Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Sabrın bu sırrını öğrenen samimi mümin, Rabb’inin yapmasını istediği her davranış ve ibadette kararlı olacak ve süreklilik gösterecektir. Kalpleri çeviren Yüce Allah, samimi müminlerin kalplerinde sabrı ve kararlılığı yerleştirir ve ‘Sabur’ (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir. İşte müminlerin yaşamlarının tamamını kapsayan sabrın gerçek kaynağı, Rabb’lerine olan imanlarıdır. İman kalbine yerleşmiş olan mümin, Allah’ın üstün ve sonsuz ilminin yarattığı bütün varlıkları kuşattığını, her an herşeyi kontrolü altında tuttuğunu, O’nun izni olmaksızın hiçbir olayın gerçekleşmediğini ve Allah’ın her olayı kendisi için hayır ve hikmetle yarattığını kavramıştır. Allah’ın, müminlerin tek dostu, velisi ve yardımcısı olduğunu bilir ve Allah’ın kendisi için belirlemiş olduğu kadere kayıtsız şartsız teslim olur. Çünkü Rabbimiz inanan kulu için zahiren kötü gibi görünüyor da olsa, herşeyi hayırla yaratır ve ona taşıyamayacağı yükü yüklemez. “Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme.” (Nahl Suresi, 127) ayetiyle de bildirildiği gibi, Rabbimiz sabır konusunda da kullarının yardımcısıdır. Allah’ın her an yanında ve yardımcısı olduğunu bilmesi ve kader gerçeğini kavramış olması nedeniyle mümin, sabrı zorlanarak yaşamaz; aksine hoşnutlukla yaşadığı ve zevk aldığı bir ibadettir sabır. Bu noktada Kur’an’daki gerçek sabırla toplumdaki sabır anlayışının farkı da ortaya çıkar. Toplumda sabrın gerçek anlamı, sabırlı bir insanın nasıl davranması gerektiği ve bu ahlak özelliğinin Rabbimiz’in Katındaki önemi genellikle bilinmez. Sabır, insanın yaşamı boyunca karşılaştığı zorluklara direnmesi, katlanması ve tahammül etmesi olarak bilinir. Bu düşünceye göre sabır ‘bir yere kadardır’ ve insanın ‘burasına kadar geldiğinde’ ise ‘taşması’ doğal karşılanır. Hatta insanlar arasındaki en sabırlı kişiye “sabır taşı” denir ve o bile zaman zaman sabrı ‘tükenip, çatlayabilir.’ Ayrıca bu çarpık anlayışa göre, sonunda elle tutulur bir çıkar elde edilemeyecekse, bir konuda sabır göstermeye de gerek yoktur. Yarar sağlamayacak bir konuda sabır göstermenin, boşu boşuna sıkıntıya katlanmak olduğu düşünülür. Oysa Yüce Allah’ın Kur’an’da tarif ettiği gerçek sabrın, toplumdaki bu tahammül anlayışıyla hiçbir benzerliği yoktur. Müminler sabrı Rabb’imizin bir buyruğu olarak görür ve ömür boyu yaşarlar. Bu nedenle de hiçbir zaman sabırlarında ‘tükenme, taşma, çatlama’ gibi bir durum olmaz. Tüm ibadetleri gibi sabır ibadetini de yaşamları boyunca şevkle yerine getirirler. Bunun yanı sıra onlar yalnızca Allah için sabrettiklerinden, karşılığında somut ve dünyevi bir çıkar beklentileri yoktur. Tek beklentileri Allah’ın buyruğunu yerine getirmenin ve güzel ahlak özellikleri göstermenin karşılığında Rabb’lerininin hoşnutluğunu kazanmaktır. Kur’an’da anlatılan sabır yalnızca zorluk zamanlarında yaşanan bir ahlak özelliği de değildir. Gerçek sabır her durum ve koşulda Yüce Allah’ın sınırlarını aşmaktan dikkatle sakınma ve Kur’an ahlakını ömür boyunca hiçbir yılgınlığa ve gevşekliğe kapılmadan yaşama konusunda gösterilen kararlılıktır. Allah Katında kabul görecek olan, Kur’an’da "... sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle bildirilen ‘sürekli olarak sürdürülen salih davranışlar’dır. Namaz nasıl titizlik gösterilen önemli bir ibadet ise sabır, tevekkül, şükretmek de önemlidir. Zamanı geldiğinde yerine getirilmesi gerekir. Müminin sabrı; samimiyeti ve Allah’a olan yakınlığı oranında artar. Çünkü insan ancak samimi ve Allah’a yakın olma çabası içinde olduğu oranda sabır gösterebilir. Samimi müminler, "…Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler…" (Rad Suresi, 22) ve sabır göstermede yarışırlar. Mümin, ömrü boyunca Allah’ın hoşnutluğunu amaçlayarak güzel bir sabırla sabreder. Kuran’ın " Rabbin için sabret" (Müddessir Suresi, 7) buyruğunu yaşamının her anında uygulamaya çabası içindedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fuat Türker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |