu bakýþa aynen cevap verdi.

Mahalle çeþmesinin bozuk musluðundan akan damlalarýn sesi, su birikintisinde yaþamaya çalýþan kurbaðalarýn sesine karýþýyordu. Karanlýk azalmamýþ, aksine artmýþtý.Çünkü mahallenin burasýnda arada sýrada yanan bir iki lamba da geçen gün mahalle çocuklarýnýn attýðý taþlarla kýrýlmýþtý.
Genç, düþtüðü su birikintisine aldýrýþ etmeden yürümesine devam ediyordu. Evin yanýna geldi, tahta kapýyý iteledi.
Tahta kapý açýlýrken bu sefer çýðlýða benzeyen bir ses çýkarmýþtý…
***

Morg Görevlisi, Murat’ýn olduðu düþünülen eþyalarý bir kere daha kontrol edip bir torbaya doldururken dýþarýdan gelen çok sayýda genç tabutu omuzladýlar. Bazý gençler Hüseyin’in ve Hatça Ana’nýn kollarýna girdiler. Yürütmeye çalýþtýlar. Ama onlar yürümüyor,adeta sürünüyorlardý. Birisi sinirlendi:
-Yahu arkadaþlar, anamýza babamýza eziyet ediyorsunuz! Yürüyemediklerini görmüyor musunuz? O zaman alýn kucaðýnýza ve bindirin arabaya! Bu kadarýný da akýl edemediniz mi?

Bu uyarý gençleri utandýrdý. Hepsinin yüzü kulaklarýna kadar kýzardý. Hüseyin ve Hatça Ana ‘yý kucakladýlar. Tam o sýrada Morg Görevlisi Hatça Ana’nýn koltuðunun altýna eþya dolu torbayý sýkýþtýrmaya çalýþýyor, bir yandan da :
- Anne al bunlarý.. Bundan sonra bu hatýralarla yaþayacaksýn diyordu.Fakat Hatça Ana’nýn söylenenleri duyduðu ya da koltuðunun altýna sýkýþtýrýlan bu torbayý fark ettiði þüpheliydi.

***
Çöpçü Dursun, Fýdýkzade’deki düðün bittikten sonra yýllardýr görmediði hemþerilerinin ýsrarýna dayanamayýp bir parkta oturmayý kabul etmiþti. Kadýnlý erkekli ayrý ayrý gruplar halinde parkýn çimenlerinin üzerine oturmuþlar ve saatlerce konuþmuþlardý. Anlatacaklarý bitmemiþti fakat çocuklar çoktan uyumaya baþlamýþlardý. Çocuklarý zorla uyandýrýp yola çýktýklarýnda binebilecekleri otobüslerin son seferleri saatler öncesinden bitmiþti. Mecburen yürüyerek gideceklerdi. Bu da en az kýrk beþ dakika zaman kaybý demekti. Çöpçü Dursun, mahalleye girdiðinde alýþýlmadýk bir hareketlilik olduðunu anladý. Bu saatte burada insana rastlamak mümkün deðilken birçok insan görmüþlerdi. Ýnsanlarýn hepsi hýzlý hýzlý yürüyorlardý. Heyecanlý bir sesle bir þeyler anlatýyorlardý. Üstelik mahalledeki pek çok evin ýþýklarý da yanýyordu.
Kendi sokaklarýna gelince su ile sönmüþ odun kokusunu hepsi duyduklarý gibi biraz ilerideki itfaiye, ambulans ve polis aracýnýn ýþýklarýný da gördüler. Onlarýn etrafýnda çok sayýda insan vardý. Biraz daha yaklaþtýklarýnda olayýn merkezinin kendi evleri olduðunu anladýlar.
Dursun, kalabalýðý yarýp evinin kapýsýna geldiðinde polisler onu durdurdu.Dursun:
-Burasý benim evim. Ne oldu? Söyleyin! dedi.Polis:
-Burada mý oturuyorsun?
-Evet.
-Gel o zaman. Komiserim bu adam da burada oturuyormuþ.
-Al içeri!

Dursun içeri girince komisere de soru sormaya baþladý:
-N’oldu, ne var? Yangýn mý çýktý, hýrsýz mý girdi?
-Acele etme! Her þeyi birazdan öðrenirsin. Üst kattaki öðrenciyi tanýr mýsýn?
-Tanýrým. Adý Murat’týr. N’olmuþ ona?
-Evinde bomba patlamýþ. Ya bombayý birisi koydu, ya da bomba imal ederken elinde patladý. Bu çocuðun böyle iþlerle ilgisi var mýydý?
-Yok beyim, o ne anlar bomba yapmadan. Daha mantar tabancasýný bile patlatamayan bir çocuktu o… Sadece okurdu…
-Bunlar inceleme sonunda anlaþýlacak.
-Murat kurtuldu mu? Murat’a bir þey oldu mu?
-Ne kurtulmasý, paramparça olmuþ! Allah rahmet eylesin!
-Deme beyim!.. diye ayný sözcükleri tekrarlamaya baþladý Dursun. Gözyaþlarý öylesine akýyordu ki etraftaki hiçbir þeyi göremiyordu. Gözlerini eliyle sildi ama gözyaþlarý akmaya devam etti. Sanki gözlerinin önüne siyah bir perde çekilmiþti. Ne kadar uðraþtýysa da bir süre görmesi mümkün olmadý. Görmeye baþladýðýnda tekrar komisere sordu:
-Biz Murat’la aha þu durduðun yerde her akþam çay içerdik. Bundan sonra ben çayý kiminle içeceðim? Muratsýz çayý nasýl içeceðim? Çay yalnýz içilir mi?
Komiser yanýndaki polise:
-Saçmalamaya baþladý zavallý. Þunu sakin bir yere oturtun, baþýndan da ayrýlmayýn kendisine gelinceye kadar! dedi.
***
Bindikleri taksiden inen iki adamdan sakallý olaný diðerine sordu:
-Broþürleri, bildirileri bastýrdýn mý?
-Evet bastýrdým ama ya iþ tamamlanmazsa ne olacak o kadar broþür? Hepsi çöpe mi gidecek? Yazýk deðil mi harcanan paraya?
-Sen harcanan paraya kafaný takma! Onlarda para çok. Hem iþ tamamlanmazsa bile broþürler ziyan olmaz. Çünkü klasik ifadeler yer alýyor o broþürlerde. Yani bir baþka iþte de kullanýlabilir. Biraz sonra o mahallenin yanýndan geçip iþi kontrol ederiz. Bittiyse broþürlerin daðýtýmýný yaptýrýrsýn.

Daha sonra ayný iki adam Mevlanakapý’dan Veledi Karabaþ Mahallesi’ne doðru gitmek üzere bir taksiye bindiler. Bir adres arýyormuþ gibi yapýp Murat’ýn evinin bulunduðu yerin arka sokaðýna kadar gittiler. Siren seslerini duyup, etraftaki insanlarýn görüp, yanýk kokularýný aldýklarý zaman iþin tamamlandýðýný anladýlar. Adresi bulamamýþ gibi yapýp geri döndüler ve bindikleri yerde taksiden indiler.

***

Beyazýt’taki Küllük Kýraathanesi’nde o gece üç genç olabilecek saldýrýlara karþý nöbet tutuyorlardý. Ýþ eðlenceli baþlamýþtý. Birbirleriyle þakalaþmýþlar, marþlar ve memleket türküleri söylemiþlerdi. Zamanýn nasýl geçtiðini anlamamýþlardý bile. Ýþte ortalýk aðarmaya baþlamýþtý. Yani karanlýk aydýnlýða, siyah beyaza dönüþüyordu. Sabah ezaný da okunmaya baþlamýþtý. Bir camideki ezan bitmeden diðerindeki baþlýyordu. Beyazýt, Sultanahmet, Kumkapý, Aksaray hatta Fatih’teki camilerden gelen ezan sesleri birbirine karýþýyordu.

Ezan sesini duyunca gençlerden biri, sol bacaðýnýn üzerindeki sað bacaðýný bir saygý belirtisi olarak indirdi ve sandalyesinin arkasýna iyice yaslandý. Diðer ikisi de ezaný dinlemek için ayný davranýþý yaptýlar. Ses çýkarmýyorlardý, sadece arada bir sandalyelerinin gýcýrtýsý duyuluyordu.

Hepsi ezaný dinlerken kendilerinden geçmiþlerdi. Yavaþ yavaþ kapanan göz kapaklarýna engel olamýyorlardý. Gecenin bitip gündüzün baþlamasý onlara güven ve rahatlýk saðlamýþtý. Bu ortam içerisinde sözleþmiþçesine üçü birden uyumaya baþladýlar.

Bir elin kýraathanenin kapýsýný zorlarken çýkardýðý sesle uyandýklarýnda ne kadar uyuduklarýný bilemiyorlardý. Fazla gürültü yoktu lakin sesi hepsi duymuþlardý. Gençlerden biri hýzla yerinden kalktý, uyku sersemiydi. Kapýya doðru koþarken masalara, sandalyelere çarpýyordu. Bir masa üzerinde akþamdan unuttuklarý çay bardaðýna eli takýldý, bardak kýrýldý ve kýrýlan cam parçalarý elini kanattý.

Kapýya doðru koþan genç elinde bir paketle geri döndüðünde sol elinden de kanlar süzülüyordu. Arkadaþlarý:
-Elin kanýyor, gel hemen saralým. dediler.
-Boþ ver, yýkayýnca geçer!
-Gördün mü geleni?
-Hayýr göremedim. Ben kapýya gittiðimde kimse yoktu. Sadece caddeden geçen birkaç kiþi vardý ama gelen herhalde onlardan birisi deðildi. Bildiri býrakmak için bizim çocuklar gelmiþ olabilir. Okuyalým þunlardan birisini.

Bildirinin okunmasý bittikten sonra uzun müddet konuþmadýlar. Üzgün ve düþünceliydiler. Aðýzlarýný býçak açmýyordu.
Bildiri, adýný vermeden öldürülen bir ülkücü gençten, bugün onun için düzenlenecek olan törenden bahsediyor ve tüm ülkücüleri bu törene çaðýrýyordu. Bildirinin birkaç yerinde ýsrarla “Hain komünistler” ifadesi yer alýyor ve öldürülen gencin intikamýnýn alýnmasý gerektiði vurgulanýyordu. Bildirinin sonu da “Tanrý Türk’ü korusun!” sloganýyla baðlanýyordu.

Mesai saati baþlayana kadar ülkücülerin kaldýðý tüm yurtlarýn kapýlarýna bildiriler býrakýlmýþtý. Ayrýca ülkücülerin çoðunlukta yaþadýklarý sokaklarýn duvarlarýna, Beyazýt’daki fakültelerin tümünün kapýlarýna bildiriler yapýþtýrýlmýþtý.

Ýþe giden, okula giden birçok insan bu bildiriyi okumuþ; fakülte kapýlarýnda ülkücüler tarafýndan üniversite öðrencilerine daðýtýlmýþtý. Olaydan haberdar olanlarýn sayýsý saatler geçtikçe artýyordu…
***

Osman’ýn o gün dersi erken baþladýðýndan saat 08:30 civarýnda bir arkadaþýyla birlikte okula geldi. Fakültenin bahçe kapýsýnýn yanýnda duvardaki bildirinin aynýsýný daðýtan bir genç ve onlarý izleyen görevli polisleri gördü. Osman bildiri almadý, ama yanýndaki arkadaþý istemeyerek de olsa almak zorunda kaldý. Çünkü daðýtan genç önüne dikilmiþti. Bir müddettir fakültenin kapýlarýnda polisler görevlendiriliyordu. Bunlar, öðrencilerin üstlerini arýyor, gruplar arasýnda kavga olursa engellemeye çalýþýyorlardý. Bildiri daðýtmak gibi þiddeti içermeyen eylemlere ise karýþmýyorlardý.

Osman ve arkadaþý bahçeye girip binaya doðru yürümeye baþladýlar. Osman, bildiriyi okuyan gence sordu:
-Ne yazýyor orada?
-Önemli deðil caným, bir köpek daha gebertilmiþ. Tören mören diyor.
-Bu bayatlamýþ laflarý artýk býrakalým. Ölen insan, sonuçta bu ülkenin insaný. dedi Osman ve Murat’ýn akþamki konuþmasý aklýna geldiði için devam etti:
-Yok edilen her can, bu ülkenin yitirilen bir deðeridir.

Arkadaþý Osman’ýn bu konuþmasýný fazla önemsemediði için cevap vermedi. Biraz daha yürümüþlerdi ki Turgut’un koþarak onlara doðru yaklaþtýðýný gördüler. Belli ki önemli bir haber verecekti:
-Osman, duydun mu, ölen seninle bazen takýlan çocukmuþ!
-Ne çocuðu, kimmiþ?
-Hani caným adý Murat mýydý ne, o iþte! Bomba yaparken parçalanmýþ.
-Murat mý? Bomba mý? Sabah sabah sinirimi bozacak þakalar yapma yoksa kalbini kýrarým Turgut!
-Valla þaka yapmýyorum. Herkes bu olayý anlatýyor. Hatta oturduðu evin bir kýsmý da havaya uçmuþ.
-Hadi oradan! Murat deðildir o, yanlýþ duymuþsundur. Akþam geç saatlere kadar Murat’la beraberdik. Hem bombadan ne anlar o? Geç saatlere kadar benimle oturup sonra koþa koþa evine bomba yapmak için mi gitti?
-Ýster inan, ister inanma! Ama bil ki bir beyinlerini daha kaybettiler. Ýntikam almak isteyecektirler. Onlar da bir devrimci beyni yok etmeyi düþünebilirler. Murat’la iliþkin olduðuna göre sen de dikkatli davransan iyi edersin!

Ýþin þaka ya da yalan olmadýðýný anlamakta zorlanýyordu Osman. Son bir gayretle:
-Emin misin, söylediklerin doðru mu? Yoksa sabah sabah bir eþek þakasý mý
yapýyorsun?
-Eee, sýktýn ama! Altý üstü bir faþist gitmiþ iþte!
Osman’ýn gözünde, birbirlerinden ayrýlýrken Murat’la olan ilk sarýlmalarý canlandý.Aðzýndan diðer gençlerin anlamadýðý þu sözler döküldü:
-Demek ki ayný zamanda son sarýlmaymýþ!..
Yanýndaki arkadaþý Osman’ý uyardý:
-Biraz hýzlý yürü, derse geç kalacaðýz. Ne o, yoksa etkilendin mi?
-Ben gelmiyorum.
-Niye?
-Murat’ýn yanýna gideceðim!

-Zýrvalama, o öldü diyorum sana! Ölünün yanýna mý gideceksin? O faþist öldü
diyorum öldü,öldü…
-Baþlatma faþistine de komünistine de, saðýna da soluna da, devrimcisine de ülkücüsüne de!.. Ben, arkadaþýmý kaybettim, bedenimden bir parça gitti. Lanet olsun her þeye!

Osman o kadar çok baðýrýyordu ki polisler kavga olduðunu zannederek koþarak yanlarýna geldiler. Turgut:
-Kavga mavga yok! Aramýzda tartýþýyoruz. Yürü Osman, derse geciktik.
-Býrak beni ben gelmiyorum, Murat’ýn cenazesine gideceðim.
-Canýna mý susadýn? Seni tanýyanlar vardýr. Orada toplayacak parçaný bile býrakmaz o kalabalýk, dedi Turgut ve Osman’ý kolundan çekmeye baþladý.Osman :
-Býrak beni,býrak beni! diye baðýrdýktan sonra kendini Turgut’tan kurtardý ve koþarak fakültenin bahçe kapýsýndan dýþarý çýktý.

Osman hala koþuyordu. Beyazýt’tan Galata Köprüsü’ne kadar koþa koþa gelmiþti. Koþma nerede bitecekti, belli deðildi. Birkaç kere suç iþleyip kaçan birisi zannedip polisler yolunu kesmiþ ama meseleyi anladýktan sonra serbest býrakmýþlardý. Hatta bazý polisler arkasýndan:
-Zavallý! Çaresizliðini ýstýrabýný koþarak yenmeye çalýþýyor. demiþlerdi.

***

Osman, aradan ne kadar zaman geçtiðini bilemeyecek durumdaydý. Saatler sonra
döndü dolaþtý ve en sonunda kendisinin Yerebatan Sarayý’nýn yanýnda olduðunu gördü. Biraz sakinleþmiþti. Aþaðýya, Gülhane Parkýna doðru yavaþ adýmlarla yürümeye baþladý. Biraz sonra etrafýndaki insan sayýsýnýn çoðaldýðýný, yürüdükçe de bunun giderek arttýðýný gördü. Adli Týp Morg’una yaklaþtýkça toplanan insanlarýn sýklaþtýðýný ve aradan geçmenin giderek zorlaþtýðýný anladý. Dakikalarca bu kalabalýðý yararak ilerledi; arada söylentilerle, hatta hakaretlerle karþýlaþtý. Çünkü insanlarýn kimisinin ayaðýna basýyor, kimisini iteliyordu. Sonunda morg kapýsýna on beþ-yirmi metre kalýncaya kadar ilerlemiþti. Orada çakýldý kaldý. Býrakýn daha fazla ilerlemeyi, kýmýldayamýyordu bile. Buna raðmen denemekten geri kalmadý ve önündeki gencin omzuna dokundu:
-Ýzin verir misiniz? dedi. Genç, kafasýný arkaya çevirdi, yüzü tanýdýk birine benziyordu, fakat kim olduðunu çýkaramadý. Düzenledikleri Form’larý idare eden birisi gibi geldi ona. Genç onu tanýmýþtý,bütün gücüyle baðýrmaya baþladý:
-Pis komünist, ne geziyorsun burada? Arkadaþýmýzýn ölüp ölmediðini kontrole mi geldin?
-Hayýr, hayýr! O benim de arkadaþýmdý.

Baðýrma ve hakaretlere o gencin yanýndaki Ayasofya’nýn duvarý dibinde konuþtuðu arkadaþlarý da katýldý. Linç etmekten, öldürmekten, intikamdan bahsediyorlardý. Tahriklere bu grupla ilgisi olmayan birkaç genç de kapýldý.

Uzun Ahmet topluluktaki kargaþayý hemen gördü. Oraya gitmek için hamle yaptý. Osman’ýn aralarýndan geçemediði kalabalýk, Uzun Ahmet yürürken kendiliðinden ona yol açýyordu. Uzun Ahmet ne olduðunu anladýktan sonra:
-Cenazeye katýlan insanlarýn fikrine, inancýna bakýlmaz. Arkadaþý ise onun da cenaze ile helalleþme hakký vardýr. dedi ve Osman’ýn elinden tutarak kapýda bekleyen ambulansýn yanýna kadar götürdü. Yanýndan ayrýlmamasý konusunda Osman’ý uyardý. O da sadece:

-Anladým. dedi.

On dakika sonra Türk Bayraðý’na sarýlý cenaze dýþarý çýkarýldý. Bekleþen gençlerin hepsi cenazeye doðru ilerlemeye çalýþtýlar. Tutmak, taþýmak, hiç olmazsa dokunmak istiyorlardý. Bir kere dokunan bile kendilerini diðerlerinden farklý hissediyordu. Tekbir sesleri yükselmeye baþladý. Herkesin adeta tüyleri diken diken olmuþtu. Kalabalýk nedeniyle büyük bir izdiham meydana geldi. Bu izdihamda ezilme tehlikesi geçiren Hüseyin ve Hatça Ana zorla ambulansa bindirilmiþlerdi. Fakat bu kargaþa sýrasýnda orada bulunduðundan belki de haberi bile olmayan Hatça Ana’nýn koltuðunun altýndaki torba yere düþmüþ ve ayaklar altýnda ezilerek diðer çöplere karýþmýþtý.

Osman, bir eliyle gözyaþlarýný silerken diðer eliyle tabutu taþýmaya çalýþýyordu. Bu onuru ona yaþatan Uzun Ahmet’in yüzüne minnet dolu bir bakýþla bakýyordu.

Cenaze ambulansýn içine kondu ancak ambulansýn kapýsý henüz kapatýlamamýþtý…

***

Tanyeri henüz aðarmýþtý ki sabah namazý için abdest almaya kalkan Pýnarcýk Köyü’nün muhtarý, ev kapýsýnýn kýrýlýrcasýna çalýndýðýný duyunca önce irkildi, sonra kapýnýn yanýna gelerek:
-Yavaþ ol, kýracaksýn kapýyý! Açýyorum acelen ne? dedi.
Kapýyý açtýðýnda jandarma komutanýný karþýsýnda gördü.
-Hayýrdýr kumandan?
-Bizi Hüseyin’in evine götür.
-Hangi Hüseyin?
-Þu oðlu üniversitede okuyan…
-Oðlunun adý Murat mý?
-Galiba öyle.
-Biþey mi oldu? Önemli biþey mi var?
-Boþ ver, birazdan öðrenirsin! Hemen gidelim.
Jandarma komutaný, Hüseyin ve Hatça Ana’ya oðullarýnýn öldüðünü söyleyemedi:
-Yaralanmýþ mý ne, ben de kesin bilmiyorum. Vilayetten emir geldi. Bizim ciple sizi vilayete götüreceðiz. Oradan bir polis arabasýyla Ýstanbul’a gideceksiniz.

***
Polis arabasý çok hýzlý gidiyordu. Altý buçuk saatte Ýstanbul’a ulaþtýlar. Önce Sirkeci’deki Emniyet Müdürlüðü’ne gidildi. Orada Hüseyin ve Hatça Ana’ya bazý sorular sorulup çay ve simit ikram edildi. Soruþturma kýsa sürmüþtü, ama gerçek kimse tarafýndan bu ana ve babaya söylenmemiþti ta ki morga gidinceye kadar…

***

Vedat’ý o günden sonra gören olmadý. Bazý söylentiler çýktý, ama bunlarýn hiçbirisi doðrulanamadý. Babasý saðdan soldan borç alýp iki tane Ýstanbul gazetesinde kayýp ilaný verdi. Buna raðmen Vedat ile ilgili bir ipucuna ulaþýlamadý.
***

Ambulansýn açýk kapýsýný gençler kapattýrmýyorlardý. Gelip içeriye bakýp geri çekiliyorlar, çekilenlerin yerine baþkalarý gelip bakýyorlardý.


Gökyüzü kalýn bulutlarla örtülüp yaðmur yaðmaya baþlamasaydý ambulansýn kapýsýnýn kapanacaðý yoktu. Kapý kapanýnca yaðmur þiddetini daha da artýrdý, biraz sonra dolu ile karýþýk yaðmaya baþladý. Bulutlar ortalýðý bir hayli karartmýþtý. Yaðmur ve dolu yaðarken kimse yerinden kýmýldamadý. Bu yaðýþ üç-dört dakika sürdü ve aniden kesildi.

Morg’un üzerindeki bulutlar hýzla uzaklaþýyorlardý. Mavi gökyüzü çok net bir þekilde görünmeye baþladýðýnda herkes kafasýný yukarýya doðru kaldýrdý. Herkes ayný noktaya bakýyordu, herkes týpatýp olmasa bile ayný þeyi görüyordu. Topluluk hipnotize edilmiþ gibiydi. Çünkü hepsi ayný þeyi söylüyorlardý:
-Murat yaþýyor,Murat yaþýyor…
Ambulans önü açýlýnca Topkapý otogarýna gitmek üzere aðýr aðýr ilerlemeye baþladý. Elli metre kadar gidip durdu, bazý gençler bir þey mi oldu diye yanýna koþtular, ama tekrar hareket edip biraz sonra kulaklarda siren seslerinin yankýlanmasýný býrakýp gözden kayboldu.
***

Gençler meydaný boþaltmýþlardý. Toplum polisleri de gitme hazýrlýðý yapýyorlardý. Osman ise hala oradaydý. Bir toplum polisinin uyarýsýyla yürümeye baþladý. Yürürken bir þeyler mýrýldanýyordu :
-Murat yaþýyor, Murat yaþýyor, Murat yaþýyor…


---------S O N



.Eleþtiriler & Yorumlar

:: merhaba
Gönderen: ESRA VIZVIZ / , Türkiye
16 Mart 2010
merhaba son üç denememe yazdýðýnýz yorumlar için teþekkür ederim. mail adresimi veriyorum. yazýlarýnýzý bölümsüz bütün dozyalar halinde yazýcýdan çýkararak okumak istiyorum. mümkün mü? bilgisayar ekranýnýn okuyucuyla arada kurduðu blokeden hoþlanmýyorum. ayrýca yazdýklarýnýz ve kaleminizden çok etkilendim.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn politik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Nifak - 1. Bölüm
Nifak - 2. Bölüm
Usta Bir Kalemden Nifak Romaný Eleþtirisi

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ücretsiz Kitap Daðýtabileceðim Ýstanbul’da Bir Mekan Arýyorum
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Bir Edebiyatçý Gözüyle Maðaranýn Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Maðaranýn Kamburu – Yorum: 6
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Maðaranýn Kamburu
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Bir Romanýn Anatomisi: Maðaranýn Kamburu
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Siyasi Taþlama: Neþezâde - 2 [Þiir]
Siyasi Taþlama: Karamsarzâde [Þiir]
Kusurî"den Týrtýklama [Þiir]
Zam Zam Zam... [Þiir]
Týrtýklama (Kazak Abdal'dan) [Þiir]
Yoklar ve Varlar [Þiir]
Ýstanbul,sana Âþýk Bu Kul [Þiir]
Âþýk Dertli"den Týrtýklama [Þiir]
Namuslu Karaborsacý [Þiir]
Dostlarým [Þiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yýldýrým adýný kullanarak çeþitli forumlara yazý yazdým. Ýddiasýz iki romaným var. Çok sayýda siyasi içerikli yazýya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öðretmeniyim. Yazmaya çalýþan her kiþiye büyük bir saygým var. Çünkü yazýlan her satýr ömürden verilen bir parçadýr.

Etkilendiði Yazarlar:
Az veya çok okuduðum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.