Ýnsan gülümsemeyle gözyaþý arasýnda gidip gelen bir sarkaçtýr. -Byron |
|
||||||||||
|
Kültür, sanat ve medeniyet tarihimizin önemli ve renkli simâsý Evliya Çelebi, her ne kadar yazdýðý seyahatnâmedeki “seyyâh “ kimliði ile özdeþleþmiþ ise de, bildiðimiz gibi o, bir seyyah olmasýnýn yanýnda, ayný zamanda ebced hesabý ile tarih düþecek derecede bir þâir, nakkâþ, hattat, müzehhib, hakkâk ve bunlarýn hepsinin ötesinde bir müzik adamýdýr. Kendisine büyük bir þöhret saðlayan seyahatlerini yapmasa, daha doðrusu rüyasýnda bulunduðu “ seyahat yâ Resulallah “ talebine, sevgili Peygamberimizden olumlu bir karþýlýk alamasaydý, belki de bizler onu bu gün musýkîþinas kimliði ile anacaktýk. Seyahatnamesindeki musýkî bilgilerinden söz etmeden önce, yaþadýðý o yüzyýlda Osmanlý Musýkisinin durumu ile kendisinin musýkîþinas kimliðine kýsaca göz atmanýn faydalý olacaðýný düþünüyorum. Ahmed Hamdi Tanpýnar’ ýn “Musýkîde Tam Klâsik Devir” olarak tanýmladýðý 17. yüzyýlda Geleneksel Musýkîmiz yavaþ yavaþ merkezden çevreye; yani saray ve konaklardan geniþ halk kesimlerine doðru yayýlmaya baþlar. 17. Yüzyýl Osmanlý Musýkîsi’nin yükseliþe geçtiði bir dönemdir. 9. asrýn ortalarýndan itibaren Ýslâmiyeti kabul etmemizle birlikte, toplumun bütün kurumlarýnda etkili olan Ýslâm kültür ve medeniyeti, Türk musýkîsi’ nde de hem þekil hem de muhteva olarak yeniden yapýlanma faaliyetlerini de beraberinde getirmiþtir. 15.yüzyýldan itibaren teorik inþasýný bitirip filizlenmeye baþlayan musýkimiz, artýk repertuvar ve seslendirme açýsýndan büyük bir birikim saðlamýþtýr. Musýkimiz batý notasý ile ilk defa o dönemde Ali Ufkî Bey aracýlýðýyla tanýþacaktýr. Bestelenen eserlerde artýk yepyeni bir üslup ortaya çýkmýþtýr. Sözlü eserlerde Türkçe güfteler, Arapça ve Farsça güfteli eserlere oranla daha da çoðalmýþtýr. 16. y.y. da baþta Fuzuli, Baki, Zâti, Baðdatlý Ruhi, Taþlýcalý Yahya gibi divan þairleri, Pir Sultan Abdal, ve Köroðlu gibi halk edebiyatý ozanlarý ile baþlayan ve 17. Yüzyýlda, Nef'î , Þeyhülislam Yahya, Neþâti, Nâili, Nâbi, Karacaoðlan, Âþýk Ömer, Gevherî , Kul Himmet, Kul Nesimî gibi þairler ile devam eden geliþme, geleneksel ve halk musýkimizin sözlü formlarýnýn Türkçeleþmesinde en önemli etken olur. Musýkîde ise “ Nevbet-i mürettebe ”, “ kavl “,” gazel “, terâne “, “ fürûdeþt “ gibi formlarýnýn yerini artýk, “ kâr “, “ beste “, “ nakýþ semâi “ gibi yeni yeni beste formlarý almaya baþlamýþtýr. Önceki yüzyýllarda Arap edebiyatýndan aynen aktarýlmýþ olan aruz bahirleri ile iliþkili usul kalýplarýnýn yerini daha özgün usul kalýplarý alýr. O dönemin önemli þairi Hekim Þuuri Hasan Efendi ( ?- 1693 ) musýkimizde hangi makamlarýn hangi hastalýklara iyi geldiðini ve makamlarla tedavi yöntemlerini yazar. O zamana kadar merkezi Konya’ da bulunan ve geleneksel musýkimizin beslenmesinde ana damar olan Mevlevîliðin merkezinin IV. Murad Han zamanýnda Ýstanbul’ a taþýndýðýný görüyoruz. Bu olgu, geleneksel musýkinin özgünleþmesi ve repertuvarýnýn zenginleþmesinde önemli bir etken olacaktýr. Çünkü Mevlevîhaneler bir anlamda o devirlerin konservatuvar misyonunu da yüklenmiþlerdir. Osmanlý musýkîsi, devletinin hakimiyet alaný içinde, hatta hakimiyet alaný dýþýnda kalan coðrafyanýn müziklerinde dahi etkili olmaya baþlamýþtýr. Türk askeri müziði olan “ Mehter “ ve musýkisine özgü çalgýlar Avrupa’ da tanýnmaya baþlar. Evliya Çelebi de, Seyahatnâme’sinde, Avrupa’ daki bazý evlerde Türk Musýkisi sazlarý bulunduðundan söz etmekdedir. Öyleki Batý’ nýn çoksesli müzik kompozitörlerinin eserlerinde Osmanlý musýkisinden esinlenilen naðmeler belirmeye baþlar. Bunun ilk örneði N.A.Strung’ un “Esther “ operasýnda görülür. Opera’ nýn temasýndaki mehter etkisi bariz bir þekilde hissedilir. IV. Murad Baðdat seferinden Ýstanbul’ a dönüþünde oradan baþta Þahkulu olmak üzere toplam 12 mûsîkîþinasý da beraberinde getirmiþtir. Ayrýca 17. Yüzyýl boyunca Osmanlý ve Ýranlý müzisyenler arasýnda ortak bir repertuvar oluþturulmuþ, Ýran Sarayýnda da Efendi Hannân ve Þah Abbas gibi Osmanlý müzisyenler görev yapmýþlardýr. Enderun mûsîkîþinaslarýndan Ali Ufkî lâkaplý Polonya asýllý müzik adamý Albert Bobowski (1610-1675), Murad Aða, Üsküdarlý Zâkirbaþý Hâfýz Kumral Mehmet Efendi , Solakzâde, Âmâ Kadri Efendi, Benli Hasan Aða, Neyzen Yusuf Çengî Dede, Þeþtârî gibi isimler de Çelebimizin çaðdaþý müzik adamlarýdýr. Çelebimiz daha çocukluk yýllarýnda devrin önemli musýkî üstâdý olan Derviþ Ömer Gülþeni’ nin de rahle-i tedrisinden geçmiþtir. 7 senelik medrese eðitiminden sonra, dönemin siyaset ve sanat akademisi diyebileceðimiz Enderûn okuluna girmiþ ve buradaki 4 sene öðrenimini sürdürürken, okulun bugünkü konservatuvar iþlevini gören meþkhânesinde musýkî bilgisini daha da geliþtirmiþtir. Geleneksel Musýkîmizin önemli bir saz eserleri bestecisi olan Benli Hasan Aða ( 1602- 1665 ) ve tasavvuf musýkimizin önemli bir hânende ve bestekârý olan Vehbi Osman Efendi , Çelebi’ nin Enderûn meþkhânesinde birlikte meþk ettiði insanlardýr.. Sene 1635 ve aylardan Ramazan’ dýr. Evliya Çelebi, o yýlýn Kadir Gecesi’ nde Ayasofya Camii’ nde kýlýnan teravih namazýnda müezzindir ; dolayýsýyla bu görevi ile birlikte ayný zamanda okuduðu kamet, tekbîr, salâvât, salât belki de kaside ve ilâhî ’ lerle tasavvuf musýkîsinin cami dalýnda icrâlar yapmaktadýr. Sultan Murat da saray erkâný ile birlikte ayný Cami’ dedir. Yanýnda Evliyâ’ nýn teyzesinin kocasý olan ve sonraki yýllarda Sadrazamlýk görevinde de getirilecek olan Silahtar Melek Ahmet Paþa da bulunmaktadýr. Padiþah onun gerek ses güzelliði ve gerekse okuyuþ tavrýndan oldukça memnun kalmýþtýr. Namazdan sonra kendisini camideki Padiþah mahfiline davet eder. Cami çýkýþýnda Evliya, doðrudanTopkapý Sarayý’na götürülür ve padiþah musahibi ( özel hizmetlisi ) olarak iþe baþlatýlýr ve ünlü seyahatlerine baþlayacaðý 1640 yýlýna kadar orada görev yapacaktýr. Zamanla bilgi ve kültürü yanýnda, güzel sesi, hazýrcevaplýðý ve espritüel kiþiliði ile padiþahýn özel meclislerinin deðiþmez sohbet arkadaþlarýndan biri olur. Padiþah ile olan yakýnlýðýný þöyle anlatýr: “ Hünkârýmýz hâkir ile ol kadar hüsn-i ülfet etmiþ idi kim (güzel dostluk kurmuþ idi), sehel müteellim olsalar ( biraz kederlenseler ) cümle musahibân ‘ bre meded Evliyâ’ yý getirin ! ‘ deyûb bir güne evzâ u etvâr ( davranýþ ) ile huzuruna varub, hâkiri gördükde bi emrillâh ‘ iþte def-i gâm ( gam giderici )geldi ‘ deyü tebessüm ederdi. ‘ …“ Evliya, IV. Murad'ýn huzuruna kabul edidiði ilk gün kendisine : "Yola düþüp giden dilber, / Musa'm eðlendi gelmedi./ Yoksa yolda yol mu þaþtý?/ Musa'm eðlendi gelmedi. “ sözleri ile baþlayan aðýtý okuduðundan, bunun da Padiþah’ ý üzdüðü, hatta aðlattýðýndan söz edilir. Zira bu aðýt, onun çok sevdiði nedimi Musa Çelebi’ nin , Yeniçeriler tarafýndan kendisinin yanýndan alýnarak, linç ediliþinden sonra yakýlmýþtýr. Bu yüzden padiþah, ülke genelinde bu aðýtýn okunmasýný yasaklamýþtýr. Ancak, Evliya bunun farkýnda deðildir. Seyahatnâmesinde, Saraydaki ilk gününde ayný zamanda kendisinin musiki hocasý Derviþ Ömer'e ait bir varsaðý (Varsak Türkleri tarafýndan söylendiði için bu adla anýlan, yiðitçe bir havayla okunan, çoðunlukla "bre", "hey", "hey gidi", gibi ünlemler taþýyan ve kendine özgü bir ezgiyle söylenen bir türkü biçimidir.) ile, segâh, mâye ve bestenigâr makamlarýnda eserler okuduðundan da bahseder. Bilindiði gibi Sultan Murad, büyük dedesi Sultan Murad Hüdâvendigâr ile baþlayýp, sonraki yüzyýldaki torunu III. Sultan Selim ile zirvesine ulaþan, hânedan soyunda ziyâdesi ile mevcut olan musýkî yeteneði zincirinin önemli bir halkasýdýr. Cengaver komutanlýðý ve devlet baþkaný olarak verdiði resimle disiplinli, tavizsiz ve devletin bekâsý uðruna son derecede acýmasýz bir karakter sergilese de, bir insan olarak oldukça hassas ve duygusal bir ruh taþýdýðýný, bestelediði ve günümüze kadar ne yazýk ki sadece 4 tanesi gelebilen ve geleneksel musýkimizin en zor formlarýndan biri olan peþrev þeklinde bestelenmiþ sadece Hüseynî makamýndaki saz eserinden anlayabiliyoruz. Evliyamýz IV. Murad'ýn Topkapý Sarayý’ nýn meþkhânesinde cumartesi geceleri hânende ve sazendeleri ile ilâhi ve naat meþkleri yaptýðýný ve onlarla sohbet ettiðini de anlatýr. O’ nun dönemi, Osmanlý Devleti tarihinde olduðu kadar, musýkîmiz açýsýndan da önemli bir dönüm noktasýdýr. Evliyamýz, kendi ifadesiyle, daha 29 yaþýndayken, 44 sene sürecek, yedi iklim ve on sekiz sultanlýðý gezip dolaþacaðý seyahatlerine baþlar. Ýlginçtir onun seyahatlerine baþladýðý yýl, Sultan Murad Han da 28 yaþýnda hayata gözlerini yumar. Padihahýn vefatýnýn Evliyâ’ nýn neredeyse yarým asýr sürecek gezilerinin baþlamasýnda önemli bir etken olduðu düþüncesindeyim. Seyahatnamenin 1. Cildi tamamen Ýstanbul gezilerine aittir ve dolayýsýyla da musýkî tarihimize ýþýk tutan musýkî bahislerini de aðýrlýklý olarak bu bu cilt taþýr. Ýstanbul’ u adým adým dolaþýrken mesireler, meyhâneler, saz ve söz âlemlerinin icrâ edildiði yerler onun uðrak yeri olur ve buradaki sanatkârlarla tanýþarak dost olur. Meselâ Kâðýthane’ deki Ýstanbul’ un eðlence düþkünlerine saz ve söz âlemleriyle ev sahipliði yapar. Daha sonra yaklaþýk 20 milyon km2.lik Ýmparatorluk coðrafyasýnýn tamamýný, hatta Ýran ve Viyana gibi imparatorluk dýþýndaki ülkeleri de dolaþacaktýr. Özellikle Rumeli ve Avrupa seyahatlerinde Evliya Batý Musýkîsi ile tanýþýr, oralarda orkestralar dinler, hatta Batý müziðindeki bestelerdeki ezgilerin çoðunu musýkîmizin “ Rehâvî “ makamýný çaðrýþtýrdýðýndan söz eder. Seyahatname, içinde taþýdýðý tarih, coðrafya, siyaset, istatistik, örf – adet yanýnda, müziðe iliþkin bilgilerle de sanki bir sosyal bilimler ansiklopedisidir. Bu ön bilgilerden sonra, seyahatnâmesinde musýkî konusunda neler yazmýþ onlara bakalým : Ýstanbul’daki müzik yaþamýndan bahsederken, þehirde 6000 kadar profesyonel mûsîkîþinas, yüzlerce hãnende ve lûtiye (çalgý yapýmcýsý), 80 kemençe icracýsý, 500 tamburî bulunduðunu, Saray’ ýn Mehter takýmlarý dýþýnda 71 çalgýcý loncasý olduðundan bahsediyor. Bazý profesyonel sâzendelerin geçim sýkýntýlarý sebebiyle, tulumbacýlýk, kayýkçýlýk ve bekçilik gibi iþlere yöneldiklerini de söy lemektedir. Kânun sazýnýn meþhur üstadlardan Ali Þah tarafindan icat edildiðini ve Revan’ lý Mirza Haydar Bey ile Çaðalazâde Mustafa Bey’ in “Kânun” hakkinda bilgi sahibi olduklarini yazar. O dönemde kullanýlan NEFÝR isimli çalgýnýn, tepesinde sipsi takýlý, perde delikleri olan, boru sesli ve oldukça iri bir çeþit zurna olduðunu anlýyoruz. Musýkide kullanýlan 76 çalgýnýn adýný sayar ve bunlarýn çoðunun da niteliklerini geniþ bir þekilde tarif eder Rebâb sazýnýn Süleyman Peygamber huzurunda çalýndýðýný söylüyor ki, bu bilgi doðru ise rebab’ ýn geçmiþinin Ý. Ö. 3800’ lerdeki Sümer uygarlýðýna kadar götürecektir. Buna ilâveten , Peygamberiz Hz.Muhammed (s.a.s) in sevgili eþleri Hz.Hatice ile evlenirken düðününde çalýnan çalgýlar arasýnda rebabýn da bulunduðundan söz eder. Musýkî meþklerinde kullanýlan bendir, ya da def gibi ritim sazlarýn önemini þu ifadesiyle veciz bir þekilde anlatýr : “ Sâzendelerin bu dairezenânlarý olmasa rakkasý bozulmuþ saat gibi fasýllarý hercümerç olur. Fasýllarýna nizam ve intizam veren usulbend dairezenlerdir… “ Bugün “bestelenmiþ dinî-tasavvufî þiir” anlamýna karþýlýk kullanýlan “ilâhi” terimi ilk olarak Evliya Çelebi tarafýndan þu cümle içinde kullanýlýr: “ Bu tâifeler hoþ âvaz ile sefere müteallik (alâkalý) ilahi okurlar…” Edirne’ de bulunan ve özelikle ruh hastalýklarýnýn musýkî ile tedavi edildiði “Þifahâne “ yi ise þöyle anlatýr : "… Merhum ve maðfur Bayezid Veli (Allah rahmet eylesin) Hazretleri vakýfnamesinde hastalara deva, dertlilere þifâ, divanelerin ruhuna gýda ve defi seva olmak üzere on adet hanende (þarký okuyan) ve sazende (saz çalan) gulam (genç erkek) tâyin etmiþ ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancý, biri mûsikarcý, biri santurcu, biri çengi, biri çeng santurcu, biri udcu olup haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere mûsiki faslý ederler. Allah'ýn emriyle, nicesi saz sesinden hoþlanýr ve rahat ederler. Doðrusu musýkî ilminde nevâ, rast, dügâh, segâh, çargâh, sûzinâk makamlarý onlara mahsustur. Ama zengûle makamý ile buselik makamýnda rast karar kýlsa, insana hayat verir. Bütün saz ve makamlarda ruha gýda vardýr….” Çelebi, bir esnaf alayýnda Mimârbaþý ile Mehterbaþý arasýnda yaþanan protokol sorunundan uzun uzun bahseder ve Mehterbaþý’ nýn dilinden mehter takýmýnýn misyonu ve ilkelerini þöyle nakleder : “ Bizim hizmetimiz pâdiþâhýma her bâr lâzýmdýr. Bir cânibe müteveccih olsa mehâbet, þevket, sâlâbet, þöhret içün dosta düþmana karþý tabl-ý kudûm, nefîr döðdürerek gider. Hususile cenk yerinde gaziyât-ý müslümîni tergîb içün yüzyirmi koldan cenk tablýna ve kûs-î hakânilere turreler vurmaða saffa baþlayarak asker-i islâmý cenge kaldýrmaða sebeb oluruz. Pâdiþâhým bir þeyden elemzede oldukta huzurunda on iki makam, yirmidört þube, yirmidört usûl, kýrksekiz terkîb-i musýkî faslý idup padiþahýmýzý mesrûr ideruz. Hukemâ-i kudemâ kavlince sâz, söz, hânende mahbûb adamýn ruhuna safâ verir. Biz de rûha gýda verici esnaflardanýz. Bâ husus ki nerede âlem-i Resûlullah olsa orada tabl-ý Âl-i Osman dahi bulunmak gerekdir…” Evliya, daha sonra çalýcý mehterâný övmeye devam ederek þunlarý söylüyor : “ her gice bâ’ de’ l aþâ üç fasýl, bir ceng-i harbî çalub padiþâha dua iderler. Seher vakýtlarýnda, sabaha üç saat kadar kaldýðýnda, erbâb-ý divâna ve cümleyi salâta uyandýrmak içün yine üç kere fasl-ý lâtif iderler ki bidâr olanlara hayat verür…” Mehter musýkîsinin etkisi üzerine bir baþka yerde de þunlarý yazar: “… 10 adet sâzendegân, nefir-surciyân cümlesi yek perde olup, boruda peþrev olmadýðýndan, her bir fýkrasý birbirine piþrev olurlar, makâm-ý rehâvide sûznâk faslederek ubûr ettiklerinde insan müstaðrak-ý dehþet larak tiril tirl titrer. Gûya (sûr-i Ýsrâfil ) iþitmiþtir zannolunur…” Millî kültürümüzün temel kaynaklarýndan biri olarak kabul edilen Seyahatname ' nin özellikle Türk mûsikîsi’ ne iliþkin verdiði bilgiler, maalesef bugüne kadar bilimsel olarak enine boyuna pek incelenmemiþ ve derlenip, yayýmlanmamýþtýr. Bu ilgisizlik, ayný zamanda musýki kültürümüzün bize karanlýk kalmýþ bir döneminin de aydýnlanmasýný engellediði kanaatýndayým. Akademik dünyamýz, özellikle konservatuvarlarýmýzýn bu konuya bir an önce el atmasý sonucunda, gizli kalmýþ bir çok bilginin doðrudan ve dolaylý olarak ortaya çýkacaktýr. Daha doðrusu Sayýn Ahmet Turan Alkan Hocamýzýn dediði gibi : “ Evliya Çelebi’ nin görüp anlattýðý tarihi hadiseler, bir tarih þehadeti olarak henüz ciddi bir araþtýrmaya konu teþkil etmemiþtir. Bilebildiðim kadarýyla elimizin altýndaki bu müthiþ hazineden þimdilik sadece þehir ve sanat tarihçileri kýsmen istifade edebilmektedir; eserin tarihi, edebi, sosyolojik, siyasi, etnografik yönleri bâkir bir saha gibi araþtýrmacýlarýný bekliyor…” http://ferahnak.wordpress.com/2011/03/25/evliya-celebi%e2%80%99-nin-%e2%80%9c-seyahatname-%e2%80%9c-sindeki-musiki-bilgileri/
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |