Mutlu köle çoktur. -Darwin |
|
||||||||||
|
Genç kadın o günleri anlatırken gözleri uzaklara daldı. Boyunca kızları vardı. Biri on sekizinde, diğeri on dördünde dünya güzeli iki kız, annelerinin anlattığı öyküyü merakla dinliyorlardı. Önce, sıradan, öylesine bir öykü olduğunu düşünerek gözlerimi otuz iki- otuz üç yaşlarında, biraz toplu, balık etinde genç ve güzel kadına; bembeyaz bir ten, iri kahverengi gözler ve dolgun dudaklarıyla tatlı tatlı konuşan Raziye’ye çevirdim. Raziye henüz on beşinde. Çocuklukla genç kızlık arasındaki ince çizgiye henüz adım atmak üzere. Komşu oğlu on yedisinde. Yakışıklı, civan gibi delikanlı. Eh, uygun, ne de olsa tanıyorlar birbirlerini çocukluktan beri. Başlangıçta arkadaşça her şey. Aşk/ meşk akıllarında bile değil. Ancak gel zaman git zaman değişir duygular. Aşık olurlar birbirlerine. Artık eskisi kadar Raziye sokağa da çıkamaz. Görüşmek/ konuşmak çok zor. Çoğu zaman birkaç dakika yeter onlara. Bahane üstüne bahane arar Raziye dışarı çıkabilmek için. Komşuya verilecek bir dantel örneği mi var, ekmek mi alınacak, süt mü götürülecek Ayşe Teyze’ye, hazır Raziye. Hemen koşar. Ağabeyleri nasılsa işte güçte. Annesinin de canına minnet, elinin altında imdadına koşacak bir Raziye var. Nebi, iple çekerdi Raziye’ nin sokağa çıkacağı zamanı. Evlerinin önünde volta atar. Gözü pencerede/ kapıda, Raziye göründü mü, içinde çiçekler açar, dünyalar onun olurdu. Her gece uyumadan önce, geleceğe dair planlar yapar, Evlendikleri zaman nasıl geçineceklerini düşünür, askerlik, iş… önünde kocaman bir handikap, çaresiz uyur kalırdı. Sonunda görenler yetiştirdi haberi ailesine. Babası bir taraftan, annesi bir taraftan verip veriştirdiler günlerce. Raziye hiçbir şey söyleyemedi. Ağzını açsa ağabeyleri de dahil döveceklerdi belki de. Korktuğu gibi olmadı; ama artık dışarı çıkması çok daha zordu. Nebi, evin önünden bile geçemiyordu. İki çaresiz aşık, boyunlarını bükmüş, kaderlerine razı olmuşlardı. Ellerinden bir şey gelmezdi ki. Kaçsalar, nereye gider, nasıl geçinirlerdi? Zaten Raziye baştan beri bu konuda kararlıydı. Ne olursa olsun ailesinin izni olmadan evlenmeyecekti. Bu ayrılık her ikisini de canından bezdirdi.Çocuk gözleri yaşlarla ıslanır, gizli saklı doyasıya ağlarlardı. Aradan geçen birkaç hafta unutturmuştu olanları. Artık Raziye’nin ailesi de biraz daha az baskı yapmaya başlamıştı. En azından karşı komşuya kadar gitmesine izin veriyorlardı…. Ne olduysa o gün olmuştu. Annesi karşı komşudan biraz yoğurt alıp gelmesini istemişti Raziye’den. Raziye koşarak gitmiş tam evin kapısını çalmaya hazırlanırken Nebi gelmişti. -Hemen çatıya çık,demişti. -Olmaz bir gören olur. Çıkamam. -N’olur! İki dakika…. İki dakikadan ne çıkar? Dayanamadı Raziye, komşularının evlerinin üstünde ambar gibi kullandıkları çatıya çıktı. Arkasından da Nebi çıktı, içerisi loş ve soğuktu. -Nasılsın? dedi Nebi özlemle, Raziye’nin gözlerinin içine bakarak. -İyiyim, sen nasılsın? -Ben, seni göremeyince deli oluyorum. Bir ayak sesi duyuldu, ikisi de nefesini tuttu. Kapı kapalıydı; her türlü tehlikeye karşı, bir köşeye saklanıp beklemeye başladılar. O da ne?!… Biri kapıyı kilitliyordu üstlerinden. Birbirlerine baktılar. Yapacak hiçbir şey yoktu. Aynı ayak sesleri yavaş yavaş aşağıya yöneldi. -Ne olacak şimdi? Nasıl çıkacağız buradan, Raziye’nin elleri titriyordu. Kapıya yöneldi. -Hayır! Açılmıyor, gerçekten kilitlenmiş. -Sakin ol! dedi Nebi. -Bir çaresine bakacağız. Bağırsalar herkes duyardı. Hele Raziye ‘Anne!’ diye seslense hemen koşar gelirdi annesi. Ama ya sonra ? -Olmaz, bağıramam. Beraber olduğumuzu görürlerse öldürürler beni. Çatının bir orasına, bir burasına gidip geldiler; kapıyı zorladılar, hiçbir hal çaresi yoktu.Sonunda yorulup oturdular bir yere. Oradan buradan konuşmaya başladılar. Hava kararmaya başlamıştı, akşam oluyordu. Raziye: -Çok soğuk, üşüyorum, dedi. Nebi, çıkarıp ceketini Raziye’nin üstüne örttü. Saatler uzuyor, kimseden hiç ses çıkmıyordu. Artık konuşacak da bir şey bulamaz olmuşlardı. Korku, büyüdü büyüdü, bir ağırlık çöktü Raziye’nin üzerine, uyudu kaldı. -Raziye kalk! Kapı açılıyor, dedi Nebi. Raziye sıçradı yattığı yerden. -Çocuklar ne işiniz var burada? Ahmet amca’nın sesi boğuk ve şaşkındı.Hiçbir şey söyleyemediler. Sessizce başlarını öne eğdiler. -Anladım,dedi Ahmet amca. -Çok üşümüşsünüz belli. Haydi aşağıya inelim. Soba yanıyordu. Ahmet amca, Hatice teyze’ye durumu açıklamaya çalıştı ama onun bir şey anlamadığı gözlerinden belli oluyordu. Yine de, bir ’tuh tuh!’ sesinden başka bir şey çıkmadı ağzından. Karınlarını doyurup, ısındıklarına kanaat getirdikten sonra Ahmet amca: -Haydi, evlerinize, dedi. -Merak etmişlerdir sizi. Teşekkür bile edemediler. Dışarı çıktıklarında Nebi, ısrarla: -Ben, seni oraya göndermem, bize gidelim. Kaçtı derler, hiç olmazsa. Şimdi seni döve döve öldürürler, dedi. -Olsun! dedi Raziye. -Ben eve gideceğim. Bir ara vazgeçti. Korkusu ayaklarını Nebilerin evine yönlendirdi. Sonra durdu, kendinden gayet emin evine doğru döndü. -Ben balkondan çıkar, içeri girerim, sen git! dedi. Nebi çaresiz, razı oldu. Balkona çıktığında evde büyük bir kalabalığın olduğunu gördü. Vakit geç olduğu için perdeler kapalıydı. Ama seslerden herkesi tanımıştı.Teyzesi, amcaları, ağabeyleri…herkes onu merak ediyordu. Buradan sonra genç kadın bir soluk aldı: ‘ Buradan sonra ne oldu bilmiyorum. Sadece balkon kapısının açıldığını ve babamı hatırlıyorum. Daha sonra Nebilerin evindeydim. Nasıl geldiğimle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum.’ Meğer tüm gün Raziye’yi bulamayan ailesi, Nebi’nin ailesine gitmiş gençlerin her ikisinin de ortada olmadığı anlaşılınca, birlikte olduklarını anlamışlardı. Nebi, Raziye’yi bıraktıktan sonra eve gidince onlara olanları anlatmış, en son Raziye’yi evlerinin balkonuna bıraktığını söylemişti. Aile iki gencin sabahtan akşama kadar birlikte olduğunu öğrenince kararını vermişti. Kimse, her ikisine de ne olup bittiğini sormamıştı. Namuslarını temizlemek için Raziye’yi Nebilere gönderecek, böylece alınlarına sürülen lekeyi sileceklerdi. Öyle de oldu. Raziye geceyi müstakbel kayınvalidesiyle geçirdi.Ertesi gün olay polise intikal ettiği için, herkes sorgulanmış, polis rapor istemişti. Raziye ne olduğunu anlayamadan doktora götürülmüş ancak ilçede Kadın-Doğum uzmanı olmadığı için Antalya’ya sevk edilmişti. Antalya’ya giderken gezmeye gider gibi gitmişti Raziye. Doktor Hanım, çok anlayışlı ve sevecendi: -Allah Allah, çocuğum sana bir şey sormadan mı getirdiler buraya? Raziye lal olmuştu. Uzun süre konuşmadı. Eve döndüklerinde sanki müstakbel kayınvalidesi ve kayınpederi değişmişler; daha bir sevgi dolu davranır olmuşlardı. -Artık bir yere göndermem Raziye’yi, dedi Nebi. O artık benimdir, kimseye bırakmam. Kısa sürede nikah hazırlığı yapılıp, evlendi iki genç. Durumdan ailesi haberdar edilmişti Raziye’nin, ancak: -Hiçbirini istemiyorum, dedi Nebi. Onlar kendi kızlarını benim kadar sevmediler. Sadece nikah için, babasının vekaletine ihtiyaçları vardı. Genç kadın başını önüne eğdi. Nemlenmişti gözleri: ‘Kolay değildi. Asker yolu bekle, iş bul, çok kolay geçmedi bunca sene. Ağırıma gitmişti ailemin bana sahip çıkmayışı. Çok geçmeden gelip barıştılar benimle, ancak babama ne zaman bu konudan bahsetsem başını önüne eğer: ‘ Hakkını helal et kızım.’ der.’……..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |