Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Bir müzisyenin notalara döktüğü musiki parçası gibi sanattır. Bu sanatı icra ederken sizin cismani varlığınızın bir önemi yoktur. Yusuf gibi Ay’ın bile yanınızda sönük kalacağı kadar güzel; Veysel Karani gibi çocukların taşlayacağı kadar çirkin olabilirsiniz… İster “ebna-i vakt” olun isterse “aba-i vakt”(zamane çocuğu veya demode olmuş zihniyet);.. İster Tac Mahal’de fink atan bir prens,.. İster Yunus gibi “Gönül Seyyahı” olun içinde bulunduğunuz zaman ve mekanın da önemi yoktur o sanatı icra etmekte… Mekke’de yaşayıp Cehennem’e,Moskova’da yaşayıp Cennet’e gidebilirsiniz… Nuh’un oğlu olup Hakk’a isyankar, Putperest Azer’in oğlu olup Halilur Rahman olabilirsiniz!.. Sizin dünyaya gelmenize vesile olan anne-babanız ve onların meşrebi de değildir yaşama sanatını tayin eden… Peki nedir?.. “Kul” olabilmek!.. “Fena” ile “Beka” arasında kul olmanın hazzını yaşamaktır. Yüreğinde “Bir”’den başkasına yer vermemek,İki’yi unutmaktır… Tüm köleliklerden kendini azat ederek “O”’ndan gelen ruhunu “O”’nda eritmek,”Son”’dan “İlk”’e dönmektir. Bütün arazlardan arınıp “Öz” olabilmektir… “İnsan-ı Kamil” olarak bütün sıfatları kendinde cem’ederek “O”’ndan başka “O” olmadığı hakikatine erişebilmektir… Efendim “konuş” diyorlar,”anlat” diyorlar… Şairin dediği gibi;.. “Söylesem tesiri yok,sussam gönül razı değil”… Hani Yunus gibi tarif edecek olursak sözü;.. Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz… Söz bu,evet,tesiri çoktur ama aslolan “Öz” ile uyuşabilmesi,birbirini inkar etmemesidir.İşte o zaman insan“sadık” ve “muhlis” bir kul olarak Rahman’ın aynasında tezahür eder… Hani hikayedir ama kalbin hikmetini ortaya koyması bakımından İmam Gazzali bahseder;.. “Hükümdar,resim sanatında pek mahir olan Çinli ressamlar ile Hintli ressamlar için bir yarış düzenler ve onlar için perde ile ortadan ikiye ayrılan geniş bir salon tahsis eder. Çinliler ellerinde boya ve fırçaları ile kendilerine ayrılan duvar yüzeyine çok güzel resimler çizmeye başlarlar. Öte yanda ise Hintliler kendilerine tahsis edilen duvarı sadece cilalamak ile meşguldürler.Nihayet verilen süre dolar ve resimlerin sergilenme zamanı gelir.Hükümdarın işaretiyle perde açılır ve bütün gözler bir anda Hintlilerin duvarına çevrilir zira resim o derece parlak,o derece göz kamaştırıcıdır ki,kimse Çinlilerin yaptığı resmin aslında Hintlilerin duvarına yansımasından ibaret olduğunu fark edemez… Evet,çizdiğiniz resim,ortaya koyduğunuz görüntü,anlattıklarınız;hepsi güzel olabilir ama yüreğinizdeki ışık üzerine düşmüyorsa sönük ve etkisiz kalacak,akamete uğrayacaktır… Ya yüreğinizdeki “nur” sönmeye yüz tutmuşsa?!.. İşte o zaman çizdiğiniz resim “Karanlıkta kavga eden zenciler” tablosu olarak ömr-i hederinize kaydedilecektir… Bizim en büyük yanılgımız,bir düşünürün:”İnsan alışkanlıklarının çocuğudur” sözünde ifade ettiği gerçeğin farkında olmamamızdır… Namaz,oruç,zekat,Hacc ve diğer ibadetlerin her biri aslında “yürek cilası”dır ama biz o hale getirdik ki bunları tıpkı yemek,uyku hatta ilaç gibi günlük olarak almamız gereken bir alışkanlığa döndürdük!.. Dahası günlük koşturmalarımızda,meşgalelerimizde kendiliğinden ortaya çıkan bir “refleks”e dönüşüverdi.İş veya yemek aralarında aldığımız bir “garnitür” oluverdi.En kötüsü de”Ötekiler”’in içki sofralarında “meze kardeşliği” ile kotardıkları çıkarlar “Bizimkiler”in sözde “İhvan” örtüsü altında gizlendi. O “yürek cilaları”nı kendi çıkar boyalarımızla boyadık!.. “…Biz,Allah’ın boyasıyla boyanmışız!..Var mı O’nun boyasından daha güzel boyası olan?!..Biz,O’na hakkıyla kul olanlardanız…” Hakikat-i İlahiyyesi’ni küçük hesaplar ve çıkarlar karşılığında ucuza sattık; nurdan sırmalı “Hidayet Kesesi”ni verip “Dalalaet Çuvalı”nı omuzlarımıza sırtladık… Namaz,oruç ve sair ibadetler eğer ticari kazançlarımızı,makam-mevki hırslarımızı törpüleyemiyorsa o takdirde Vahy-i İahi henüz yüreğimize inmemiş,Mirac ufuklarından çok alçaklarda yürümeye devam ediyoruz demektir!.. O halde “İnsan-ı Kamil” olabilmenin sırrı nerede yatmaktadır?.. -Yürekte!.. Batılıların “L’homme Universel” olarak tanımladıkları,”Kainatın özü” veya “Prototip”i olarak Allah’tan başka tüm varlıkları dışarıda bırakan;yalnızca Allah’a kul olup tüm köleliklerden kendini azat eden “Yürek”’tir… Evet,anlat diyorlar,konuş diyorlar ama”kendinde” olmayanı anlatmak,yüreğinde olmayandan bahsetmek hem kendini hem de karşıdakileri aldatmaktan öte ne olabilir ki?!.. Affan’ın oğlu Osman’ın “Duruşu” ile anlattığı bizim “söz” ile anlattıklarımızdan daha derin bir “tesir” bırakıyorsa o zaman “söz”ü artık “Yürek”’e bırakmanın zamanı gelmiştir!.. Önce “Yürek”te yaşamak gerekir…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |