..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm insanlýk bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Bilimsel > Dinbilim > Oðuz Düzgün




18 Eylül 2010
Hangi Tanrý?  
Oðuz Düzgün
Bir Deizm eleþtirisi....


:BIIE:
TANRI VARMIÞ AMA O DÝNLERÝN TANRISI DEÐÝLMÝÞ MASALI

Ýnsanlýðýn var oluþundan bu yana neredeyse ortaya atýlmadýk fikir kalmamýþtýr… Puta, ineðe, fareye tapýcýlýk, Reenkarnasyonizm, Eveluationism, Ateizm, Deizm þeklinde devam eden inanýþ yollarý da, insanlarýn var olaný anlama ve anlamlandýrma sürecinde geliþtirdikleri görüþlerden sadece birkaçýdýr… Bu yazýmýzda Ateizm’in saðlam bir mantýk yapýsýyla kolayca çürütülebilecek önermelerine (totolojilerine) deðinmeyeceðiz. Ýnanmaya yatkýn ruhlara ve akýllara daha sýcak gelen, ancak içerisinde Ateizm’in açýkça iddia ettiði bütün dintanýmaz argümanlarý da içeren Deizm meselesine neþter vurmaya çalýþacaðýz. Beþerin kendi aklýyla geliþtirdiði bu inanýþ, bir Yaratýcý’nýn varlýðýný kabul etmesi yönüyle dinlere en yakýn inanýþ gibi gözükse de aslýnda dinlerin varlýðýný kabul etmeyen, içine sindiremeyen bir inkârcý anlayýþtýr da ayný zamanda.

Ateizm, binlerce yýldan beri dinlerin ortaya koyduðu Allah inancýný ve diðer bütün manevi alanlarý inkâr etmiþti… Dinlerin ve Allah inancýnýn ortadan kaldýrýldýðý bu alanda oluþan sonsuz boþluk, düþünen insanlarý evrenin kaos içindeki düzeni, var olanlarýn muhteþemlikleri, ruhta oluþan boþluðu doldurma vb. gibi manevi konularda bir kere daha düþünmeye itti. Halbuki dinler, binlerce yýllýk süreçlerinde zaten bütün can alýcý sorularýn –Nereden geliyorsun?, Nereye gidiyorsun? ve Neden buradasýn?- cevaplarýný vahiy ile çoktan bulmuþlardý. Deizm akýmý mensuplarý, sinsi bir kurnazlýkla bütün bu cevaplarý kendileri bulmuþ gibi, bir yandan Ateizm’e karþý bu binlerce yýllýk birikimi kullanýrlarken, diðer yandan da Yaratýcý fikrini miras aldýklarý dinleri de yerden yere vurmak için gayret göstermeye baþladýlar. Halbuki dinler, insanlardaki Allah inancýnýn en büyük oluþturucularý ve de destekçileri olmuþlardý. Örneðin, vahye dayanan Ýslam dininin teþkil ettiði Kelam ilmi, bütünüyle Allah'ýn varlýðýný, birliðini ve diðer manevi alanlardaki Tanrýsal hakikatleri ispata çalýþýyordu.

Hz. Adem, Hz. Ýbrahim, Hz. Ýsa, Hz. Musa ve Hz. Muhammed gibi peygamberlerin bütün mücadeleleri, Allah’ýn varlýðýný ve birliðini ortaya koymaya, O Yaratýcý Varlýða karþý ortaya sürülen bütün putlarý (Ortaklarý) reddetmeye ve de var olduðu açýkça ortaya konan Yaratýcý’ya teþekkür etmenin yollarýný açýklamaya yönelikti. Onlara inandýklarýný söyleyen insanlarýn bu dinlerde sonradan oluþturduklarý tahribatlar, o büyük insanlarýn kutsal mücadelelerini ve dile getirdikleri hakikatleri asla gölgelemez. Ateizm, dinlere karþý bir hareketken, aslýnda Deizm yine beþeri bir inanýþ olan Ateizm’e karþý öne sürülmüþ bir dünyevi görüþtü aslýnda. Ancak bu inanýþ da zamanla Ateizm’in izinden giderek dinleri ve bu dinlerin ortaya koyduðu kulluk bilincini inkar sonucunu doðurdu. Halbuki Deistlerin, dinlerin inançlarýna daha da sempatiyle yaklaþmalarý beklenebilirdi. Sonuçta dinler, onlarýn Yaratýcýnýn varlýðý ve birliði konusundaki görüþlerini de destekliyorlardý… Ancak, her iki inanýþ da dinlere karþý cephe alarak kendi özgün yerlerini belirlediler.

Temelde mantýksal bir gereklilik olan bir Yaratýcý’nýn varlýðýný kabul edip, yine mantýðýn raðmýna dinleri inkar etmenin ardýnda elbette psikolojik, ekonomik ve de sosyal sebepler de vardý… Sonuçta Deistler, Yaratýcýnýn varlýðý konusundaki inançlarýyla vicdanlarýný rahatlatýrlarken, ibadet ve kulluk sorumluluðundan özgürleþme konusunda da imkanlar elde edebiliyorlardý ya da bu þekilde daha da özgürleþtiklerini düþünüyorlardý… Çaðýn bireyci ve pozitivist anlayýþýna da daha uygundu bu görüþ. Ancak kabul edilen bu yeni Yaratýcý imajý, mutlak Yaratýcý mý olmaktaydý yoksa, eski bir kýsým Putperestlerin inandýklarý gibi gökte oturan, insanlarýn iþlerine de pek karýþmayan hayali bir Yaratýcý mýydý?

Deistler de kainatta görünen muhteþem düzenin farkýndaydýlar elbette ve sonsuz ölçekli bu ince dengelerin, trilyarlarca bilinmeyenli bu denklemlerin bir var edicisi olduðu konusunda da inananlarla hemfikirdiler… Mesela onlara göre de bu Yaratýcý, yüksek bir zeka ve deha sahibiydi. Kâinatta her nereye elimizi atsak, bilgi, irade ve seçme gerektiren icraatlarla karþýlaþýyorduk çünkü. Fakat bütün bu olmuþ olan olaylarýn oluþabilmesi için sadece “bilmek” eylemi yeterli miydi? Ýnsanlar da pek çok þeyi bilebilirlerdi ama bildiklerini uygulayacak “kudretleri, güçleri” yoksa, bu bilginin onlara sadece “bilmekten” baþka ne faydasý olabilirdi? Elbette her bilinmesi gerekeni Sonsuz Dehasýyla bilen o Bilici, bildiklerini hayata geçirmek konusunda da oldukça yeterli görünüyordu… Çünkü kâinat ya da paralel kâinatlarda her ne istediyse istediðini yaratabilmiþti ve yaratmaya da devam ediyordu… Bu da onun “Sonsuz Gücünü” gösteren açýk bir delildi. Demek ki o Yaratýcý, Sonsuz Bilginin yanýnda Sonsuz Kuvvet’e de sahipti. Ancak var olan ve olmaya devam eden her þey, sonsuz bir bütçe de gerektiriyordu… Cebinde peþ kuruþu olmayan birisinin bir hayýr kurumuna milyonlar baðýþlamasý elbette imkansýzdý. Bunun gibi kâinatta görünen bütün bu deðerler ve kýymetler de, O Yaratýcý’nýn Zenginliðini ve de Sonsuz Cömertliðini gösteriyordu açýkça. O Yaratýcý’nýn bütün diðer Yüce özellikleri de elbette onun kâinat adlý sanat eserinden bakýlýp, okunup öðrenilebilirdi… Görmeyen bir Yaratýcý’nýn müthiþ güzel görünen çehreleri, çiçekleri ve diðer bütün görüntüleri ve bunlarý görebilecek gözleri tüm ayrýntýlarýyla yaratabilmesi imkansýzdý… Yine duyamayan bir Yaratýcý, kulaklarý yaratamayacaðý gibi, duyulacak bütün o sesleri de oluþturamayacaktý. Bizim kulaklarýmýzdaki frekans aralýklarýný, dayanabileceðimiz derecedeki sesleri duyabilecek þekilde ayarlayamayacaktý mesela…

Þu sýralarda kuþlarýn, yunus balýklarýnýn, balinalarýn, kedilerin, köpeklerin ve diðer hayvanlarýn dillerindeki –kendilerine göre konuþmalarýndaki- sýrlarý çözmeye çalýþan bilim, pek çok alanda baþarýlara da imza attý. Elde edilen bilgilerle yunus balýklarýný, bazý kuþlarý daha kolay sevk ve idare edebiliyorlar mesela… Ýnsanoðlu da baþlangýcý belli olmayan bir dönemden beri konuþuyor ve konuþmaya devam ediyor. Zaten insana yerleþtirilen aygýtlara baktýðýmýzda, insanoðlunun konuþmamasý saçma olurdu diyoruz. Peki hayvanlarý kendi ölçülerinde ve insanlarý konuþma aygýtlarýnýn doðal bir þekilde sevk etmesiyle konuþturan, hadi diyelim insaný öncelikle düþündürten bir Yaratýcý, konuþma eyleminin de ne olduðunu biliyor ve bu eylemi de hayvanlara; insanlara yerleþtirdiði özel aygýtlarla oluþturtabiliyorsa, elbette konuþabilmelidir de… Sonsuz bir bilgi, güç sahibi olduðu savunulan, sesleri ve bütün canlýlardaki iletiþim süreçlerini oluþturan bir Yaratýcý’nýn “konuþamamasý” oldukça garip olmayacak mýdýr? Biz buna beþeri bir özellik olarak algýlanmamasý için konuþma demeyelim de, daha genel manasýyla “iletiþimde bulunma” diyelim… Ýnsanlar uzayda olduðu iddia edilen hayali garip yaratýklarda bile bu özelliðin bir þekilde var olduðunu düþünürken, bütün evreni ve evrenleri var eden Yaratýcý’nýn konuþamayacaðýný düþünmek saçma bir iddia olmayacak mý? Onun bütün iletiþim eylemlerini yaratýp sonradan konuþmanýn ne olduðunu unuttuðunu ya da sonradan konuþamaz hale geldiðini iddia etmek de onu basit bir dilsiz Puta dönüþtürmeyecek mi ve asýl Putperestlik de bu olmayacak mý? Madem onun varlýðýný evrendeki sýrlarý ve güzellikleri okuyarak anlayacaðýz, o halde O’nun evrendeki canlýlarda yansýttýðý bu “konuþma-iletiþim kurma” özelliðini yok sayýp, kaçamak dövüþmeye hiç gerek yok… Kabul edelim ki, o Yüce ve Sonsuz Deha ayný zamanda diðer varlýklarla “iletiþimde” de bulunabiliyor, bizim anlayacaðýmýz þekilde söylersek, “konuþabiliyor…”

O Yüce Yaratýcý’nýn diðer bütün özelliklerinin yanýnda “konuþabileceðini-iletiþimde bulunabileceðini” kabul ettikten sonra, dinler neden var sorusu da anlamsýzlaþmýþ olacak? En ufak bir canlý organizma bile etkiye karþý kendi ölçeðinde tepki gösterirken, Yaþam alanlarýnýn en yüce boyutundaki o Varlýk, konuþabilen, iletiþimde bulunan bütün canlýlara karþý bir tepki-cevap veremeyecek mi? Mesela, görebilen, duyabilen, düþünebilen bu Sonsuz Yaratýcý, kendisini inkar eden, kendisini býrakýp putlara tapan, Onun evrendeki müthiþ sanat eserlerini görmezden gelen insanlara “Ben Varým, Kainatý Ben Yarattým” diyemeyecek mi? Bütün bu muhteþem kâinat ve saat eserleri, eðer takdir edici, beðenici þuur sahipleri tarafýndan okunmazlar, anlaþýlmazlar ve takdir edilmezlerse, bütün bu varlýðýn ne anlamý olacak?

Ýþte o Sonsuz Deha sahibi Yaratýcý, sonsuz ilminden bekleneni yapmýþ ve Ýnsaný böyle mükemmel yarattýðý gibi insanla (Hz. Adem’le) bilemeyeceðimiz bir þekilde iletiþime geçmiþtir… Ýster buna meta-telepatik diyelim, istersek de biçimsel-formel bir konuþma diyelim, her ne dersek diyelim; O Yüce Yaratýcý, konuþabilen, konuþulanlarý anlayabilen bir Varlýðý, yani Ýnsaný yaratmýþtýr ve herhalde onu oyuncak bir "konuþabilen bebek" olarak yaratmamýþtýr. Ona yüce gayeler yüklemiþtir. Çünkü insan, evrende o Yüce Yaratýnýn yarattýðý bütün þeylerdeki düzeni, renkleri, ahenkleri, kokularý, sesleri, anlamlarý algýlayabilecek mükemmel programlara sahiptir. Bu programlarý ona yükleyen programcý belli ki bir þey istemektedir… Üstelik bu programlar Yaratýcý’nýn bütün özellikleriyle de paralellikler arz etmektedir. Kutsal Kitaplarýn “Yaratýcý insaný kendi suretinde yarattý” hükmü de burada daha anlamlý olmuyor mu? Okyanustan alýnan bir damlada da okyanusun bütün özellikleri kendi küçük ve sýnýrlý mikyasýyla da olsa bulunmaktadýr sonuçta. Bir denizin kirli olduðunu anlayabilmek için bilim adamlarý bütün denizi test etmezler… Onlar için birkaç damla yeterlidir… Deistler de bugün Tanrý var diyebiliyorlarsa, bunu kendilerine konulan programýn “Yaratýcýnýn Varlýðýný Ýspatlayan” formüllerini doðru kullanabildiklerinden dolayý savunabiliyorlar. Yani Yaratýcý'nýn bizlere minik ölçeklerde de olsa kendisini anlamamýz için yerleþtirdiði Tanrýsal özelliklerle... Ancak bunu binlerce yýllýk bir dini serüvenin ardýndan, bugün çok rahatlýkla söyleyebiliyorlar bütün o geçmiþ dini inanýþlarý inkar ederek ve o süreçlerin de kendi inançlarýna hiçbir tesiri olmamýþ gibi. Zaten elçiler tarafýndan öðretilmiþ bu inanýþý kabulleniyorlar…Halbuki biz bu evrene en son gelen mahluk olduðumuz halde, evreni biz yaratmýþýz gibi bütün o özellikleri de kendimize mal edebiliyoruz. Halbuki bütün evren milyonlarca yýldan beri bizde var olan özelliklerin Sonsuz ve Mukaddes ölçekteki bir sahibi tarafýndan zaten yaratýlýyor, idare ediliyordu. Bütün bu özellikleri kâinatýn sahifeleri ve satýrlarý arasýndan evrenin ilk yaratýlýþ sürecindenki radyasyonu; ses dalgalarýný okur gibi belki de daha basit bir þekilde okuyabiliyoruz. Bu özellikler bize ondan yansýmýþtý ve O'nu bulmamýz, tanýmamýz, isteklerini anlamaya çalýþmamýz içinlerdi...

Ancak böyle bir dini geçmiþin olmadýðý ya da gaflet sebebiyle unutulduðu dönemlerde ve yerlerde, insana yerleþtirilen bu programlarýn doðru kullanýmý nasýl saðlanacaktý? Belli bir amaç için bu programlarý insana yerleþtiren Yaratýcý, insanýn o amaca ulaþýp ulaþmadýðýný denetlemeyecek miydi? Ýletiþime geçebilen bir Yüksek Deha sahibi Yaratýcý var olduðuna ve de kendisi cisimden, maddeden soyutlanmýþ olduðuna göre, iletiþime geçmeyi istediði insanlarla anlaþabilecek, onlara onlarýn dilleriyle hitap edebilecek ancak kendi iletiþimine de cevap verebilecek bir üst programa sahip insanlarý o insanlar arasýndan seçecekti… Yani beyinlerinin geri kalan bütün kýsýmlarýný da vahiy anýnda kullanabilecek, denilenlere öncelikle kendileri itaat edebilecek ve arayýþlarýnýn sonucunda belli bir hakikate yaklaþmýþ olan insanlar... Bu insanlarýn baþarýlý olmasý ya da olmamasýndan ziyade kendi varlýðýnýn ve sanat eserlerinin muhteþemliðinin anlatýlmasýydý esas olan. Zira her güzel güzelliðini görmek ve göstermek isterdi. Bütün sanatçýlarý buna örnek gösterebiliriz. Ýþte Yaratýcý da iletiþime geçebilme-konuþabilme özelliðini kullanarak bazý seçilmiþ insanlarla iletiþime geçti ki, bunca iþleri gerçekleþtiren bir Yaratýcý’dan bu iletiþimi yapabilmesini mantýktan uzak görmek mantýksýzca bir saçmalýktýr. Ýnsanlar, bu insanlara Peygamber, Resul, Elçi dediler ama sonuçta onlar, aklýn var olanlarý anlamlandýrmasýna yardým etmek ve de bütün bu var olanlar karþýsýnda teþekkürün yollarýný öðretebilmek amacýyla gönderildiler. Çünkü insanlar, putperestliðin binlerce çeþidini icad edebiliyorlardý akýllarýyla. Aklýn en çok iþletildiði Yunan, Sümer, Mýsýr, Ýran, Hint ve bir dönemki Roma medeniyetinde bile insanlar Putlardan kurtulamadýlar… Elbette kendilerine verilen programlarý doðru kullanýp Yaratýcý’nýn varlýðýný bulanlar her dönemde oldu ama toplumlar, medeniyetler paganlýk fýrtýnalarýyla savrulup gidiyordu…

Ýlk insandan bu yana insanlarla iletiþime geçen Yaratýcý, sonsuz merhametinin gereði olarak, iþte bütün bu yanlýþ yönelimleri önlemek adýna kendi yarattýðý insan denilen varlýðýn programlarýnýn en güzel þekilde nasýl kullanýlacaðýný öðretecek elçilerle konuþtu. Bir çeþit Kullaným Kýlavuzu diyebileceðimiz, beþerin manevi hastalýklarýna karþý reçete olarak görebileceðimiz Kutsal Metinleri onlarýn diliyle gönderdi. Bu kutsal metinlerin dilleri elbette o iletiþimin gerçekleþtirildiði Elçinin dilinde olmuþtu… Zira insanlara anlamayacaklarý boyuttaki bir dille hitap edilmesinin hiçbir anlamýnýn olmayacaðýný o Sonsuz Zekaya göre, sonsuz kere basit zekamýzla biz bile fark edebiliyorduk. Þunu da unutmayalým… Bütün hayvanlar doðar doðmaz hayatiyetlerini saðlayacaklarý her þeyin içgüdüsel bilgisiyle donatýlmýþ olarak bu dünyaya gelirlerken, insanlar on sekiz yaþýna geldiklerinde bile yaþam alanlarýnda gerekli pek çok þeyi bilmeden yaþamlarýný zorlukla devam ettirebiliyorlar. Üstelik hayvanlardan farklý olarak onlarýn akýllarý var… Bu nedenle dünyadaki medeni ya da ilkel kabul edilen bütün toplumlarda bebekliðinden itibaren insan, eðitilmesi gereken bir canlý olarak görülmüþtür… Deneyimlerden oluþan atasözleri çocuklara bu amaçla býrakýlan önemli bir mirastýr mesela. Ýlkel toplumlarda bile varlýðý anlamlandýrma adýna söylenmiþ destanlar, efsaneler, mitoslar çocuklara kulaktan kulaða aktarýlýr. Aborjinler, çocuklarýný kendi Rüya Zamanlarýnýn gizemleriyle donatmak için özel bir çaba sarfederler… Amma evde ama dýþarýda, ustalar çýraklarýnýn ellerinden tutarak onlara süpürmeyi, piþirmeyi, dikmeyi, kesmeyi, biçmeyi, oturmayý, kalkmayý öðretirler. Demek ki insan, bilgiye ulaþabilmek ve eðitilmek için dýþ bir müdahaleye ihtiyaç hissetmektedir…

Yüce Yaratýcý’nýn insaný yaratýp, onu dünyaya salýverip, insanýn bu eðitim gereksinimini çok iyi bildiði halde, kendisi her þeyi bilmesine raðmen insanýn en hayati konularda nasýl davranmasý gerektiðini ona göstermemesi, öðretmemesi bir zulüm olmayacak mýdýr? Öncelikle ilk insanýn böyle bir eðitime ihtiyacý vardý ki, sonraki insan nesillerinin varlýðý garanti altýna alýnabilsin. Yýrtýcý hayvanlar, yýkýcý doða olaylarý, hastalýklar, yiyecek ve barýnma sorunu gibi sorunlar konusunda en azýndan bir ön bilgisi olmalýydý ilk insanýn... Çünkü bu ilk süreçte hiçbir þey bilmeyen cahil bir insanýn deneyimlerle hayatiyetini devam ettirebilmesi, genlerini gelecek nesillere aktarmasý imkansýz olacaktý. Bu nedenle ilk insanla bir þekilde iletiþime geçmiþ olmalýydý Yaratýcý... Ýþte dinler bu manada düþünüldüklerinde Yaratýcý’nýn hayati konular üzerine insanlara verdiði derslerdir ve bir çeþit okullardýr da… Öldürmeyeceksin, çalmayacaksýn, zina etmeyeceksin, yalan söylemeyeceksin vd. þekilde devam eden bu komutlar, saðlam bir hukuk ve ceza sistemine sahip olmayý emreden ifadeler, kadýnlara da mirastan pay verilmesinin koruma altýna alýnmasý, fakirlerin, yetimlerin gözetilmesi gibi emirler, savaþta, barýþta nasýl davranýlmasý gerektiði konusundaki talimatlar daha büyük zulümlerin önüne geçebilmeyi amaçlayan hikmetleri içeriyorlar. Ýnsanlýk dinlerle bir arada hem de binlerce yýldýr bir arada yaþadýðý halde Kur’an’ýn ifade ettiði suçun þahsiliði, kadýnlarýn da ilim öðrenmesi gerektiði, köleliðin ortadan kaldýrýlmasý, sosyal haklarýn iþletilmesi gibi prensipleri daha geçen yüzyýlýn baþýnda hayata sokabildi… Peki insanlar akýllarýyla bu haklarý öðrenene kadar ki, dinlerin hükümlerinin onlara yardýmcý olmadýðýný kimse söylemesin, sahipsizce, zulümler ve karanlýklar içinde kalmayacaklar mýydý? Dinler, bugün evrensel etik kurallarý olarak anýlan bütün kurallarý iþleterek binlerce yýl boyuna toplumsal nizamý tesis etmeseydiler, insanlýðýn hâli nice olacaktý?

Ýlk emri “oku”, ikinci emri “yaz” olan bir kutsal kitabý okuma yazma bilmeyen ve belki de okumaktan yazmaktan sýkýlan bir kavmin kendi birikimiyle oluþturduðunu iddia etmek, Yaratýcý’nýn insanlýk için en önemli bu konularda dahi bir ifadede bulunamayacaðýný iddia etmek deðil midir? Kutsal kitaplarýn adalet içerikli bütün bu emirlerine uyan insanlarýn dönemlerinin de en zengin, en güçlü ve en müreffeh toplumlarýný oluþturduklarý da bilinen bir gerçektir… Endülüs devleti göz önündedir, Ýncil’in ve Tevrat’ýn tahrip edilmiþ de olsalar, doðru tespitlerine yönelen Protestanlarýn, Yahudilerin bilhassa bilimsel düþüncedeki zenginlikleri ortadadýr. Kur’an’ý okuyup öðrenen ilk Araplarýn sadece bu bilgiyle bütün dünyayý dolaþtýklarý, pek çok konuda ilkleri hayata soktuklarý (sabun, diþ fýrçalama...) , çok kýsa bir süre içinde Kýbrýs, Ýstanbul, Ýspanya kýyýlarýna adýma attýklarý, pek çok felsefi metni çevirdikleri, dönemlerinin en büyük ilmi merkezlerini oluþturduklarý da ortada deðil midir?

Kutsal kitaplarý ve özellikle Kur’an-ý Kerim’i suçlularý cezalandýrma yöntemleri konusunda eleþtirenler, aslýnda toplumda suçun önlenmesiyle bütün toplumun güven, refah ve huzur içinde yüzlerce yýl yaþayabileceðini de göz ardý ediyorlar. Ona bakýlýrsa, bir insaný ömür boyu dört duvar arasýna týkýp onu bir hayvan gibi hapsetmek de, adil deðildir ama bu adalet izafidir… Eðer bu insan, küçük bir çocuða tecavüz etmiþ ve sonra da onu öldürmüþse, onun idamý bile toplumun vicdanýný rahatlatmaya yetmeyebilir. Kur’an, bütün ceza tavsiyeleriyle aslýnda þunu söylemektedir, bazý suçlar bütün toplumu ilgilendirmeleri ve bir virüs gibi yayýlabilmeleri cihetiyle caydýrýcý bir þekilde cezalandýrýlmalýdýr… Bunun yöntemi ve þekli elbette dönemlere ve devletlere göre deðiþecektir ancak bir þey deðiþmeyecektir. O büyük suç caydýrýcý bir þekilde cezalandýrýlmalýdýr. Kaldý ki günümüz bazý geri kalmýþ toplumlarýnda uygulanan ve Kur’an’ýn ruhuyla uyuþmayan Recm gibi cezalarý da kimse Kur’an-ý Kerim’e mal etmeye kalkmamalýdýr. Kur’an, bütün ceza tavsiyelerinin yanýnda tevbe þartýný koymaktadýr… Tevbe edenlerin yani yaptýklarýna karþý piþman olanlarýn, bu piþmanlýðý gerçekten ortaya koyanlarýn afvedileceðinden bahsetmektedir. Birisinin zina ettiðini ispat edebilmek için bu zinayý gözleriyle bizzat görmüþ 4 þahit bulunmasý gerekmektedir mesela. Bu ayetlerde açýkça görülmektedir. Günümüzde hangi hukuk sistemi bu merhamete eriþebilmiþtir ki? Hz. Muhammed bile bütün uygulamalarýnda cezayý en son çare olarak düþünmüþ, kendilerini öldürmek için yalýn kýlýç çarpýþan düþmanlarýnýn esirlerini bile “okuma yazma” öðretmeleri karþýlýðýnda salývermiþtir. Demek ki Yaratýcý’nýn da isteði bu yöndedir. Kur’an’ýn bu anlayýþýna göre baklava çalan çocuklar asla cezalandýrýlmazdý mesela. Çünkü açlardýr ve devlet onlarý doyurmakla, herkesi kendilerine yetecek bir maaþla çalýþtýrmakla, onlarýn barýnma ihtiyaçlarýný temin etmekle yükümlüdür. (Muhacirler Medine’deki Ensar’ýn yanýna her birine bir iþ, bir ev hatta bir eþ verilmesi saðlandýktan sonra göçmüþlerdir) Kur’an-ý Kerim’deki mesela hýrsýzlýkla ilgili hükümler, her türlü sosyal haklarýn gözetildiði ve kimsenin hiçbir þeye muhtaç olmadýðý bir devlet oluþmadan uygulanamaz. O zaman zulüm olur… Nasýl ki, tutulamayan Orucun, kýlýnamayan namazýn kefareti mümkünse, bunun gibi de bu hükümlerin ille de harfiyen uygulanmasý gibi bir durum söz konusu deðildir… Bu durumda þartlar ve dönemin anlayýþý tavsiye edilen cezayý uygun bulmuyorsa, bunun yerine benzer caydýrýcýlýkta dönemin þartlarýna uygun baþka bir ceza ortaya konur… Burada Yaratýcý’nýn isteðinin özü iyi anlaþýlmalýdýr… Yaratýcý o suçun caydýrýlmasýný istemektedir ve buna karþýlýk ölüm cezasý da vermemektedir. Bu suçu cezalandýrmayýn da diyebilirdi ama bu yapýlan bir suç olduðunu ve bunun caydýrýcý bir þekilde cezalandýrýlmasý istenmektedir. O halde caydýrýcý ceza yasalarýyla hýrsýzlýk da önlenebilir, diðer bütün suçlar ve hak ihlalleri de…Öncelikli olansa eðitimdir. Zira Kur’an “oku” diye baþlar ve hiçbir ceza ayeti yer almaz baþlangýçta. Güzel bir ahlaki eðitim veremediðiniz insanlarý da elbette cezalandýramazsýnýz. Çünkü onun yapacaklarýndan siz sorumlusunuz devlet olarak… Kur’an’ýn tamamýyla kýyaslandýðýnda ceza ile ilgili ayetler binde bir bile deðildir. Daha çok ahlaki olgunluðu, inancýn gücünü arttýrmaya dönük ayetler vardýr orada.

Asýl þaþýrtýcý olansa, çölün ortasýnda daha önce hiçbir devlet, yasa, hukuk tecrübesine sahip olmayan ve de kitabi birikimi olmayan bedeviler içinde halen insanlýðýn zihnini dünya ölçeðinde meþgul eden böyle adaletli ve yeni hükümlerin ortaya çýkmýþ olmasýdýr. Kýzlarýn diri diri gömülmesinin yasaklanmasý, onlarýn da mirastan pay almalarý ve eðitilmeleri konusunda hassasiyet gösterilmesi, ilmin, düþünmenin öneminin vurgulanmasý, kuþlarýn, gezegenlerin, gemilerin hareketlerine dikkat çekilmesi, kölelerin azad edilmesinin istenmesi, insanýn doðumunun aynen anlatýlmasý, yepyeni sosyal ölçülerin ortaya konmasý (evlatlýk çocuðunun anne babasýna nisbet edilmesi gerektiði gibi), diþ fýrçalamanýn tavsiye edilmesi, günde beþ defa el, yüz, kol ve bacaklarýn, haftada bir kere de bütün vücudun yýkanmasýnýn istenmesi, temizliðe azami önem verilmesi, pis su temiz su ayrýmýn yapýlmasý, leþ, kan gibi saðlýða aykýrý maddelerin yenmesinin yasaklanmasý, alkolün yasaklanmasý, geçmiþtekilere göre ilerici ve mükemmel bir miras hukukunun bütün matematiksel ayrýntýlarýyla tespit edilmesi (hatta bu miras hukukunda ölen kiþinin annesine bile altýda bir verileceði ayetle ifade edilir), savaþta kimlere dokunulmamasý gerektiðinin belirlenmesi, aman dileyene, düþmana ve esirlere zulüm edilmemesi (Mesela bir Müslüman atom bombasý atamaz, intihar saldýrýsýnda bulunamaz), farklý din ve inançtakilerle (Ehl-i kitapla) birlikte yaþanabileceðinin deklare edilmesi, faizin yasaklanmasý (faizle enflasyon arasýndaki iliþkiyi ekonomistler bilir) Medine sözleþmesinin (ilk anayasa) vahiy ýþýðýnda oluþturulmasý, dünyadaki bütün stratejik noktalarýn hedef gösterilmesi (Ýstanbul, Kýbrýs gibi), saðlýkla ilgili olumlu hükümlerin getirilmesi (oturarak yem içme, karantina uygulamasý, acýkmadan yememe doymadan kalkma gibi), komþu haklarýnýn abartýlý bir þekilde önemsenmesi (Muhacir-Ensar kardeþliði), okumanýn yazmanýn, ilim öðrenmenin özendirilmesi gibi binlerce yenilik, bu yeniliklere oldukça yabancý olan bir toplumun bireyleri tarafýndan içselleþtirilmiþ ve baþarýlý bir þekilde yaþama sokulmuþtur. Bu dönemde dünyanýn diðer bölgelerinde ise Orta Çað karanlýklarýna doðru yol alýnýyordu. Kur’an bu gidiþatý ya da bu durumu da ortadan kaldýrmak için bütün dünyaya önerilerde bulunmuþtu… “Birbirinizi Rabler olarak kabul etmeyin” demiþti mesela… Kilise’yi bir zulüm makinesine dönüþtüren iþte bu emre uyulmamasýydý. Dolayýsýyla Hýristiyanlarýn vahiyden uzaklaþmýþ olmasýydý. Daha yeni yeni Hýristiyanlýk dünyasýnda taþlar yerine oturmakta ve Kur’an-ý Kerim’in bozulmuþ Hýristiyanlýðý aslýna döndürmek amacýyla kendilerine de hitap edene Ýlahi bir hitap olduðunu düþünenlerin sayýsý çoðalmaktadýr. Çocuklarýn günahsýz olduðu kabul edilmektedir yavaþ yavaþ.. Katolik papazlarý eðer evlenebilmiþ olsaydýlar mesela, çocuk tacizleri gibi durumlara düþmeyecekleri oldukça açýktý. Ýþte Katoliklik bu konuda da bir çýkýþ arayýþý içindedir bugün… Halbuki Hz. Muhammed kendisine gelen vahyin bütün insanlýða bir uyarý olduðunu o dönemin bütün büyük devletlerine gönderdiði mektuplarýyla ortaya koymuþtu. Bu da vahyin apayrý bir deliliydi aslýnda. Arýya, kuþa, kediye ne yapmasý gerektiðini içgüdüsel olarak ilham eden Allah, insanla da iletiþime geçerek onlardan ne istediðini söylemiþtir böylelikle…


Protestanlýðýn kurucusu Luther, kiliselerdeki heykelleri ve resimleri temizlerken vahyin kaynaðýna yöneldiðini iddia ediyordu. Ancak teslisi ortadan kaldýracak gücü-cesareti kendisinde bulamadý ve oraya kadar gidebildi… Kur’an’ýn kaynaðýna yönelen samimi dindarlarýn –Selefiyye, Hanefilik, Mutezile vd.- hangi mezhepten olurlarsa olsunlar, þirkten uzak kalmak, Yaratýcý’nýn Varlýðýný en layýkýyla Birlemek için hurafelere, akýl dýþýlýklara, efsanelere, uydurmalara, Putperestlik kalýntýsý bütün yaþantýlara nasýl savaþ açtýklarýný bilmeyen mi vardýr? Bugün Arabistan’da bu Tevhid anlayýþýnýn en koyu þekli, Kur’an’ýn emirlerine uyduklarýný iddia edenler tarafýndan abartýlý ya da deðil uygulanmýyor mu? Aðaçlara çaput baðlamayý, diðer uðursuzluk inanýþlarýný Kur’an mý emrediyor yoksa bütün bu hurafe inanýþlar vahiy öncesi dönemlerin kalýntýlarý mý?

Sonuç olarak Yaratýcýyla iletiþimsiz bir Deizm’in insanlýk için Putperestlikten öte bir anlamý olmayacaktýr… Hiçbir þeye karýþmayan, tamamen sessiz, duymayan, görmeyen, atomlardan ve hücrelerden baþka bir þey düþünmeyen, insanlarla hiçbir alakasý olmayan, gerektiðinde kendisine yalvaramayacaðýmýz, bizden ne istediðini ve kâinatý neden yarattýðýný sýr gibi sakladýðýndan dolayý bunlarýn cevaplarýný asla bilemeyeceðimiz, her þeyi kendi haline býrakmýþ bir Tanrý… Bu Tanrý’nýn adý olsa olsa Put Tanrý olur… Hatta bu Tanrý zalimleri cezalandýramayacak kadar aciz, mazlumlarý mükafatlandýrmayacak, onlarý çektikleri acýlarla býrakacak kadar zalim bir Tanrý. Ahura Mazda inanýþýndaki gibi sadece iyilikleri yapýyor. Halbuki kainatýn var oluþ hikayesi bir koca patlamayla baþlar ve bugün biz patlama deyince hiç de olumlu duygular içine girmeyiz. Depremlerde bir sürü insan ölür ama bütün depremler Yaratýcý’nýn yaratma sürecinin devam edegelen icraatlarýdýr… Yani depremler olmadan, volkanlar patlamadan dünya bu þekliyle oluþabilecek miydi? Þimdi O Yaratýcý kendi icraatlarýný yaptýðý sýrada ölen insanlar hiç ilgilenmeyecek ve onlarýn ruhlarýný bir mükafat alemine almayacak mýdýr? Deistler böyle bir Tanrý’nýn merhametli ve iyilik dolu bir Tanrý olduðunu nasýl iddia edebilirler ki? Genetik olarak her þeyimiz tam dünyaya geldik diyelim ama insanlarýn hatasý sonucu atýlan bir atom bombasý ile tam bir mutasyona uðradýk… Her þeyi yaratan Yaratýcý bu Süper Devleti yöneterek bu karara imza atanlarý dünyadayken de cezalandýrmadý… O mutasyona uðramýþ adam da acýlar içinde birkaç yýl sonra öldü… Ne oldu þimdi? Nerede Deistlerin merhametli ve adaletli Tanrýsý? Bütün bu alemi yaratabilecek ama yapýlanlarýn karþýlýðýný gördüðü bir sonsuz alemi oluþturamayacak… Bütün eksikliklerin tamamlandýðý, mükemmelleþtiði bir sonsuz alemi olmayacak… Yarattýklarýna o kadar deðer vermiyor ki, bir anda onlarý yok edecek, yokluk karanlýklarýna gömecek… Halbuki bir Yaratýcý varsa ve o Sonsuzsa, onun haricinde yokluk denen bir boþluðun kalmayacaðý da aþikar deðil midir? Bütün var edilenler, onun Sonsuzluðu dýþýnda hangi bir alaný bulup oraya gidebileceklerdir… O Sonsuzsa elbette yok olmak denen de bir þey olmayacaktýr… Çünkü Sonsuzluk Sonsuzluktur onun zýddý olamaz. Sonsuz hangi sayýyla çapýlsa, bölünse, toplansa ya da çýkarýlsa da sonuç yine Sonsuzdur… O Sonsuzun varlýðýný kabul edenlerin, ruhlarýnýn yok olacaðýný, bir ceza ve ödül yerinin olmayacaðýný savunmalarý da saçma olacaktýr… Çünkü her þey O’nun Sonsuzluðundadýr ve Sonsuzluðuna gitmektedir. Sonsuzun bir þey kaybetmesi ise imkansýzdýr… Yaratýcýnýn, kendisinin varlýðýný anlamayý sadece akýllarýn dürbünlerine býrakmasýbüyük zalimlik olmayacak mýydý? Asýl Putperestlik zihniyeti, vahiyden kendisini soyutlamýþ, akýllarýyla her türlü meseleyi hallettiklerine inanan toplumlarda kendisini göstermemiþ midir? Yunanlar, Ýslam öncesi Araplar, Hz. Musa’ya gelen vahyi terk edip buzaðýya tapan Ýbraniler, kendilerine gelen vahyi býrakýp Papalarýn sözüne uyan Hýristiyanlar, baþlangýçta bir olan Yaratýcý’nýn varlýðýný haykýran Vahiylerinden uzaklaþan Hind dinlerinin mensuplarý, Þintoistler, Budistler ve diðer bütün diðer din mensuplarý, vahye yakýnlaþtýklarýnda Allah’a, vahyi býrakýp baþka hurafe sözlerle; kendi ürettikleri efsanelerle avunduklarýnda Putperestliðe hatta Ateizm’e yaklaþmamýþlar mýdýr?

Deizm akýmýnýn etkisi içine girmiþ dostlarýmýz, inandýklarý o Put gibi sessiz ve hareketesiz olan vehmi Tanrý’yý, kendi inanç isteklerinin tatmini adýna sadece inanýlacak bir Put gibi görmüyorlarsa, O’nun insanlarla iletiþim kurarak isteklerde bulunabileceðine de inanmalý ve de dinlerle barýþmalýlar… Yoksa bir Sonsuz Hayat diliminde, inandýklarýný iddia ettikleri vehmi Tanrýlarý uçar gider, gerçek olanla, Sonsuz olan Allah, Yahve, Elohe; hangi adla adlandýrýrsak adlandýralým bütün Sonsuz Özellikleri ile Tek olan Gerçek Ýlah’la baþ baþa kalýverirler… Ha ben yanýlýyorsam, Hz. Ali’nin dediði gibi “kaybedeceðim hiçbir þey yok!”


ALLAH ÝNSANLARLA NEDEN ÝLETÝÞÝME GEÇÝYOR? BUNU ANLAMAK ÝÇÝN AÞAÐIDAKÝ AYETLERÝ OKUYUNUZ!

YÜCE KÝTABIMIZ KUR’AN-I KERÝM’DE, SOSYAL ADÂLETLE ÝLGÝLÝ KUTSAL ÂYETLER.



…..Onlar, gaybe inanýrlar; Namazlarýný kýlarlar, kendilerine verdiðimiz rýzýktan infak ederler (daðýtýrlar). (Bakara - 3).

…..Ýþte onlar, Âhireti verip dünya hayatýný satýn alan kimselerdir. Bundan dolayý azaplarý hafifletilmeyeceði gibi; onlara yardým da edilmeyecektir. (Bakara - 86).

…..Yüzlerinizi doðu ve batýya çevirmeniz “birr (insanlarý, Allah’a yaklaþtýran iyilik, hayýr, itaat)” deðildir. Asýl birr; Allah’a Âhiret gününe, Meleklere, Kitab’a ve Peygamberlere inanan; malý sevmesine raðmen akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlara, dilencilere, köle ve esirlere veren, namazý kýlan, zekatý veren, söz verdiðinde sözünü yerine getiren; sýkýntý, hastalýk ve savaþ zamanýnda sabredenlerdir. Doðru olanlar Onlardýr. (Müttakiler) korunanlar da Onlardýr. (Bakara - 177).

…..Aranýzda mallarýnýzý haksýz sebeplerle yemeyin; halkýn mallarýndan bir kýsmýný bile bile günahla yemek için o mallarý hakimlere rüþvet olarak vermeyin. (Bakara - 188).

…..Allah yolunda infak edin (mallarýnýzý daðýtýn, harcayýn). Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayýn. Ýyilik edin. Doðrusu Allah, iyilik edenleri sever. (Bakara - 195).

…..Ýnsanlardan kimi “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!” der. O’nun Âhiretten nasibi yoktur. (Bakara - 200).

…..Küfredenlere (inkarcýlara) dünya hayatý süslendi. Ýman edenlerden kimi ile eðleniyorlar. Oysa korunanlar (Takvaya erenler) kýyamet gününde, onlarýn üstündedirler. Allah, dilediðine hesapsýz rýzýk verir. (Bakara - 212).

…..Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; verdiðiniz hayýr (mal) ana-babanýn, yakýnlarýný, yetimlerin, yoksullarýn, yolda kalmýþlar içindir. Her ne hayýr iþlerseniz þüphesiz Allah çok iyi bilir. (Bakara - 215).

…..Ey inananlar! Ne alýþveriþin, ne dostluðun ve ne de iltimasýn olmadýðý gün gelmeden önce, size verdiðimiz rýzýktan infak edin…(Bakara - 254).


…..Eðer isteseydi de sizi sýkýþtýrsaydý; cimrilik ederdiniz ve sizin kinlerinizi ortaya çýkarýrdý. (Muhammed - 37)


…..Ýþte siz Allah yolunda harcamanýza (daðýtmanýza) davet edilmekte olanlarsýnýz. Fakat içinizde cimrilik edenler vardýr. Kim cimrilik ederse ancak kendi nefsine cimrilik etmiþ olur. Allah zengindir, siz ise fakirlersiniz. Eðer yüz çevirirseniz, yerinize sizden baþka bir toplum getirir. Sonra da onlar, sizin benzerleriniz olmazlar. (Muhammed - 38)


…..Geceleri pek az uyurlar…

…..Seherlerde istiðfar ederler…

…..Mallarýnda dilenci ve yoksulun hakký vardýr.(Zariyat – 17,19)


…..Bizi zikretmekten yüz çeviren ve dünya hayatýndan baþkasýný istemeyen kimselerden yüz çevirir! (Necm - 29)


…..Gördün mü þu adamý ki arkasýný döndü. (Necm - 33)

…..Azýcýk verdi, gerisini elinde sýmsýký tuttu. (Necm - 34)

…..Ýnsana emeðinden baþka bir þey yoktur. (Necm - 39)

…..Gerçek, þu(nu) baþkalarýna muhtaç olmaktan o kurtardý ve o, sermaye sahibi kýldý. (Necm - 48)

…..Allah’a ve Peygamberine iman edin! Size vekalet verdiðinden harcayýn (daðýtýn). Ýçinizden iman edip de Allah için daðýtanlar; onlar için büyük mükafat vardýr. (Hadid - 7)

…..Ne oluyor size ki; Allah yolunda daðýtmýyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirasý Allah’ýndýr. Ýçinizde fetihten evvel harcayan ve muharebe eden kimseler bir olmaz. Onlar, derece itibariyle sonra harcayan ve muharebe edenlerden daha büyüktür… (Hadid - 10)

…..Kimdir O, Allah’a güzel bir ödünç (karz-ý hasen) verecek olan ki; Allah da onun verdiðini kat kat artýrsýn ve onun için þerefli bir mükafat versin? (Hadid - 11)

…..Ve onlardan önce o yurda yerleþen, imana sarýlanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler. Ve onlara verilenlerden ötürü göðüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyacý olsa dahi; (kardeþlerini) öz canlarýna tercih ederler. Kim nefsinin cimriliðinden korunursa; iþte onlar umduklarýna erenlerdir. (Hadid - 11 ile 18 arasýnda)

…..Hakikat, sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadýnlar ve Allah’a güzel borç (karz-ý hasen) verenler… Ýþte onlar (verdikleri), kat kat artýrýlýr. Onlar için çok þerefli bir mükafat vardýr. (Hadid - 18)

…..Bilin ki; dünya hayatý ancak bir oyundur, eðlencedir, bir süstür, aranýzda bir övünüþtür. Mallar da evlatlar da bir çoðalýþtýr. Bu týpký bir yaðmura benzer ki; bitirdiði ot, ekincilerin hoþuna gider. Sonra o kurur da sen sapsarý bir hale getirilmiþ görürsün. Sonra da o, bir çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan baðýþlanma ve hoþnutluk vardýr. Dünya hayatý, aldatýcý zevkten baþka bir þey deðildir. (Hadid - 20)

…..Onlar cimrilik edip; insanlara da cimriliði emrederler. Kim yüz çevirirse þüphe yoktur ki Allah zengindir; bütün övgülere layýk olanýn ta kendisidir.. (Hadid - 24)

…..Onlarýn ne mallarý, ne de evlatlarý kendilerinden Allah(ýn azabýn)dan bir þey savamaz. Onlar ateþ halkýdýr. Orada ebedi kalacaklardýr. (Mücadele - 17)

…..Allah’ýn memleketler ahalisinde, Peygamberine verdiði “Fey’i (ganimetin genel adý)” Allah’a, Peygamberine, yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. (Ya Muhammed!) Tâ ki o mallar yalnýz zenginler arasýnda dolaþan bir devlet olmasýn…(Haþr - 7)

…..(Bir de o mallar) Göç eden fakirlere aittir ki; Onlar Allah’tan fazl ve hoþnutluk ararlar; Allah’a, Peygamberine yardým ederlerken; yurtlarýndan ve mallarýndan çýkarýlmýþlardýr. Ýþte bunlar doðrularýn ta kendileridir. (Haþr - 8)

…..Ey insanlar! Size, sizi acý azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi?(Saf - 10)

…..Allah’a ve Resulüne inanýrsanýz; mallarýnýzla ve canlarýnýzla Allah yolunda cehd ederseniz. Eðer bilirseniz sizin için en iyisi budur. (Saf – 11)

…..Ey inananlar! Cuma günü namaz için çaðrýldýðý zaman, Allah’ý anmaya koþun, alýþ-veriþi (iþ-gücü) býrakýn. Eðer bilirseniz bu sizin için daha hayýrlýdýr. (Cum’a - 9)

…..Namaz kýldýktan sonra yeryüzüne daðýlýn ve Allah’ýn lütfundan (nasibinizi) arayýn. Allah’ý çok zikredin ki kurtuluþa eresiniz. (Cum’a - 10)

…..Bir ticaret ve eðlence gördükleri zaman hemen daðýlýp ona gittiler ve (Ya Muhammed) seni ayakta býraktýlar. De ki: Allah’ýn yanýnda bulunan, eðlenceden de ticaretten de hayýrlýdýr. Allah rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr.” (Cum’a - 11)

…..Onlar öyle kimselerdir ki: “Allah’ýn elçisinin yanýnda bulunan (göçmen fakir)leri beslemeyin ki daðýlýp gitsinler” diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazinesi Allah’ýndýr, fakat münafýklar anlamazlar. (Münafikun - 7)

…..Ey inananlar! Mallarýnýz ve çocuklarýnýz sizi Allah’ý zikretmekten alýkoymasýn. Kim bunu yaparsa; iþte onlar, zarara uðrayanlardýr. (Münafikun - 9)

…..Birinize ölüm gelip de: “Rabbim, (ne olur) beni yakýn bir süreye kadar erteleseydin de verip iyilerden olsaydým!” demesinden önce, size verdiðimiz rýzýktan infak edin. Allah için daðýtýn (harcayýn). (Münafikun -10)

…..Mallarýnýz ve evlatlarýnýz sizin için bir fitne (deneme)dir; (Allah, onlarla sizi imtihan etmektedir). Büyük mükafat ise Allah’ýn yanýndadýr.(Teðabün - 15)

…..O halde gücünüz yettiði kadar Allah’tan sakýnýn (O’nun öðütlerini) dinleyin. (O’na) itaat edin. Kendi iyiliðinize olarak mallarýnýzý Allah uðrunda infak edin (harcayýn). Kim nefsinin cimriliðinden korunursa; iþte onlar, kurtuluþa erenlerdir. (Teðabün - 16)

…..Eðer Allah’a güzel borç (karz-ý hasen) verirseniz; Allah onu, sizin için kat kat yapar ve sizi baðýþlar Allah karþýlýk verendir, halimdir. (Teðabün - 17)

…..Yahut Allah, rýzkýný tutacak olursa (keserse); size rýzýk verecek kimdir? Doðrusu onlar azgýnlýk ve nefret içinde direnmektedirler. (Mülk - 21)

…..Mal ve oðullar sahibi olmuþ diye;

…..Kendisine Âyetlerimiz okunduðu zaman; “eskilerin masallarý” dedi.

…..Biz onu, burnunun üzerine damga vurup iþaretleyeceðiz.

…..Biz bunlara da bela verdik. Þu bahçe sahiplerine bela verdiðimiz gibi; Hani onlar, sabah olunca (kimse görmeden) onu mutlaka devþireceklerine yemin etmiþlerdi.

…..Ýstisna da etmiyorlar (Allah dilerse biçeriz demiyorlar)dý.

…..Fakat onlar, uyurlarken hemen dolaþýcý bir bela, onu sardý;

…..Bahçe simsiyah kesiliverdi.

…..Sabahleyin, birbirlerine seslendiler:

…..”Haydi, devþirecekseniz: erkenden çýkýp ekininize gidin!” diye.

…..Derken yürüdüler; gizlice fýsýldaþýyorlardý:

…..”Sakýn bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanýnýza sokulmasýn!” diye.

…..Kendilerince (yoksula) vermemeye güçleri yetermiþ gibi erkenden gittiler.

…..Fakat bahçeyi görünce: “Herhalde yolu þaþýrdýk!” dediler.

…..”Hayýr, doðrusu biz yoksun (mahrum) býrakýldýk!”

…..Orta (yoldan giden iyi)leri, “Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?” dedi.

…..”Rabbimizi tesbih ederiz. Doðrusu biz zulmedenlermiþiz.” Dediler. (Kalem: 14-29)

…..”Keþke ölüm iþimi bitirmiþ olsaydý!”

…..”Malým bana hiçbir fayda vermedi.”

…..”Gücüm (saltanatým) benden yok olup gitti (hiçbir þeyim kalmadý)”. (Hakka: 27-29)

…..”Çünkü o büyük Allah’a inanmýyordu!”

…..”Yoksulu doyurmaya önayak olmuyordu.”

…..Bugün onun için candan bir dost yoktu.

…..Ýrinden baþka yiyecek yoktur.

…..Onu, (bile bile) hata iþleyenlerden baþkasý yemez.

…..Yoo, yemin ederim; gördüklerinize,

…..Ve görmediklerinize ki;

…..O (Kur’an), elbette þerefli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür.

…..O, bir þairin sözü deðildir. Ne de az düþünüyorsunuz!

(Hakka: 33-42)



…..(Kendine) çaðýrýr; sýrtýný dönüp gideni,

…..(Mal) toplayýp kasada yýðaný!

…..Doðrusu insan, hýrslý (ve huysuz) yaratýlmýþtýr.

…..Kendisine kötülük dokundu mu sýzlanýr;

…..Kendisine hayýr dokundu mu (yoksullara) vermez (sýký tutar; cimrilik eder).

…..Ancak namaz kýlanlar bunun dýþýndadýr. (Mearic: 17-22)


…..Verdiðini, çok bularak baþa kakma!

…..Rabbin için sabret. (Müddesir: 6-7)


…..(Çýrýlçýplak) tek olarak yarattýðým o kimseyi bana býrak.

…..Ona uzun boylu mal verdim.

…..Göz önünde oðullar (verdim).

…..Kendisine bir döþeyiþ döþedim (servet, evlat ve çeþitli nimetler verdim).

…..Hala daha da artýrmama göz dikiyor.

…..Hayýr! Çünkü O, Bizim Ayetlerimize karþý bir inatçý kesildi.

…..Onu dimdik bir yokuþa sardýracaðým!

…..Zira O, düþündü; ölçtü, biçti.

…..Kahrolasý! nasýl da ölçtü, biçti.

…..Yine kahrolasý! Nasýl ölçtü, biçti.

…..Sonra baktý.

…..Sonra, surat astý. Kaþlarýný çattý.

…..Sonra arkasýný döndü, büyüklük tasladý;

…..”Bu dedi, rivayet edilip; öðretilen bir büyüden baþka bir þey deðildir.”

…..”Bu, sadece bir insan sözüdür.”

…..O’nu sekar’a (Cehennem’e) atacaðým! (Müddesir:11 -26).




….. Hayýr! Siz çabuk (geçen þu dünyayý) seviyorsunuz da;

…..Ahireti býrakýyorsunuz. (Kýyamet: 20-21)



…..Yoksula, yetime ve esire; O’nun sevgisi için yemek yedirirler;

…..”Biz, size sýrf Allah rýzasý için yediriyoruz, sizden bir karþýlýk ve teþekkür beklemiyoruz.”

…..”Çünkü biz, suratsýz; çok katý bir gün(ün azabýn)dan ötürü Rabbimizden sakýnýrýz.”(derler).(Ýnsan: 8-10)




…..Hayýr! doðrusu siz, yetime ikram etmiyorsunuz.

…..Yoksula yemek vermeðe (birbirinizi) teþvik etmiyorsunuz.

…..Mirasý helal, haram demeden yiyorsunuz.

…..Malý da pek çok seviyorsunuz.(FECR: 17-20)


…..Ýþte o gün insan anlar; ama artýk anlamanýn, kendisine ne faydasý var?..

…..(O zaman insan): “Ah keþke ben bu hayatým için (iyi þeyler yapýp) gönderseydim!” der. (Fecr: 23-24)

…..Yoo, and içerim bu þehre;

…..Ki Sen içinde oturmaktasýn.

…..Babaya ve ondan meydana gelen çocuða (and içerim)

ki;

…..Biz, insaný zorlular arasýnda yarattýk.

…..Ýnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceðini mi sanýyor?

…..(Gösteriþ ve övünme için) “Ben bir çok mal telef ettim” diyor.

…..Kimse kendini görmedi mi sanýyor?..

…..Biz, ona vermedik mi iki göz.

…..Bir dil, iki kulak?

…..O’na iki tepe (iki hedef: iyilik ve kötülük yolu) gösterdik.

…..Fakat O, (hedefe varmak, yapýlan iyiliklere teþekkür etmek için) sarp yokuþu geçemedi.

…..Sarp yokuþun ne olduðunu nereden bileceksin?

…..Bu, bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek;

…..Yahut doyurmaktýr: açlýk günün de.

…..Yakýnlýðý bulunan yetimi,

…..Yahut hiçbir þeyi bulunmayan yoksulu!..

…..Sonra inanýp birbirlerine sabýr tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak;

…..Ýþte Onlar, saðýn adamlarýdýr (uðurlu kiþilerdir). (Beled: 1-18)

…..Bundan dolayý kim (fakirlere) verir, (günahlardan) korunursa;

…..Ve en güzeli doðrularsa;

…..Ona en kolayý, kolaylaþtýrýrýz.

…..Fakat kim cimrilik eder, kendilerini zengin görüp; tenezzül etmezse;

…..Fakat en güzeli de yalanlarsa;

…..Ona en güçlüðü, kolaylaþtýrýrýz.

…..Kendisi (çukura) düþtüðü zaman, malý Ona hiçbir fayda saðlamaz. (Leyh: 5-11).


Kaynak: http://www.varliktanveriler.com/new/kitap/islamekonomisi/sayfa19_yucekitabimiz.htm



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn dinbilim kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tebbet Suresindeki Mucizeler

Yazarýn bilimsel ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Eston Dili ve Türkçe
Fince Türkçe Benzerliði
Ýbranice - Hintçe Kardeþliði
Türkçe'nin Þifresi - Türkçe'nin Üstünlüðü - 2
Adem ve Havva Dili
Esperanto ve Türkçe
Türkçe'nin Þifresi - Türkçe'nin Üstünlüðü - 1
Türkçe'mizin Ermenice'ye Etkileri
Türkçe'nin Yitik Kardeþi; Kýzýlderilice!
Sümer'e Farklý Bir Bakýþ

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sen Var Ya Sen! [Þiir]
Çakkýdý Çakkýdý [Þiir]
Bâlibilen Dilinde Þiir [Þiir]
Üç Boyutlu Þiir [Þiir]
Miraciye [Þiir]
Saðanak Sen Yaðýyor [Þiir]
Bülbüller Þehri Ýstanbul [Þiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Þiir]
Burasý Sessiz Biraz [Þiir]
New Orleans'lý Siyahi Kirpiklerin [Þiir]


Oðuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatýn her alanýnda çalýþmalar yapýyor.

Etkilendiði Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoðlunun özelliði deðil midir iletiþimde bulunduðu varlýklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Oðuz Düzgün, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.