Yaşam hoştur, ölüm rahat ve huzurludur. Zor olan geçiştir. -Asimov |
|
||||||||||
|
Günlük tutma meselesine geldiğimizde ise, bu, hiç bir saniyesine tahammül edilemeyen gerçek yaşantılarımızın tekrarlanması, kayda alınması, yeniden yaşanmasıdır ki sanat vasıtasıyla çarpıtılan, tahammül edilebilir kılınan, en azından kendinden uzaklaştığımız realite, günlüğümüzde onunla yüzleşmek zorunda olduğumuz devasa ve korkutucu bir ejderha olarak karşımıza dikilir. İşte bu yüzden günlük bana hep, en büyük düşmanımın -kendimin- karşısına dikilmek için yanıp tutuştuğum velakin realist bir korkaklıkla sürekli ertelediğim biraz gizemli ama cesurca bir uğraş olarak gözükmüştür. Onu bu denli esrarengiz ve ürkütücü kılansa "kendime karşı dürüst davranmak" zorunluluğudur. Aksi takdirde bu, hakiki bir şövalyelik değil, simülatif bir düşmanla dövüşmek gibi olurdu. Üzülerek söylüyorum ki, şimdiye kadar gereken cesareti hiç gösteremedim. Kendimden, iç dünyamdan ve yaşantımdan alabildiğince kaçtım. Çünkü beynimin ücra köşelerinde dolaşan bastırılmış düşünceler ve kalbimin en kuytu köşeleri ebediyen karanlık ve sessiz kalmalıydı güvenliğim için. Bunları kendimle paylaşmak bile hiç de akıl karı bir fikir gibi gelmiyordu. İşte tam da bu noktada sanata sarılanların, sanıldığının aksine- iç dünyalarını dışa vurmadıklarını netlikle kavrayabildim. Onlar az veya çok kendilerine tahammül edemeyenlerdi. Elbette yarattıkları o düşsel dünyayı bilinçlerinin sınırında kabul etmezsek... Her sanatçının, içinde nefes alabildiği kavram, tasarım, renk ve şekillerden mürekkep ideal ülkeyi... Onlar bambaşka boyutların yeryüzündeki elçileriydi. Ruhları evrensel aklın, Tinin, İlahi ölçülerin doyumsuz, sonsuz ve zamansız algı ve kavrayışlarıyla buluşturuyorlardı. Yine de sanatçılar velilerden, erenlerden bir derece aşağıda bulunuyorlardı. Çünkü onlar gerçek dünyayla yüzleşmek, acınası hayatlarını yaşamak zorunda değildiler. Ama son nefeslerine kadar ejderhadan kaçmakla lanetlenmişlerdi. Ben artık kaçmaktan yoruldum. Kendi tasarımım olan güvenli sığınağımda daha ne kadar direnebilirim ki! Düşmanımla yüzleşmek ve onu yoketmek zorundayım. Ancak o zaman bir filozof yahut sanatçı olmaktan çıkıp bir dervişe dönüşebilirim. Şimdiden kabuğumun çatlamaya başladığını duyumsayabiliyorum. Yoksa günlüğüme önsöz yazmakla meşgul olmazdım. İnsan kendi hakkında, kendi için tutacağı kayıtlara neden önsöz yazma gereği duyar ki? Sanırım halen edebiyatın güvenli sularında dolaşarak korkaklığımı sürdürüyorum. Ama bu bir günlük girizgahı olduğuna göre, daha iyimser yaklaşmak hakkını görüyorum kendimde. Hayır, şu anki çabam korkaklığımın eseri değil; bu defa değil... Yalnızca en büyük ve pek kudretli düşmanımla karşılaşmadan önce, akıllı bir asker gibi araziyi keşfediyorum. (SON)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Umut Salih Tiryakioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |