Öyle bir hüzün yok içimde anlatıpta geçebileceğim
Yanlızlığa sürgün hasretinle bir hayat öykünür
Dehlizlerini sel basmış enkaz yurdudur yüreğim
İstanbul’un kubbesinde, hasret türküleri bir ömür
Soluduğum havada kokun
Gitmeni anlarımda sebebini hiç bilemedim.
Kaç gecemi kaç gündüzümü ızdırapla yoğurdum bu bilmeceyi çözemedim.
Giderken hatıralarınıda almalıydın.
Hasretini söküp çıkarmalıydın.
Har’a düştüm gurbete düştüm sensizliğe düştüm hiç anlamadım.
Bu şehrin renkleri siyah beyaz düşleri dumanlı.
Ne gecesinden gündüzü ne gündüzü gecesinden farklı,
Anlıycan hepimiz bıraktığın gibiyiz.
Giderken yağmurları bırakmışsın bana.
Birde yaslı tebessümlerle okuduğum mektuplarını,
Giderken çok şeyi almışsında bende bıraktığın buruk bir acı
Şimdi çehremde neşeden eser yok
Gözlerimde yaslı bakışlar
Oysa sevginin mevsimi yoktu sevginin kışı baharı…
Avuçlarımda kaldı yüzünün sıcaklığı veremedim sana
Boğazımda düğümlenen sözler dudaklarımda sıcaklığın
Tüm kapılarını kapattım kalbimin tüm güvercinleri saldım ötelere
Ne uykular teselli oluyor bana nede konuşmadığım sessiz harfler
Bir Orhan Baba yarenliğim sırdaşım….
Arada soruyormuşsun beni
Arada hatırlıyormuşsun ne güzel
Anlatamasamda yüreğimde harlanıyor ayrılığın ateşi
Affet beni unutamadım seni
Affet söz geçiremedim bana
Özlemlerim birikir hergün yüreğimde ağırlığın
Bilemezdim nasıl bir vurgundu bu kalbimde ayrılığın
Kışlar baharların üstüne örtülmüş toprak sensiz
Böyle mi bitmeliydi
Zemheri mevsimlerde yutkunduğum bir sızı ki sebebsiz
Çehremde nağmeler kırık dökük küsülü
Kirpiklerimde damla damla elemler düzülü
Gittiğin yollarda hasret türküleri,
Hüzün şafakları