Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Bir kaç gün geçmeden yanımıza sokulurdu..Sorardı bozuk türkçesiyle, adımızı, nereden geldiğimizi..Bizim umurumuzda olmazdı onun soruları nerden geldiği..Hemen sahneye davet edilirdi, kavgaya çağırılırdı..Sürünün en zayıf halkası olanlar tek tek karşısına çıkardı..Cesareti varsa döğüşürdü..Ağzı burnu dağılana kadar..Ondan sonra sürüde ki sırası görevi belli olurdu..Aramıza katılırdı.. Babaları öfkeyle bağırırdı çocuklara, karısına, onu karşılayan akrabalarına. Köydeki düzenini, ağırlığını korktuğu halde, hiç hissettirmeden yeni geldiği bu mahallede göstermeye çabalardı. Onlarca şehirden, yüzlerce köyden gelen aileler, burada adeta ortak bir köy oluşturuyordu. Yan komşun karadenizli, bir diğeri kürttü.. Ve bunların çocukları yeni arkadaşların olurdu.. Daha gelir gelmez insanlar herşeyini ortaya sererdi. Vahşilik ilkellik ve güç gösterisi sahneye çıkardı. Babalar bulabildikleri çeşitli işlerde çalışırken, çocuklarda daha on yaşlarında köle işçi olarak Topçular bölgesinin küçük sanayii atölyelerinde bedenini harcamaya başlamıştı.Babaların, patronların, devletin umurunda bile değildi, harcanan bedenler...Köle çocuklar atölyelerden taşırdı sokaklara, ellerinde tiner şişeleri, bez parçaları meraklısına ikram edilirdi..Farkında değildi çocuklar, tinerciler çağı başlıyordu.. Seneler geçse de çocuklar aynı kalırdı. Ne büyürdü, ne de kilo alırdı adeta bir cüce gibi. Sürümüzün şekillendiği, sürekli arttığı yıllardı. Yaşam şartlarının vermiş olduğu zorluklar, yıkım, insanların içindeki vahşiliği daha da azdırıyor, coşturuyordu. Geçim sıkıntısından olacak ki babalar, analar, çocuklar,bir, iki odalı evlerde birbirini boğuyor, eziyordu. Evlerden sık sık çığlıklar, feryatlar duyulurdu. Bazen bu vahşilik yan komşulara kadar sıçrardı. Kavgalar, hadiseler bitmezdi.Karakoldan polisler, bekçiler mahalleye gelene kadar. Bıyıklı, kabadayı polislerin zamanıydı. Kavga edenleri hemen karakola götürürlerdi. Birkaç gün sonra kavga eden komşular karakoldan dönerdi. Feci bir şekilde dayak yemişti komşular. Haklı haksız yoktu. Herkes kardeşçe istikakını alırdı. Mahallenin yarısı ilkokulu terk etmişti. Ortaokula giden birkaç kişi parmakla gösterilirdi. Adeta hukuk fakültesi gibi.. Okullarda da polisleri aratmayan dayakçı, psikopat öğretmenler vardı. Ellerinde kalın sopalar vardı. Ortaokul da bir öğretmen ise bayağı meşhurdu. Jopla dolaşırdı. Güvence içinde sayılırdı hocalar.. Nasıl olsa daha yeni darbe yapılmış, memleket kurtulmuştu. Nasıl olsa okulumuzun önünde askerler nöbet bekliyordu. Farkında olmadan anamızdan, babamızdan, onları döven polisten, bekçiden okullardaki o hocalardan nefret ediyorduk. Hem de her geçen gün daha çok şiddetle artardı nefretimiz. İşten, okuldan, evden kaçanlar bir arsada toplanıyorduk. Bir araya geldiğimizde işte o anlar en mutlu anlarımız sayılırdı. Ailemizden ve diğer şeylerden daha çok birbirimizi seviyorduk.Yaşananlara, dayaklara, sefalete rağmen O anlarda her şeyi unuturduk.. Aramızda sık sık kavga olsa da küfürler tartışmalar hatta şiddet günlük yaşansa da, yine birbirimizi severdik. Zamanla sayımız da artıyordu. Her geçen gün daha çok... Çünkü kamyonlar geliyordu hiç durmadan Anadolu'dan. Kamyondan atlayan çocuk hemen yanımıza gelir, bir sigara isterdi. Birimiz hemen içtiği sigarayı ikram ederdi. Şimdilerde lüks apartmanların, caddelerin, mağazaların olduğu yerler, bizim bahçelerimiz, tarlalarımız, yuvamızdı. Birçoğumuz dayaktan, baskıdan, kurtulmak belki de özgür olmak için sık sık evden kaçardık. Bu bahçelerde bazen inşaatlarda yatardık. Gece bekçileri ile köşe kapmaca oynardık. Yakalananın vay haline.. Aç kaldığımız günlerde ortalığı talan ederdik..Evde, okulda, sokakta, çalıştığımız atölyede açtık..Bazen açlıktan bilmediğimiz yabani otları, bitkileri bile yerdik. Köylü çocukları tecrübeliydi.. Tabiatı çok iyi tanırlardı. Bizlere yol gösterirlerdi. Sanki cennet, cehennem bir arada yaşanıyordu. Cennet sadece bizim dünyamızdı..Günler geçtikçe, içimizde kök salan, gittikçe büyüyen yabani, vahşi otun ise farkında değildik.. Az bir zaman kalmıştı tanışmamıza..Otorite sonunda bir gün kapımızı çalmıştı. O gün mahallede top oynarken sokağa giren iki ekip otosunun farkında bile değildik. Duvarda yazılar vardı. Yaşlı kadın polislere bizi işaret etmişti. Yanımıza geldiler.. Sivil, resmi polisler, askerler vardı. Bağırdılar, küfür ettiler.. Arkadaki ekip aracına hepimizi üstüste yığdılar.. Eyüp merkez karakoluna götürdüler.. Nezarethaneye soktular. Dördüncü, beşinci sınıfa giden arkadaşlarımız korku içerisinde ağlarken, biz ortaokula gidenler ise yaşımızın verdiği olgunlukla ağlamamak için kendimizi zor tutmuştuk. Bu da çok kısa bir süre sürmüştü.. Niçin, neden buradaydık kimse bilmiyordu. Ayaklarımız titriyordu saatler geçtikçe. Gece yarısı hepimizi çıkardılar, bir odaya girdik. Uzun bir masa etrafında bıyıklı polislerle, subaylar kol kola oturmuştu. Masada rakı şişeleri, meyveler, çeşitli mezeler, yiyecekler vardı.. Kahkalar atılıyordu. Ayağa kalkan tekme tokat vuruyordu. "Orospu çocukları hanginiz o yazıyı yazdınız söyleyin" diye bağırıyorlardı gülerek.. Bizler feryat ettikçe daha da çok güldüler, daha da vurdular.. Bu ilk seansmış haberimiz yokmuş.. Tekrar nezarethaneye soktular. Kim yazmıştı söylesin, bilen varsa söylesin diye defalarca kez birbirimize yalvarmıştık. İsmini okuduklarım çıksın demişti bir polis.. İki isim okunmuştu. İsmi okunan korkudan feryat ediyordu "Ben yapmadım" diye.. Tekmeyle çıkardılar. Yarım saat sonra sürükleyerek, yine tekmeleyerek getirdiler. Gelenlerin başına toplanmıştık.. Ne yaptılar, ne oldu diye sormuştuk. Elektrik vermişler, parmak uçlarından, başka da bir şey yapmamışlar. Gelen aynı şeyleri anlatıyordu ağlayarak. Sabaha karşı beşe doğru isimler tek tek okunmaya başladı.. Anneler babalar saatlerce karakolun önünde beklemiş. Babalara teslim ettiler.. Üstelik onlara da hakaretler, küfürler yağıyordu. Üstelik hepsinin cebinde ne kadar para varsa, onları da almışlar. Babamın otuz lirasını almışlar. Adamın bir haftalığıydı. Öfkesinden kudurmuştu diğer babalar gibi. Karakoldan sonra ikinci dayakta evlerde atılıyordu. Ben biraz şanslıydım. Annemin şefkatinden olacak ki ucuz kurtulmuştum. Zaman geçtikçe sürümüzde şekilleniyordu. Sürü liderliği en önemli hedefimizdi. Başarısız olanlar elendi. En güçlümüz liderdi artık. Hiyerarşi tam anlamıyla egemendi. Yaşımız tutmasa da zorla gruplar halinde kahvelere girmeye başladık, bazen meyhanelere girerdik.. Çevredeki insanların dikkatini çekiyorduk. "Kimdi bu serseriler". Kara kafalar, cüceler, yeşil gözlüler, kimdi bunlar.. Artık bizim dönemimiz başlıyordu..Bir gün ortaokulun önünde sürümüz toplandı..Onu bekliyorduk..Karşımıza çıktığında bize bakıyordu, ağzında ki sigara yere düştü..Bir kaçımızı tanımıştı, meşhur joplu öğretmen..Şık takım elbisesiyle, yakışıklı suratını parçaladık...Elimizde bir liste vardı..Nefret listesi.Karakolda ki polisler, askerler, camide ki hocalar, öğretmenler, babalar, komşular, esnaflar, bütün iyi insanlar listemizdeydi..Bir arkadaşımızın babası vardı, onu sürekli acımasızca döverdi..Bir gün babasını da parçaladık, oğlu bizden fazla vurmuştu..Sokaklardan, caddelere, şehrin her tarafına tüm vahşetimizle, yayıldık.. Sürümüzü yıllar boyunca gazeteler yazdı..Sayımız binleri, yüzbinleri buldu..Cinayetler, soygunlar, uyuşturucularla, çetelerle, dökülen şehrin cezaevlerini gırtlağına kadar doyurduk..Her geçen gün sürekli artarak.Ölenler, sakat kalanlar, masum kurbanlar birbirine karıştı.. Beyoğlunda bir bardan kız arkadaşıyla çıkan SAT Yüzbaşı bir tinercinin bıçak darbesi ile can verdiğinde, tinerciye can veren 12 Eylül ile belki de farkında olmadan hesaplaşıyordu..Şimdiler de sokaklarda, okullar da bizim sürünün ruhunu, üstelik bu ruhu fazlasıyla taşıyan genç sürüleri gördüğümüzde gülümsüyoruz.. Eski öncülere saygılarını gösteriyorlar... Başarıları-mız gazetelere sığmıyor..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |