Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. -Puşkin |
|
||||||||||
|
Otogara geldiğimizde Teyzem-dedelik yaşına çoktan gelmiş olmasına rağmen henüz torun sahibi olmadığı için kendisine dede dememizi isteyen-eniştem bizleri bekliyordu.İstikamet doğruca evdi.Yorulmuştuk ve yolculuk boyunca seyre dalmaktan uyuyamamıştık. Yol yorgunluğunun ve Akdeniz ikliminin verdiği temiz havanın da etkisiyle dinlendirici bir gece geçirmiştik.Ertesi gün gezi turumuz başlıyordu.İlk hedefte Düden Şelalesi vardı.Antalya'ya 7 km uzaklıkta bulunan Düden Şelalesi insanı doğaya hayran bırakan bambaşka bir güzellikti.Şelalede bulunan mağaradan 10 km sonra güzelliğini Lara'dan Akdeniz'e dökülerek bir kez daha gösteriyordu. Kıvrıla kıvrıla giden denize nazır bir yoldan geçiyorduk.Göze ve gönüle hitap eden inanılmaz bir zevk bahşediyordu Tanrı.Güneş masmavi denize düşüyor yansımalar yapıyor resmen birbirleriyle raksediyorlardı.Mavi ve yeşilin uyumu ise tartışılmazdı.Bir tarafta deniz bir tarafta bir çok tonuyla yeşili barındıran ormanlık alanlar görülüyordu.Sonraki durak ırmak sularının 4-5 km'lik bir falezden düşmesiyle meydana gelen Manavgat Çayı'ydı.Manavgat Çayı'nın Antik Çağ'daki adı Melas'tı.Manavgat çayı'nın hemen yanıbaşındaki piknik alanı da suyun gürül gürül akışını dinleyerek keyif yapılabilecek muhteşem bir yerdi.Manavgatın asi suyuyla ayaklarımızu buluşturup serinlettikten sonra sıradaki ve son adres: Kemer ilçesi'ydi..Kemer ilçesi bize rehberlik yapan eniştemin anlattığına göre Batı Toros Dağları'nın eteğinde,Antalya'ya 43 km uzaklıkta,daha önceleri ismi''Eski Köy''olan şirin bir yerdi.Turist sayısı oldukça fazlaydı.Anladığım kadarıyla burada bir de deniz sefası yapacaktık.İlk defa kendimi denizin kollarına bırakacak olmanın heyecanını taşıyordum.Önce üzerinde rengarenk balık resimleri olan turuncu kolluklarımı şişirip koluma taktılar.Altın sarısı kumların üzerinde ayaklarımı yakan o tatlı sıcaklıkla denize yürüdüm.Kııyıya vuran hafif dalgaların sesi,,tuzu ve yosun kokusuyla davetkar bir hali vardı.Annem yüzmeme yardım ediyor,ağabeyim deniz gözlüklerini takmış balık tutmaya çalışıyordu.Teyzem yiyecek hafif bir şeyler hazırlıyor eniştem de onma yardım ediyordu.Yorulana kadar yüzdükten,daha doğrusu yüzmeye çalışktıktan sonra kıyıya çıkmış,hala balık tutma çabasında olan ağabeyime bakıyorduk.Neden sonra elinde bir mürekkep balığıyla görülüyor;Teyzemin çığlığı atmosferde yükselerek kayboluyordu:''Oğlum,at çabuk onu ölü balık o yenmez at çabuk hadi bakayım!'' Tatilin en gülünç ve en hatırlanır yanı bu ölü balıktı.Yine otobüse binip güzel ve uzun bir yolculuğun sonunda gözlerim doluyor Kayseri'ye gelişimizi hatırlatan buğday başaklarına bakarken de aklıma gelen ölü balık yüzümde kocaman bir gülümseme oluyordu..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nuray DUMAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |