Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
ne kalmıştır ki tanımak için 1 dakikadan fazlasını vereyim. Neden henüz yosun tutmamış beynimin tadını çıkartmak varken, o bir saati ona harcayayım? Durun, durun saçmalayan bir beyin yakaladınız değil mi? Ne kadar zavallısınız… Size sinirlenmiyorum, sizin için endişeleniyorum. Ölüp gittikten sonra bu dünyaya başınızı çevirip bakacaksınız, adım gibi eminim. Sonra içinizi müthiş bir korku kaplayacak. Ya cennetin de tadını çıkartamazsam diyeceksiniz. Dünyadaki başarısız geçmişiniz yüzünüze bir tokat indirecek. Belki iki dünya arasında sıkışıp kalan ruhların derdi budur, neden olmasın? Hayallerimin altında ezilmiş gibiyim. Daha açık olmak gerekirse, beynimin kıvrımlarını yakan bir sürü soru iç içe geçip, beynimde küçük lezyonlar oluşturuyor. Ve beynim her düşüncenin yahut hayalin anahtar öğesini gördüğünde aynı şeyi yapıyor; hipotalamusdan yayılan umutsuzluk dalgası. Hah! Diyorum tamam. Asla sizler gibi olamayacağım. Belki bir bireyim ama asla toplum olamayacağım. Öyle farklıyım ki… Kaldırımda gidip gelen, her gün aynı lanet olası saatte, aynı ifade ve üniformayla gidip gelen sizler gibi olamayacağım. Ve bu acı gerçeğe çarpmamak için başım önde yürüyeceğim. O zaman fark edeceğim kaldırımlar neden renkli. Ve kendi kendime kızacağım; senden başka bunu merak eden kim var diye. Beni tanımak için 1 dakika yetecek, oysa ben sizleri bir ömür tanıyamayacağım. Belki de cehennemde yanıp sonsuza kadar cezalandırılacağım; düşünce suçu. Belki de asla başarılı bir hayatım olmayacak, hayallerimden uzaklaştıkça silikleşen hayatımın ölümünü izleyerek iki dünya arasında sıkışıp kalacağım. Elimde aptal bir simit, her sabah işe geç kalmayayım diye telaşlanacağım. Kendimi kısıtlayacağım, kendimi simide teslim edeceğim. Beynim susacak, simidin büyüsüne kapılacak belki de, çünkü bu zihniyette bir insan bulutların güzelliğini nasıl görebilir ki? Ve tanrı sordu: ‘Dünyada ne yaptın ey kulum?’ Ve kul sustu, bir ömür yaptığı gibi yine tek bildiği şeyi yaptı; sustu. Tanrı sordu: ‘Ben seni susasın diye mi yarattım?’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilal Akdemir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |