Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Yıllar önce bir film izlemiştim. Şimdi ne adını, ne yönetmenini, ne de oyuncularını anımsıyorum. Tek bir sahne kalmış usumda. Gün ışığının belli belirsiz sızdığı, bir orman. Bir yerlerden çıkıp çıkıp gelen, baştan aşağı beyaz giysili kadınlar, erkekler, çocuklar...Ellerinde kitap var mıydı?.. Anımsamıyorum. Anımsadığım, herbirinin bir kitabı temsil ettiği. Kişilerin adları da simgeledikleri kitaplarla anılıyordu. Dünya klasiklerinden çeşitli kitaplar...Demek ki kitaplar öylesine yok edilmiş, okuyanlar öyle baskıya uğramışlar ki, insanlar, bilgiyi yaşatmanın yolunu yüzlerce sayfayı beyinlerine yazmakta ve gizlenmekte bulmuşlardı. Neyse ki artık şu sanal ortam icat oldu da belleği ağır yüklerden kurtarıyor. Okullarda, “Programda olmayan şu kitapları neden okutuyorsun?” diye soruşturmaların açıldığı, cezaların verildiği yıllardı. Suçlu yazarlar ise, çocukların katıla katıla gülüp, zevkle okuduğu Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Yaşar Kemal, Orhan Kemal vb yerli yazarlardı. Bu kitapları okuttuğumuz için bizi gizli dilekçelerle ihbar edenler de ne yazık ki çoğu kez Din Dersi öğretmeni arkadaşlarımızdı. Yüzyüze konuşmalarımızda ise asla yaptıklarının arkasında durmaz, hemen inkâr ederlerdi. Bugünlerin alt yapısında, darbeler kadar, böyle malzemeler de yatmaktadır. O yılların yazarlarının, o yıllarda da yapıtlarını nasıl zor yayınladıklarını biliyoruz. Kimilerine tanıklık ettik. Bunların üzerinden otuz yıl geçti. Kitaba, yazara, okuyana, okutana yapılan baskıda değişen ne oldu? Bugün geldiğimiz nokta şudur sevgili okur: Medyanın alabildiğine güçlenmesi, güdümlenmesi/gütmesi, en geri ideolojilerin artarak süren baskısı, her alanda ve her konuda tek tipleştirme çalışmalarının neredeyse bilimsel bir sektör hale getirilip üstümüze püskürtülmesi, ileri demokrasi adına her türlü muhalefetin her türlü şiddetle susturulması... Susacak mıyız?... Susmalı mıyız?... “Yazarın, Kitabın Çilesi ve Okurun Çığlığı” başlıklı yazımda, günümüzdeki baskılardan duyduğum acıyı, direnmek, susmamak gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. İzedebiyat yazarı Sn. Ö.F.Hüsmüllü’nün sessiz, onurlu başkaldırısını selamlamıştım. Dün, yine İzedebiyat’ın değerli kalemlerinden, yazar, ozan/şair, çevirmen Sn.Hulki Can Duru’nun kararını coşkuyla okudum. Sn Hulki Can da bastıramadığı kitaplarını, eposta yoluyla isteyene gönderme kararı almış. Elbette hemen onun yapıtlarına da talip oldum. Yıllarca yazdıklarımı beğenmeyip çöpe atmasaydım, onlar gibi, benim de, bugün, bastıramayacağımdan kuşku duymadığım kitaplarım olsaydı, onurla ve coşkuyla yanlarında saf tutardım. Bunu yapamadığım için, onlara destek olmayı görev ve sorumluluk alanım içinde görüyorum. Sevgili yazar arkadaşlarımız, sevgili okur!...İnsan varsa düşünce/yaratı vardır, düşünce/yaratı varsa baskı, baskı varsa direniş, başkaldırı vardır. İnsanlık bugünlere hep böyle geldi. Yarınlarına da böyle, günübirlik küçük çıkarlarını yok sayan, özgürlük ateşiyle tutuşmuş cesur yüreklerle ulaşacaktır. İzedebiyat’ın bu iki değerli kalemi, edebiyat tarihimizde sanırım bir ilki gerçekleştiriyorlar. En değerli varlıklarını; beyinlerinden, yüreklerinden damıttıkları yapıtlarını kuşanıp yürüyorlar barikatlara...İnadına, inadına, inadına... İmdi, bu görkemli, onurlu yürüyüşte yalnız mı bırakalım onları?...Yoksa akıl akıla verip geliştireceğimiz yaratıcı yöntemlerle eşlik edip destek mi olalım?... Sanal alemin benim aklımın almadığı olanaklarına tanık oluyoruz. Binlerce öğrencinin evden eşya, bilezik satılarak ya da borçlanılarak karşılanan dersane paralarının, bilmem ne şifre yöntemleriyle, bilumum devlet büyüğümüzün koruması altında talan edilebildiği, çocukların geleceklerinin yok edildiği bir ülkede artık hangi vicdan susabilir? Susuyorsa eğer o vicdan, kendine nasıl hesap verebilir? Kendi adıma ilk aklıma gelen yöntem, hem yazı yazdığımız sitede/sitelerde, hem sosyal paylaşım sitelerinde, eş, dost, aile çevrelerinde bu değerli kalemlerin girişimini duyurmak, oradan yol bir açmak. İnanıyorum ve umuyorum, korkularımızı yenersek daha nice yol buluruz. Yol açalım ki, her düşünce, her duygu, göçer kuşlar gibi özgürce dolanıp dursun sanal alemin göklerinde. Zincirin halkaları birer birer kırılsın tuşlarda...İnadına... İnadına...İnadına... Vildan Sevil // 06.04.2011 Not: Konuyla ilgili olarak, adı geçen yazarlarımızın yazılarına ve kitap dağıtım yöntemlerine ulaşılabilecek linkler: Ömer Faruk Hüsmüllü: Bedava Kitap İster Misiniz? http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=97762 Hulki Can Duru: Neden Böyle Akılsızım? Neden Böyle Kötü Kitaplar Yazıyorum? http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=98035
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |